20 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/40

Krizlerin ve kirli ilişkilerin bedelini emekçilere ödetiyorlar
Efendinin attığı tokat ve uşakların çürümüşlüğü
Yol arkadaşlarını tasfiyeye devam!
Patronları dava yükünden kurtar, işçiyi süründür!
Şişecam işçisi: Onurluyuz, gururluyuz!
Arçelik’te baskılar durmak bilmiyor!
KESK ve Şubeler Platformu üzerine
KÇB’den “KHK’lar, direnişler ve sendikalar” paneli
Rem Spor’un Hummel mağazasında işçi düşmanlığı
Sermaye çocuk işçilerin kanı ve emeği üzerinde yükseliyor
Ekim Devrimi sürecinde siyasal akımlar
Güney Kürdistan’da referandum ve sonrası
Irak ordusu ve Haşdi Şabi emperyalistlerin silahıyla Kerkük’ü ele geçirdi
Emperyalizmin ürettiği açlık
DGB, DLB ve MLB’den mücadele çağrısı
Bu yasa dikiş tutmaz!
Esenyurt’ta “Ekim Devrimi ve kadın” semineri
“Kazanmak için bedel ödemeyi göze almalı”
Halkı gibi acılı şair: Cigerxwin
“Herkes hakkı olanı eşit olarak paylaşsın diye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İhraç edilen kamu emekçilerinin direnişi...

KESK ve Şubeler Platformu üzerine

 

İhraç edilen kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi 34. haftasını geride bıraktı.

İstanbul’da üç merkezde, Kartal, Kadıköy ve Bakırköy’de devam eden direnişler, Pazartesi, Çarşamba, Cuma (Cuma sadece Kartal’da) ve Cumartesi olarak haftanın dört günü gerçekleştiriliyor.

34 haftayı geride bırakmış olan direniş bugün alanlarda öncü kamu emekçilerinin çabalarıyla devam ediyor. Cumartesi eyleminin, diğer günlerden farklı olarak, KESK’in ihraçlar ve KHK’lara karşı aldığı eylem kararı doğrultusunda Türkiye’de tüm yerellerde yapılması gereken eylemin bir parçası olarak gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Ancak mevcut tabloda merkezi KESK eylemi olması gereken Cumartesi eylemi de İstanbul’daki direnişçi emekçilerin çabasıyla hayat buluyor.

Zaman zaman KESK Şubeler Platformu tarafından hafta sonu alan direnişlerine çağrı yapılsa da, eylemler sendika üyelerinin gündemine sokularak katılım örgütlenmediği için, Cumartesi eylemleri sadece örgütlenmesi bakımından değil katılım bakımından da direnişçiler ile sınırlı KESK üyelerine daralmış durumdadır. Yaz dönemi boyunca hemen hiçbir sendika direnişle dayanışma, katılım ya da herhangi bir biçimde destek çağrısı yapmamıştır. Direnişçiler kendi sendikalarına direnişe sahip çıkma yönünde çağrı yapsalar da sonuç alamamışlardır.

Direniş 8. ayını geride bıraktı. Nispeten uzun sayılabilecek bu zaman diliminde direniş alanları zaman zaman ivmelense ve moral kazandıran bir etkene dönüşse de, dayanışma ve destekten yoksunluktan kaynaklı bir süredir durgun haldedir. Dayanışmadan yoksunluk, direnme iradesi gösteren kamu emekçilerinin bir bölümünde yorulmaya, yıpranmaya ve irade kırılmasına neden olmaktadır. Ekonomik zorluklardan kaynaklı direnişin bırakılarak geçim sorununun çözülmeye çalışılması, içinden geçilen ağır sürecin yükünü dar bir direnişçi grubun omuzlamak zorunda kalması, sistemli devlet zorbalığı ve en önemlisi bu eylemlerin ne kadar daha süreceğinin belirsizliği, direnme iradesini zayıflatan en temel etkenlerdir. Bu etkenlere bağlı olarak direnişle ilişkisi kopanlar ile direnen emekçiler arasındaki bağlar zayıflamış durumdadır. Mevcut durumda bir avuç öncü kamu emekçisi direnişi sürdürmektedir.

Direnişi canlı tutmak ve güçlendirmek amacıyla belli dönemlerde KESK Şubeler Platformu ile direnişin gündemi, yönü ve seyri ile ilgili toplantılar yapılıyor ve ortak kararlar alınıyordu. Bir dizi toplantı yapılmış ve kararlar alınmış olmasına rağmen, sonrasında belirlenen adımlar atılamadığı için direniş ile Şubeler Platformu arasında tıkanmış bir süreç yaşanmaktadır. Öte yandan direniş alanında da çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bakırköy ve Kadıköy’de farklı düzeyler göstermekle birlikte, direnişçilerin direniş alanıyla ilgili aldıkları ve almadıkları sorumluluklarla ilgili yer yer önemli sorunlar yaşanmakta, sorunlar insanları yormakta, eylem alanını verimsizleştirmekte, direnişçileri kendiliğindenliğe sürüklemektedir.

Bugün direniş alanları birkaç öncü direnişçinin inisiyatifi ile toparlanmakta, bir bölümü kendiliğindenliğin sınırlarını aşmamaktadır. Bu tablo direnişe yabancılaşma eğiliminin güçlenmesine zemin yaratmaktadır. Öyle ki kimi direnişçiler bir dönemdir sıradan bir destekçi gibi alana gelip gitmektedir. Tersinden ise birkaç direnişçinin inisiyatif alması iç tartışmalara konu olmakta, inisiyatif alanlar, alanı kendi başlarına belirlemekle eleştirilmekte ve birkaç kişinin inisiyatifiyle iş yapılmaz tartışması yapılmaktadır.

Uzun süredir devam eden tartışmaların kökeninde; tarafların KESK içindeki konumlanışı, KESK’e bakışı, direnişi ele alışı ve nihayetinde politik aidiyetler ve buradan gelen kültür yatıyor. Bu yeni bir durum olmadığı gibi direniş alanına özgü de değildir. Yaşananlar toplam tabloda yaşananların alana yansımasıdır. Birçok direnişçi durumun farkında olsa da, sorunun çözümüne yönelik olgun bir zemin yaratılabilmiş değildir. Sorun ısrarla politik bakış farklılığı zemininde ele alınmakta ve tutumlar buna göre belirlenmektedir. Direnişin kendini üretememesi ve giderek bir statükoya oturmasının temel sorun olduğu gözden kaçırılmaktadır. Üretkenliğin ve dinamizmin olmadığı yerde var olanın tüketilmesi kaçınılmazdır ve bu doğal olarak yıpratıcı bir süreçtir. Alanda yaşanan büyük ölçüde budur. Her şeye rağmen direnişin kendisini üretmesi için atılacak güçlü ve samimi adımların direnme iradesi gösteren emekçileri hızla yan yana getireceğinden kuşku yoktur. Elbette bu çözümün bir yönüdür ve tek başına tüm sorunların geride bırakılması için yeterli değildir.

Geçtiğimiz günlerde KESK İstanbul Şubeler Platformu ve kimi direnişçiler eylemin bitirilmesine yönelik bir tartışma başlattılar. Yapılan iki toplantının ardından eylemin devam etmesi görüşü baskın çıktı ve halihazırda eylemler devam ediyor. Fakat görünen o ki, KESK ve Şubeler Platformu, buldukları her fırsatta eylemin bitirilmesi tartışmasını yapma ve mümkün olan ilk fırsatta bitirme eğilimindedir. Eylemlerin sınırlandırılması ya da bitirilmesi tartışmasını kimi direnişçiler başlatmış olsa da, tartışma direnişçilerin mensup oldukları siyasal çizgilerden bağımsız ele alınamaz. Bu nedenle direnişin sınırlandırılması ve mümkünse bitirilmesi tartışmasını, KESK ve Şubeler Platformu’nun tartışması olarak değerlendirmek gerekir. Sekiz ayı bulan eylemin yeterli olduğu ve Cumartesi günlerini güçlendirmenin isabetli olacağı söylemiyle açılan tartışmalar, KESK’in KHK ile ihraçların yaşanmaya başladığı ilk zamanlardaki ikircikli tutumunun yeni bir örneğidir. Sırtına yük almayan, sorumluluktan kaçan ancak büyük laflar söylemeye devam eden bir tutumdur bu. “Bitirme” tartışması da başlangıçtaki zayıflığın bugüne evrimleşmiş halidir.

KESK de, Şubeler Platformu da İstanbul direnişiyle başından beri güçlü bir bağ kurmadı. İhraç saldırısına karşı İstanbul’da direnme iradesi açığa çıkmış ve KESK’in yanıtı da Cumartesi eylemleri olmuştu. Direniş alanlarıyla KESK ve Şubeler Platformu’nun bağının sınırını belirleyen de buydu. Gerisi ise direnişçilerin “isteklerini dinlemek”, çeşitli ihtiyaçları karşılamak biçiminde özetlenebilecek bir tutumdur. Demek istiyoruz ki, KESK de Şubeler Platformu da direnişe en başından beri yabancıydı. Eylemlerin ve direnişlerin yalnızlaşmasının temel nedeni de bu yabancılıktı. Öyle bir yabancılık ki, kendi aldığı eylem kararına sahip çıkmıyor, aylardır devam eden eylemlerin sesini iş yerlerine taşımıyor, bırakalım İstanbul’daki yüz binlerce emekçiyi, KESK üyeleri bile eylemlerin varlığından habersiz bulunuyor. Direnişi sahiplenmeyi mali yardım ve direnişçilerin gündelik ihtiyaçlarının karşılanması olarak gören KESK, direnişe ilişkin temel sorumluluklarını şimdiye kadar yok saydı. Bu haliyle direnişleri dayanışmadan yoksun bırakarak yalnızlaştıran KESK iken, tabloyu değiştirmek bakımından tek tek direnişçilerin yapabileceklerinin bir sınırı bulunuyor. Bu gerçeklerden hareketle değerlendirildiğinde, eylemlerin bitirilmesi ya da tek güne indirilmesi tartışması, KESK’in var olan hareketi bile bir yük olarak gördüğünü göstermektedir.

Kuşkusuz mücadeleci kamu emekçilerinin bir parçası olarak bizler de, bu eylemin ilelebet devam etmesi gerektiğini savunmuyoruz. Ancak bitirme tartışması yapan direnişçi bireylerle birlikte KESK ve Şubeler Platformu’nun bitirilecek eylemlerin yerine neyi koyacaklarını açıklamalarını bekliyoruz. Bildiğimiz kadarıyla yapılan tek öneri, sadece Cumartesi eylemlerinin devam ettirilmesi ve “yüklenme“nin buraya yapılması biçimindedir. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, KESK’in “merkezi eylemi” olan Cumartesi eylemleri bile direnişçilerin omuzuna yıkılmış durumdadır. KESK ve Şubeler Platformu’nun eylemlerdeki varlığı tartışmalıdır. Tablo böyleyken, KESK ve Şubeler Platformu, sekiz aydır süren direnişe karşı görev ve sorumluluklarıyla ilgili yaptıkları ve büyük ölçüde yapmadıkları konusunda bir açıklama ya da özeleştiri ortaya koymadan, hangi hakla “bitirme” tartışması yapmaktadır.

Bugün yapılması gereken, şu ya da bu biçimde direnişleri bitirme çabasına girmek değil, eldeki tüm olanaklarla onları güçlendirme ve yaygınlaştırmaya çalışmak olmalıdır. KESK şimdiye kadar yapmadığını hiç değilse bugünden sonra yapmaya çalışmalıdır. Binlerce üyesi ihraç edilmiş bir sendika olarak KESK’in görevi direnişi seçmiş olan üyelerinin yanında olmak ve onları desteklemektir. Çeşitli bahaneler bulup görevden kaçmak yerine en azından direnişçiler ile iş yerlerindeki üyeleri arasındaki bağı kurmalı, dayanışma ilk başta buradan örgütlenmelidir. Sekiz ay boyunca bunu bile yapmamış olanların “bitirme” tartışmasını yapmaları meşru değildir.

Kamu Çalışanları Birliği


 
§