10 Kasım 2017
Sayı: KB 2017/43

Burjuva siyaset sahnesini yeniden düzenleme ihtiyacı
Dengeler değişirken Kürt sorunundaki açmaz derinleşiyor
Böyle olur sömürü ve soygun düzeninin bütçesi!
Kapitalizm: Emekçiye cehennem, sermayeye cennet!
Duy da inanma!
Direnişlerin güçlenebilmesi için sınıf dayanışmas
“Akkim’e mutlaka sendika girecek!”
Metal TİS’lerinde 4. görüşmeler gerçekleştirildi
TOMİS’ten “örgütlenme ve mücadele” eğitimi

İstanbul’da direniş sürüyor

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 100. yılında!
Kapitalizme mahkum değiliz!
İzmir’de Ekim Devrimi eyleminde polis saldırısı: 20’yi aşkın gözaltı
RJ’nin 3. genel kurulu gerçekleştirildi
Suriyeli mülteciler ve toplumsal vicdan
Sömürüye karşı mücadeleye!
Peru’da “güzellik” yarışması kadına yönelik şiddeti konu aldı!
Mesleki eğitimde dönüşüm sürüyor
YÖK, 36. yılında protesto edildi
Devlet tacizi aile şiddetine döndü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Peru’da “güzellik” yarışması kadına yönelik şiddeti konu aldı!

Burjuva ikiyüzlülüğün yeni bir örneği

 

Kapitalist sistem kendi yarattığı yıkım için yine kendi araçları ile yas tutuyor. Cinayetin azmettiricisinin maktulün başında ağıt yakması artık kapitalist sistemin ritüellerinden biri oldu. Bu sistemin bataklığında üreyen hemen her türlü kirli sonuca karşı aynı taktik kullanılırken, bunların başında kadına yönelik şiddet geliyor. Katledilen, tecavüze uğrayan, şiddet gören her kadının faili olan sistem, kadınlar için “ağlamayı” da ihmal etmiyor. Özgecan cinayetinin ardından “üzgünüz” diyenler, Helin’in evinin yolunu tutanlar bu cinayetlerdeki sorumluluklarını ikiyüzlüce kapatmanın hesabındalar. Kapitalizmin riyakâr sözcülerinin bu hal ve hareketleri artık olağanlaştı. Ancak Peru’da yaşanan son olay bu sistemin ikiyüzlülükte sınır tanımadığını gösterdi.

“Güzellik” yarışmaları: Bir taşta birkaç kuş!

Peru’da gerçekleşen “güzellik” yarışması üzerinden sistem bir taşta birkaç kuş birden vuruyor.

Kapitalist sistem kendisinden önceki sınıflı toplumlardan devraldığı kadının ezilmişliği ve aşağılanmasına yepyeni boyutlar kazandırdı. Kadın bedeninin metalaştırılması bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Gerici dinsel ideolojilerin de yardımıyla kadını erkeğin kölesi yapan bakışı döne döne üreten, emeğini azgınca sömürmek için kadının ikinci cins konumundan yararlanan bu sistem, öte yandan da reklam sektörü için kadın bedenini kullanarak kârlarını katlıyor. Erkeğin güç ve sahiplenme rolünü arttırarak onu insan sıfatından uzaklaştıran sistem, aynı olguyu kadınların cinsel kimlikleri üzerinden de besliyor. “Güzellik normu” üzerinden oluşan devasa bir sektör bugün kadınları esir almış durumda. İşçi ve emekçileri yozlaştıran medya araçları üzerinden, özellikle film ve dizilerde, sözde sanatçıların magazin programlarında ortaya konulan fiziksel normlara dayalı “güzellik”, kadının “insan” olma sıfatını arka plana atarak, “kadın” kimliğini ön plana çıkartıyor. “Güzellik yarışmaları” ile de bu algı alenen pompalanıyor. Kadın bedenini metalaştıran, kadını cinsel bir obje olarak sunan bu yarışmalar, belirledikleri “fiziksel güzellik ölçüleri” ile güzellik sektörüne yeni kurbanlar sunma işlevi görüyor. Bir gecede milyonlarca kişiyi ekran başına kilitleme özelliği ile de reyting alanında kârlı bir kapı durumunda. Tüm bu özellikleriyle kapitalist sistemin kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet üreten araçlarından biri. 1960’larda Amerika ve Avrupa’da revaçta olan, kadınların adeta “pazarlandığı” modern köle pazarları olan güzellik yarışmaları, günümüzde Latin Amerika ülkelerinde oldukça popüler. ABD’de yılda iki bin yarışma yapılıyor. Kadına yönelik şiddetin istatistiklerinin Latin Amerika ülkelerinde durmadan artan eğrisi de bir rastlantı değil.

Kadına yönelik şiddetle mücadele!

Basında “Feminist güzellik yarışması”, “Güzeller kadına şiddeti anlattı” gibi başlıklarla pazarlanan olayın dikkat çekici bir noktası, kadına şiddetin en yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biri olan Peru’da gerçekleşmiş olması. Kadın bedeninin metalaştırılmasının simgelerinden biri olan güzellik yarışmasında yarışmacı kadınlar beden ölçüleri yerine Peru’daki kadına yönelik şiddetin istatistiklerini paylaştılar. 2014 yılında 3 bin 114 kadın insan kaçakçılığına, son dokuz yılda 2 bin 202 kadın ise kadın cinayetlerine kurban gitti. Huánuco şehrinde 13 bin kız çocuğu cinsel istismara maruz kaldı.

Yarışmanın organizatörlerinin “yaratıcılığı” oldukça yoğun bir ilgiye konu oldu. Hatta ülkede kadına yönelik şiddete karşı yapılacak yürüyüşe “güzeller”in öncülük edeceği ifade edildi.

Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin içinin boşaltılması ve bu can yakıcı sorunun popüler bir araca dönüştürülmesi kapitalist sistem için yeni olmadığı gibi Peru’da da ilk değil. Geçtiğimiz sene Ağustos ayında Peru’da kadına yönelik şiddete karşı gerçekleştirilen 150 bin kişinin katıldığı büyük yürüyüşe devlet başkanı ve eşi ile bakanlar ve milletvekilleri de katıldı. Bu devlet erkanından gelen açıklamalarda, şiddetin kaynağında erkeğin “maçoluğu” ve polislerin eğitimsizliğinin yattığı iddia edildi. Kapitalizmin kendisine yönelmesi gereken öfke, yine kapitalizmin sözcüleri tarafından erkekliğe ve eğitimsizliğe büküldü. Sonuç, artan kadın cinayetleri ve şiddet oldu. Görünen o ki, geçen sene devlet erkanı aracılığıyla yapılan “şov” bu sene “güzeller” aracılığıyla yapılıyor. Birinde kapitalizmin sözcüleri diğerinde ise onun kurbanları bu işi üstleniyor.

Kapitalist sistem kadınlara yönelik saldırılarını ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan sürdürürken, bu saldırıların ideolojik ayaklarından birinin mücadele dinamiklerinin içini boşaltmak olduğu açık. Mirabel Kardeşlerin anısına gerçekleştirilen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nün öncesinde Peru’da yaşanan bu olay tek şeyi kanıtlamaktadır: Kadını çok yönlü olarak ezen, sömüren, ikincil konuma iten, cinayetleri, tecavüzü ve şiddeti döne döne üreten bu sisteme karşı mücadele yükseltilmeden kadının özgürleşmesinin yolunun açılamayacağıdır. Ve kadınların kavga günlerinin içinin boşaltılmasına karşı 8 Martlar’da, 1 Mayıslar’da, 25 Kasımlar’da kızıl bayrakları ile alanlara çıkmasının bugün çok daha elzem olduğudur.

 

 

 

 

7 kadın işçinin yaşamını yitirmesiyle ilgili dava sonuçlandı

 

Türk Metal’in düzenlediği kadın kurultayına giden otobüsün yoldan çıkması sonucu 7 kadın işçinin yaşamını yitirmesiyle ilgili dava 7 Kasım günü sonuçlandı.

Karar duruşmasında, 55 yaşındaki tutuklu şoför Mehmet Tüzün son kez beyanda bulundu. Üzgün olduğunu öne sürerek “Böyle olmasını istemezdim. Kazada ben de ölebilirdim” diyen Tüzün beraat talebinde bulundu.

Mahkeme heyeti, “Taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan 10 yıl hapis cezasına hükmetti. Tutuklu şoför, sağlık sorunları ve itiraz süresi gerekçe gösterilerek tahliye edildi. Kararın Yargıtay tarafından onanması durumunda Tüzün tekrar tutuklanacak.

İlk duruşmada şoför tutuklanmıştı

7 Mart 2017’de Bursa’nın İnegöl ilçesinde, Yazaki ve Delphi fabrikalarında çalışan kadın işçileri taşıyan otobüs yoldan çıkmış, 7 kadın işçi yaşamını yitirmiş, 38 kişi yaralanmıştı. İlk duruşmada şoför beyanda bulunarak şunları söylemişti: “Sol şeritte geriden gelen TIR’ın arkasından sollamaya geçtim. Sollama anında torpidonun üzerinde bulunan poşetteki kahve kutusu devrildi. Ben onları topluyordum. Hostes koltuğuna oturan kadın da dökülen kahveleri toplamaya başladı. O sırada ön cama sert bir cisim geldi, ne olduğunu göremedim. Direksiyon hakimiyetini kaybettim. Kaza meydana geldi.”

Otobüste bulunan kadın işçiler ve eşleriyse sürücünün cezalandırılmasını istemiş, mahkeme heyeti “asli kusurda kuvvetli şüphe olması, kaçma ve gizlenme ihtimalinin olması, kazada yaralı ve ölü sayısının fazla olması” gerekçeleriyle tutuklama kararı vermişti.


 
§