29 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/28

Karanlığa son verecek yegâne güç işçi sınıfıdır!
Darbe girişiminin ardından AKP iktidarı
Demokrasi mi dediniz?
Devrimci-siyasi tutsaklar üzerindeki tecrit yoğunlaşıyor
Ne darbe ne de dinci-gerici AKP iktidarı
Darbe-demokrasi şarlatanlığına işçilerin yanıtı
Demokratik bir ortamda insanca yaşamak için talep ediyoruz!
“İşçi sınıfı olarak bizlere bu koşulları dayatan sisteme karşı savaşmalıyız!”
15 Temmuz’un ardından ekonomi sıkıştı, patronlar kolları sıvadı
7 Haziran seçimleri ve siyasal tablo
Reformist sol, burjuva solla kol kola!
Kadın işçiler safını seçmeli, bu düzene karşı örgütlenmelidir!
Yaşasın işçi sınıfı mücadelesi!
Avrupa burjuvazisi geleceğe hazırlık yapıyor
Asya-Pasifik’te hegemonya krizi “müzakereler” ile sürüyor
ABD ve Almanya Türkiye’deki darbenin başarısızlığına çok öfkeli
İşgalci İsrail, Filistinlilere saldırılarına devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

OHAL, yeni baskı yasaları, artan polis devleti uygulamaları…

Avrupa burjuvazisi geleceğe hazırlık yapıyor

 

Ölüm makinesi IŞİD’in Fransa’nın Nice kentinde gerçekleştirdiği katliam, beklendiği gibi, Avrupa’da “güvenlik tedbirleri” yalanı ile polis devleti uygulamalarına hız kazandırmanın fırsatına çevrildi.

Fransa, katliamı bahane ederek OHAL uygulamasını üçüncü kez uzattı. Hollande-Valls hükümeti “Terör saldırısı” bahanesi ile çoktandır 110 bin asker ve polis gücünü yeterli bulmamış olacak ki, bu katliamın hemen ardından 12 bin askeri daha göreve çağırdı. Çağrının asıl muhatabı ise gençlikti. Öte yandan sınırlardaki denetimler daha da sıkılaştırıldı. Otoban gişeleri dahi kontrol noktası işlevi görmeye başlamıştır.

Almanya henüz Fransa’dakine benzer bir IŞİD saldırısına sahne olmadı. Buna rağmen en küçük bir olayı dahi yeni baskı yasaları ile karşılamak konusunda çok istekli ve çok atak davranıyor. 18 Temmuz’da Würzburg kentinde bıçaklı-baltalı bir IŞİD üyesinin bindiği trende 20 kişinin yaralanması ile sonuçlanan saldırısı ve ardından aynı zamanda Alman vatandaşı da olan İran kökenli bir kişinin Münih’teki bir alış-veriş merkezinde gerçekleştirdiği, 10 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırı sırasında yapılanlar bunun yeni bir örneği oldu.

Özellikle Münih’teki saldırı sonrasında, tepeden tırnağa Gestapo ruhu ile donanımlı Alman polisi, polis devleti uygulamalarının öncüsü olduğunu bir kez daha kanıtladı. Saldırıyı ilk anda bir IŞİD saldırısı olarak niteledi ve anında OHAL ilan edip, tam 2300 polisi seferber etti. Bu da yeterli gelmedi, çevre eyaletlerden de destek alındı. Operasyonlara GSG 9 (Terörle Mücadele Birliği) adlı güç de katıldı. Aynı anda Münih’teki tren, metro, tramvay ve otobüs seferleri iptal edildi. Gerçi, saldırının IŞİD saldırısı olmadığının anlaşılması ile OHAL uygulaması da dahil, tüm bu uygulamalara son verildi ama polis kuşatması devam ediyor. Polis devleti uygulamaları hızından bir şey kaybetmiş değil.

Benzer uygulamalar Avrupa’nın diğer ülkelerinde de var. Gerekçe, yine aynı. Örneğin, İngiltere’de, diğer şeylerin yanı sıra, “terör riski”nin büyük olduğu yalanı ile olağan toplantılar ve halk etkinliklerine dahi sınırlamalar getirilmeye çalışılıyor. Ciddi ciddi yasaklama yönlü hazırlıklar var. İtalya hükümeti Fransa ile sınırını sıkı bir kontrol altına almış durumda. Özellikle en başta demiryolu hattı olmak üzere, en çok kullanılan geçiş yerlerinde çok sıkı kontroller yapılıyor. IŞİD saldırısına sahne olan Belçika ha bire polis sayısını arttırıyor.

Hiç kuşkusuz tüm bu hazırlıklar geleceğe dönüktür. En yalın ve kısa anlatımla, gelmekte olan sınıf mücadelelerine dönük kıta çapında bir hazırlığın ifadesidir. Fransa kelimenin tam anlamı ile sınıf mücadelelerinin ülkesidir. Bir devrimler ülkesidir. Almanya geçen yüzyılda ülkeyi boydan boya sarsan devrimci kalkışmalara sahne olmuştur. Belçika Fransa’ya nazire yaparcasına, geçmişte son derece inatçı ve militan işçi grevlerine ve devrimci mücadelelere ev sahipliği yapmıştır.

Dikkate değer olan bir diğer şey de herhangi bir sınıf ve kitle hareketinin ve devrimci kalkışmanın, cereyan ettiği ülke ile sınırlı kalmayıp kıta düzeyinde yayılmasıdır. Marx ve Engels’in bir dönemki “kıta devrimi” beklentileri boşuna değildi. Bugün üzerinden bakmak çok yanıltıcı, bunun çok gerilerde kaldığını düşünmek de o denli yanlıştır. Avrupa şu ya da bu zaman içinde yeniden ciddi sosyal sınıf hareketlerine sahne olacaktır. Şimdiden bunun mayalandığını söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Gelecekteki seyri ve sonucu ne olursa olsun, Fransız işçi, emekçi ve öğrenci gençliğinin 4 ayı aşkın bir süredir ortaya koyduğu büyük hareketlilik bunun günümüzdeki kanıtı ve somut bir karşılığıdır. Belçika işçi ve emekçilerinin vakit geçirmeden onları tamamlayan eylemleri de eski geleneğin bugün de geçerli olduğunu göstermektedir.

ABD’nin çekmecelerinde “önemlidir” ibaresi ile saklanan ve zaman zaman Avrupa burjuvazisinin kulağına fısıldanan raporlar bu gerçeği doğrulayan bir başka kanıttır.

Her şey bir yana Avrupa burjuvazisi tarihsel ve sınıfsal bilinç yüklü ve de oldukça deneyimli bir burjuvazidir. Avrupa’nın gelecekte yeniden ve hem de geçmiştekinden daha güçlü sosyal sınıf mücadelelerine sahne olacağını en iyi o bilmektedir.

Avrupa burjuvazisi bugüne göre değil, geleceğe göre hazırlık yapmaktadır. IŞİD saldırıları ve başka bahanelerle polis devleti uygulamalarına her gün yeni bir boyut kazandırması bu hazırlığın andaki karşılığıdır. Fransa’da bir sömürü, soygun ve kölelik yasası olan, tüm kıta işçi ve emekçilerine dayatılacak El Khomri yasası bunun yoğun halidir.

Tüm bunlar da göstermektedir ki yaşlı kıtanın işçi ve emekçilerini oldukça zorlu günler ve aynı zamanda tarihsel görev ve sorumluluklar beklemektedir.

 

 

 

 

Fransa’da kölelik yasası geçti

 

Fransa parlamentosu işçi ve emekçilerin karşı çıktığı kölelik yasasını 21 Temmuz günü onayladı. Ülkede Nice Katliamı ardından OHAL’in uzatılması ve “güvenlik” adı altında baskılar arttırılırken, yasanın mecliste oylanmadan kabul edilmesi de tepkilere yol açtı.

Sendikalar kölelik uygulamalarına karşı olduklarını ve eylemlerini sürdüreceklerini açıklarken, Eylül ayında ülke çapında yeni eylemler yapacaklarını ifade etti.

Yasanın geçmesinin ardından başbakan Manuel Valls ise çoğunluğun karşı çıktığı yasayı övmeye devam etti. Valls, “Ülkemizdeki reformlar yolunda önemli bir adım atıldı; işçilere daha çok hak, küçük ve orta ölçekli işletmeler için daha çok imkan ve daha çok istihdam” diye konuştu.

Yasaya karşı çıkıyor gibi gözüken meclisteki diğer partiler ise yasanın mecliste bu şekilde fiilen kabul edilmesinin demokratik işleyişe aykırı olduğunu söylemekle yetindi.





Münih’teki AVM’de saldırı: 9 kişi öldü

 

Almanya’nın Münih kentinde bulunan Olympia-Einkaufszentrum adlı alışveriş merkezinde 22 Temmuz günü silahlı saldırı meydana geldi.

Saldırı sonrasında açıklama yapan Münih Emniyet Müdürü, 9 kişinin öldüğünü, 3’ü ağır 16 kişinin yaralandığını, saldırganın da intihar ettiğini açıkladı. Bu tespitlerinin görgü tanıklarının ifadelerine ve kamera kayıtlarına dayandırıldığını sözlerine ekledi.

Saldırının ardından AVM çevresi polis ablukasına alınırken kentteki toplu taşıma hizmetleri durdurulmuştu. Yapılan açıklamada, özel tim de dahil yaklaşık 2 bin 300 polisin saldırı ardından bölgede harekete geçirildiği belirtildi.

 
§