18 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/43

 Kızıl Bayrak'tan
Gerici savaş ve saldırganlıkta sınır tanımıyorlar...
Kürt hareketini ezmek için topyekün saldırganlık devam ediyor
Mensur Güzel infaz edildi
“19 Kasım’da Alaattin’in vurulduğu yerdeyiz”
Arsızlığa doymuyorlar!
Esnek çalışma yoluyla
İşsizlik Sigorta Fonu peşkeşi!
Esnek Uzmanlaşma ve Toyotaizm -
V. Yaraşır
Türk-İş Genel Kurulu’na giderken
Güç Birliği toplantıları.
Bursa’da koltuk pazarlıkları…
Birleşik Metal genel kurulları ve derinleşen bürokratik yozlaşma
Yeni bir dönemin başında gençlik çalışması...
“Ekim Devrimi ve parti” etkinlikleri
Avrupa’da siyasal gelişmeler ve
sınıf mücadelesi
Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine - V. İ. Lenin
Wall Street eylemcileri pes etmiyor…
Novartis’te işçi kıyımına tepki...
Kürecikliler Kültür ve Dayanışma Derneği MYK Üyesi İbrahim Duman’la füze kalkanı projesi üzerine....
Tüm Bel-Sen’den İBB’de toplu özleşme…
Yasanın çöpe atılacağına önce yöneticiler inanmalı
Kamu emekçilerine
güvencesizlik dayatması!
Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Bayazıt İlhan’la sağlıkta dönüşüm ve mücadele üzerine
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Esnek çalışma yoluyla
İşsizlik Sigorta Fonu peşkeşi!

İşkur’un 2011–2015 tarihlerini kapsayan “Stratejik Planı” basına yansıdı. Bu plana göre, zaten önemli bir kısmı sermayeye peşkeş çekilen İşsizlik Fonu’ndan, işçilere yapılan ödemelerin iyice kısılması hedefleniyor. Bunun için şu anda iş bulamaması halinde 10 ay boyunca ödenen işsizlik maaşının 2015 yılında 5 aya düşürülmesi planlanıyor. Böylelikle İşsizlik Sigortası Fonu’nun tümüyle sermayeye peşkeş çekilmesi hedefleniyor.

“Stratejik Plan”da işsizlik maaşındaki süre kısaltması hedefi, fiilen ulaşılacak bir hedef olarak formüle ediliyor. Bu hedefe ulaşmak içinse Ulusal İstindam Stratejisi içerisinde planlanan “özel istihdam bürolarıyla işbirliğinin arttırılması gibi” yöntemler izleneceği belirtiliyor. Ayrıca 500 bin işsizin iş sahibi olacağı, okulların ve sağlık kuruluşlarının bakım ve onarımları, ağaçlandırma ve çevre düzenlemesi gibi işlerde yaklaşık 120 bin işsize 6 ay süreyle istihdam sağlanacağı anlatılıyor. Açılacak kurslar vasıtasıyla 200 bin işsize mesleki beceriler kazandırıp meslek edinme imkânı sağlanacağı, 10 bin işsize girişimcilik ve eğitim danışmanlığı verilerek kendi işini kurma yolunda destek olunacağı iddia ediliyor.

Geçtiğimiz yıl yürürlüğe konan İstihdam Paketi, genç işçilerin ve kadın işçilerin işveren primlerinin ilk yıl tamamı olmak üzere 5 yıl boyunca belli oranlarda İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmasını getirmiş ve fon patronların hizmetine sunulmuştu. Yeni paket de açılan bu yoldan ilerliyor. Mesleki eğitim kurslarının maliyeti, geçici ve stajyer işçilerin sigorta ve ücretleri İşsizlik Sigortası Fonunun sırtına yükleniyor. Bu arada AKP hükümeti, işçilerin parasıyla işçi çalıştırmayı büyük bir lütuf olarak gösteriyor.

Görülüyor ki AKP hükümeti işsizlik maaşı ödeme süresini azaltmak için hesabını güvencesiz ve kısa çalışma uygulamalarına bağlıyor. Yani aslında İşkur’un “Stratejik Planı” esas olarak “Ulusal İstihdam Stratejisi” saldırısının uygulanmasına bağlanıyor.

AKP hükümeti böylelikle bir yandan geçici ve kısa çalışmayı kural haline getirmeye çalışırken, aynı zamanda fonu tümden kapitalistlere peşkeş çekmek istiyor. Sigortasız çalışan işçiler işsizlik sigortasından yararlanamadığı, sigortalı çalışan işçilerin ise işsizlik sigortasından yararlanmaları son derece zor olduğu için fonda toplanan kaynak devasa ölçüde büyümüştür. 2010 yılı sonu itibarıyla İşsizlik Sigortası Fonu’nda toplam 60,6 Milyar lira birikmiştir. Bu miktarın sadece 3 Milyar 750 Milyon TL’lik kısmı işsizlik sigortası ödemesinde kullanılmışken, 2008-2009-2010 yıllarında toplam 9 Milyar 105 milyon 395 bin TL hazineye aktarılmıştır.

Sermaye devleti fonun amaçları doğrultusunda kullanılması, kapitalistlere peşkeş çekilmemesi, fondan yararlanma koşullarının azaltılması, fondan daha fazla işçinin yararlanması, işsizlik ödeneğinin artırılması, işsizlik ödeneği ödeme süresinin artırılması taleplerine kulaklarını tıkamakta, kapitalistler içinse hizmette sınır tanımamaktadır.

İşsiz kalan işçiye yeni bir iş bulana kadar destek olmak üzere oluşturulduğu iddia edilen İşsizlik Fonu, sermaye devleti ve kapitalistler tarafından yağmalanıyor. İşsizler ordusuna milyonlar eklenmişken, şu anda bu fondan sadece 346 bin işçi maaş alabiliyor.

İşsizlik sigortasının
yağmalanmaması için…

12 Haziran seçimlerinden önce İşsizlik Sigortası Fonu’na yönelik yeni planları açıklayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, İşsizlik Sigortası Fonundan yararlanma şartlarının hafifletilip hafifletilmeyeceğine ilişkin bir soruya şu yanıtı veriyordu: “Popülist yaklaşımlarla hak sahibi olmanın ölçüsünü kaçırırsak 2 yıl sonra bizi suçlarsınız” Böylece Ömer Dinçer AKP hükümetinin İşsizlik Sigorta Fonu’nu sermayenin hizmetine sunacağını ilan ediyordu.

Ömer Dinçer, “hükümet bu fonu sermayeye peşkeş çekerken kendisinden hesap sorulmasından ve suçlanmaktan hiç mi korkmuyor” sorusuyla karşılaşmamanın verdiği rahatlıkla konuşmaktadır. Karşısında bu sesi yükseltecek örgütlü bir işçi sınıfının olmadığı sürece pervasızca konuşmaya devam edecektir.

 

 

 

Yeşil kart hakkı gaspediliyor...

Parasız ve nitelikli sağlık hizmeti için mücadeleye!

Sermaye sınıfının uzun bir süredir aşama aşama yaşama geçirdiği Sağlıkta Dönüşüm Projesi, yılbaşından itibaren yeşil kartlıları da içine alarak geçiş dönemini tamamlamış olacak. Artık 2012’den itibaren milyonlarca yeşil kartlı bu haktan yararlanamayacak.

Yeni sistemde asgari ücretin üçte birinden az geliri olanların primleri devlet tarafından ödenecek. Ancak devlet kimin primini ödeyeceğini tespit etmek için mevcut yeşil kart sahiplerinin gerçek gelirlerini tek tek inceleyecek. Yeşil kart sahipleri, harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, banka kredi kartı harcamalarından kira ödemelerine, kira gelirlerinden elektrik, su, telefon kullanımlarına kadar birçok ayrıntıyı içerecek biçimde ‘Gelir Testi’ne tabi tutulacak. Ayrıca her ay düzenli olarak gelir durumları kontrol edilecek.

Sanki asgari ücret, asgari geçim için yeterliymiş gibi geliri asgari ücretin üçte birinden az olanın, yani sadece aylık geliri 279 TL’nin altında olanların primini devlet ödeyecek. Sağlık hizmetine kolay ulaşmanın önüne getirilen böylesi bir engel ile pek çok emekçi, parası olduğu ve yettiği kadar sağlık hizmetine ulaşabilecek. Parası olmayanlar kaderine ve aynı anlama gelmek üzere ölüme terk edilmiş olacak.

Bu yeni uygulamaya göre aylık geliri 279 TL’nin üzerinde olanlar kademeli olarak prim ödemek zorunda olacak. Örneğin şu anki asgari ücret üzerinden düşünülürse, aylık geliri 279 lira ile brüt asgari ücret tutarı olan 887 lira arasında olanlar 34 lira kadar Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek. Asgari ücretin iki katı, yani şu anda bin 674 liraya kadar geliri olanlar ise 100 lira tutarında prim ödeyecek. Brüt asgari ücretin iki katından fazla geliri olanlar ise 201 lira tutarında Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek.

Sağlığın paralı ve pahalı hale getirilmesi demek olan bu yeni uygulamasıyla devlet 4,4 milyar TL kazanmayı umuyor. Bunun adı onların söylemiyle tasarruf oluyor!

Hâlihazırda 9,5 milyon kişinin yeşil kartlı olduğu belirtilirken bu yeni düzenlemeyle bu sayının yarıya yakınının yeşil kartı elinden alınacak. Devlet tamamen karşılıksız sağlık hizmeti verme yükünden kendini kurtarmış olacak.

AKP hükümeti yeşil karttan “hak etmeyen de faydalanıyor” söylemiyle bu yeni hak gaspına kılıf hazırlıyor. Oysa 1992’den beri var olan yeşil kart uygulaması sürecinde hangi hükümet gelirse gelsin kendi yandaşları üzerinden böylesi durumların önü açılmıştır. Sermaye uşağı AKP haksızlıkları gidermek bahanesiyle yeşil kartı hak etmek için ölüm sınırında bir ücret almayı şart koşuyor! Bu sermaye uşakları zaten asgari ücretin açlık sınırının çok altında olmasında ise hiçbir sorun görmüyorlar.

Sermaye için önemli bir kar alanı olan sağlığın özelleştirilmesi, IMF-DB direktifleri doğrultusunda aşama aşama uygulamaya geçirilmiştir. İşçi ve emekçilerin sağlık hakkına ilişkin kazanımlarını bir bir elden alan sermaye, kendisi için yeni kar alanları yaratmaktadır. Artık hastaneler bir ticarethane gibi işlemekte, adım başı katkı payı adı altında para alınmaktadır. Sağlık hizmeti “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında, bir hak olmaktan çıkıp parası olanın edinebildiği lüks bir harcama kalemi haline getirilmiştir.

Görülmektedir ki, sermaye ve devleti insanca yaşam hakkımızı elimizden almaktadır. Sağlık hakkımız gaspedilmektedir. Milyonlarca işsizin bulunduğu, yoksulluğun had safhada olduğu bu ülkede nitelikli sağlık hizmetinden yararlanan kesim giderek azaltılmaktadır. Sağlık hakkının parasız, nitelikli ve kolay ulaşılabilir olması için örgütlü mücadeleyi yükseltmekten başka seçenek yoktur.