14 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/39

 Kızıl Bayrak'tan
Kongre Hareketi ve tasfiyeci hayaller…
Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor…
8 Ekim mitingi üzerine
Sosyal ve siyasal saldırılara karşı onbinler Ankara’da buluştu
Kürtlere yasak, faşistlere serbest
Grevli sendika hakkı için fiili-militan mücadele!
Oda çalışanları kazandı
Sağlıkta parmak
hesabı olmaz!
BEDAŞ’ta direniş
çadırı kuruldu
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı
“İmpo’ya sendika girene
kadar buradayız!”
Burjuva demokrasi ve proleter demokrasi
Temo suikasti ve
Suriye’de olası gelişmeler
Mısır’da kanlı provokasyon
Grevler dalga dalga
Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa
bir bakış.
Açlık ordusu büyüyor
Silikozise 48. kurban, sırada yüzlerce işçi var
Ferhat ve Berna serbest
Zorunlu bağış protestosu
Medyanın suç ortaklığı,
hükümetin sahte çözüm arayışları.
Parti, dava ve
“küçük-burjuva yiğidi!”..-Hikmet Kıvılcımlı
Tecride kalite ödülü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Temo suikasti ve Suriye’de olası gelişmeler...

Suriyeli muhalif Kürt lider Meşaal Temo’nun Qamişlo’daki evine giren silahlı kişilerce katledilmesi, Suriye’deki kitle hareketine farklı bir ivme katmış görünüyor. Suikast, Kürt halkının yaşadığı kentlerde kitlesel eylemlerle protesto edilirken, Temo’nun cenazesine onbinlerce kişinin katıldığı bildirildi.

Temo’nun cenaze töreninden sonra da devam eden eylemlerde, Kürt halkının temel talepleri dillendirilirken, Baas yönetiminden Kürt liderin katillerinin bulunup yargılanması talep edildi.

Kürt halkı, Kürt Geleceği Hareketi’nin sözcüsü Temo’nun katledilmesine duyduğu tepkiyi dile getirmek için eylemler yaparken, gerici güçler ise cinayeti kirli hesapları için kullanmaya çalışıyorlar.

Gerici güç odaklarının ikiyüzlülüğü

Ezilen Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmaya çalışan ABD ile Türkiye ve Suudi Arabistan gibi uşakları, Meşaal Temo’nun katledilmesini fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar. Nitekim suikastin ardından emperyalistlerle gerici güç odakları, Beşar Esad yönetimi üzerindeki baskıyı arttırdılar. Baas yönetimine saldırmak için pusuda bekleyen ABD ile uşakları, Kürt liderin katledilmesinden memnun görünüyorlar. Zira ezilen halkların köleleştirilmesi için çabalayan bu güç odakları, Temo cinayetinin işlerine yarayacağını ummaktadırlar.

Kürt halkının ne sorunlarıyla ne de demokratik talepleriyle ilgilenen ABD ile suç ortaklarının tek derdi, Şam’da kukla bir rejimi işbaşına getirebilmektir. Bundan dolayı hem Suriyeli emekçilerin demokratik-sosyal talepler uğruna yükselttiği mücadeleyi hem Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük talepleri için gösterdiği direnişi iğrenç emellerinin bir aracı haline getirmenin yollarını arıyorlar. PKK lideri Abdullah Öcalan’ı Türk devletine teslim eden emperyalistlerin, Temo’nun katledilmesiyle ilgili gösterdikleri tepkiler, kaba riyakârlıktan başka bir anlam taşımıyor. Nitekim olaylardan yansıyanlar, Kürt hareketinin de bu gerici emellerin farkında olduğuna işaret ediyor ki, bu durum, ABD’nin başını çektiği gerici odakların işini zorlaştırıyor.

PYD Lideri; suikast karanlık bir olay

ANF’ye konuşan Suriye’deki en büyük Kürt partisi olan PYD Lideri ve aynı zamanda iç muhalefeti temsil eden Ulusal Koordinasyon Başkan Yardımcısı Salih Müslim, “Bizim düşündüğümüze göre Kürtlerin bugüne kadarki duruşu bazı tarafların hoşuna gitmiyor” diyerek suikastin arkasında karanlık güçlerin olduğuna işaret etti. Kürt kentlerinde barışçıl eylemler olduğunu, diğer kentlerdeki gibi kanlı olaylar yaşanmadığına işaret eden Müslim, bu durumun bazılarının hoşuna gitmediğini belirterek, “Onlar Kürt halkını bazı yerlere çekmek istiyorlardı. Kendi politikalarına, Müslüman Kardeşler’in hizmetine sokmak istiyorlardı, ancak bunda pek başarılı olamadılar. Bizim tahminimize göre, bu politikalarda başarılı olmayan taraflar Kürt halkını kanlı bir çatışma içine çekmek için bu suikasti yaptılar” dedi.

Suikastin gerçekleşmesiyle ilgili üç ihtimal üzerinde duran Müslim, “Devlet içindeki bazı kesimler, El Kaide gibi dinci kesimler ya da Türkiye’nin parmağı olabilir” değerlendirmesini yaptı. Güney Kürdistan’da açıklama yapan Temo’nun kardeşi Faris Temo ise, cinayetten Esad yönetimini sorumlu tutarken, bazı Kürt liderler, Temo’nun can güvenliğini sağlamadığı için Baas yönetimini sorumlu tutuyorlar. Bu tabloda Salih Müslim’in dikkat çektiği noktalar, Temo cinayetinin arkasında gerici güç odaklarının bulunduğu kanısını güçlendiriyor.

Suriye’deki Kürtler de ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna mücadele ediyor

Emperyalist güçlerin Kürdistan’ı dört parçaya bölmesinden sonra Suriye sınırları içinde kalan Kürtler de, ulusal baskı ve ayrımcılığa maruz kalmaya başladılar. Bu ülkede de baskı ve asimilasyona karşı mücadele eden Kürt halkı, halen ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna yükselttiği direnişi sürdürmektedir.

Türk devletinden farklı bir taktik izleyen Baas yönetimi, 250 bine yakın Kürde kimlik bile vermezken, 20 yıl boyunca Abdullah Öcalan’ın Şam’da ikamet etmesine izin vermiş, PKK’nin Suriyeli Kürtler içinde faaliyet yürütmesine engel olmamıştır. PKK saflarına binlerce Suriyeli Kürt gencin katılması bu dönemin ürünü olmuştur. Ancak Türk devletinin tehditlerinden çekinen baba Esad yönetimi, 1998 yılının sonlarına doğru Öcalan’ın Şam’dan ayrılmasını istemiş, sonraki yıllarda kimi zaman PKK’ye karşı Türk devletiyle işbirliği de yapmıştır.

Baas rejiminin baskıcı politikalarına rağmen, Suriyeli Kürtler aktif siyasal faaliyet içindeler. Onu aşkın Kürt partisinin bulunması, buradaki politikleşme düzeyinin göstergesidir. Mart ayında başlayan kitle eylemlerine de katılan Kürt parti ve örgütleri, nispeten rahat bir faaliyet yürütme olanağına sahipler. Nitekim Suriye yönetiminin, aylardır devam eden Kürt kentlerindeki eylemlere son günlere kadar şiddetle saldırmaktan kaçınması da, buradaki nispi özgürlük alanına işaret ediyor.

Kitle eylemleri başladığında, Beşar Esad’ın ilk manevrası, Kürt partileriyle görüşüp belli vaatlerde bulunmak olmuştu. Özellikle kimlik verilmeyen Kürtlere bu haklarının iade edileceğine dair söz verildiği açıklanmıştı. Kürt liderler, bu konuda henüz somut adımlar atılmadığını belirtseler de, Esad yönetimiyle Kürt partileri arasında diyalog devam etmiştir.

Dinci gerici Müslüman Kardeşler’in ağırlığını hissettirdiği Baas karşıtı güçlerden ayrı duran Kürt partilerinin, gerici iktidar için değil de Suriye’de demokratik reformların gerçekleştirilmesi uğruna mücadele eden güçlere yakın durdukları gözleniyor. Emperyalist güçlerle Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel gericilerin desteğiyle Baas yönetimini yıkmak isteyenlerden ayrı duran Kürt partileri, Kürt halkının temel taleplerini de karşılayacak demokratik reformların yapılmasını savunan bir çizgide duruyorlar.

Temo suikastinin ardından “Baas yönetimi Kürtleri de kaybediyor” türünden yorumlar ortalığı kapladı. Ancak bu yorumlar Kürt liderlerden çok, Esad yönetiminin yıkılması için çaba harcayan güçler tarafından yapıldı. Bunların somut olgulara dayanmaktan öte, yönlendirme yönü ağır basan yorumlar olduğu söylenebilir.

Temo suikastinin Kürt halkı ve partilerini Baas yönetimiyle karşı karşıya getirip getirmeyeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Ancak Esad yönetiminin bunu tercih etmesi olası görünmüyor. Zira kuşatma altındaki yönetimin Kürt halkını da karşısına almaktan çok, karşı karşıya gelmemek için çaba sarf etmesi akla uygundur. Nitekim son olaylar üzerine açıklama yapan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Temo’nun, dış müdahaleye karşı olduğu için öldürüldüğünü savundu.

Kürt halkı ve partileri de, Baas yönetimiyle karşı karşıya gelmekten kaçınıyor. Temo suikastinin bu tutumda dramatik bir değişiklik yaratması beklenmiyor. Ancak suikastin tetikleyeceği olayların farklı boyutlara taşınması da olasılık dahilindedir. Başını Müslüman Kardeşler’in çektiği muhalefetin anti-demokratik niteliği ve Türk devleti ile AKP’yle işbirliği içinde olması, Kürt partilerinin bu muhalefetten uzak durmasına yol açan önemli etkenlerden biridir. Nitekim Suriye’deki sol/sosyalist partiler de benzer bir tutum içindeler.

Verili koşullarda taraflar cepheden karşı karşıya gelmekten kaçınıyorlar. Ancak Baas yönetiminin yıkılma noktasına gelmesi Kürt partilerini tutum değişikliğine zorlar. Zira o koşullarda muhatap alınacak bir yönetim kalmayacaktır.

Suriye’deki olayların seyri, hem Kürt halkı hem sol/sosyalist güçler açısından giderek karmaşık bir hal almaktadır. Çıkarları çakışan bu iki gücün pratikte ortak hareket ettiğine dair verilere pek rastlanmıyor. Buna karşın emekçilerin ve ezilen Kürt halkının talepleriyle değil, iktidar savaşı için çalışan gerici güçlerin etkisinin artması, her iki tarafın aleyhine olacaktır. Kürt halkının dinamikleriyle Suriyeli işçi ve emekçilerin dinamiklerini ortak hedefler etrafında birleştirmek, ancak Kürt partileriyle sol/sosyalist güçlerin ittifakıyla mümkün olabilir. Aksi durumda her iki gücün emperyalistler, bölgesel gericiler ve Suriye’deki işbirlikçilerinin baskısına maruz kalmaları kaçınılmaz olacaktır. Baas yönetiminden daha gerici daha zorba bir güçle karşı kaşıya kalabilirler.

Sol/sosyalist güçlerle Kürt hareketlerinin ittifakı, hem olası bir Alevi-Sünni veya Kürt-Arap çatışmasını hem Şam’da Amerikan kuklası bir yönetimin kurulmasını önleyebilir. Görünen o ki, bu ittifakı gerçekleştirmek kolay değil; buna karşın verili koşullarda, Kürt hareketi ve sol/sosyalist güçler için başka bir çıkış yolu da görünmemektedir.

 

 

 

Suriye’de 50 bin Kürt yürüdü

Suriye’de yaşayan Kürt siyasetçi Maşaal Temo, 7 Ekim günü evinde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Maşaal Temo’nun oğlu Marsel Temo ile avukat Zahide Reşo ise ağır yaralandı.

İstanbul ilan edilen Suriye Ulusal Meclis’in Yürütme Konseyi’nde yer alan 29 kişiden biri olan Temo’nun suikasta uğradığı haberi alınır alınmaz binlerce kişi Qamişlo’da Ferman Hastanesi önünde toplandı. Başkent Şam, Efrin, Kobani ve Qamişlo’da gece boyu yürüyüşler düzenlendi.

Temo’nun bugün düzenlenen cenaze törenine 50 binden fazla kişi katıldı. Cenaze töreni sırasında açılan ateş sonucu ise ilk belirlemelere göre 5 kişi öldü. Çok sayıda kişinin de yaralandığı belirtiliyor.

Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yapılan yazılı açıklamada, cenaze töreninin Beşşar Esad rejiminin devrilmesini isteyenlerin gösterisi haline dönüştüğü belirtildi.

 

 

 

 

Afganistan işgali 10. yılını doldurdu!

Emperyalistler saplandıkları bataktan çıkamayacaklar

11 Eylül 2001 tarihi emperyalistler açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu başlangıç emperyalist haydutların hegemonya mücadelesinde yeni politikaların ortaya konduğu, emperyalist çıkarların terör demagojisiyle örtüldüğü, Afganistan, Irak başta olmak üzere Orta Asya ve Ortadoğu’da yeni emperyalist işgal, saldırı ve planların devreye sokulduğu bir dönemin başlangıcıydı.

7 Ekim 2001 tarihinde emperyalist güçler Afganistan’a girdiler. O günden bugüne tam 10 yıl geçti. Bu 10 yıllık süreçte emperyalist haydutlar egemenlik uğruna, Afgan halkına ve Orta Asya halklarına kan, gözyaşı ve zulümden başka bir şey vermediler. Fakat bunca zulme rağmen batağa saplanmaktan kurtulamadılar.

Batağa saplandılar

ABD, Afganistan işgaliyle kendisine rakip olarak gördüğü ülkelerin egemenlik alanlarını daraltmak ve hegemonyasını devam ettirmek istiyordu. Bu yüzdendir ki, ABD ve batılı emperyalistler batağa saplanmış olmalarına rağmen işgali sürdürmekte, dahası askeri güçlerini arttırmakta, yeni saldırı planları yapmaktadırlar. Obama’nın Irak’tan asker çekmekten söz ederken, Afganistan’a asker gönderilmesi gerektiğinden bahsediyor olması Afganistan’ın emperyalistler açısından önemini göstermektedir.

2001 yılında Taliban’ı Kabil’den çıkaran emperyalist haydutlar Kabil’e sıkışmış durumdadır. Ancak son bir yıl içinde işgalci güçlerin sayısının arttırılması ile birlikte Taliban’ın silah fabrikaları ve iletişim hattı kurduğu iddia edilen Kandahar ve Helmand bölgelerine doğru hareketlilik sağlamış durumdalar. Tora Bora dağları ve sınırın Pakistan tarafına konuşlanan direnişçiler ise sürekli saldırılarla emperyalist haydutları sıkıştırıyor.

İşgal ordusunun insansız uçaklarla yapılan saldırıları da işe yaramıyor. 2009-2010 arasında işgalci güçlere komuta eden Amerikalı emekli Orgeneral Stanley McChrystal, emperyalistlerin zafere ulaşmayı sağlayacak düzeyde bilgiye sahip olmadığını söyleyerek bataklığa saplandıklarını kabul ediyor.

İşgalin faturası büyüyor!

Emperyalistler açısından işgalin faturası da büyüyor. 10 yıl boyunca ülkenin tüm yer altı ve yerüstü zenginliklerine el koymalarına rağmen uzayan işgalin ve süreklileşen operasyonların faturası hiçbir şekilde devasa boyutlara ulaşmıştır. Bu da emperyalistler açısından işgalin hegemonya mücadelesinin bir parçası olduğunu gösteriyor.

10 yıllık süreçte 10 binin üzerinde sivil can kaybı bulunmaktadır. Bin 700’ü ABD askeri olmak üzere emperyalist işgalcilerin kaybı 2 bin 700’ün üzerindedir. Can kayıplarının artacağı da kesindir. 2009 yılından bu yana işgalcilerin sayısı artmaktadır. 100 bini ABD askeri olmak üzere 130 bini aşkın işgalci halen Afganistan’da konuşlanmış durumdadır.

Amerikan hazinesinden 2001’den bu yana Afganistan işgaline 400 milyar doları aşkın para aktarılmıştır. Aynı dönemde Afganistan yönetimine yardım adı altında aktarılan para 57 milyar dolardır. Aradaki uçurum emperyalistler için halkların yaşamının en ufak bir değerinin olmadığını göstermektedir.

Emperyalist güçler kamuoyu desteğini yitirdi

Bin bir türlü yalanla Afganistan’a giren emperyalist haydutlar bugün hem kendi halklarının hem de dünya kamuoyunun desteğini alabilmek için propaganda faaliyeti içerisindedirler. Son zamanlarda medyaya da yansıyan işgalci askerlerin Afgan çocuklarıyla çektirdiği fotoğraflar işgalcilerin halkın desteğini aldığı imajını çizmeye yöneliktir. Ancak 10 yıldır işgalin devam etmesi sonucu açlıkla, yıkımla, zulümle, ölümle burun buruna yaşayan bir halkın işgalcileri sahipleniyor olması gerçekçi değildir. Dahası işgalcilere karşı direnişin güçlenerek sürmesi direnişin arkasında bir halk desteğinin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Emperyalist güçlerin kendi kamuoylarının desteğini yitirdiğini anketler de göstermektedir. CBS News Poll şirketinin yaptığı anketlere göre ABD’lilerin %58’i Afganistan savaşından çıkılması gerektiğini düşünüyor. Sadece %35’i devam edilmesi gerektiğini düşünüyor. Pew Research Center’ın araştırmasına göre ise ABD’nin Afganistan işgalinde yer almış savaş gazilerinin üçte ikisi, Irak ve Afganistan’da boş yere savaşıldığını düşünüyor.

İşgalde TC’nin rolü

Halen ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli savaş ve saldırı üslerini barındıran TC devleti bu egemenlik savaşında safının ABD emperyalizminin yanı olduğunu hem yazılı, hem sözlü hem de pratik olarak göstermiştir. 2005 yılında TC’nin stratejik hedeflerinin ortaya konduğu MGSB’de, “ABD ile ilişkilerin tarihsel değerde ve çok yönlü” olduğu özenle vurgulanarak, “Türkiye’nin ABD ile ilişkileri Orta Asya, Balkanlar, Güney Kafkasya, Ortadoğu politikaları bakımından stratejiktir. Bu konularda işbirliği, dayanışma Türkiye’nin çıkarınadır” denilerek bu tutum açıkça ortaya konmuştur.

Türkiye Afganistan’da halen işgalci güç olarak bulunmaktadır. Bu yanıyla işgale ve dökülen kana ortaktır. Emperyalist haydutlara hizmetleri sadece Afganistan ile de sınırlı değildir. Irak işgaline topraklarındaki üslerle destek olurken, Gürcistan’da emperyalistler adına eğitimler vermekte, Kafkaslar’da ABD taşeronluğu yapmakta, Lübnan’da askeri güçleri bulunmaktadır. Sürekli olarak İsrail ile ipleri koparmaktan bahsederken iki ülke arasındaki birçok askeri anlaşma devam etmektedir.

Dünya halklarına kan kusturan emperyalist haydutların ve işbirlikçilerinin hak ettikleri son, on yıllardır kan kusturdukları halkların elinde gerçekleşecektir.