25 Ekim 2013
Sayı: KB 2013/41

Güncel gelişmeler ve devrimci görevler!
Kürt hareketine “ayar çekme” manevraları
Dış politikada hazin çırpınışlar!
AKP-cihatçı çeteler ittifakı sona mı eriyor?
Asimilasyon saldırılarının taşeronları işbaşında!
Sermaye düzeni zor aygıtlarını güçlendiriyor!
Silaha yatırım da hegemonya krizi de büyüyor!
Beklemenin değil, eylemin zamanıdır!
Kiralık işçilik yeniden geliyor!
Patronların “kurbanı” işçiler...
“Görüntüdeki sessizliğin altında derin bir öfke mayalanıyor!”
KESK’e hakim çizginin iflası olarak toplu sözleşme süreci
“Suriye’nin Dostları” Londra’da toplandı
2. Cenevre Konferansı hazırlıkları yoğunlaşıyor

ABD’de ‘felaket’ ertelendi, kriz devam ediyor!

Göç etmeyen kuşlar kanatlarında umut taşır - T. Kor

Avrupa’da hayat grevle durdu!
Almanya’da Haziran Direnişi panelleri
ODTÜ’de ağaç talanı sonrasında yol ilerlerken...
ODTÜ yolu, ODTÜ AVM ve camisine gidecek yolu açıyor...
Üniversitelerde ODTÜ’ye destek eylemleri
2013 6 Kasımı’na doğru...
Hiçbir zorbalık bizleri devrimci faaliyetimizden alıkoyamaz!
“Şiddete karşı örgütlenmeli!”
Gezi tutsaklarına tecrit ve baskı!
“Özgürlük, Devrim, Sosyalizm” için ileri!
Özgürlük, devrim, sosyalizm için buluşuyoruz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Suriye’nin Dostları” Londra’da toplandı

 

Başını ABD emperyalizminin çektiği “Suriye’nin Dostları” adlı gerici/saldırgan oluşum, İngiltere’nin başkenti Londra’da toplandı.

“Londra 11” diye adlandırılan toplantıya Türkiye’nin yanı sıra, ABD, Fransa, Mısır, Almanya, İtalya, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İngiltere dışişleri bakanları katıldı.

2. Cenevre Konferansı’na hazırlık çerçevesinde gerçekleştirilen toplantının ardından sonuç bildirisi yayınlayan oluşum, tüm güçlerini, Suriye sorunu için en uygun çözüm yolu olarak gördükleri bu konferansın hazırlıklarına yöneltme kararı aldıklarını belirtti.

Bildiride, 27 Eylül’de BM Güvenlik Konseyi’nde, Suriye’de acil siyasi geçiş sürecine ihtiyaç olduğu yönündeki anlaşmadan duyulan memnuniyet de ifade edildi.

Hem sonuç bildirisinde yer alan ifadeler hem ABD ve İngiltere dışişleri bakanları John Kerry-William Huge ikilisinin açıklamaları, bu gerici oluşumun Cenevre Konferansı’na katılma eğiliminde olduğuna işaret ediyor. Ancak bu oluşumda yer alan Türkiye-Suudi Arabistan ikilisi, alınan karardan hoşnut kalmadı. Zira bölge gericiliğinin bu iki kalesi, ne pahasına olursa olsun, Suriye’de sağlam kalan yerlerin de emperyalist savaşla yakılıp yıkılmasını istiyordu.

Karardan hoşnut olmayan bir diğer taraf ise, emperyalistler güdümündeki muhalefetin düşkünleşmiş şefleridir. Konferansa katılmak için Beşar Esad’ın çekilmesini, seçimlerde aday olmamasını, kendilerinin Suriye muhalefetinin tek temsilcisi kabul edilmesini ve Esad’ın bu talepleri kabul etmemesi durumunda Birleşmiş Milletler’in 7. Madde’yi (askeri saldırı) uygulamasını şart koşan güdümlü muhalefet, umduğunu bulamadı.

Kerry-Huge ikilisi, Esad’ın istifasının konferans şartı olmadığını dile getirerek, tabir uygunsa güdümlü muhalefete, “haddini bil” mesajı verdiler. Efendileri, “katılın” diye emir verirlerse, Londra’da kabadayılık taslayan güdümlülerin soluğu Cenevre’de alacaklarından kuşku duymamak gerek.

Konferansın toplanması, Esad yönetiminin, 2.5 yıl aradan sonra düşmanları tarafından, kerhen de olsa muhatap kabul edilmesi anlamına gelecek. Elbette bu kadarı Suriye’deki yıkıcı savaşın sona ermesi anlamına gelmeyecek. Zira güdümlü muhalefetle onun savaş alanındaki uzantıları süreci sabote etmek için ellerinden geleni yapacaklar. Öte yandan Esad’a ilkel bir kinle saldıran dinci-Amerikancı AKP iktidarı ile Ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan rejimi de, yıkıcı savaşı uzatmak için son kozlarını masaya sürecekler. buna karşın efendileri ABD’nin icazeti olmazsa, bunların hareket alanları da sınırlı kalacaktır.

Başını ABD’nin çektiği oluşumun Cenevre Konferansı’na katılması, bu emperyalist odağın Suriye ve Ortadoğu planlarının ciddi bir darbe alması anlamına geliyor. Lübnan merkezli El Meyadin kanalına konuşan Beşar Esad’ın, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasının önünde bir engel görmediğini ilan etmesi ise şimdiden kendini çatışmanın kazanan tarafı olarak kabul ettiğini gösteriyor.

 

 

 

 

 

Rehine takası,
AKP-cihatçı çete işbirliği

 

Lübnan Genel Güvenlik Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim öncülüğünde yürütülen arabuluculuk görüşmeleri olumlu sonuç verince, 17 aydan beri cihatçı çeteler elinde rehin tutulan 9 Lübnanlı hacı serbest bırakıldı. Bunun karşılığında 9 Ağustos’tan bu yana Beyrut’ta alıkonan iki Türk pilot ve Suriye’de tutuklu bulunan 100’ü aşkın kadın serbest bırakıldı.

Türkiye, Katar, Suriye hükümetleriyle görüşmeler yapan İbrahim, anlaşmaya vardıkları için, her üç ülkeye de teşekkür etti.

Türk pilotlar kaçırılmadan önce de çaba harcayan Abbas İbrahim, önceki girişimlerinden olumlu sonuç alamamıştı. Belli ki, Türk pilotların da pazarlığa dahil edilmesi, anlaşma sağlanmasında özel bir rol oynamıştır. Katar çetelere fidye öderken, göründüğü kadarıyla AKP iktidarı da, cihatçı çete şeflerini takasa razı etmişler.

Bu olay, AKP iktidarının kökten dinci çetelerle yakın işbirliği içinde olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Belirtmek gerekiyor ki, pilotların ödediği bedel, AKP iktidarının Suriye politikasından kaynaklanıyor. Zira Lübnanlı hacılar Türkiye sınırında rehin alınmış ve sivilleri hedef alan bu saldırıya Türk devletinin de ortak olduğu, rehine aileleri tarafından defalarca dile getirilmişti. Türkiye’nin Beyrut büyükelçiliği ve Türk Hava Yolları bürosu önünde sık sık eylem yapan rehine aileleri, doğrudan Tayyip Erdoğan’a seslenerek, yakınlarının serbest bırakılmasını istemişlerdi.

Suriye yönetimi daha önce rehineler karşılığında tutuklu kadınları serbest bırakmayı kabul etmiş, Katar emiri de çetelere fidye ödeme vaadinde bulunmuş, ancak buna rağmen anlaşma sağlanamamıştı. Bu da anlaşmaya varılmasında, pilotların denkleme dahil edilmesinin oynadığı role işaret ediyor.

Tüm veriler, Türk pilotların alıkonmasının, Lübnanlı rehinelerin serbest bırakılmasında önemli bir rolü olduğunu ortaya koyuyor. Hal böyleyken AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın Beyrut’tan dönen pilotları havaalanında karşılaması, kaba bir pişkinlik örneği olmuştur. Zira pilotlar, AKP iktidarının izlediği saldırgan dış politikanın kurbanı oldular.

AKP iktidarı, pilotların serbest bırakılmasında rol oynamıştır. Ancak rehin alınmalarının sorumlusu da bu aynı dinci-Amerikancı iktidardır. Dolayısıyla buradan AKP payına onur düşmez. Bu olay, dinci-Amerikancı iktidarın, sivilleri hedef alan cihatçı çetelerle suç ortaklığı yaptığı gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır.

 
§