3 Şubat 2012
Sayı: SYKB 2012/05

 Kızıl Bayrak'tan
Baharı kazanmak için ileri!!
DİSK Genel Kurulu yaklaşıyor
Sermaye saldırıyor
sendikaların eli kolu bağlı
DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı
Roboski katliamının gösterdikleri
Güncel gelişmeler ışığında
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Direnişçi işçilere zabıta-polis terörü
Taşeron işçileri ihanetin
hesabını soruyor
Direnişçi Mersin Liman işçileri
Maltepe Belediyesi işçilerinin
direnişini selamladı
Kıdem tazminatı fonu
ve iş güvencesi tartışıldı
Metal İşçileri Birliği
Merkezi Yürütme Kurulu
Şubat Ayı Toplantısı Sonuçları
MİB yeni döneme hazırlanıyor
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Gençliğe devrimci baharı kazanma çağrısı
Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) temsilcisi Hüseyin Çelik ile konuştuk
BES İzmir Şube Başkanı
Ramis Sağlam ile
22 Şubat grev üzerine konuştuk
“Davos Zirvesi” aynasında
kapitalizmin karanlık geleceği
Finans kapitalin korkusu artıyor
ABD’nin “yeni savunma (savaş) stratejisi
Emperyalist özneler arasında
kuşatma, gerilim ve çatışma-V.Yaraşır
Haydarpaşa ranta kurban
Gazi’de çete saldırısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD’nin “yeni savunma (savaş) stratejisi...

Emperyalist savaş ve yıkımı önlemenin
tek yolu devrim ve sosyalizmdir!

2. emperyalist paylaşım savaşının bitiminden beri kapitalist/emperyalist dünyanın jandarmalığını yapan ABD, sona ermeye mahkum olan bu konumunu sürdürebilmek için ekonomik, kültürel, siyasi, askeri, kısacası elindeki tüm araçları seferber ediyor. Ekonomik ve siyasi alandaki zayıflamayı savaş makinesi olan ordu ile dengelemeye çalışan ABD emperyalizmi, bu kirli hedefine ulaşabilmek için ülkeleri işgal etmekte halkları kırımdan geçirmektedir.

1999’da eski Yugoslavya, 2001’de Afganistan, 2003’te Irak, 2011’de Libya savaşları, bugünlerde ise Suriye’yi içten parçalama, Lübnan Hizbullah’ı tasfiye etme, İran üzerindeki kuşatmayı sıkılaştırma, Afganistan’daki savaşı Pakistan’a taşıma ve Afrika ülkelerindeki iç savaş ve çatışmalar… Tüm bunlar ABD’nin dünya jandarmalığını sürdürme çabasının sonuçlarıdır.

Savaş makinesi düşüşü önleyemiyor

ABD’nin sadece resmi olarak açıklanan savunma (savaş diye okunmalıdır) harcamaları 600 milyar dolara ulaşmış bulunuyor; bu rakam, kendisinden sonra gelen 20 devletin toplam harcamalarını aşıyor. Savaşa harcanan bu devasa kaynaklar, dünyanın en büyük, en acımasız, en vahşi savaş makinesi olan ordunun ABD rejiminin temel dayanağı olduğunu kanıtlıyor.

Savaş makinesine dayanarak dünya jandarmalığını elde tutum stratejisi izleyen ABD yönetimi, özellikle Afganistan ve Irak işgallerinde elde ettiği “kolay zafer”den sonra iyice küstahlaştı. Öyle ki, bir ara Irak işgaline katılmak istemeyen bazı Avrupa devletlerini “eski Avrupa” diye aşağılayacak kadar pervasızlaşmıştı Pentagon’un savaş baronları.

Hem Afganistan hem Irak’ın direnişten kaynaklı kısa sürede işgalciler için bataklığa dönüşmesi, ölüm saçan savaş makinesinin ‘kadir-i mutlak’ olmadığını gözler önüne serdi. Bundan dolayı dünya jandarmalığını kaptırmamak için girişilen savaşlar, ABD’nin geri düşüşünü önleyemedi. Afganistan ve Irak’ta burunlarının sürtülmesi, küstah savaş baronlarını “eski Avrupa” ile anlaşma yoluna gitmek zorunda bıraktı.

Ülkeleri yakıp yıkan, halkları kıyımdan geçiren ABD emperyalizmi, güçten düşmeyi önleyemediği gibi, ezilen halklar nezdinde teşhir oldu. Özellikle Ortadoğu’da ABD’den nefret edenlerin oranı yüzde 80’leri aştı. Hem işgalci, hem katliamcı siyonist İsrail’in hamiliğini yapan ABD’nin halklar nezdindeki prestiji yerlerde sürünmeye başladı.

Evet, ABD savaş makinesi güçlüydü, acımasızdı, B-52 bombardıman uçaklarıyla halkları kıyımdan geçirdi, işgale başkaldıran direnişçileri kimyasal silahlarla yok etmeye çalıştı, Ebu Garip zindanından Guantanamo toplama kampına, gizli sorgu merkezlerinden işkence için tahsis edilen uçak filosuna kadar uzanan vahşi işkencelere de başvurdu. Ancak tüm bu barbarlıklar, ABD emperyalizminin güç yitirmeye devam etmesini önleyemedi.

Yeni Savunma Stratejisi” yeni savaşlar…

Afganistan ve Irak’ın işgal edilerek harabeye çevrilmesi, iki ülke halklarının kıyımdan geçirilmesi, umulduğu gibi dünya jandarmalığını güvencelemeye yetmeyince, Barack Obama yönetimi, yeni savaşlar, yeni çatışmalar vaadeden yeni bir strateji oluşturma yoluna gitti.

Bir ilki gerçekleştirerek bizzat Pentagon’a giderek “yeni savunma stratejisini” açıklayan Barack Obama, kapitalizmin bir barbarlık düzeni, bu düzenin jandarması ABD’nin ise “en barbar devlet” rolünü sürdürmeye kararlı olduğunu ilan etmiş oldu.

“Yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” diye ifade edilen savunma (savaş) stratejisinin hedefi, “ABD’nin küresel liderliğini korumak”, “askeri üstünlüğünü sürdürmek”, “enerji kaynaklarının açık tutulmasını sağlamak, kaynakların ABD’ye ulaşım yollarını açık tutmak ve erişime engel güçleri (Çin, İran) etkisizleştirmek” şeklinde özetleniyor.

Burada esas sorun sözkonusu hedeflere hangi araç ve yöntemlerle ulaşılacağıdır. Zira ABD’nin ekonomik ve siyasi alanda güç kaybettiği, kapitalizmin küresel krizinin ise sarsıcı etkilerini sürdürdüğü dikkate alındığında, işin büyük kısmı yine savaş makinesine havale ediliyor. Yani Barack Obama’nın ilan ettiği yeni strateji de, Bush’unki gibi emperyalist saldırganlık ve savaşlara dayanıyor.

Nitekim Obama’nın raporu, ordunun düzensiz savaşlar/gerilla savaşları yürütebilmek için uzmanlaşması ve buna bağlı olarak “özel kuvvetler”in daha yaygın kullanılması gerektiğini vurguluyor. ABD ordusunun (savaş makinesinin) savaş kapasitelerinin geliştirilmesi gerektiğinin savunulduğu raporda, bu amaçla yeni hayalet bombardıman uçaklarının, denizaltıların, füze savunma sistemlerinin geliştirileceği vurgulanıyor.

Uzayı da savaş alanına çevirmeye hazırlanan emperyalist ABD devleti, uzay temelli silah sistemlerinin geliştirilmesi, var olanların ise daha dayanıklı hale getirilmesini hedefliyor.

ABD’nin yeni savaş stratejisi hava ve uzay güçlerinin, denizaltıların, füze savunma sistemlerinin geliştirileceğini haber veriyor. Bu ise silahlanma yarışının daha da hızlandırılması, milyarlarca insan beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlardan yoksunken, devasa kaynakların savaş makinelerine aktarılması anlamına geliyor.

Yeni strateji raporunda Çin’le İran’ın isimleri verilerek hedef ilan edilmeleri, buna bağlı olarak ABD savaş makinesinin esas ağırlığını Asya’ya kaydıracağının açıklanması, dünya üzerinde hegemonya kurup, gezegenin zenginliklerinin yağmasından daha büyük pay alma uğruna savaşın şiddetleneceğini gösteriyor.

Yeni emperyalist savaşların haberini veren Beyaz Saray’ın savaş baronları, iç politikada estirilen devlet terörünün alanını da genişletiyorlar. Geçen ayın başında Obama tarafından imzalanan “Ulusal Savunma Yetkilendirme Akdi” adlı yasada, ‘terörizmle ilişkili’ oldukları gerekçesiyle, ABD vatandaşlarını yargılanmadan ‘savaşın sonuna’ kadar tutuklanmasının yolu açılıyor. Bu yasa daha önce genelde Müslümanlara özelde Arap asıllı olanlara uygulanıyordu.

­Ortadoğu’da Türkiye “kilit ülke”

Aynı anda iki savaş yürütme stratejisinin terkedildiğini haber veren rapor, ABD ordusunun bir savaşa odaklanacağını, ancak duruma göre işbirlikçilerin/taşeronların aktif katılımıyla bölgesel (tali) savaşlar yürütülebileceğini de haber veriyor.

Savaş makinesinin Asya’ya doğru kaydırıldığı ancak Ortadoğu’nun bir kenara bırakılmayacağının da vurgulandığı raporda, olası bölgesel çatışmaların ilk adresi verilmiş oluyor. Suriye, Lübnan Hizbullah ve İran’ın hedef tahtasında olduğu dikkate alındığında, Obama yönetiminin Türkiye’yi neden “kilit ülke” ilan ettiği daha iyi anlaşılır.

Sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarının “etkin taşeronluk” için hevesli olmaları, ABD ile ilişkilerin tarihinin en iyi düzeyine ulaştığına dair açıklamalar, Obama yönetiminin sınır boylarında gizli askeri üsler kurmak için Ankara’daki işbirlikçi takımıyla görüşmeler yaptığına dair haberler… Bu veriler yan yana getirildiğinde, bölgede patlak verecek olası bir savaşın kimler üzerinden planlandığı hakkında fikir edinmek kolaylaşıyor.

Emperyalist planlara destek veren ve finans sağlayan ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan ve Körfez krallıklarının savaşacak durumda olmadıkları hesaba katılırsa, ABD’nin elinde Türkiye ve İsrail dışında aktif tetikçi kalmıyor. Buna göre Obama’nın ilan ettiği yeni savaş stratejisinde, Türk devleti ve AKP iktidarına özel bir rol biçiliyor. Nitekim Ankara’daki işbirlikçi takımının Suriye’ye karşı izlediği saldırgan politika, sürecin fiilen başladığını kanıtlar niteliktedir. Türk egemenlerinin bu uğursuz ve alçaltıcı rolü üstlenmiş olmaları, anti-emperyalist/anti-kapitalist mücadeleyi yükseltmenin önemini bir kat daha arttırdığını geçerken belirtelim.

Vurgulamak gerekiyor ki, yeni savaşlar, silahlanma yarışı ve işbirlikçi/tetikçi rejimlerin pervasızca kullanımını temel alan ABD emperyalizminin “yeni savunma stratejisi”, kapitalist/emperyalist sistemin barbarlıkta vardığı düzeye ayna tutmaktadır. Kapitalist barbarlık düzeninin efendileri, dünyadaki zenginlikleri yağmalayıp milyarlarca insanın hakkını gaspetmekle yetinmiyor, bu akıl almaz vahşetin devamı için bir de yeni savaşlar, yıkımlar ve kıyımlar gerçekleştirmekten kaçınmayacaklarını pervasızca ilan ediyorlar.

Bu vahim gidişatı önlemek için tek yol olan devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmek, dünya işçi ve emekçilerinin önündeki en temel görev durumundadır.


Belçika’da genel grev

Belçika’da sendikalar, 30 Ocak günü, hükümetin ekonomi planlarına tepki olarak son 20 yılın en büyük grevini düzenledi.

Belçika’da seçimlerden 541 gün sonra, geçen ay kurulabilen 6 partili koalisyon hükümeti, 2012 yılında bütçe açığını AB kriterlerine uygun şekilde yüzde 3’ün altına çekebilmek için 11,3 milyar avroluk kemer sıkma önlemlerini hayata geçirme kararı almıştı.

Faturanın kendilerine ödetilmesine karşı çıkan Belçikalı emekçiler ise 1 günlük genel grev kararı almıştı.

AB destekli olarak uygulanmaya çalışılan kesintiler için kamu ve özel sektörden emekçiler genel greve gitti.

Genel grev nedeniyle tren ve otobüs seferleri dururken karayollarında uzun kuyruklar oluştu. Posta, eğitim ve sağlık hizmetlerini de etkileyen grevde Brüksel-Londra arasındaki Eurostar ve Brüksel-Paris-Köln ve Amsterdam arasındaki Thalys hızlı tren seferleri de yapılamadı.

Hemen tüm fabrikalarda üretim dururken Anvers, Zeebrugge ve Gent limanları da kullanılmadı ve yine grev nedeniyle uçak seferlerinde aksamalar yaşandı.

Grev günü pek çok okul ve işyeri kapalıyken, Audi, Volvo ve Coca Cola fabrikalarında üretimin durduğu belirtildi.

Anvers, Charleroi, Namur ve Liege kentlerinde ve Almanya sınırında bazı ana yolları birkaç saat boyunca trafiğe kapatan protestocular, krizin sorumlusunun bankalar olduğunu ve bedelinin kendilerinden tahsil edilmesini kabullenmeyeceklerini haykırdı.


Thyssen-Krupp’ta grev

Almanya’nın Bochum kentindeki Thyssen-Krupp Nikosta Fabrikası’nda çalışan işçiler işten atılma tehditlerine karşı 28 Ocak sabahı greve çıktı.

Grevci işçiler, Dillenburg, Krefeld ve Benrath’dan işçiler ile SPD’li Belediye Başkanı Dr. Ottilie Scholz’un katılımıyla Bochum şehir merkezinden Wattenscheid’e yürüdü. Yürüyüşe IG Metall Sendikası adına katılan Nirosta Fabrikası’nda işçi temsilcisi olan Frank Klein bir konuşma yaparak greve destek verdiklerini belirtti.

Grevciler arasında yer alan yaşlı bir işçi ise “Bu haberi duyduğumdan itibaren yatamadım, gözüme uyku girmiyor” diyerek yaşadıkları öfkeyi aktardı.


Senegal’de polis saldırısı

12 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Wade’nin seçimde yeniden aday olabileceğine karar vermesinin ardından emekçiler sokaklara döküldü. Başkent Dakar’da eylem yapan binlerce kişiye polisin göz yaşartıcı gazla saldırması sonucunda bir kişi hayatını kaybetti.

Özel RFM Radyosu’nun duyurusuna göre polisin göstericilere müdahalesi sırasında zırhlı aracın altında kalan bir kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

Resmi haber ajansına göre, gencin ölümünü doğrulayan polis, olayda sorumluluğu bulunduğunu reddederek tüm zırhlı araçlarının kontrol edildiğini, kan izine rastlanmadığını iddia etti.

Senegal’de yüksek mahkemenin, 12 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Abdulaye Wade’nin seçimde yeniden aday olabileceğine karar vermesinin ardından, halk sokaklara dökülmüştü.
Dün de jandarmanın göstericilere ateş açması sonucu 2 kişi hayatını kaybetmişti.

Yüksek Mahkemenin kararının temyize götürülmesi de durumu değiştirmemiş, Yüksek Mahkeme, Wade’in üçüncü dönem için aday olabileceği yönündeki kararını yinelemişti. Yüksek Mahkeme, bununla dünyaca ünlü müzisyen Youssou N’Dour ve iki muhalifin 26 Şubat’ta yapılacak seçimde aday olamayacağı kararına yapılan itirazı da reddetmişti.

‘’23 Haziran Hareketi’’ altında birleşen muhalifler, 85 yaşındaki Wade’in üçüncü dönem aday olmasının anayasaya aykırı olduğunu ve kendi seçtiği kişiler tarafından buna izin verilmesini kabul etmeyeceklerini belirtiyor.