20 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/40

Krizlerin ve kirli ilişkilerin bedelini emekçilere ödetiyorlar
Efendinin attığı tokat ve uşakların çürümüşlüğü
Yol arkadaşlarını tasfiyeye devam!
Patronları dava yükünden kurtar, işçiyi süründür!
Şişecam işçisi: Onurluyuz, gururluyuz!
Arçelik’te baskılar durmak bilmiyor!
KESK ve Şubeler Platformu üzerine
KÇB’den “KHK’lar, direnişler ve sendikalar” paneli
Rem Spor’un Hummel mağazasında işçi düşmanlığı
Sermaye çocuk işçilerin kanı ve emeği üzerinde yükseliyor
Ekim Devrimi sürecinde siyasal akımlar
Güney Kürdistan’da referandum ve sonrası
Irak ordusu ve Haşdi Şabi emperyalistlerin silahıyla Kerkük’ü ele geçirdi
Emperyalizmin ürettiği açlık
DGB, DLB ve MLB’den mücadele çağrısı
Bu yasa dikiş tutmaz!
Esenyurt’ta “Ekim Devrimi ve kadın” semineri
“Kazanmak için bedel ödemeyi göze almalı”
Halkı gibi acılı şair: Cigerxwin
“Herkes hakkı olanı eşit olarak paylaşsın diye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Efendinin attığı tokat ve uşakların çürümüşlüğü

 

Yalan, hile, aldatma, rehin alma ve şantaja dayanan dış politikada “reis”in takası yeniden karaya oturdu. Sürdürdüğü savaş kışkırtıcısı politikalarla komşu ülkelerin yıkıntılarından nemalanmayı hesaplayan Erdoğan ve avanesinin dış politikasının sonucu tam bir iflastır. “Siz bir adım atın biz iki adım atarız” diyerek Alman tekellerine yaltaklanan AKP şefi, Trump’ın “Hiç olmadığı kadar yakınız” sözünü tekrarlayıp durarak, ABD emperyalizmi ile olan uşaklık ilişkilerinden utanç verici bir övgüyle bahsetmeye başlamıştı. Fakat sözün üzerinden daha günler geçmişken “dostu” Donald’dan yediği tokatla sersemledi. Kelimenin gerçek anlamıyla şoka uğrayan Erdoğan, “üzgünüz” demekle yetindi. Zira o, ABD emperyalizminin bu kararının ne anlama geldiğini ve muhtemel sonuçlarını bilecek kadar da olsa bir zekaya sahiptir.

Emperyalist efendisinden şiddetli bir tokat yiyen Erdoğan ve avanesi durumu düzeltmek için seferber oldular. Büyükelçi Bass’ın tek başına bu kararı aldığını söyleyerek yediği zılgıtı hafifletmeye çalışmaları da efendileri tarafından boşa çıkartıldı. Bu kararın büyükelçiyle birlikte, başkanlık ve dışişleri tarafından koordineli olarak alındığını açıklayan ABD emperyalizmi, bunun bir devlet politikası olduğunu suratlarına çarptı. Dahası ABD savunma bakanı, NATO kapsamında olduğu gibi, ikili askeri tatbikat programlarının sürdüğünü, İncirlik’in de en iyi çalışan üs olma özelliğini koruduğunu açıklayarak Erdoğan’a tam bir uşaklık dersi verdi.

Kısacası yedikleri tokatla dışarıda tam bir yıkım yaşayan uşaklar iç kamuoyuna yönelik yalan ve çarpıtmaya dayalı sahte “anti-emperyalizm” cakalarıyla durumu kurtarmaya çalıştılar. Ne de olsa basın ve yayın araçları onların kontrollerindedir. Bu durumdan cesaret alan Erdoğan, ABD ile yaşanan vize krizinin ardından polis teşkilatının artık ABD’de üretilen SIG Sauer model tabancaları kullanmayacağını söyleyerek, efendilerine karşı sözde bir tavır geliştirdiği imajı yaratmaya çalıştı. Bu artık arsızlığın zirvesidir. Zira basına yansıyan haberlerden biliyoruz ki ABD Dışişleri Bakanlığı bir ay önce, Erdoğan’ın Mayıs ayındaki Washington ziyaretinde korumalarının protesto gösterisi düzenleyenlere sert müdahalesinin yarattığı tepkiler üzerine 1,2 milyon dolarlık SIG Sauer yarı otomatik silah satışına onay vermeme kararı almıştı.

ABD’nin bu silahları satmamasını sadece Erdoğan’ın korumalarının katıldığı saldırganlığa bağlamak yanlış olur elbette. Emperyalist devletlerin, uşaklarını hizaya getirmek için aldıkları kararları her daim söz konusu ülke halklarının yararınaymış gibi gösterme gibi kirli bir sicilleri vardır. SIG Sauer silahlarının satışının geçici olarak durdurulması, perde arkasında süren dalaşmanın dış yansıması olmuştur. Burada asıl olan, satışı durdurulan silahların, bir devletin başı olan Erdoğan tarafından “SIG Sauer model silahları kullanmayacağız” denilerek çarpıtılmış olmasıdır. Haber ve bilgiye ulaşma olanakları oldukça sınırlanan insanları aldatabilseniz bile, efendileriniz sizlerin bu düşkün ve zavallı halinize gülmekle yetinmeyecekler, çok daha kullanışlı hale geldiğiniz gerçeğine uygun olarak davranacaklardır.

Kanlı iktidardan nemalananların telaşı

Erdoğan’ın emperyalist efendisi tarafından hırpalanması, Erdoğan’ın kanlı ve karanlık rejiminden nemalanan yandaş kalem erbabını da harekete geçirdi. Düne kadar ABD emperyalizminin çizmelerini yalayanlar, Libya’ya yönelik emperyalist saldırı için ülke topraklarını kullandıranlar, Irak ve Suriye’nin talan edilmesi suçuna ortak olanlar, 6. Filo’ya karşı ayaklanan anti-emperyalist gençliğe karşı camilerde toplanarak azgınca saldıranlar, nemalandıkları kanlı rejime hayat öpücüğü vermek için bir anda hidayete erdiler. Baş tacı yaptıkları, ABD emperyalizminin yeminli uşağı, 1959 yılında Büyük Doğu Dergisi’nde, “Bize düşen, kendi kendimize sahip olarak, Amerika’nın ebedi müttefiki… dostu olmaktır” diyen Necip Fazıl Kısakürek’i, anti-emperyalist mücadelenin bayraktarı olan ve onurlu duruşundan dolayı da her dönem sermaye devletinin ve dinci-milliyetçi gericiliğin hedefi olan komünist şair N. Hikmet’le kıyaslamaya yeltendiler. Oysa dinci-gericilerin tarihlerinde kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelenin izi yoktur, olmamıştır.

Kirli çıkarları için her yolu mübah gören bu tayfa, bugün çıkarları öyle gerektirdiği için Nazım’ı hatırlıyor. Ülkü Ocakları ve Akıncılar içerisinde ilk uşaklık dersini alanların hükümette bulundukları, bakan, vali, polis şefi, meclis başkanı oldukları bir iktidarın suç ortağı olan kalem erbabı bu zevatın söylediklerinin hiçbir kıymeti yoktur. Efendileri tarafından tokatlanarak azarlanan uşakların yedikleri tokat o kadar canlarını yakmış olacak ki bir anda tarihsel suçlarını ikrar etmeye başladılar. Emperyalizmin kanatları altında iktidara gelenlerin, emperyalist güçten başka bir güce inanmayanların korkusudur bu bataklık zevatının yaşadıkları.

Tam bir uşaklık ruhuyla arzı endam edenlerin “anti-emperyalizm” savları efendi değiştirmenin ötesine geçmiyor. Onlar bir kucaktan başka kucağa oturmaktan başka bir yol bilmiyorlar. Zaten sermaye dünyasına bağlı olanları kapitalist-emperyalizmin uşakları olmaktan başka bir kader de beklemiyor.

 

 

 

ABD-Türkiye heyetleri görüştü

 

ABD ile Türkiye arasında su yüzüne çıkan krizin ardından 16 Ekim’de Türkiye’ye gelen heyet görüşmelerini 18 Ekim’de tamamladı.

ABD heyeti, Dışişleri Bakanlığı’nda müsteşar yardımcısı Ahmet Muhtar Gün başkanlığındaki heyetle görüştü. Dışişleri Bakanlığı’ndan görüşmelerle ilgili yapılan açıklamada, içişleri ve adalet bakanlıkları temsilcilerinin de görüşmeye katıldığı belirtilerek şöyle denildi: “Yapılan görüşmeler çerçevesinde vize konusunda bir an önce normale dönülmesi yönünde temasların sürdürülmesine karar verilmiştir. Adli ve güvenlik konularında bir Ortak Çalışma Komitesi kurulması konusu da bu çerçevede yapıcı şekilde ele alınmıştır.”

Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın da aynı gün yaptığı açıklamada, ABD ile görüşmelere dair “Görüşmeler iyi gidiyor. Kısa sürede çözüleceğine inanıyorum” vurgusu yapmıştı.

Öte yandan basına yansıyan haberlerde, ABD’nin vize krizinin aşılması için Türkiye’ye 4 şart sunduğu, Türkiye’nin ise şartları kabul etmediği iddia edilmişti. İddiaya göre şartlar; Metin Topuz ve Mete C. ile ilgili kanıtların ABD’ye iletilmesi ve soruşturma hakkında bilgi verilmesi, temasların ABD’nin isteğiyle olup olmadığının sorulması, eğer bu şekilde olduysa çalışanların serbest bırakılması olarak sıralanmıştı.

 
§