4 Aralık 2015
Sayı: KB 2015/45

Çözüm devrimci sınıf mücadelesi
Uçak krizi derinleşiyor IŞİD destekçileri sıkışıyor
Türkiye: Sermaye için cazip ve istikrarlı bir ülke!
Elçi’nin katledilmesi eylemlerle lanetlendi
"Tanıklar dinlenmedi, deliller ilk günden karartıldı!"
Kürt halkı azgın devlet terörüne boyun eğmiyor!
Söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü için mücadeleye!
Baskı ve yasakta yeni perde: Dündar ve Gül tutuklandı!
“Hak ihlalleri 30 yıldır aynı şekilde sürüyor”
Haklar ve özgürlükler için eller şaltere, ayaklar sokağa!
“İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!” mücadelesini yükseltelim!
Direnişin kalesi Renault’ta eylemler sürüyor
Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
TKİP’nin 17. kuruluş yıldönümü etkinliği
Parti örgütlerinin mesajlarından...
Alaattin Yoldaş anısına…
Paris katliamı ve tekellerin militarizm tutkusu
Dünya İklim Zirvesi: Yeni bir ikiyüzlülük, yeni bir aldatmaca
5 Aralık "Türk kadını"nın seçme ve seçilme hakkı üzerine...
Türkiye kadın hareketi tarihinin önemli deneyimi
Kadın işçileri örgütleme seferberliğine güç verelim!
Bu eğitimcilerin eğitimi şart!
DGB 1 yaşında
Emperyalizme karşı Erdal olunmalı!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye: Sermaye için cazip ve istikrarlı bir ülke!

 

64. sermaye hükümetinin siyasi ve ekonomik programı geçtiğimiz günlerde açıklandı. Tam anlamıyla işçi-emekçi düşmanı olan bu programla bir kez daha emekçileri daha fazla sömürü, yoksulluk ve sosyal yıkım bekliyor. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz sermaye çevreleri hemen hükümete ilişkin beklentilerini sıralamıştı. AKP bir sermaye partisi olarak hükümette olduğu yıllar boyunca yaptığı gibi bu konuda da bir pürüz çıkarmadı. Açıklanan programla birlikte, bundan sonra da sermaye sınıfını ihya etmeye yönelik çalışılacağı ise aşikar.

Geçtiğimiz gün Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı hükümet programında sermaye sınıfına verilen açık taahhütler netlikle ifade edilmektedir. Ülkeyi “hem yerli hem uluslararası yatırımcı için cazip bir ortam” haline getirdiklerine vurgu yapan Davutoğlu devamla şunları söylemektedir: “Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da mülkiyet hakkı ve girişim özgürlüğünü koruyacağız.”, “ Özel sektörün ihtiyaç duyacağı hizmetlere yönelik temel fiziki ve sosyal altyapıyı sunacağız.”, “Dışa açık bir ekonomi olarak her alanda rekabetçiliği geliştirecek, küresel yatırımları ve nitelikli insan gücünü cezbedeceğiz.” Peki tüm bunlar nasıl olacak?

64. hükümetle açıklandığı üzere önümüzdeki süreçte işçi ve emekçileri ağır sömürü ve yıkımlar beklemektedir. Kıdem tazminatı hakkının gaspı, esnek çalışma koşullarının ağırlaştırılması ve asgari ücret gibi işçi sınıfına çok yönlü yıkımlar yaşatacak iktisadi-sosyal saldırılar hayata geçirilecek.

Örneğin; seçim öncesinde asgari ücretin 1.300 TL olması yönünde ileri sürülen vaat, 64. hükümet programında şöyle ifade edilmektedir: “Önümüzdeki yıl için asgari ücretin 1.300 TL’ye yükseltilmesi yönünde Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na teklifte bulunacağız. Yapılan işin tehlike sınıfına göre, asgari ücrette farklılaştırma sağlayacağız.” Seçim vaatleri sadece bir göz boyamadan ibaretti. Bugün ise top Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na havale edilmektedir. Ki bu komisyondan, işçilerin hayrına şimdiye dek hiçbir kazanım çıkmamıştır. İşin bir de şu boyutu vardır ki, asgari ücret vergi dışı bırakılmadığı için, vergi dilimi nedeniyle Ekim’den başlayarak asgari ücretlilerin yaşayacağı yüzde 5’lik kayıp hiç hesaba katılmamaktadır. Ama esas tehlike asgari ücrette farklılaşma sağlamak üzerinden hedeflenen sinsi planlardır. Zira bu uygulama emeği korumaya yönelik olarak kullanılmayacak, patronların ücretleri düşük tutmasına yarayacak bir kılıf olacaktır.

Öte yandan yine açıklanan programda “İşveren Sigorta Primi indiriminde esas alınan 10 işçi çalıştırma zorunluluğunu kaldıracağız” denilerek küçük ölçekteki işletmeler de ihya edilecek, patron sigorta primleri devletçe, yani işçi ve emekçilerden kesilen fonlardan karşılanacak.

Hükümet programına baktığımızda işçi ve emekçileri ekonomik alanda ilgilendiren başka saldırılarda açıklanmıştır. “Verginin tabana yayılması” hedefi ile işçi ve emekçilerin sırtındaki ağır vergi yükünün katlanacağı, sermayenin ise her zaman olduğu gibi, büyük oranda bu yükten muaf tutulacağı anlaşılmaktadır. Yine benzer şekilde; “kamu harcama büyüklüğünün sınırlandırılmasını hedefliyoruz” denilmektedir. Bundan işçi ve emekçilerin ihtiyaç duyduğu, örneğin sosyal hizmetler alanına, eğitime, sağlığa ayrılan bütçenin giderek kısıtlanacağını, işçi ve emekçinin cebinden çıkacak paranın artacağını anlıyoruz.

Bütçenin neye göre ve nasıl harcanacağı yine programdan anlaşılmaktadır. Bütçenin işçi ve emekçilere yönelik olmadığı, tam tersine savaş konseptine ve devlet terörüne uygun şekilde planlandığı bellidir. Örneğin, Cumhurbaşkanının “terörle mücadelede” ve muhbirlikte “özel yetkili” kıldığı muhtarlar unutulmamıştır. Muhtarların 950 TL olan maaşını 1.300 TL’ye yükseltmeyi koşulsuz olarak yapacakları ifade edilmektedir. Polislerin 2200 olan ek göstergeleri 3000’e çıkartılırken, emniyet hizmet tazminatı yüzde 25 arttırılacaktır. Uzman erbaşların 2200 olan ek göstergeleri de 3000’e çıkartılırken, askeri öğrencilerin harçlığı da 400 TL olacaktır. Astsubay emeklilerinin 2003 öncesi ve sonrası oluşan farkın kapatılmasına yönelik intibakları sağlanacaktır. Geçici köy korucularının şartlarının iyileştirmeye çalışılacağı ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi işçi ve emekçiye yönelik harcamalardan devlet elini çekerken, kirli savaş aygıtını güçlendirmek ve kiralık katillerini doyurmak için askeriyeye, polislere ve koruculara fazladan bütçe ayrılacaktır. Öte yandan örtülü ödenek adı altına özelde Kürdistan’da kirli savaşı yürüten katillerine ya da gerici IŞİD çetelerine ne kadar paralar ayrıldığını bilemiyoruz.

Sermaye devleti yaşadığı ekonomik ve siyasal krizleri ağır sömürü ve baskı koşulları ile atlatabileceğini ummaktadır. Aynı zamanda ülkeyi “hem yerli hem uluslararası yatırımcı için cazip bir ortam” haline getirmek istemektedir. Bunun ne demek olduğunu bu ülke işçi ve emekçileri çok iyi bilmektedir: Uzun ve ağır çalışma şartlarında, düşük ücretlere tahammül etmek. Artan işsizlik basıncıyla patronların dayattığı keyfiyete ve kuralsızlığa boyun eğmek. Gelir dağılımında en altta olmasına rağmen en çok vergiyi ödeyen olmak. Artan yoksulluğa kemer sıkarak katlanmak.

Özetle “cazip bir ortam” sermaye sahipleri için ucuz işgücü bolluğu dışında çeşitli teşviklerle, muafiyetlerle rahat sömürü koşullarına sahip olmak demektir. Sermaye için bu cazip ortamın her açıdan faturasını işçi ve emekçiler ödemektedir. Öte yandan artan baskı ve saldırganlık ortamında sindirilen toplumsal muhalefet de işin cabası. İşte sermayenin istediği ve AKP’nin sağladığı istikrar bu!

 

 

 

 

Anlaşma imzalandı, 1300 göçmen gözaltına alındı

 

Avrupa Birliği (AB) ile ‘göçmen krizi’ konusunda anlaşma imzalayan Türkiye, anlaşmanın hemen ardından uygulamaya başladı. AB-Türkiye işbirliği konusunda uzlaşma sağlanmasını göçmenlere yönelik olarak yapılan operasyon izledi. 1300 göçmen gözaltına alındı.

1 Aralık’ta, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinden Yunanistan’ın Midilli Adası’na şişme botlarla geçmeye hazırlanan göçmenlere yönelik polis operasyonu yapıldı.

Operasyonda, çoğu Suriyeli, Iraklı ve Afganistanlı olduğu belirtilen 1300 göçmen gözaltına alındı.

 
§