Alaattin Yoldaş anısına…
“Ölümü kucaklayacak kadar geniş kolları olanlara...”
Hapishanede zar zor çeken radyodan M. Ali Birand’ın sesi geliyordu. “İstanbul Esenyurt’ta silahlı çatışma. Polis bir kişiyi vurdu.” Önce bir merak sardı bizi, kulaklarımız cızırtılar arasından yeni sesleri duymaya çalışıyor. Haber sunuşu devam ettikçe bir isim takıldı kulaklarımıza cızırtılar arasından. “Şartlı tahliye edilen Nurettin” Hangi devrimci diye düşünüyorduk. Sabah havalandırma kapısı daha açılmadan birbiri ardına toplar düşmeye başladı hapishane avlusuna. Ve kahreden gerçek…
Katletmişlerdi yoldaşı. Siyasetlerden peş peşe dayanışma mesajları gelmeye başladı. Günlük gazetelerin gelmesi öğleyi buldu. Gerçekleri öğrenmek istiyorduk. Tek iletişim kanalımız olan radyo daha fazlasını vermiyordu. Diğer kaynaklarımız siper yoldaşlarımız, dostlarımız çağrımızı bekliyorlardı. Daha birkaç gün önce kongre kutlaması yapmıştık. Aynı hapishane avlusu kutlama tatlılarıyla dolmuştu. Aynı avlu ağzı kulaklarına varmış, adeta bir çocuk sevinciyle, amatör ruhla ama profesyonelce hazırlanmış kutlamaya tanıklık etmişti. Yeni Ekimler'in partisinin sesi yankılanıyordu duvarlarda. Sesler çarpıyor, çarptıkça yankılanıyor, yankılandıkça çoğalıyordu.
Ve akşama anma için hummalı bir çalışma başladı. Yeni Ekimler'in Partisine ve yoldaşa layık bir anma programı hazırlamaya başladık. “Ölümü kucaklayacak kadar geniş kolları olanlara, onlara...” diye başlıyordu anma programı. Akşam havalandırma kapıları kapanmadan tüm hapishane “Alaattin yoldaş ölümsüzdür!”, “Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!” sloganlarıyla inlemeye başladı. Tüm dostlarımız sloganlarımıza eşlik ediyorlardı. Duvarlar bir kez daha yankılanıyordu Alaattin için, yeni Ekimler'in partisinin yol göstericiliğiyle. Ardından saygı duruşu...
Ve hazırladığımız programın metnini okumaya başlıyoruz...
“Toprak çanaklarda güneşi içenlerin öyküsüne kulak vermek aynı zamanda tarihe tanıklık etmektir. Emekçinin, emeğin, tüm zenginlikleri yaratanların, sömürülerek ezilenlerin insanlık tarihi boyunca başlattığı yürüyüş binlerce yılın derinliklerinden ulaşıyor bugüne. Duyuyoruz ayak seslerini. Sömürücülerin tüm baskısına karşın yırtılıyor, gözlerimizin önüne çekilen su perdesi."
“Yıkan da yaratan da biziz
Yıkan da yaratan da biziz
Bu güzelim bu yaşanası dünyayı”
Demirde, kömürde, kırmızı mensucatta, Güherçile madeninde ve başımızı çevirdiğimiz her yerde üretiyorlar. Bilmeyiz isimlerini, görmedik binlerce yıllık yürüyüşü sürdürenlerin yüzlerini. Ama biliriz, hissederiz onları iliklerimize kadar. Unutmayız tarihin yapıcılarının binlerce yıllık kavgasını. Tarih sınıf savaşımları tarihidir. Tarih insanlığın yaşam mücadelesidir.
“Kavga dost, ille de kavga
Kavga dedikleri gibi destansı
O kadar yalın akla yatkın
Ama birlikte olacağız o fırtına da
Sonuna kadar gideceğiz”
Biliriz, burjuvalar kimse düşünmesin isterler. Nice yorgunluktan sonra, yıldızlı bir mayıs gecesi başka kentlerde olduğunu. Düşünmesin, başka insanlar da olduğunu, başka umutlar da.
Ama yüreğimiz gökyüzü haritası uçsuz bucaksız insan yüzleriyle çizilmiş. Yalnız gözleri parlıyor, elleri nasırlı. Sordum o gözlerin sahiplerine? Tutmayın bizi yolumuz uzun, yürüyoruz, insanlığın geleceğine doğru ilerliyoruz, dediler. “Ateşte ve pişmekte olanlar” diye göğü inlettiler bir kez daha.
O zaman bizce en iyisi kalkmak ve yeter artık demektir bütün insanlara. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünyanın yapıcıları en öndeler, onların sesi yırtıyor öldüresiye yürekleri karartan sessizliği. Diyorlar ki:
“çektiklerimiz için yok ödül falan beklediğimiz
Ne de kocaman ciltlerinde resmimiz olsun isteriz
Yalnız yalın anlat öykümüzü
Geleceğin insanlarına
Yerimizi alacaklara anlat
Uzayıp gider belki içimizden biri
Bir dalga
Vurunca kıyıya, eksilir denizde dalga da
Bir damla bir an yakıcı..
Konar o incecik çizgi tanıyamadık
Duvarların çitlerin dışında
İsimlerini kazıdık bilincimize, yüreğimize! O kadar çoklar ki, parlıyorlar gökyüzünde bir bir. Biri özgürlük diye bağırıyor, biri eşitlik diyor, devrim, sosyalizm, umut diyor. Yıkacağız o çürümüş köhne düzenizi diye haykırıyorlar gökyüzünden. Spartaküs oluyorlar kölelik zincirlerini kıran, Paris barikatlarında dövüşen proleterler, ekmek, özgürlük diye bağıran Lyon barikatçıları oluyorlar. Börklüce, Torlak Kemal, Bedrettin tarihin derinliklerinden kavganın kızıl yıldızları olarak gökyüzünde parlıyorlar. Tüm insanlığa yol gösteriyorlar.
Yine onların sesi sevgiyle, coşkuyla kucaklıyor bizi.
17 Ekim depremini yaratanlar, Moskova önlerinde dövüşenler ve milyonlarca işçi-emekçinin haklı davasında ölümsüzleşenler. Suphi, Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mahir, İbrahim, Mazlum, Kemal olup dolup taşırıyor yüreğimizi. Genç fidan Erdal dikiliyor darağacına karşı boyun eğmez tutumuyla. Sürüyor yürüyüşümüz. Ne kadar da çoklar, doluyor yüreğimiz. Ama biliyoruz.
"düşman haşin, zalim, kurnaz
Ölüyor çarpışarak insanlarımız, ölüyor insanlarımız ne kadar çok”
Fabrika bacalarının dumanları tütüyor, sabah telaşı dolaşıyor işçi servislerinde, ötüyor fabrika sirenleri. Aynı sabah telaşı karşılamıştı Habip’i gözlerinde kavga parıltısıyla. Ümit’i unutmadı sokaklar, gülümsüyor yine karşımızda, kahkahalarla dolduruyor yüreğimizi. Hatice ateş saçan yüreğiyle yumruğu havada koşuyor. Yanımıza omuz omuz yürüyen işçilerin arasından yılların kavgayla dolu günlerinin içinden Hüseyin geliyor, gözleri merakla izliyor çevresini.
Kentli dağlıların kara sevdasıyla burjuvazinin kalelerini bir bir yıkmak için gecesini gündüzüne katarak geliyor O. Yürümek diyor. İşte orada elimizle uzanacak kadar yakın, görüyoruz onu.
İşçi sınıfının bağrından çıkıp geliyor. Habip, Ümit, Hatice, Hüseyin gibi. Kara bir sevda değil ondaki yalnızca. Yüreğimiz taşıyor, kelimeler düğümleniyor, gözlerimizde hınç. Ve Karadağ yükseliyor…
Bulutlar ağlar yoldaş, dağlarda akar, savrulur zindanlarda. Duvarı yıkar, zinciri de kırar…
Kurşunlanan bedenindeki her yaranın hesabını soracağız. Kavganın içinde kavuşacağız seninle meydanlarda. İşçi tulumu giymiş, düşmanı kendi kalesinde teslim alan kavga dolu yaşamınla hep yanımızda olacaksın. Hep yanımızda kalacaksın. Devrim davasının yenilmezliğini haykıracağız senden devraldığımız kızıl bayrağımızla birlikte.
Bir kez daha yankılanıyor duvarlar. Havalandırma kapıları kapandı. İçimizde Alaattin’i kaybetmenin hüznü, partimizin güçlenmesinin sevinci ile bir mücadele gününü daha tamamladık. Kaç güneş sönerse sönsün içimizde hep aydınlıkta yakalayacağız ölümü…
Alaattin Karadağ katledildiğinde
tutsak olan bir sınıf devrimcisi |