2 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/37

Seçim sandıkları Kürt emekçilerin dertlerine derman olamaz!
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sandıktan çıkan değil, sokağa çıkan değiştirir!
“İllegal” seçimler için oy cambazlıkları
Kürt halkı direniyor!
Cenazeye dahi tahammül yok!
Katliam şebekesi güçlendiriliyor
Basına yönelik sansür ve devlet terörü
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Metalde son ‘kaleler’ düşerken...
SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
Suriye ve Ortadoğu’da yeni bir döneme doğru
Türkiye’nin Suriye politikasında manidar değişiklik
Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek - U. Evren
ABD ve AB’nin yeni haydutluk konsepti: TTIP ve CETA
Avrupa’da yükselen ırkçı dalga
Filistin intifadalarından Kürt serhîldanlarına...
ON’lara devrim sözümüz var!
Sermayenin işçi ve emekçi kadınlara yönelik saldırı paketleri
Öğrenci yoksul, eğitim pahalı ve kalitesiz
Katledilen her çocuğun hesabı sorulacak!
Eğitim’de ‘destek’ peşkeşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!

 

İstanbul Pendik’te bulunan ve havuz kaplama malzemeleri üreten SeraPool fabrikasındaki direniş dördüncü ayını doldurmak üzere. Direnişin 111. gününde (30 Eylül), işçilerle direnişin geldiği nokta üzerine konuştuk.

- Direnişe nasıl başladığınızı ve taleplerinizi anlatabilir misiniz?

Cemal: Ben burada çalışmaya başlayalı Aralık ayında 17 yıl olacak. Aldığımız ücret 1100 TL. 17 yıl olmasına rağmen hiçbir zam yok. Geçinemez duruma geldik. Gecemiz gündüzümüz belli değil. Mesela 12, 14 ve 18 saat çalıştığım oluyor ama fazla mesai almıyorum. Ödeşmeli adı altında mesaiyi kaldırdı. İzinli günlerimizde çalışıyoruz, bize onu vermediği halde bizi borçlu çıkarıyor. Alacağımız varken borçlu durumuna düşüyorduk. “Ben bunu alırım” dedim. “Alabiliyorsan al, bunlar SeraPool’un kanunu, ya çık git ya da böyle çalışacaksın” diye tehdit ettiler. Biat edip, boyun eğmeni istiyorlar. İşçiyi insan gibi görmeyip bizi köle gibi mecburmuşuz gibi çalışmaya zorluyor. Biz hakkımızı arayıp sen neden böyle yapıyorsun diye sorduğumuz zaman 2 şahit tutup bizi haksız durumda savunma yazdırabiliyor, tazminatsız çıkarmayla tehdit ediyor. Mesela kadın işçiler haklarını savunamıyor, ağır işlerde çalışıyorlar, kasalarını kaldıramıyorlar bel fıtığı oluyorlar. Biz de bunları gördük, arkadaşlara “bu düzen böyle yürümez, gelin biz oturalım konuşalım bunun bir formülünü bulalım” dedik. Düşündük taşındık ve yasal hakkımızı kullanmaya karar verdik ve sendikaya üye olalım dedik. 3 kadın 3 erkek arkadaş bir araya geldik ve bu şekilde Ocak ayında sendikalaşma çalışmalarına başladık. Kadın arkadaşlarımızı kadın derneklerine gönderdik. Gittiler, haklarını hukuklarını öğrendiler. Bir gün sabah vardiyasına geldim bir baktım patron orada millet meydanda ve patron “sendikalı olanlar bu tarafa, sendikasız olanlar bu tarafa” dedi. O öyle deyince kimse gitmedi ben de “işte bu iş oldu” dedim ve “Ölmek var dönmek yok!” diye slogan attım.

Şu anda 111. günündeyiz, biz en güzel Ramazan Bayramı’nı burada yaşadık. Mutluyuz ve direnmeye devam edeceğiz. Biz üretiyorsak, uçakları biz yapıyorsak niye biz kazanamıyoruz? Üreten bizsek kazanan da biz olmalıyız. Çocuklarımızı okutabilelim, çocuklarımız sömürülmesin, ayakta durabilsin, eğriyi doğruyu görsünler ve haklarını savunabilsinler diyerek başlamıştık.

Taleplerimiz şunlardı; Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, yakacak parası, mesai ücretlerimizi almamız, aylığımızın düzelmesi, ikramiyelerin tam olması, 3 kişinin işini bir kişi yapıyor. Bizi hem hata yapmaya zorluyor, hem de kaza yapmaya zorluyor. Köle düzenlerini kurmuşlar bizi sömürüyorlar.

- 21 Ekim’de 3. duruşma görülecek, onunla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Cemal: Evet, işe iade davamız var. Bir de patron işçileri örgütlediğimiz için biz öncü işçilere dava açtı. 2 dava aynı gün görülecek. Biz kazanacağımıza inanıyoruz.

- İçeride üretim devam ediyor mu, kaç kişi çalışıyor kaç kişi direnişte?

- 114 kalifiye işçi direnişte. 50 kişi gibi de üretimde çalışan vardır.

- Onları da örgütleyip, üretimi durdursanız daha hızlı sonuç almaz mısınız?

- Bir kadın arkadaşımız sendikaya üye oldu diye patron boğazına sarıldı. Biz zaten içeri giremiyoruz. Kendini bilen, emeğini bilen hakkına sahip çıkmak isteyen zaten o şartlarda çalışmaz. Onlar biat ediyor patronu tanrılaştırmış kafasında, korkuyorlar ve içlerinde çıkarcı olanlar da var. Onlar zaten gelmiyorlar. Sendikaya üye olmak günah mı diye hocaya sormuş, o da günah deyince kadın vazgeçti. Onlara ne anlatabiliriz ki?

- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- Söylemek istediğim çok duygu var bitmez. Sizlerin de bizim sesimizi duyurması, internet üzerinden “SeraPool İşçileri Direniyor” facebook sayfamızı beğenmenizi ve çevrenize yaymanızı istiyoruz. Burada yol için gerekli olan benzin, buradaki yeme içme ihtiyaçlarımız gibi bir sürü gider cebimizden gidiyor. O yüzden maddi ve manevi sıkıntımız çok yani. Biz 1000 TL maaş alıyorduk, paramız bitti dosya parasını bile zor çıkardık. Olanlar olmayanlara verdi öyle yardımlaşarak topladık. Böyle idare ediyoruz. “Ama açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz” diyoruz. Ancak çalışarak örgütlenerek kurtuluşa varırız. Bizim tek şansımız örgütlü toplum olmak. Başka hiçbir şansımız yok. Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Çerkez demeden birlik beraberlik içinde olursak ancak hedefe ulaşacağız. Bunların çarkını bu şekilde durduracağız. İşlerini bu şekilde bitireceğiz, başka türlü yok. Savaşta öldürürler, birbirimize çatıştırarak öldürürler, aramıza fitne fesat sokaraktan öldürürler. Paran varsa sen sevin. Para nedir? Biz Mehmet Bey’in fabrikasını istemiyoruz ki hakkımızı istiyoruz. Emeğimizin karşılığını istiyoruz.

Başka; bize destek versinler. Birbirimize destek olalım. Bu zorlukları aşalım başka da kurtuluşumuz yok, işçiler birleşirsek kazanırız.  

- Direnişe başlayalı 111 gün geçti genel süreçten beklentileriniz nedir?

Mehmet: Yıllardır bizim buradaki çalışma koşullarımız, genel ücretler olsun, iş güvenliği olsun ağır çalışma koşuları en büyük sıkıntımız. Aldığımız genel ücret bizim emeğimizin karşılığını kesinlikle karşılamıyor. Dolayısıyla bizde sendika için örgütlenip mücadele etmeye çalıştık ama sonuca varamadık çünkü çekindik. Acaba sendikal mücadelemizi duyurmadan önce işverenin kulağına giderse tazminatsız işten atma ihtimali olabilir diye çekindik. Ondan sonra biz olduğumuz yerde kaldık ilerleme sağlayamadık. En son artık bütün bölümlerde arkadaşlarımız çalışma koşullarından ve ücretlerden dolayı darbe aldı. Sendikal mücadele olmadan ve sendika olmadan burada koşuların düzeltilmesi gibi bir durum olamayacağını fark ettik. Bu arada dışarıdan sendika temsilcisi arkadaşlar vardı bizleri iyi bilgilendirdiler. Özgüvenimiz artı, biz de örgütlenmeyi başlattık. Yaklaşık 85-90 kişi civarı olduğumuzda, idari personel sendikal faaliyetlerde bulunduğumuzu duymuş ve bunları yapamayacağımızı yoksa mağdur olacağımızı söyledi. Bu söylendikten bir hafta sonra bir arkadaşımız tamamen deşifre oldu, bir örgütlenme içerisinde olduğumuzu anladılar.

Ondan sonra haksız yere çıkarmaya çalıştılar. Dolaylısıyla mücadelemizin ilk günü oradan başlamış oldu. O arkadaşımızı çıkarmaya çalışınca bizler de ona destek olmaya çıktık. Direnişin ikinci günü yaklaşık otuz-beş kişi daha sendikaya üye olduktan sonra çoğunluğu aldık ve direnişe başladık. Direnişe başladığımız günden bugüne 111 gün geçti. Biz zaten haklı bir mücadelenin peşindeyiz. Biz yine üretimden yanayız yani bizim hiç kimsenin ekmeğinde parasında gözümüz yok. Biz sadece kendi hayat şartlarımızı kolaylaştırmak için mücadele ediyoruz.

Mahkemeye verdik işe iade davası açtık bundan üç ay önce. Şu an birinci duruşmamız olduktan sonra hepsi ertelendi. Biz iade davamızı kazanacağımızdan eminiz. Şunu da söyleyeyim, tabii ki işveren de elindeki kozlarını bizlere karşı kullanıyor. İçerde şu an üretimle ilgili başarılı bir durum yok. Yeni taşeron işçilerini engellemek istedik ve başka toplu iş görüşmelerinden birkaç tanesini engelledik. Sonra bizden habersiz taşeron işçileri seçmiş almışlar bilmediğimiz için de engel olamadık.

- Dava sadece işe iade davası mı yoksa 17 senedir çalışan işçiler var iş akdi feshedildi tazminatlarını almak için mi açıldı?

- Ben çalışmaya başlayalı 11 yıl oldu. Bizim 115 kişinin tek taraflı iş akdi feshedildi. İşverenin böyle bir hakkı yok zaten. Şimdi de işsizlik ödeneğini alamıyoruz. Şu an bizim açtığımız tek dava işe iade davasıdır. Onun öncesinde direnişin ilk günlerinde patronun da biz öncülere açtığı bir dava var. Güya yüz kızartıcı, ahlak bozucu faaliyetler içinde olduğumuzdan kaynaklı açıyor, hâlbuki sendikal faaliyete tahammülü olmadığı için bunları yapıyor. Bizi işten çıkarma suçlaması bu oldu. Bunu ispatlayacak net bir kanıtı yok çünkü biz zaten öyle bir şey yapmadık. Anayasanın bize vermiş olduğu sendika hakkının en doğal-yasal hakkımız olduğunu gösterdik. Onların açtığı dava da ertelendi.

- Söylemek istediğin son bir şey var mı?

- Çalışanlar olarak bir bilgimiz yoktu. Bundan beş veya on sene önce bu bilgilere sahip olsaydık, şu an daha iyi bir konumda olabilirdik, bilmediğimiz için geç kaldık. Devletimiz malum işçilere gelince ücretler konusunda herhangi bir iyileştirme yapmıyorlar bilerek veya bilmeyerek. Eğer ki insanlar bizler gibi mücadele etmek istiyorlarsa, bizler gibi sendika temsilciliği olan yerlerden veya sivil toplum kuruluşlarından bilgi alsınlar. Hiçbir zaman “biz işten çıkarıldık, bizi işten atarlar, haklarımızı alamayız” gibi bir paniğe kapılmalarına gerek yok. Bilgilenirlerse bu mücadeleye girmeleri daha kolay olur. 

Kızıl Bayrak / Kartal

 

 

 

 

 

 

“Direnişin kazananı biz olduk”

 

Direnmek, daha önce bulmacalarda karşımıza çıkan bir kelimeydi anlamını bildiğimiz, belki de bildiğimizi sandığımız. Oysa çok derindir anlamı çok canlar heba olmuştur bu uğurda, bu yaşam kavgasında. Biz de yeni anlamaya başladık bu kelimeyi, haklarımızı aramaya başladığımızda. Meğer boş yaşamışız yıllarca boş yere ezilmişiz, ne kendi haklarımızı aramışız ne de gelecek nesilleri, çocuklarımızı düşünmüşüz. Biraz geç de olsa bir yerden başlamış olduk. Serapool direnişçileri olarak sesimizi duyurduk, duyurmaya çalıştık. Vicdanımız rahat bizim.

Biz Serapool direnişçileriyiz, patroncu düzenden yana olanlar gibi fabrika içinde değil direniş alanındayız. Şuan fabrikada çalışanlar direnişteki 15 yıldır arkadaşlık ettiği insanları kaybettiler. Şimdi o şahıslar çevresindeki insanların, daha da önemlisi çocuklarının yüzlerine nasıl bakıyorlar. Sizin çocuğunuz şimdi olayın farkında olmasa da sen farkındasın, bir gün o da olacak, içinde o ezikliği yaşayacak. Benim annem ya da babam arkadaşlarının değil de patronların yanında olmuştu diyecek ve o çocuk daha derin düşünebilirse aslında benim geleceğimi değil de patroncu sermayeyi düşündü diyecek. Düşünmeli insan biz neden buradayız diye. Farkında olmak bazı şeylerin, yıllardır hep sömürüldük ve hep sömürülmeye devam edileceğiz diye, ta ki birlik olup sesimizi duyurana kadar.

Direnişte 4. aya yaklaştık çok şey öğrendik daha da öğrenecek çok şey var, bu direnişte bunun farkına vardım. Yeterli örgütlenme yardımlaşma yok. Tecrübeli insanlara ihtiyacımız var. Sadece manevi destek yeterli olmuyor. İşçileri bir arada tutabilmek için maddi destek de çok önemli. Sendika için yola çıkıldıysa sendikadan yönetici arkadaşlar dışarda olan işçilerin en azından zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak parasal destek sağlaması gerekir. Direnişteki işçiler ekonomik sorunlar yüzünden çalışmak için direniş alanını terk etmek zorunda kalmamalı. Biz bu direnişe başladığımızda 130 kişiydik. Şimdi 50 kişiyi bir araya toplayamıyoruz. Arkadaşlarımın çoğunluğu işe başladı sendikadan üyeliğini çekmediler. Fakat aramızda da değiller.

İşyeri koşulları çok kötüydü, istediğimiz zaman yıllık iznimizi kullanamıyorduk, direniş sırasında fırsat bulup köylerine gidenlerde oldu. Bundan sonraki süreç ne olur şuan belli değil ama bilinen bir şey var ki, direnişteki arkadaşlara yardım edilmediği sürece sayımız her gün biraz daha azalacak. Ben şuna inanıyorum ki biz sendikalı olarak fabrikada çalışmaya başlayamazsak bile yine de biz kazanmış olacağız. Biz şu anda bile çok şey kazandık. Bu direniş sayesinde yaklaşık 30 yıldır üretim yapılan bu fabrikada ilk defa ramazan ayında yemek yiyebildi işçiler, işveren ilk defa işçilere selam vermeye başladı ve ilk defa bir işçiyi arabasına aldı. Bu direniş herkese bir şeyler öğretti. Ve direnişin kazananı biz olduk.

Erol Önkoyun
SeraPool Direnişçisi

 

 

 

 

İşçi Marşı

 

Toplanın ey yorgun yürekler
Bu adaletsizliğe bir dur diyelim
Yıllarca sömürüldü işçi kardeşler
Bu ezen düzene bir son verelim

 

Şimdi birlik zamanı geç olmadan
Çıkalım meydanlara ses verelim
İndirin şalterlerini makinelerin
Patroncu düzene bir son verelim

 

Hakkın olanı almak suç sayılmış
Bu dava uğruna çok can yakılmış
İşçiden yana kimse olmamış
Bu kahpe düzene bir son verelim.

Erol Önkoyun
SeraPool Direnişçisi

 

 

 

 

 

Santa Farma’da direniş sürüyor

 

Santa Farma’da işten atma saldırısına karşı 7 Eylül’den beri direnişlerini sürdüren işçiler 25 Eylül’de şirketin İstanbul Şişli’deki genel merkezi önünde yaptıkları eylemle, atılan işçilerin geri alınmasını ve sendikal hakların tanınmasını talep etti.

Topkapı Ambarlar’daki işyeri önünde bir araya gelen işçiler adına açıklamayı Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu yaptı.

Santa Farma patronunun işçileri keyfi ve hukuksuz bir şekilde işten attığını belirten Küçükosmanoğlu, sendika olarak bu duruma sessiz kalmayacaklarını ifade etti.

Atılan işçiler geri alınıncaya kadar Santa Farma’da direnişin süreceğini vurgulayan Küçükosmanoğlu, kazanana kadar Santa Farma önünde direniş çadırının kalacağını belirtti.

Basın açıklamasının ardından direnişçi işçiler, sendika üyeleri ve aileleri bayramlaştıktan sonra eylemi sonlandırdı.

Ermenek katliamı davasında 4. duruşma

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki Has Şekerler Madencilik’e ait maden ocağında 28 Ekim 2014’te 18 işçinin yaşamını yitirdiği katliamla ilgili 3’ü tutuklu 16 kişinin yargılandığı davanın 4. duruşması 30 Eylül’de görüldü.

Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya şirket sahibi Saffet Uyar, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi Müdürü ve hissedarı Abdullah Özbey ve aynı şirketin teknik nezaretçisi Ali Kurt ve katledilen madencilerin aileleri katıldı.

Mahkeme heyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bakanlığa bağlı müfettişler hakkında soruşturma izni vermediğini belirtti.

Abdullah Özbey’in avukatları, tutukluluk süresinin uzun olduğunu gerekçe göstererek Özbey’in tahliye edilmesini talep etti. Ayrıca sanık avukatları madenci ailelerinin sanıklara hakaret ettiğini ve sanıkların “mağdur” olduğunu iddia etti.

Saffet Uyar’ın avukatı da bütün sorumluluğun ruhsat sahibinde olduğunu ve Uyar’ın “mağdur” olduğunu iddia etti.

Sanık avukatlarının suçu birbirlerinin üzerine atarak kendi müvekkillerini kurtarmaya çalışmasına tepki gösteren madenci yakınları “Madem bunların hepsi suçsuz, o zaman suçlu kim?” dedi.

Mahkeme heyeti, dosyanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilerek, bilirkişi heyetinde görüşülmesine ve sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verip duruşmayı 25 Kasım’a erteledi.

 
§