İçindekiler:

15 Mart 2022
Sayı: KB 2022/10

Kriz-savaş sarmalında derinleşen yıkım
NATO halklara düşman bir savaş ve suç aygıtıdır
Ukrayna savaşı ve küresel ekonomik kriz
Pandeminin ikinci yılı geride kalırken
Dinsel gericilik tırmandırılıyor
İEKK'den 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Taksim'de 8 Mart
Ankara'da 8 Mart
Almanya'da 8 Mart
Paris 8 Mart'ı
Yasin Keskin röportajı
İşçiler arayışta
Emperyalist dünya ve Gürcistan krizi
Ukrayna savaşı ve AB
Ukrayna'da savaşın yıkımları
"Nükleer tehlike"
Putin'in SSCB düşmanlığı
Ukrayna'da Neonaziler
Paramiliter çeteler ve Ortodoğulaşma
Versay'da AB zirvesi ve enerji tartışmaları
Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden
IPCC'den 6. İklim Raporu
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dinsel gericilik tırmandırılıyor

 

AKP-MHP iktidarı büyük bir bataklığın içinde debeleniyor ve her geçen gün daha da derine batıyor. Rejimin mafyatik niteliği faşist mafya Peker’in içeriden ifşaatları ile bir kez daha gözler önüne serilmişti. Yolsuzluk, rant, talan, yağma, uyuşturucu ticareti, kara para aklama, mala çökme vakaları son bir yılın en çok konuşulan gündemleri oldu. Bu iktidarın ortaya saçılan pisliklerinden adeta bir dağ oluştu. AKP-MHP iktidarı işte bu dağın altında kalmak üzere.

Din istismarcısı iktidarın temsilcileri sistemin bekası ve kendi sefil çıkarları için ömürlerini bir gün daha uzatacak her yol ve yöntemi deniyorlar. Bunların başında ise işçi ve emekçileri dinci-gerici, ırkçı-şoven histeriyle sersemletmek, zihinlerini bulandırmak ve onları dinci-faşist eksende taraflaştırmak geliyor. Atılan her adımda bunun izlerini görmek mümkün. Toplumsal yaşamın her alanında bunun kaygısı güdülüyor. Eğitim, sağlık, yargı sistemleri hep bu eksende dizayn edilerek, tek adam rejiminin hizmetine koşuluyor. Hastanelere, sağlık kuruluşlarına “manevi aile rehberi” adı altında dini kadrolar atanıyor. Eğitim sisteminde ise son Milli Eğitim Bakanlığı Şurası’nda alınan karar ile okul öncesi dini eğitim dahi yasalaştı. Bunun yanı sıra kreşlerden ilkokullara, liselerden üniversitelere ve öğrenci yurtlarına varıncaya dek eğitim kurumları ve müfredatların içeriği-niteliği tamamen dinsel gericilik sosuna bulandırıldı.

Bu çerçevede son günlerde gündeme gelen konulardan biri de Diyanet Akademisi oldu. Geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sunulan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanunu’nda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edildi. Önümüzdeki günlerde Meclis’te de kabul edilerek, Cumhurbaşkanının onayına gidecek.

Söz konusu teklifte Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bünyesinde, ona doğrudan bağlı bir Diyanet Akademisi kurulması öngörülüyor. Akademi; dini yüksek ihtisas, dini ihtisas ve eğitim merkezlerinden oluşacak. Başkanlığın din hizmetleri sınıfına ait kadrolarına atanacak aday din görevlilerinin mesleki eğitimi ile hizmet içi eğitim faaliyetlerini ve yurt dışından gelen mahallin din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerini yürütecek. Diyanet Akademisi’nin açılması ile DİB’e yeni kadrolar da açılacak.

Dinci gerici iktidarın DİB vb. gerici kurumlara verdiği önem ve aktardığı bütçe elbette ki boşuna değil.

İktidar, çözülmeye yüz tutan, her türlü çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu içinde barındıran bu düzeni hayatta tutma mücadelesi veriyor.

20 yıllık iktidarları döneminde bunu yapmakta en zorlandıkları dönem ise bu dönemdir. Çünkü içerde ve dışarda kurdukları düzenin dört bir tarafı kriz. İşte bu yüzden, toplumsal yaşamın tamamında dinsel gericiliği tırmandıracak uygulamalar hayata geçirilmeye çalışılıyor. Toplumsal yaşam dinsel gericilik temelinde biçimlendirilmek isteniyor. Devletin bütün imkanları bu uğurda seferber ediliyor. Tarikatlara, vakıflara ve cemaatlere bunun için sınırsız destek veriliyor.

İşçi ve emekçileri, gençleri, çocukları hedef alan dinsel gericiliğe geçit vermeyelim!

 

Zeytinlikler bir kez daha talana açılıyor

 

Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağma ve talan edilmesi hız kesmeden sürüyor. Bir hafta içinde zeytinlikler ve koruma alanları art arda talana açıldı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından zeytinliklerin madenlere açılması ile ilgili yönetmelik değişikliği yapıldı. Ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından sit alanlarının yapılaşmaya açılmasına ilişkin yönetmelik değiştirildi.

AKP’nin iş başına geçtiği günden bu yana zeytinliklerin talana açılması için defalarca yasa ve yönetmelikler üzerinde değişiklikler gerçekleştirdi. Sermayeye yeni alanlar açmak için yapılan yönetmelik değişiklikleri çevrecilerin ve yöre halklarının uzun mücadeleleri sonucu kimi zaman hukuki olarak durdurulabildi. Ancak her fırsatta yeniden gündeme geldi. Mücadeleler sonucu zeytinlikler ile ilgili daha önce 7 kere geri çekilen düzenleme bu kez de “Maden İşletme Yönetmeliği” adı altında gündemde.

1 Mart’ta yayınlanan Resmî Gazetede; Maden İşletme Yönetmeliği yasasında “elektrik ihtiyacını karşılamak” adı altında yapılan düzenleme ile zeytinlikler bir kez daha yağmaya ve talana açılıyor. Bu yönetmelik değişikliği ile maden yapılacak yerde zeytinlikler varsa bunlar maden şirketleri tarafından talan edilecek. Türkiye’deki yaklaşık 12,5 milyon hektar zeytinlik alanın bu yönetmelikten etkileneceği ifade ediliyor.

Değişiklik madencilik faaliyeti yürütecek kişiye, faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getirmeyi taahhüt etmesini şart koşuyor. Ancak bugüne kadar orman alanlarında binlerce maden işletildi ve hiçbirinde rehabilitasyon çalışması yapılmadı. Öte yandan Türkiye Ormancılar Derneği’nin paylaştığı bilgilere göre, binlerce yılda yetişen zeytin ağaçları taşınamaz. Götürüldüğü yerde ekosistemi ve toprağı ona uygun değilse yaşayamaz. Madencilik faaliyetlerinin bitiminde alanın tekrar zeytinciliğe uygun hale getirilmesi ise mümkün değil.

Bir diğer yağma saldırısı da sit alanlarına yönelik. Değişen yönetmelikle “Ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesisler” atık su, içme suyu, doğalgaz ve elektrik hatları yapımı için yapılaşmaya açılacak.

Doğanın sistematik olarak talan edilmesine karşı verilen hukuki mücadele kısmı kazanımlar sağlasa da topyekûn saldırıyı ancak topyekûn bir direniş durdurabilir. Zeytinlikler, doğa ve yaşam alanları, dereler ve ormanlar için mücadele kapitalizme karşı yürütülecek mücadeleden ayrı düşünülemez.