12 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/18

Sosyal yıkım saldırılarını geri püskürtmek için genel grev, genel direniş!
Sermaye OHAL rejimiyle büyüyor
Silah tüccarları kazanıyor, yoksullar ölüyor
Yargısız infazlar ülkesi Türkiye
Metal işçilerinin güncel durumu ve işçi birliği üzerine
Teknorot işçileri satış sözleşmesine karşı üretimi durdurdu
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı Sonuçları
Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinde kritik sürece girildi
Patronların sefalet dayatmaları TİS süreçlerini tıkıyor
Kayseri 1 Mayıs’ının gösterdikleri ve devrimci sorumluluk!
Devrimci Gençlik Birliği Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
DGB Türkiye Meclisi toplandı
Gençlik Denizler’i mezarları başında andı
İbrahim Kaypakkaya kavgamızda yaşıyor!
Deniz, Mahir ve Kaypakkaya’nın anısına...
Katledilen gençlerin aileleri: “Polis de onu kollayan da katil”
Sınıfsal bir sorun olarak “namus” cinayetleri
AKP Türkiye’sinin gerçeği: Toplumsal çürüme ve yozlaşma
Astana anlaşması üzerine
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine
Büyük çınar Mahzuni Şerif
“Kahramanlık destanları” adı altında gerçekler çarpıtılıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gençlik Denizler’i mezarları başında andı

 

Devrimci Gençlik Birliği (DGB), Devrimci Liseliler Birliği (DLB), Meslek Liseliler Birliği (MLB) ve Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 6 Mayıs günü Karşıyaka Mezarlığı’nda, devrimci önderlerden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı andı.

Saat 11.30’da başlayan anmada sloganlar eşliğinde yürüyüş gerçekleştirilerek mezar başına gelindi. Yürüyüş esnasında şiir ve şarkılar da okundu.

Deniz Gezmiş’in mezarı başındaki anmaya devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başlandı. Anmada ilk olarak DGB ve DLB adına konuşma yapıldı. Konuşmada, 6 Mayıs sabah saatlerinde polis tarafından katledilen Sıla Abalay’a değinilerek Denizler’i katleden düzenin hâlâ ayakta olduğuna dikkat çekildi.

Denizleri ortaya çıkaran tarihsel sürece benzer bir sürecin bugün içerisinden geçildiğine değinilen konuşma “İşçi sınıfının, emekçilerin toplumsal uyanış yılları olan 60’larda gençlik TİP’in parlamentarizmine sığmadı. Onlar düzeni cepheden karşılarına aldılar” ifadeleriyle devam etti. Gençliğin bugün Denizler’den, Mahirler’den öğrenmesi gereken çok şey olduğu ifade edilerek “Birincisi bu düzenin artık reformla değil devrimle değişeceği, ikincisi ise siper yoldaşlığıdır” denildi. Mahirler’in, Denizler’in idamına karşı yaşamlarını ortaya koyduğu hatırlatıldı.

Denizler’in “masum üç genç” olarak gösterilmeye çalışılarak devrimci amaçlarının çarpıtıldığına değinilen konuşma şu ifadelerle noktalandı: “Bugün sömürü her yerde. Ve biz bu katliamcı düzene karşı Deniz’den, Yusuf’tan, Hüseyin’den aldığımız mücadele bayrağını DGB ve DLB olarak yükselteceğiz. Bu düzene karşı Deniz olup geleceğiz.”

DGB-DLB adına konuşmanın ardından MLB adına yapılan konuşma, Denizler’i anmanın anlam ve önemine değinilerek başladı.

Devamında, Denizler’in bugüne bıraktığı devrimci mirasa dair şu vurgular yapıldı: “Denizler, devrimci mücadelenin parlamentarizmden kopuşunun simgesidirler, Denizler bütün kötülüklerin kaynağı olan bu sistemle uzlaşılamayacağının en büyük kanıtıdırlar. Ve biz onlardan bir miras aldık. Ölüme tereddütsüzce gidebilmenin, cüretin, inancın ve siper yoldaşlığının mirasıdır bu. Onları asarak mücadeleyi bitirebileceklerini sananlar yanıldılar çünkü son nefeslerinde bile ‘Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği’, ‘Yaşasın Marksizm-Leninizm!’ diyenlerden bir mücadele bayrağı devraldık. Denizlerin yolu devrime çıkar diyoruz ve artık biliyoruz ki bu devrim işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşecektir. MLB olarak buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki Denizlerden aldığımız mücadele bayrağını okullarımızda, stajlarda, atölyelerde kısacası bulunduğumuz her alanda yükseltmeye, daha da ileriye taşımaya devam edeceğiz.”

BDSP adına yapılan konuşmada ise devrimci önderlerin, uğruna tereddüt etmeden ölümü göze aldıkları devrim ve sosyalizm mücadelesini, bugün komünistlerin fabrikalarda, sanayi havzalarında, sokaklarda ve okullarda ilmek ilmek ördüğü vurgulandı.

BDSP konuşmasının ardından eyleme destek veren Partizan ve Ankara Demokratik Haklar Derneği adına konuşmalar yapıldı. Konuşmaların ardından DLB ve MLB tarafından hazırlanan şiir dinletisi gerçekleştirildi. Sloganlarla son bulan mezar başı anmasının ardından kortejlerle Mahir’in mezarı başına geçildi. Burada kısa bir konuşma yapılarak anma etkinliği sonlandırıldı.

 

 

 

 

Keyfi baskı ve yasaklara karşı fiili-meşru mücadele!

 

15 Temmuz askeri darbe girişimi ile iyice zıvanadan çıkan dinci-gerici AKP iktidarı son yıllarda tüm toplumla beraber üniversitelerde de baskı ve yasaklama terörünü dizginsiz bir şekilde arttırıyor. Toplumun en dinamik kesimi olan gençlik sıkıştırıldığı geleceksizlik cenderesiyle terbiye edilmeye çalışılıyor, ilerici-devrimci gençlik soruşturma ve uzaklaştırma terörü ile ıslah edilmek isteniyor. Gelinen noktada üniversiteler karakollara çevrilmiş durumda, gerici-faşist çeteler ise özellikle beslenip palazlandırılmaktadır.

Gerici iktidar bununla yetinmemiş olacak ki, keyfilikte sınırının olmadığını gösterecek bir uygulamaya imza attı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Öğrenci Konseyi’nin her yıl düzenlediği Sanat Festivali, Cins Arı / İTÜ Cinsiyet Kimliği Ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Kulübü’nün İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) düzenlediği Onur Yürüyüşü ve Ankara Üniversitesi geleneksel İnek Bayramı yasaklandı. MSGSÜ ve İTÜ rektörlükleri OHAL’i bahane ederken, Ankara Üniversitesi rektörlüğü ise “provokasyon yaşanabileceği ve böyle bir durumda üniversitenin güvenliğini sağlayamayacağı”nı gerekçe gösterdi. Ankara Üniversitesi bu açıklamayı yapmadan önce gericilerin sosyal medyada “din aşağılanıyor” yalanını yayarak kitleleri kışkırtmaya çalıştığını da kenara kaydedelim.

Gelen yasaklamaların ardından Cins Arı / İTÜ Cinsiyet Kimliği Ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Kulübü yazılı bir açıklamayla yasakları protesto etti, Ankara Üniversitesi öğrencileri ise tehdit ve yasaklamaya rağmen İnek Bayramı’nı gerçekleştirdi.

Üniversiteler her geçen gün kışlalara çevrilmeye devam ediliyor, yaşam alanlarımız gericiliğin belirlediği sınırlara hapsedilmek isteniyor. Kapitalizm yaşadığı yapısal krizler nedeniyle siyasal gericilik doğuruyor, Türkiye’de iktidardaki dinci-gericilik ise bu gericiliği perçinliyor. Tüm toplumla beraber gençliğe de kendi hayat tarzını dayatıyor, farklı bir fikre yaşam hakkı tanımıyor. Bu cendereyi parçalamak ise fiili meşru mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Artık gelinen noktada gelenekselleşmiş üniversite şenliklerini gerçekleştirmek dahi mücadele etmeyi gerektiriyor. Bugünlerde sermayenin demir yumruğu, toplumun dinci-faşist tek adamı olmaya çalışan zihniyete karşı özgürlük ve gelecek talebini daha gür sesle haykırmak gerekiyor.


 
§