İçindekiler:

15 Mart 2022
Sayı: KB 2022/10

Kriz-savaş sarmalında derinleşen yıkım
NATO halklara düşman bir savaş ve suç aygıtıdır
Ukrayna savaşı ve küresel ekonomik kriz
Pandeminin ikinci yılı geride kalırken
Dinsel gericilik tırmandırılıyor
İEKK'den 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Taksim'de 8 Mart
Ankara'da 8 Mart
Almanya'da 8 Mart
Paris 8 Mart'ı
Yasin Keskin röportajı
İşçiler arayışta
Emperyalist dünya ve Gürcistan krizi
Ukrayna savaşı ve AB
Ukrayna'da savaşın yıkımları
"Nükleer tehlike"
Putin'in SSCB düşmanlığı
Ukrayna'da Neonaziler
Paramiliter çeteler ve Ortodoğulaşma
Versay'da AB zirvesi ve enerji tartışmaları
Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden
IPCC'den 6. İklim Raporu
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kriz-savaş sarmalında derinleşen yıkım

 

“Kapitalist dünya sistemi bugün üretim ve dolaşım süreçleri yönünden artık organik bir bütündür. Kapitalizmin emperyalizm aşaması sistemi dünya pazarı düzeyinden dünya ekonomisi düzeyine taşımış, emperyalizmin ayırdedici özelliklerinden biri olan sermaye ihracı bunda temel bir rol oynamıştı. Üretici güçler geniş ölçekte ulusal sınırların dışına taşmış ve böylece kapitalizmin ekonomik bunalımlarına küresel bir temel kazandırmıştı. Büyük bunalımların emperyalist dünya savaşlarını gündeme getirmesi de bunun ürünü olmuştu.” (“Kriz bizim krizimiz değil” mi?, Ekim, Sayı: 256, Ocak 2009)

İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemde, dünya olaylarının seyrini derinden etkileyecek gelişmeler yaşanıyor. Hepsi de kapitalist-emperyalist sistemin ekonomi-politiğinden kök alan çok yönlü krizler, her geçen gün sonuçları daha da ağırlaşan yeni yeni kırılmaların önünü açıyor. Ukrayna’da devam eden emperyalist savaş bu olgunun en çarpıcı örneği durumunda.

Ukrayna savaşının açık emperyalist karakteri, savaşın sadece sınırları belli bir coğrafyada yıkım yaratmayacağını, çok daha geniş bir coğrafyayı etkileyeceğini daha ilk anda ortaya koymuş bulunuyor. Özellikle de savaşın bir başka düzlemde sürdürüldüğü ticaret ve ekonomi alanında. Zira, emperyalist tekeller için hem önemli bir hammadde ve enerji kaynağı hem de geniş bir pazar olan Rusya’ya uygulanan yaptırımların, sadece Rusya’yı değil küresel kapitalist ekonomiyi bir dizi açıdan giderek daha fazla etkileyeceği yeterince açık bir olgudur. Dahası, Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmeler Ortadoğu, Kafkasya ve Asya-Atlantik gibi öne çıkan kriz bölgelerindeki fay hatlarına yeni yükler bindirecek, bu durum emperyalistler arası hegemonya mücadelesine ekonomik, askeri ve siyasal açıdan yeni boyutlar kazandıracaktır.

Kısacası, gelişmelerin bugünkü seyri, kapitalist-emperyalist sistemi belirleyen yapısal bunalımların önümüzdeki yıllarda çok daha ağırlaşacağını ortaya koyuyor. Bütünlüğü içerisinde bu tablonun dünya halklarına maliyeti ise her açıdan yıkım olacaktır. Savaş ekonomisinin ve derinleşen ekonomik-mali krizin faturası kabararak küresel ölçekte emekçilerin omuzlarına yüklenecek, dünya çapında açlık ve yoksullaşma yeni boyutlar kazanacak, emperyalist savaşın ateşe verdiği topraklarda ise tüm bunlara geniş çapta insan kırımı eklenecektir.

Krizler bölgesinde ve kriz içerisinde...

Etrafı kriz bölgeleri ile çevrelenmiş bulunan Türkiye’nin kapitalist düzeninin kendisi de çok yönlü bir kriz batağında debeleniyor. Batı emperyalizmine ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda göbekten bağımlı olan sermaye düzeni, gerek jeopolitik konumu ve bağımlılık ilişkileri gerekse de yapısal sorunları nedeniyle, emperyalist dünyada dengeleri sarsmakta olan kriz dinamiklerinden çok daha fazla etkileniyor.

Bunun yanı sıra, gerici-faşist rejimin kendi bekasını esas alarak son yıllarda giriştiği maceralar, Türkiye kapitalizminin ve sermaye düzeninin açmazlarını daha da derinleştirmiş bulunuyor. Özellikle, Suriye savaşı ile birlikte Rus emperyalizmi ile geliştirdiği ekonomik-askeri ilişkiler, gelinen yerde çözümü farklı gelişmelere yol açabilecek düğümlere dönüşüyor. Hem ekonomik hem askeri hem de siyasi sonuçları bakımından.

Dolayısıyla, her geçen gün ağırlaşan ve bunaltan sorunlar yumağı, başta Ukrayna ve Suriye savaşı olmak üzere, emperyalist dünyadaki kriz dinamikleri ve ekonomik-siyasi gelişmeler, Türkiye kapitalizminin yakın geleceğini çok daha derinden etkileyecektir.

Bu noktada dikkatlerin asıl olarak yoğunlaşması gereken alan ise, tüm bu gelişmelerin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde yaratacağı ağır yıkım ve buna karşı verilecek mücadele görevleri olmak durumundadır. Zira tarihsel deneyimler göstermiştir ki, kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı tüm sorunları temellerinden aşmanın ve güncel planda yaşanan gelişmelerin seyrini devrimci bir eksende belirlemenin yolu, ezilen sınıfların ve halkların mücadeleye atılmasından geçmektedir.

Krizin faturasına ve emperyalist savaşa karşı mücadeleye!

“Partimiz için kriz bir durum değil fakat önümüzdeki yılları kapsayacak bütün bir dönemdir. Etki ve sonuçları yıllarca sürecek bir krizden söz ederken bunu anlatmış oluyoruz. Bundan böyle artık öteki her şey kriz ortamında yaşanacak, krizin oluşturduğu zemin üzerinde bir anlam taşıyacaktır. Örneğin güncel saldırıları göğüslemekten Yerel Seçimlere, bir bütün olarak Bahar Süreci’nden 1 Mayıs’a kadar önümüzdeki ayların gündemleri artık kriz süreci içinde, onun ortaya çıkardığı yeni sosyal-siyasal zeminde somut anlamlarını bulacaklardır.” (Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları, Ekim, Sayı: 255, Aralık 2008)

Dolayısıyla, içinden geçmekte olduğumuz dönemde öncelikle, işçi sınıfı ve emekçileri kapitalist krizin çok yönlü sonuçlarına karşı mücadeleye çekme, politik mücadele alanına çıkarma sorumluluğu önümüzde durmaktadır.

Krizin ekonomik-siyasi sonuçları ile savaş başta olmak üzere emperyalist dünyada yaşanan gelişmelerin bağını kuran bir mücadele hattı oluşturmak ise sürecin en kritik halkasını oluşturmaktadır. Zira, krizin faturasına, kapitalist sömürüye, faşist baskılara, açlığa, sefalete, emperyalist saldırganlık ve savaşlara karşı bütünlüklü bir mücadele hattı olmaksızın, son dönemde en temel talepleri üzerinden direnişin yolunu tutan işçi ve emekçileri politik mücadeleye kazanmak mümkün olmayacaktır.

Artık sayılı günler kalan 1 Mayıs’ın temel gündemleri de doğal olarak krizin ağırlaşan faturası ve dünya çapında emekçiler üzerinde derin yıkımlar yaratacak olan emperyalist savaş ve saldırganlık olacaktır. Sınıf devrimcileri ve toplumsal mücadele güçleri şimdiden bu gündemler üzerinden 1 Mayıs hazırlıklarına başlamalı, 1 Mayıs’ı kapitalist-emperyalist sistemin efendilerine ve bu topraklardaki işbirlikçilerine karşı işçi ve emekçilerin kitlesel olarak alanlara çıktığı bir mücadele gününe çevirmek için seferber olmalıdırlar.