18 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/43

 Kızıl Bayrak'tan
Suriye'yi "Libyalaştırma" kirli planı devrede...
Kürt hareketini ezmek için topyekün saldırganlık devam ediyor.
Mensur Güzel infaz edildi
“19 Kasım’da Alaattin’in vurulduğu yerdeyiz”
Arsızlığa doymuyorlar!
Esnek çalışma yoluyla
İşsizlik Sigorta Fonu peşkeşi!
Esnek Uzmanlaşma ve Toyotaizm -
V. Yaraşır
Türk-İş Genel Kurulu’na giderken
Güç Birliği toplantıları.
Bursa’da koltuk pazarlıkları…
Birleşik Metal genel kurulları ve derinleşen bürokratik yozlaşma
Yeni bir dönemin başında gençlik çalışması...
“Ekim Devrimi ve parti” etkinlikleri
Avrupa’da siyasal gelişmeler ve
sınıf mücadelesi
Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine - V. İ. Lenin
Wall Street eylemcileri pes etmiyor…
Novartis’te işçi kıyımına tepki...
Kürecikliler Kültür ve Dayanışma Derneği MYK Üyesi İbrahim Duman’la füze kalkanı projesi üzerine....
Tüm Bel-Sen’den İBB’de toplu özleşme…
Yasanın çöpe atılacağına önce yöneticiler inanmalı
Kamu emekçilerine
güvencesizlik dayatması!
Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Bayazıt İlhan’la sağlıkta dönüşüm ve mücadele üzerine
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt hareketini ezmek için topyekün saldırganlık devam ediyor...

Göğüslemek için;
işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Özelde Kürt hareketini genelde Kürt halkını hedef alan saldırıların dozu arttırılırken, sermaye iktidarı ve AKP hükümetinin açmazı da derinleşiyor. “Kürt açılımı”, “demokratik açılım” söylemi ile Kürt halkını aldatma hesapları yapan AKP hükümeti, bu taktikle Kürt hareketini zayıflatıp tasfiye edebileceğini varsayıyordu. ‘Ulusal’ sorunu ‘dinsel’ temelde çözeceğini iddia eden dinci gericiliğin şefleri, kısa sürede “parlak hesaplar”ın Kürt sorununun gerçekliğine uymadığını gördüler.

Kirli hesapları tutmayınca, “açılım”, “demokratikleşme” söylemlerini bir kenara atan AKP hükümeti, savaşı tırmandırarak ırkçı-inkarcı zihniyetini, tüm çirkinliğiyle gözler önüne serdi. Emperyalistler adına Ortadoğu’da oynadıkları etkin taşeronluk rolü karşılığında Pentagon’daki savaş baronlarının desteği ile mükâfatlandırılan AKP şefleri, Sri Lanka rejiminin Tamil halkı ve Tamil Kaplanlarına karşı uyguladığı “topyekün imha” politikasının Kürt halkına uygulanabileceğinden söz etmeye başladılar. Bu gözü dönmüşlük, dinci gericiliğin ulusal sorun karşısındaki tutumunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir.

Gözü dönmüş saldırganlığına rağmen, kirli emellerine ulaşamayan Amerikancı rejim, bölgenin gerici güçlerini de Kürt halkına karşı saldırıya ortak etmeye çalıştı. Ancak bu girişimden de umduğu sonucu elde edemeyen AKP hükümeti, işi cemaat/tarikat şeflerinden Kürt hareketi karşıtı fetvalar isteme noktasına kadar vardırdı. Öyle ki, dinci gericilik odağı AKP, Kürt halkına ve hareketine karşı tam bir sürek avına girişti. Herhangi bir insani veya ahlaki değerden yoksun olan gerici iktidar, yasa/kural tanımayan bir gözü dönmüşlükle saldırıları sürdürüyor.

Irkçı-inkârcı politikanın zıvanadan çıkması, devletin derin katlarında alınmış kararların hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir. Burjuva düzenin “kuvvetler ayrılığı” söylemini bir kenara bırakan AKP yasama, yürütme, yargı, kolluk kuvvetleri, istihbarat, medya gibi rejimin temel kuvvetlerini tek merkezden yönetmeye başladı. Aynı anda dört koldan saldırıya geçen zorba rejimin efendileri, ne pahasına olursa olsun Kürt hareketine ve Kürt halkına diz çöktürmeye, diğer bir ifadeyle ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmaya odaklandılar. Gerillaların kimyasal silahlarla yok edilmesi noktasına vardırılan yasa/kural tanımaz saldırganlık, Kürt hareketinin mevzilerinden atılacağı, kitle desteğinden yoksun bırakılacağı ve ABD desteğiyle etkisizleştirileceği hesabı üzerine kurulu. “Oksijensiz bırakacağız” benzetmesi yapan Tayyip Erdoğan, Kürt hareketini boğmak için nasıl da çırpındıklarını fütursuzca itiraf etmiştir.

“Zulmün olduğu yerde isyan kaçınılmazdır” kuralına gözlerini kapatan dinci gerici zihniyet, katlederek veya zindana kapatarak Kürt halkını teslimiyete zorlasa da, bu konuda kirli emellerine ulaşmaktan uzaktır. Teslim olmak bir yana direnme kararlılığı artan Kürt halkı, gerici zorbaların önünde boyun eğmeyeceğini, döne döne dosta düşmana göstermektedir.

Irkçı-inkarcı zorbalara karşı direnme kararlılığını gösteren Kürt halkı, sistemle uzlaşmacı çizgi izlemesine rağmen Kürt siyasal hareketi üzerinde de etkili olmaktadır. Taleplerinin çıtasını yüksek tutarken, rejimle uzlaşmanın yollarını arayan Kürt hareketi, bu gücü tam da Kürt halkının direnme kararlılığından almaktadır. Sistemle uzlaşma arayışlarının yarattığı açmazlara rağmen, Kürt halkının mücadele dinamiklerinin diri kalması, ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmanın kolay olmadığına işaret ediyor.

Kürt halkının mücadele kararlılığı ve Kürt hareketinin tasfiyeye karşı direnmesi, rejimin efendilerinin çileden çıkmasına yol açmış görünüyor. Devlet erkânı ve AKP şeflerinin etrafa tehditler savurması, ırkçı-inkarcı politikaya karşı çıkan yazar ve akademisyenlerin bile tutuklanması, bu histerik ruh halinin vardığı boyuta işaret ediyor. Zira Ortadoğu’da emperyalist planlara “modellik” yapabilmek için Kürt sorununu “ayak bağı” olmaktan çıkarmaya çalışan AKP şefleri, bunu başaramayınca, histerik halleri daha da derinleşiyor.

Irkçı-inkârcı politikada ısrar eden rejim açmazdan kurtulamazken, talepleri düzenin sınırlarını aştığı halde sistemle anlaşmaya odaklanan Kürt hareketi de belli açmazlarla karşı karşıya kalıyor. Açmazın farkında olan sermaye devleti de, Kürt hareketine bu noktadan yüklenemeye çalışıyor. “Mademki benimle anlaşmak istiyorsun, taleplerini kabul edebileceğim noktaya çekeceksin” dayatmasında bulunan devletin her yüklenmesi, Kürt halkının direnme kararlılığına çarpıp geri tepiyor.

Amerikancı rejimin özlediği şey toplu imhadır. Dinci gerici medyadaki “organik gazeteci” takımı, devletin böyle bir güce ulaştığını, istese gerillayı imha edebileceğini, ancak bunun sonuçlarından çekindiği için henüz toplu bir kıyıma başvurmadığını vaaz etmeye başladılar. Bu söylemin bir yönü propaganda olsa bile, rejimin niyeti hakkında da fikir veriyor.

Kirli savaşı tırmandıran Amerikancı rejimin şeflerinin “Sri Lanka modeli”ne özendiklerinden kuşku duyulamaz. Gerillaya karşı kimyasal silahların kullanılması bunun somut kanıtıdır. Bundan geri durmalarının nedeni toplu kıyımdan değil, böyle bir çılgınlığın yaratabileceği olası sonuçlardan çekinmeleridir. Washington’dan alacakları onay ve destekle toplu kıyıma teşebbüs etseler bile, Kürt sorunu yerli yerinde kalacaktır.

Kürt halkının haklı ve meşru taleplerine destek vermek, ırkçı-inkarcı politika ve kirli savaşa karşı mücadele etmek güncel görevlerin başında gelmektedir. Ancak bu tablonun ezilen Kürt halkı lehine değişmesini sağlayacak olan şey, işçi sınıfının mücadele sahnesine inmesidir.

Sömürü ve köleliğe karşı mücadeleyi ırkçı-inkârcı politikaya karşı mücadeleyle birleştiren, işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarını temel alan bir sınıf hareketinin geliştirilmesi için harcanacak çaba, Kürt halkıyla dayanışmanın en anlamlısı olacaktır.

 

 

 

Tuncel’i hedef gösterdiler

KCK operasyonlarıyla yüzlerce BDP yöneticisini zindanlara kapatan düzen güçleri şimdi de milletvekillerinin peşinde. Öyle ki AKP tarafından ayar çekilen medya milletvekilleriyle ilgili polis kaynaklı haberler yapıyor. Bu haberlerden birisi de BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel’e yönelik servis edildi.

Seçimlerden önce halka terör estiren polis şefine tokat attığı için polisin özel hedefi haline gelen Tuncel, bu kez de Mensur Güzel’le ilişkili olarak gündeme getiriliyor. Burjuva medyaya servis edilen haberlerde Tuncel’in bundan 7 ay önce Güzel’in kız kardeşi Şeyma Güzel’in yakalanmasına engel olmak isterken tespit edildiği söyleniyor. Tuncel’in makam arabasıyla Şeyma Güzel’i uçağa bindirmek istediği, ancak polisin fırsatını bulup kendisini yakaladığı, buna rağmen Tuncel’in polise engel olmak istediği iddia ediliyor.

Aylar önceki bir durumu, “Türkiye’de bu rezalet de yaşandı”, “Dokunulmazlık kalkanı” gibi başlıklarla yayınlayan medya böylelikle Tuncel’i hedef göstermiş oldu. Yapılan haberlerde Tuncel’in geçmişte molotof kokteyli atan eylemcilerin arasında görüntülendiği ve polise tokat attığı da özellikle vurgulanıyor.

 

 

 

BDP’liler kendilerini ‘ihbar’ etti

Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP), “KCK operasyonları” adı altında dizginsizce sürdürülen gözaltı ve tutuklama terörünü protesto etmek için başlattığı “Kendimi ihbar ediyorum” kampanyası çerçevesinde Eş Genel Başkan ve Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş 16 Kasım günü Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne gelerek kendini ihbar etti. Demirtaş ve beraberindeki BDP’liler, avukatları aracılığıyla İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak “KCK adı altında tutuklananlarla aynı suçu işlediklerini” belirttiler.

Kampanyanın devamının geleceğini söyleyen Demirtaş, “Halkımız da aynı dilekçeleri vermeye hazırlanıyor. Bundan sonraki süreç binlerce kişinin aynı kampanya çerçevesinde kendini ihbar etmesiyle sürecek” şeklinde konuştu.