14 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/34

Emperyalistlerle kirli işbirliğine, cihatçı çetelerin hamiliğine ve işgale son!
Tahran Zirvesi ve Türkiye’nin büyüyen açmazları
AB’ye yine göz kırpan Erdoğan’dan yeni manevralar
AKP’ye toz kondurmayan MÜSİAD’dan kriz itirafları
Kriz ikinci çeyrek büyüme oranına yansıdı
Türkiye özelleştirmeler tarihinde bir sayfa: SEKA
“Haklarımızı alana kadar direnişe devam!”
Sessiz kalmayalım, birlik olup mücadele edelim!
Fabrikalardan kriz yansımaları
MİB MYK Eylül 2018 toplantısı sonuç metni
Metal İşçileri Birliği İstanbul Meclisi toplandı
Kayseri’de işçiler krizin faturasını ödemek istemiyor!
Sumiriko’da seçim oyunu
İlk 8 ayda en az 1290 işçi yaşamını yitirdi
Nikola Saafin ile Filistin’deki gelişmeleri konuştuk
“Ücretsiz eğitim” yalanı
Eğitim Sen: Karma eğitim tartışmaları planlı!
İşçi sınıfının DGM’leri kapatan mücadele deneyiminden...
Ruhi Su: Yaşamının çelikleştirdiği bas-bariton
Victor Jara: Şili’nin kesilen parmakları, mücadelenin bitmeyen bestesi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Ücretsiz eğitim” yalanı

 

Türkiye’de eğitim sistemi temel sorun alanlarından biridir. Sınav sistemlerinin arka arkaya değiştirilmesi, liseye giriş sınavında binlerce öğrencinin mağdur edilmesi, müfredat içeriği, ihraç edilen ya da ataması yapılmayan öğretmenler, üniversiteden mezun olanların işsizler ordusu oluşturmaları gibi sayısız sorun halen tartışılıyor.

Her toplumsal düzen için eğitim alanı çok önemlidir. Kapitalist ekonomik ilişkilerin hâkim olduğu toplumlarda, eğitim sistemi kapitalizmin ihtiyacına göre şekillenir. İdeolojik amacın yanında eğitim kurumu kârlı bir sektör olarak görülür. 1970’li yıllarla beraber dünya kapitalizminde durgunluk yaşanması sonrası gündeme gelen küreselleşme ve neo-liberal politikalar ile kamusal alanlar tek tek özelleştirilerek kapitalistlerin tam sömürüsüne açıldı. Okullarda yemekhane, kantin, temizlik, bakım gibi hizmetler özelleştirildi, taşeronlara devredildi. Özel okulların sayısı 10 bine yaklaştı. İstanbul’da özel okul sayısı devlet okullarının sayısının önüne geçti. Devlet eğitime ayırdığı az miktardaki bütçeyi yıldan yıla düşürdü. MEB istatistiklerine göre 2002 yılında MEB bütçesinden eğitime ayrılan pay %17,18 iken, 2017 itibariyle %8,5’lere geriledi. Ekonomik krizden dolayı da eğitim bütçesinden kesintiler yapıldı. Kamu kaynakları çeşitli teşvikler ile özel okullara aktarıldı.

Anayasada eğitim ve öğrenim hakkıyla ilgili olan 45. maddeye göre “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.” Devamında eğitimin “devlet okullarında parasız” olduğu yazar. Aynı kâğıt üzerinde herkesin eşit olduğu da yazılır ancak sınıfsal eşitsizliklerin sürdüğü burjuva düzeninde herkesin eşit olduğu söylemi ne kadar gerçekse, devlet okullarında eğitimin parasız olduğu söylemi de o kadar gerçektir. Üniversitelerde, verilen mücadeleler sonucu örgün eğitimde artık harç alınmıyor. Ya da 8 yıllık ilkokul ve lisede de harç alımı yok. Üniversiteye kadarki zorunlu eğitimde ders kitaplarını da devlet parasız dağıtıyor. Böylece eğitim sistemi ücretsiz, ulaşılabilir oluyor. Peki, gerçekte öyle mi?

Üniversiteye gelmeden önceki harcamalara bakacak olursak, okul kıyafetleri, yetersizliği bilinen ders kitaplarına alternatif pahalı ek kaynak kitapları, okul servisi, temel ihtiyaçlar, eğitime ayrılan az bütçeden kaynaklı müdürün topladığı bağışlar, fotokopi ücretleri, dershane masrafları gibi liste uzadıkça uzar. Devlet okullarının gerekli fiziki ve altyapı imkânlarından yoksun olması, sınıfların aşırı kalabalık olması, öğretmen yetersizliği ve verilen eğitimin niteliksizliği ile öğrencilerin özel okul tercihi artıyor. İstanbul’daki özel okullar yıllık 10 bin lira ile 70 bin arası değişiyor. Bu okulların öğrenci kıyafetleri 900 ila 1200 TL’yi bulabiliyor. Bu paraları verebilenler çocukları için mevcut düzende kaliteli eğitim satın almış oluyorlar.

Eğitimin özelleştirilmesi ile sermayedarlar kendilerine ait üniversiteler açtılar. Koç ve Sabancı gibi büyük burjuvalar kalifiye eleman ihtiyacını kendi açtıkları okullar ile karşılamaya çalışıyorlar. Aynı zamanda birer işletme olan bu üniversitelerde devlet üniversitelerine oranla her şey daha pahalı. YÖK’ün istatistiklerine göre ülkede 129 devlet, 79 vakıf üniversitesi bulunuyor. Bu özel üniversiteler yıllık 25 bin ile 35 bin lira arasında ücret alıyor. Tıp bölümü çok daha yüksek, iki yıllık bölümler daha düşük. Tıp bölümünü kazanamayan, yıllık 40 bin lira vererek 240 bin liraya doktor olabilir.

Üniversite öğrencisinin barınma, ulaşım, yemek, giyim, ders kitapları gibi çok sayıda temel ihtiyacı vardır. İkinci öğretim öğrencisi tüm bu harcamalarının yanında okula harç ödemesi de yapar.

Geçtiğimiz hafta üniversite eğitimine dair bir araştırma raporu yayınlandı. HSCB Grubu’nun gerçekleştirdiği araştırma sonucunda ailelerin eğitim masrafını karşılamak için borç yükü altına girdiği, öğrencilerin de okuldan daha çok yarı zamanlı işlere vakit ayırmak zorunda kaldıkları ortaya konuldu. Bu araştırmaya göre Türkiye’de devlet üniversitesinde okuyan bir öğrencinin eğitim süreci boyunca ihtiyaçları için toplam harcaması 87 bin lira olarak hesaplandı. Aileler toplamda ortalama 49 bin lira harcadıklarını ifade etmiş. Arada oluşan yaklaşık 38 bin liralık farkı ise öğrenciler yarı zamanlı işlerde çalışarak kapatmaya çalışıyorlar. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de her beş üniversite öğrencisinden dördü günde ortalama 4.9 saat yarı zamanlı bir işte çalışıyor. Derslerde ise günde ortalama iki saat zaman geçiriyor. Yarı zamanlı işlerde çalışan öğrencilerin yarısından fazlası (yüzde 53) finansal ihtiyaçtan dolayı çalıştığını belirtirken, yüzde 38’i ise üniversite mezuniyetinin ardından iş bulmasına yardımcı olacak deneyimi kazanmak için çalıştığını söylüyor. Ebeveynlerin yüzde 54’ü üniversite eğitimi için gerçekleştirdikleri borçlanmalarda kredi kartını kullanıyor. Türkiye, araştırmanın gerçekleştirildiği ülkeler arasında ebeveynlerin eğitim masraflarını karşılama amacıyla borçlanma oranının en yüksek olduğu ülke olarak dikkat çekiyor. Ebeveynlerin yüzde 63’ü borçlanmalarının ana sebebinin okul ücretini karşılamak olduğunu ifade ederken, yüzde 38’i tablet veya dizüstü bilgisayar gibi teknolojik cihaz satın alımlarının da etkili olduğunu söylüyor.

Devletin “ücretsiz” eğitim sisteminde özellikle üniversite eğitimi çok masraflı. Emekçilerin bu düzende kurtuluşu okul bitirmekte gördükleri aşikâr. Ancak çocukları için kapitalizmde bir gelecek hazırlamak ise oldukça pahalı. “Paran kadar eğitim alabilirsin” ifadesi asıl gerçeği yansıtıyor.