14 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/39

 Kızıl Bayrak'tan
Kongre Hareketi ve tasfiyeci hayaller…
Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor…
8 Ekim mitingi üzerine
Sosyal ve siyasal saldırılara karşı onbinler Ankara’da buluştu
Kürtlere yasak, faşistlere serbest
Grevli sendika hakkı için fiili-militan mücadele!
Oda çalışanları kazandı
Sağlıkta parmak
hesabı olmaz!
BEDAŞ’ta direniş
çadırı kuruldu
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı
“İmpo’ya sendika girene
kadar buradayız!”
Burjuva demokrasi ve proleter demokrasi
Temo suikasti ve
Suriye’de olası gelişmeler
Mısır’da kanlı provokasyon
Grevler dalga dalga
Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa
bir bakış
Açlık ordusu büyüyor
Silikozise 48. kurban, sırada yüzlerce işçi var
Ferhat ve Berna serbest
Zorunlu bağış protestosu
Medyanın suç ortaklığı,
hükümetin sahte çözüm arayışları.
Parti, dava ve
“küçük-burjuva yiğidi!”..-Hikmet Kıvılcımlı
Tecride kalite ödülü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

8 Ekim mitingi ve
Halkevciler’in çiğlikleri

8 Ekim’de ülkenin dört bir yanından işçi ve emekçilerle birlikte Ankara’daydık. Sendikalardan meslek örgütlerine, termik ve nükleer santrallere karşı mücadele eden köylülerden gençliğe, reformistinden devrimcisine siyasal güçler olarak hepimiz oradaydık. Onbinlerce kişi hep bir ağızdan sermayenin sosyal ve siyasal saldırılarına karşı öfkemizi, eşit ve özgür bir dünyaya olan özlemimizi haykırdık. Bu açıdan fazlası ile önemliydi 8 Ekim mitingi.

Ama bildiğimiz hastalıkların yaşanacağını da birçoğumuz önden biliyorduk. Yine sendika bürokratları böylesine önemli bir eylemi hava boşaltmak için değerlendirmeye çalışacak, yine çeşitli çevreler arasında kortej sıralaması yüzünden ufak tefek gerilimler yaşanacaktı.

Ancak bu “ufak tefek” gerilimlerden biri Halkevciler’in akıl almaz tutumları ile uzadı da uzadı. Dahası neredeyse bir çatışmaya dönüşecekti.

Zaten yürüyüş kolunun en arkasına bırakılan siyasal yapılar saatlerce yürüyüşün başlamasını beklemiş, kitle daha burada önemli ölçüde yorulmuştu. Her şeye rağmen geçen bu 4 saatlik bekleyiş süresi boyunca birçok devrimci çevre ortak bir tutumla yürüyüş kolundaki tüm sıkışıklığa rağmen yürüyüş düzeni oluşturmaya çalışıyordu. Bu hummalı çalışma sürerken Halkevciler ise yolun karşı tarafında geniş bir alana yayılmış tertip komitesinin kendilerine “bahşettiği” ön sıralara geçmek için yürüyüşün başlamasını bekliyorlardı.

Nihayet yürüyüş kolunun bu arka kısmı harekete geçtiğinde ise Halkevciler tek bir söz söyleme zahmetine bile girmeden saatlerdir yürüyüş kolu oluşturmaya çalışan devrimcilerin önüne kırdılar dümenlerini. Belli ki devrimci kortejleri sıkıştırarak “ön saflara” geçmekti emelleri. Ne de olsa sendika ağaları da onlara bu onuru layık görmüştü çoktan.

Ancak devrimci kortejleri sıkıştırarak attıkları bu adım doğal ve haklı bir tepki ile karşılaştı. Dost bir kurum bu çabaya engel olmak için Halkevciler’in önüne çekti kitlesini. Ancak toplumsal muhalefeti kendilerinden ibaret gören, küçük dağları kendilerinin yarattığını sanan ve topladıkları kitdeden başları dönen Halkevciler iyice pervasızlaşmaya başladılar. Kitlelerini iyice öne çekerek nerede ise bir izdiham oluşturacak biçimde, bir kalabalığın ufacık bir alanda toplanmasına neden oldular.

İşte ben de tam bu esnada vardım olay mahaline. Vardığımda ise tartışmanın rengi çoktan değişmiş, bayrak sopaları çoktan “konuşmaya” başlamıştı bile.

Buraya kadar olanlar, ne yazık ki alışık olmadığımız manzaralar değildi aslında. Küçük burjuva solcuları tarafından bu tür “ufak tefek sürtüşmeler” her merkezi mitingin doğası gereğiydi aslında. Kötüydü ama alışmıştık…

Ancak alışık olmadığımız şeyler de yaşandı 8 Ekim’de. Biz ve diğer devrimci kurumlardan temsilci arkadaşlar kitleyi sakinleştirmeye çalışırken, Halkevciler’in temsilcileri bağıra çağıra, itiş kakışa devam ediyorlardı ısrarla. Temsilcileri böyle olunca kol bükmeye, tokat atmaya çalışan Halkevciler de birbirleri ile yarışıyordu doğal olarak. Arada kulağımıza gelen küfürleri ise saymıyorum bile…

Neyse… İşin bu kısmını birçoğumuz yaşadık, gördük. Ve yine neyse ki bu kargaşa neredeyse 15-20 dakika devam ettikten sonra Halkevciler geri çıkma kararı aldılar. Dakikalarca “kitlenizi geri çekin, gerginlik dursun” dediğimizde yapamadıklarını söyleyen Halkevciler, bu 15-20 dakikalık hırgürün sonunda tek bir temsilcinin ağzından çıkan tek bir cümle ile bir anda geri çekilmeyi “başardılar”.

Bu süre boyunca yaşananlar ne kadar rahatsız edici olsa da bu “geri çekilme” anındakiler ise bana “bu kadar da olmaz” dedirten türdendi. Halkevciler geri çıkıp artık tamamen boşalan yan şeritten yürümeye başlarken (ve yine alana bizden önce varırken) temsilcileri ise devrimcilere dönüp küfürler savurmakla meşguldü.

O an tekrar bir gerilime neden olmamak için susmayı tercih etsem, tepki gösteren arkadaşları yatıştırmaya çalışsam da bu yaşananlar benim için de kabul edilebilir şeyler değildi.

Tüm devrimci samimiyetimle söyleyebilirim ki bu yaşananları günlerce kafamda ölçüp biçtim. “Alıştığımız” küçük burjuva grupçulukları, alışmadığımız küfürleri, hepsini bir kez daha mahkum etmeye karar verdim. Ama en çok da Halkevcileri. Belki kendileri “çekemiyorlar” diyecekler, “meyve veren ağacı taşlarlar” diyecekler, ama orda gördüm ki tüm yaşananların ilk elden sorumluluğu onlarındı. Dahası bildiğim tüm kibirli davranışlarına rağmen onlara bile yakışmayan bir şey varsa o da başta temsilcileri olmak üzere birçoğunun ağzından dökülen küfürlerdi.

Evet biliyorum. Halkevciler devrimci değerlerini çoktan yitirdiler. Ve yine biliyorum, özellikle son dönemde benim de yakından izlediğim ve sonuç alıcı başarılarına sevindiğim çalışmaları ile kibirlerini daha da güçlendirdiler.

Ama onlar da bilmeli ki, bu topraklarda hala devrimci değerlerini kaybetmeyenler var. Hala devrimci değerleri ile yaşamaya çalışan, baskı ve eşitsizlik üzerine kurulu bu toplumsal düzeni bu değerlere yaslanarak yıkmaya çalışan devrimciler, komünistler var.

Devrimcilik her şeyden önce insani değerleri korumayı gerektiriyor. Bu nedenle Halkevcileri en azından bu insani değerlere sahip çıkmaya, devrimciler-ilericiler arasındaki hukuka saygı göstermeye çağırıyorum.

Bir BDSP’li