14 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/39

 Kızıl Bayrak'tan
Kongre Hareketi ve tasfiyeci hayaller…
Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor…
8 Ekim mitingi üzerine
Sosyal ve siyasal saldırılara karşı onbinler Ankara’da buluştu
Kürtlere yasak, faşistlere serbest
Grevli sendika hakkı için fiili-militan mücadele!
Oda çalışanları kazandı
Sağlıkta parmak
hesabı olmaz!
BEDAŞ’ta direniş
çadırı kuruldu
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı
“İmpo’ya sendika girene
kadar buradayız!”
Burjuva demokrasi ve proleter demokrasi
Temo suikasti ve
Suriye’de olası gelişmeler
Mısır’da kanlı provokasyon
Grevler dalga dalga
Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa
bir bakış
Açlık ordusu büyüyor
Silikozise 48. kurban, sırada yüzlerce işçi var
Ferhat ve Berna serbest
Zorunlu bağış protestosu
Medyanın suç ortaklığı,
hükümetin sahte çözüm arayışları.
Parti, dava ve
“küçük-burjuva yiğidi!”..-Hikmet Kıvılcımlı
Tecride kalite ödülü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa bir bakış...

Sermayenin elinde bilim yozlaşmaya ve çürümeye mahkumdur!

Z. Us

Karanlık ve kasvetli bir koridorda birbiri ardına dizilmiş zombi kılıklı erkekler, fondan gelen otoriter konuşma eşliğinde uygun adım yürümektedir. Sinema salonuna benzeyen bir alandaki koltuklara oturarak, perdedeki adamın ya da "büyük birader"in konuşmalarını dinlemeye başlarlar. O sırada renkli giyinmiş ve üzerinde Apple logosu olan bir kadın elinde balyoz olduğu halde perdeye doğru koşar. Kendisini kovalayan polislere rağmen sahneye yaklaşır ve balyozu fırlatarak görüntüyü parçalar. Salondakilerin hayretli bakışları arasında ise ekrandan şu yazılar belirir: "24 Ocak'ta Apple Computer, Macintosh'u sunacak. Ve 1984'ün neden '1984' gibi olmayacağını göreceksiniz!"

Apple'ın 1983 yılında yayınlanan bu reklamı, firmanın 'idealist' kuruluş öyküsünün özetidir. Orwell'in 1984 romanından uyarlanan ve Ridley Scott trafından çekilen film, aslında bir IBM alegorisidir. O dönem bilgisayar piyasasına hakim olan IBM tekeline karşı savaş açan ve '68 ruhuna ucundan-kıyısından bulaşan iki kişinin kurduğu Apple, sistemin yasaları uyarınca, 20 yılın ardından kendisi de tekellerden biri haline gelmiştir. Bu haliyle Apple ve geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden Steve Jobs'un tarihi, sermayenin elinde gelişen bilimin nereye varacağının bir belgesidir.

Garajdan silikon vadisine
uzanan "başarı" öyküsü

Sonradan Apple adını alacak olan Apple Computer'ın kurucuları olan Steve Wozniak ve Steve Jobs '74 yılında iş hayatına "blue box" denilen ürünleri satarak başlarlar. Bu ürün aslında hayli pahalı olan uzun mesafe telefon konuşmalarını ücretsiz yapmayı sağlayan illegal bir cihazdır. Wozniak'ın mühendislik ve Jobs'un pazarlama yeteneği sayesinde bu ürünlerin satışı ile hayatlarını sürdürmeye başlayan iki Steve, kısa süre sonra daha radikal bir atılım yapmaya karar verirler.

O yıllarda bilgisayarlar, ancak büyük şirketlerin kullanabileceği, son derece pahalı ve hacim olarak da büyük -neredeyse oda büyüklüğünde- aletlerdir. İki Steve herkesin bilgisayar sahibi olabileceği fikrinden yola çıkarak Jobs ailesinin garajına kurdukları atölyelerinde ilk bilgisayar prototipini üretirler. Ellerinde avuçlarında ne varsa satarak sermaye yaparlar ve Apple 1 ismini verecekleri ilk modeli geliştirirler. Böylece '76 yılında ilk PC yani kişisel bilgisayar üretilmiş olur.

Aslında Apple I'in yaratıcısı olan Wozniak, bilgisayarı satmaktan çok kişisel bir hobi ya da bilimsel bir buluş gibi ele almış ve bu biçimde tasarlamıştır. Ancak Jobs ürünün satılabileceği konusunda Wozniak'ı ikna eder ve böylece Apple büyük bir başarı sağlar. Kuşkusuz ki bu girişim IBM tekelini de tedirgin eder ve firma hızla kişisel bilgisayar sektörüne girer. Ancak Apple IBM'e kafa tutmakta kararlıdır. Kısa sürede Apple II'yi çıkarırlar ve Apple'ı hızla büyütürler. Apple kısa sürede garajda üretim yapan mütevazi bir şirket olmaktan çıkarak Silikon Vadisi'nin hızla büyüyen firmaları arasına girer.

Picasso: “İyi sanatçılar kopyalar,
büyük sanatçılar çalar.”

Steve Jobs'un hayli hırslı bir kişi olması ve firmasını büyütmek için her şeyi göze alan profili, yenilikçi ve idealist yanıyla çelişkili görünse de, ticari bir müessese için bulunmaz bir nimettir. Jobs, Apple III ile beklenen başarıyı gösterememesinin ardından yeni bir fikir ile ortaya çıkar. Xerox'a yaptığı bir gezi sırasında Xerox PARC isimli sistemde çalışan mühendislerin mouse ve GUI (Grafiksel kullanıcı arayüzü) geliştirdiklerini gören Jobs, bu fikirleri alır ve geliştirilen PARC sistemini bir kenara bırakarak bu fikirleri kendi firmasının geliştirdiği işletim sistemlerine dahil eder. Bu sistem bugün bilgisayarlarda yaygın olarak kullanılan görselliğin, ikonların ve mouse yardımı ile tıklanarak açılan pencerelerin ilk halinden ibarettir.

Bu yıllarda, günümüzde bilişim dünyasının bir başka tanınmış ismi olan Bill Gates de üniversiteden ayrılarak küçük bir yazılım şirketi kurmuş ve dönemin büyük firmaları için işletim sistemi hazırlama işine koyulmuştur. BASIC dilinin geliştirilmesiyle isim yapan ve büyük bir gelir elde eden Gates, ardından DOS isimli işletim sistemini küçük bir paraya satın alır ve bunu düzenleyerek MSDOS adı altında IBM'e satar. Ancak Gates bunu yaparken bir yenilik yapar ve programın haklarını satmak yerine kopya başına alınacak belli bir miktar üzerinden anlaşır. Daha sonra IBM dışındaki firmalara da MSDOS'u satmaya başlayan Gates, kısa sürede yazılım satışından büyük karlar elde eder.

Steve Jobs, Macintosh olarak isimlendirilecek olan ve pek çok yenilik içeren bilgisayarını piyasaya sürmeden bir süre önce Bill Gates'i firmaya davet ederek Apple için de yazılım üretmesini ister. Bu arada yeni Macintosh'un bir prototipini de Gates'e gösterir. Mouse ve grafiksel arayüzü ilk kez gören Gates'in ilk işi, program yazmak için aldığı kodları da kullanarak hızla yeni bir işletim sistemi hazırlamak olur. Bugün Windows diye bildiğimiz ve neredeyse tüm bilgisayarlarda kullanılan işletim sistemi işte böylece Apple'ın çalışmaları taklit edilerek yaratılmıştır.

84'ten 2004'e Apple ve Jobs

Macintosh'un başta anlattığımız 1984 temalı reklamının ve yeni ürününün ardından firma hiç olmadığı kadar tanınır ve büyür. Ancak kısa süre sonra Wozniak gibi bir kurucusunu kaybetmesinin ve kendini aşamamasının da etkisiyle yükselişini sürdüremez. 1985 yılında Steve Jobs'un şirket içi bir tartışma nedeniyle firmadan ayrılmasının ardından Apple hızla zarar etmeye ve bilişim alanında yenilik yapamayarak gerilemeye başlar. Böyle geçen yılların ardından '97'de Jobs bir kez daha şirketin başına geçer. IBM tekelinin yanısıra Apple'dan kopyalama fikirleriyle yükselen Microsoft piyasanın rakipsiz tek hakimidir. Ancak Jobs bu kez eski hasmı Gates'e kafa tutmak yerine onunla anlaşmaya varır.

İlk olarak Microsoft Apple'a 150 Milyon Dolar yatırarak şirketi batmaktan kurtarır. Böylece Jobs döner dönmez şirketi düze çıkarmış olur. Ardından ise sıra kefareti ödemeye gelir. Macintosh bilgisayarların sahip olduğu kalite ve hızı sağlayan, Motorola tarafından üretilen PPC işlemcilerin yerine IBM uyumlu Intel işlemciler getirilir. Böylece artık Apple ürünlerine de Windows kurulabilmeye başlanır.

Ardından ise firma esas atılımını iPod ve iPhone ile yapar. Apple'ın ürettiği bilgisayarların kalitesi günden güne düşerken firma bir elektronik şirketiymişçesine sürekli yeni model telefonlar ve müzikçalarlar üretmeye başlar. Üstelik bunlarla birlikte internetten lisanslı müzik ve film satışına hız vererek bilgisayar üretimi ile kazandığının çok ötesinde karlar elde eder, hisseleri hiç olmadığı kadar değerlenir.

Özgür yazılıma ve açık kaynak kodlarına karşı da savaş açan Apple, BSD gibi özgür kodları alarak üzerlerinde çalışır, kimi değişiklikler yaptıktan sonra bunları patentler ve MAC OS X'te olduğu gibi kendi işletim sistemi haline getirir. Yine Apple ürünleri öylesine içe kapanıktır ki, ne yazılımlar farklı nesil bilgisayarlara kurulabilir, ne de internet üzerinden satın alınan müzikler Apple logosu taşımayan bir üründe dinlenebilir. Öyle ki bir çok ürünün pilini bile değiştirmek, servise götürmeksizin imkansızdır. Yani Apple bu alanda bile sineğin yağını hesaplamaktadır.

İşte basında "devrimci", "yenilikçi" diye tabir edilen ve şirketi iki kez dirilttiği söylenen Jobs'un tek meziyeti kapitalist tekeller arasında gelişmenin yolunu bulmak olmuştur.

Reklam dünyasının pırıltılı markası

Reklam yüzyılının önemli bir markası haline gelen Apple, bugün artık reklamı en iyi kullanan kapitalist tekellerden biridir. Öyle ki uzak doğu felsefesine kendini adamış, kimilerinin çoktan kutsal kabul ettiği Steve Jobs'un renkli ve gizemli imajına rağmen Apple da kapitalizmin tüm kirliliğini barındırıyor.

En büyük üretimi Çin'de gerçekleştiren firma, pek çok kez buradaki insanlık dışı koşullar ile gündeme geldi. Her şeyden önce işçiler, buradaki fabrikalarda hayli uzun saatler çalışıyor ve ücretleri de bir hayli düşük. Üretim sürecinde kullanılan kimyasallara karşı ise neredeyse hiç önlem alınmıyor. Örneğin iPhoneların dokunmatik ekranlarının üretimi için kullanılan zehirli n-heksan gazı nedeniyle 2009 yılında 137 işçi zehirlendi. Geçmişte aynı iş için alkol kullanılıyordu ancak n-heksanın daha hızlı buharlaşıyor oluşu ve bunun da üretimi hızlandırması, alkolün yerine n-heksan kullanılmasına sebep oldu.

Çin'deki bir başka Apple üreticisi olan Foxconn fabrikasında ise çalışma koşulları nedeniyle onlarca işçinin intihar ettiği biliniyor. Bugüne kadar 12 işçinin mesai sırasında kendisini camdan atarak intihar etmesi ve teşebbüslerin sürekli artması, Foxconn'daki kölelik koşulları hakkında yeterli bilgiyi veriyor. Hatta şirketin ölümleri engellemek için iki binanın arasına ağ gerdirdiği biliniyor. Yine geçtiğimiz aylarda, Foxconn'da yaşanan bir patlamanın ardından 3 kişinin yaşamını yitirmesi, 15 kişinin ise yaralanması, halen daha hafızalarımızdan çıkmış değil.

Kuşkusuz ki böylesi insanlık dışı biçimlerde üretilen ürünler lüks mağazaların vitrinlerinde ve reklamlarda, adeta farklı bir yaşam tarzının simgesi olarak sunuluyor. Çin'de 17 yaşında bir gencin iPad 2 almak için bir böbreğini satması, Apple'ın da sadece küçük bir parçası olduğu yozlaşmanın geldiği yeri çarpıcı biçimde gösteriyor.

Steve Jobs'un ardından...

Ölümünün ardından pek çok şey söylenen ve Obama tarafından bile hakkında taziye mesajı yayınlanan Steve Jobs işte böyle bir "yenilikçi", böyle bir "devrimci", böyle bir "hayalci"dir. Wozniak ile birlikte teknoloji alanında önemli bir ilerleme yaratan ve bilgisayarın evlere girmesine ön ayak olarak bu teknolojiyi tekellerin elinden kurtaran Jobs, yılların ardından dönüp dolaşıp daha büyük ve yaygın bir tekel yaratmış, bunu yaparken de piyasanın tüm inceliklerinden yararlanarak kapitalist çürümenin parçası olmuştur.

Bugün artık Apple, içerisinde elma resmi olan şirket logolarına dava açan, neredeyse "i" harfinin bile patentini almaya çalışan, parlak reklamların ardına saklanıp kölece çalıştırılan işçilerin kanı teri pahasına karına kar katan bir şirkettir. Yarattığı imaj sayesinde firmaya ve Jobs'a tapınan pek çok "mürit" ise kapitalizmin çaresiz kurbanlarıdır sadece.

Jobs'un bir başarı öyküsü gibi sunulan hikayesi de buradan bakıldığında kapitalizm koşullarında bilim üretmenin imkansızlığını gösteren bir kanıttır. Ne kadar idealist amaçlarla çıkılırsa çıkılsın, kapitalizmin çürütücü etkisi öylesine derinlerinize nüfuz eder ki, siz daha ne yaptığınızı anlayamadan çoktan o bataklığın içine düşersiniz. Bir kere oraya girdikten sonra ise ne "yenilikçi" fikirleriniz kalır, ne de idealleriniz. Sermayenin tek yasası olan daha fazla kar etme sizin için de yeterli olur.

Son olarak, özgür yazılım deyince ilk akla gelen isimlerden olan ve GNU projesinin yaratıcısı Richard Stallman'ın ölümünün ardından Steve Jobs hakkında yaptığı açıklamaya göz atmak, herhalde hayatı boyunca bilginin metalaşmasına karşı mücadele eden bir bilim insanının Jobs ve Gates gibi isimler hakkında ne düşündüğünü anlamak için hayli yerinde olacaktır:

"Aptalları özgürlüklerinden ayırmak için üretilen bilgisayarların lideri Steve Jobs öldü. Öldüğüne sevinmiyor, ancak gittiğine seviniyorum.

Kimse ölmeyi hak etmiyor - ne Jobs, ne Bay Bill, ne de daha büyük kötülüklerden suçlu insanlar. Fakat hepimiz Jobs'ın insanların bilgisayar kullanımı üzerindeki kötü etkisinin sonlanmasını hak ediyoruz.

Ne yazık ki onun yokluğunda da bu etki devam ediyor. Varislerinin, onun mirasını taşırken daha az etkili olmasını temenni edebiliriz."


Kaynaklar:

http://www.macdunyasi.com

http://www.wikipedia.org

Fire in the Valley: The Making of The Personal Computer, Paul Freiberger and Michael Swaine

 

 

 

“Biz yüzde 99’uz, onlar azınlık”

Mali sermayenin kalbi Wall Street’teki eylemler sürerken, sosyal eşitsizlikleri ve yoksulluğu protesto eden binlerce kişi 6 Ekim günü New York’ta yürüyüş düzenledi. Son üç haftada düzenlenen eylemlerin en büyüğü olduğu belirtilen eyleme, çeşitli sendikalarda örgütlü öğretmenler, belediye çalışanları, iletişim ve ulaştırma çalışanları da katıldı.

Manhattan’da düzenlenen gösteride konuşan sendika liderleri, uğruna mücadele verilen taleplerin arkasında olduklarını söylediler. Bölgede bulunan pek çok lise ve üniversiteden çıkan öğrenciler de eyleme destek verdi.

Aralarında öğretmenler, avukatlar, maden isçileri, ulaşım işçileri, hemşireler, doktorlar gibi değişik meslek gruplarını temsil eden sendikalar, meslek birlikleri ile öğrencilerin de destek verdiği gösterilerin ardından düzenlenen yürüyüşlerde, binlerce kişi, Amerikalıların yüzde 99’unun çıkarlarını yüzde 1’lik azınlığa karşı koruduklarını belirterek bu görüşü savunan pankartlar taşıdı. Protestocular, daha sonra kapitalist sistem, işsizlik, ekonomik ve toplumsal eşitsizlik gibi sorunlara tepkiler içeren konuşmaların yapıldığı, New York Belediye Binası yakınlarındaki Foley Park’ta toplandı.

İşgal için yüklendiler

Gösteriler akşam saatlerinde ise “Wall Street’i işgal et!”, “Kimin sokağı, bizim sokağımız!” sloganlarıyla işgal eylemine dönüştü. New York polisinin bariyerlerle dört bir yanını kapadığı Wall Street’i işgal etmek için yüklenen binlerce kişi polisle karşı karşıya geldi. Polis göstericilere sert davrandı. Kalabalığı zor kullanarak Wall Street’e girmelerine engel olan polis ile protestocular arasında zaman zaman arbede yaşandı. Polis, çok sayıda protestocuyu gözaltına aldı. Protestocular daha sonra Wall Street girişinde oturma eylemi yaptı.

Bu arada Boston, Chicago, Los Angeles ve San Francisco başta olmak üzere pek çok kentte de daha küçük çaplı olsa da dayanışma eylemleri düzenlendi.

İsyan yayılıyor

Bununla beraber isyan Chiago, Austin, Tampa, Jersey, Houston, Los Angeles ve Philadelphia gibi kentlere de sıçradı.

İşçi sendikalarının da desteklediği gösterilerin daha da artarak yayılacağı ifade ediliyor. Yaklaşık bin kişinin toplandığı Philadelphia’daki göstericilerden John Preston, “Bu daha başlangıç” diye konuşurken, Austin’deki göstericilerden Tim Lucas, “Hükümetten de banka kurtarma operasyonlarından da bıktık artık. Ben işimde başarısız olsam kovulurum, oysa onlar prim alıyor” dedi.

Chicago’da “Mortgage Bankacıları” ve “Menkul Kıymetler Ticareti” derneklerinin düzenlediği toplantıların yapıldığı salonların önünde toplanan binlerce kişi, “Evimizi, işimizi, okulumuzu geri istiyoruz” diye slogan attı. İşsizliğe, ödenemeyen mortgage kredilerine, okul harçlarına ve hacizlere tepki gösteren eylemciler, “Karşı Koy Chicago Koalisyonu” adıyla harekete geçerek “Ayağa kalk, mücadeleyi bırakma” sloganıyla sokaklara döküldü.

Toplantı salonuna girmeyi başaran göstericilerden biri mikrofonu eline alıp dev mortgage bankası yöneticisine “Geceleri nasıl uyuyorsunuz?” sorusunu yöneltirken Chicago nehrinde de renkli bir eylem yapıldı. Üzerlerinde zenginden alıp fakire veren Robin Hood’un kostümleriyle eylem yapan göstericiler “V for Vendetta”nın maskelerini de taktılar. Polis gösterilerde çoğu öğretmen sendikası üyesi olan 27 eylemciyi gözaltına aldı.

Kapitalistlerin kapısına dayandılar

Yüzlerce kişi Manhattan’da 5. Cadde ve 59. Sokakta toplanıp medya devi Rupert Murdoch, petrolcü David Koch, John Paulson ve Chase Bankası’nın üst yöneticisi Jamie Dimon’ın Park Caddesi ve 5. Cadde üzerlerindeki lüks evlerine yürüdü.

Polis ablukasının dikkat çektiği eylemde anti-kapitalistler, New York merkezli Paulson & Co’nun kurucusu John Paulson’un evinin önüne dev bir çek de bıraktı. Çekte New York eyaletinin en zengin yüzde 1’lik kesime uyguladığı vergi indirimini simgeleyen ve 31 Aralık 2011 itibariyle 5 milyar dolara ulaşması beklenen paranın toplumun yüzde 99’luk kesimine verilmesi istendi.

Göstericiler eylemin amacını ‘New York’ta eşitsizliği yaratan kesimi gözler önüne sermek’ olarak açıkladı.