10 Mayıs 2013
Sayı: KB 2013/19

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı sürecinde “ikinci aşama”
başlayacak mı?
Dinci-Amerikancı iktidarın saldırganlığı artıyor
Asıl marjinaller bir avuç sömürücünün
çıkarlarını koruyanlardır!
Dersim katliamı ve gerçekler!
Örtülü ödenek, aleni savaş!
DİHA muhabirleri
polis terörünü anlattı
Alevilere gerici kuşatma raporda
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden
çağrı
İş güvencesine yeni bir darbe!
Sınıf hareketinden
Türk Metal’den
zoraki grev kararı
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile 1 Mayıs üzerine konuştuk
2013 1 Mayısı’ndan yansıyanlar ve
sınıf hareketine sunduğu imkânlar
Kırşehir’de 1 Mayıs’ta
yaşananlar üzerine
Her yer Taksim, her yer direniş
Taksim’de Deniz anmalarına polis terörü
Komünistler Denizler’i mezarları
başında andı
İzmir BDSP’den Denizler anması
Denizler mücadele sloganlarıyla anıldı!
İsrail saldırısının ardından
Lavrov-Kerry görüşmesi
Neo-nazileri “yargılama tiyatrosu” başladı
İstanbul’a 3. havalimanı ihalesi sonuçlandı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Neo-nazileri
“yargılama tiyatrosu” başladı

 

Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin Nasyonal Yeraltı Örgütü (NSU) adlı faşist çetenin geride kalan tek üyesi Beate Zschäpe’ninskandal ve sansayonlarla başlayan yargılaması (!) 6 Mayıs’ta başladı. Mahkeme, faşist çetenin avukatlarının redd-î hâkim talebi üzerine 14 Mayıs’a ertelendi. Anti-faşist güçler ve cinayetlerde yaşamlarını yitirenlerin yakınları, mahkeme salonunun önünde gösteriler düzenleyerek, faşist cinayetleri protesto ettiler. Protestoya katılanlar mahkemenin hiçbir inandırıcılığının olmadığını açıklayarak, tüm ırkçı-faşist parti ve örgütlerin yasaklanmasını istediler.

Sahne aynı sahne, oyun aynı oyun...

2000-2007 yılları arasında 9’u göçmen 10 insanı katledenler 2011 yılında nihayet yakayı ele verdiler. Hatırlanacağı üzere, bu cinayetlerden sorumlu iki kişi, ne hikmetse intihar etmiş, çetenin bir diğer üyesi Beate Zschäpe ise, ele geçmesi sakıncalı önemli miktarda bilgi ve belgeyi yakıp, imha ettikten sonra teslim olmuştu.

Olay açığa çıkar çıkmaz, Beate Zschäpe ve intihar eden iki kişinin, NSU adlı ırkçı-faşist çetenin üyesi olduğu açıklandı. Ancak, bu acımasız cinayet örgütünün bağlantıları, başından itibaren ısrarla ve özenle kamuoyundan gizlendi. NSU adlı cinayet örgütünün üç kişiden ibaret olduğu ve cinayetlerin de bunlar tarafından işlendiği ileri sürüldü. Kamuoyu bu aşağılık yalanla kandırılmaya çalışıldı.

Neo-nazi çetenin iki üyesi ölmüştü, bir tek Beate Zschäpe tutuklandı. Pek çok kanıt imha edilmişti. Geriye sadece, gizlenmesi başarılamayan ya da hedef şaşırtmak için kullanılacak bazı banka soygunları ve kundaklama olayları kalmıştı. Bunlar, Beate Zschäpe’nin üzerine yıkıldı ve Beate bu suçların sanığı olarak tutuklandı.

İki yıldan da fazla bir sürenin ardından, nihayet, bu ırkçı-faşist örgütün yargılanacağı dava başlamış, çetenin sağ kalan üyesi Beate Zschäpe mahkemeye çıkartılmış bulunuyor.

Elbette ki, NSU adlı ırkçı-faşist çete üç kişiden ibaret değildi. Cinayetleri de yalnız gerçekleştirmemişlerdi. Kaldı ki, olayın açığa çıktığı ilk andan itibaren, pek çok kanıt yokedilmesine, pek çok bilgiye ulaşılması engellenmesine karşın, bu canilerin yalnız olmadıkları anlaşıldı. O kadar ki, faşist çetelerin işledikleri cinayetlerde yalnız olmadıkları, her aşamada, Alman emperyalist devletinin polisi, mahkemeleri, sivil ve askeri istihbarat örgütlerinden aktif destek aldıkları, bu güçler tarafından korundukları, cinayetlerde kullandıkları silahların da bu güçlerce sağlandığı ayan-beyan açığa çıktı. Boy boy manşetlerle basına yansıdı.

Bu arada, olayın arka planının, demek oluyor ki, tüm gerçeklerin açığa çıkmasını olanaklı kılan pek çok belgenin, bizzat devletin resmi kurumlarınca, zamanaşımı gibi sahte gerekçelerle imha edildiği de açığa çıktı. Bu tam bir skandaldı. Başta ilerici, anti-faşist ve devrimci çevreler olmak üzere, kamuoyunda yoğun tepkilere yol açtı. Tüm burjuva devletlerde olduğu gibi, olay bir kaza(!) olarak gösterildi, faturası da, her yerde yapıldığı gibi birkaç görevli memura kesildi. Sırasıyla, Alman İç İstihbarat Birimi Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Heinz Fromm ve çok sayıda üst düzey bürokrat görevlerinden istifa ettirildi ya da uzaklaştırıldı.

Bir kez daha, adı mahkeme olan bir tiyatro sahnesi ve adı yargılama olan bir orta oyunu ile karşı karşıyayız. Orta yerde adı NSU-Nasyonal Yeraltı Örgütü olan, çok yönlü bağlantıları olduğu ayan-beyan açığa çıkmış bir cinayet aygıtı gerçeği varken, ısrarla, yargılamaya vesile olan cinayetleri gerçekleştirilenler üç kişi olarak gösteriliyor. Elde ise sadece bir kişi var, o da, hizmet ettiği devletine olan sadakati ile konuşmuyor, yani susma hakkını kullanıyor(!) Zamanaşımı yalanı ile tüm belgeler yakılmış, imha edilmiş. Ön soruşturma, deyim uygunsa, cinayetlerin perde arkasınını açığa çıkartacak belgelerin imha edilmesi için harcanmıştır.

Kısacası, halihazırda, sözde neo-nazilerin yargılanacağı bu mahkeme de, diğerleri gibi, canilerin korunup kollanacağı, cinayetlerin arka planında kimlerin olduğunun gizlendiği, bununla da kalınmayıp, devletin aklanmasının sahnesi göstermelik bir mahkeme olacaktır. Dolayısıyla bu mahkemeye hiçbir koşulda güvenilemez, bu mahkeme ve bu yargılamadan hiçbir şey beklenemez.

Ve fakat, her şeye karşın yapılacak çok şey var. Yerlisi ve göçmeni ile ilerici, anti-faşist ve devrimci güçlere çok önemli sorumluluklar düşmektedir. Bir kere, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, neo-nazilerin arkasında polisi, başta NPD olmak üzere siyasi partileri, Anayasa Koruma Örgütü, mahkemeleri ve sivil ve askeri, bilimum istihbarat örgütleriyle Alman tekelci devletinin olduğu, bizzat devletin resmi kurumlarının açıklamak zorunda kaldığı bilgi ve belgeleriyle kesinleşmiştir. Yapılacak şey, tüm bu gerçeklerin döne döne işçi ve emekçi yığınlara açıklanması, ırkçı-faşist tehdit ve tehlikenin sanıldığından da büyük ve yakın olduğunun, yerlisi ve göçmeni ile tüm uluslardan işçi, emekçi, ilerici, anti-faşist ve devrimci güçleri kapsadığının anlatılmasıdır. Bunun siyasal gerçekleri açıklama kampanyası şeklinde sürdürülmesi en doğru olandır. Yılmadan, yorulmadan, inançla, inatla, ısrarla bu dava izlenmeli, Alman tekelci devleti ve neo-nazi çetelere dönük etkin bir teşhir faaliyeti yürütülmelidir. Cinayetlerin sorumlulularının ağır biçimde cezalandırılmasının sağlanması için her şey yapılmalıdır.

Bu arada, ırkçı-faşist propaganda ve eylemin yasaklanması, NPD başta olmak üzere, ırkçı-faşist tüm parti, örgüt ve organizasyonların derhal kapatılması, Anayasa Koruma Örgütü ve tüm istihbarat örgütlerinin dağıtılması talepleri ileri sürülmeli, bu doğrultuda bir mücadele örgütlenmelidir. Hiç kuşkusuz, bu mücadele, Alman tekelci devletine dönük asıl mücadele ile birleştirilmeli ve devrimci sınıf mücadelesinin tabanına dayalı biçimde sürdürülmelidir.

(Enternasyonal-Info sitesinden alınmıştır…)

 

 

 

 

 

Alman silahı ve parası
her yerde cinayet işliyor!

 

Alman Basın Ajansı’nın (DPA) Spiegel Online portalından aktardığı habere göre, gizli kaydıyla toplanan Federal Güvenlik Konseyi, Leopard 2 tipi 104 tankın yanı sıra muhtelif amaçlı 7 tankın Endonezya’ya teslimini öngören satış anlaşmasını onayladı. Federal Güvenlik Konseyi toplantısında, Rheinmetall şirketine Endonezya’ya ayrıca Marder 1A2 tipi 50 zırhlı araç satışı için de izin verildi.

Silah ticaretinde ABD ve Rusya emperyalizminin peşinden 3. sırada bulunan Alman emperyalizminin silahları da dünyanın dört bir yanında ölüm ve kan kusuyor. Daha çok kazanmak için Alman emperyalizminin silahları Endonezya’da da daha çok kan dökmenin araçları olacaklardır.

Almanya devrimcilerinin yürüyüşlerinin değişmez şiarlarından olan ‘Deutsche Waffen - Deutsches Geld - Morden mit in aller Welt - Alman silahı ve parası dünyanın her yanında cinayetler işliyor’ diye teşhir ettikleri Alman emperyalizminin kanlı yüzü, gizli olarak yapılmak istenen silah ticareti vesilesiyle bir kez daha açığa çıkmıştır. Alman devrimcilerinin ‘ Deutsche Waffen - Deutsches Geld - Morden mit in aller Welt - Alman silahı ve parası dünyanın her yanında cinayetler işliyor!’ şiarını dünyanın neresinde olursak olalım, Alman emperyalizminin suratına çarparak hesap sormalıyız.