17 Haziran 2011
Sayı: SİKB 2011/23

 Kızıl Bayrak'tan
12 Haziran seçimleri ve bazı dersler
Sahte hayaller değil meşru-militan mücadele!
Emek hırsızları, sendika ağaları, kontrgerilla elemanları mecliste!
Esenyurt’ta devrimci
seçim kampanyası!
Seçim çalışmaları son güne kadar sürdü...
Polis terörü ve cinayetlerine karşı Karadağ davasını sahiplenelim!
Hopa raporu işkenceyi ve çarpıtmayı belgeledi
15-16 Haziran ruhuyla mücadeleye!..
DİSK’ten 15-16 Haziran eylemleri...
Kamu TİS süreci ve
sendikal ihanet batağı
Taksim’de direnişlerin ve mücadelenin kürsüsü kuruldu
Bürokratizme ve işbirlikçiliğe karşı
devrimci sınıf sendikacılığı!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Haziran Ayı
Toplantısı Sonuçları..
Legrand işçileri ihaneti ve
direnişi anlatıyor...
Suriye’de kitle hareketi gerici güçlerin kıskacında..
NATO Savunma Bakanları Zirvesi toplandı.
Yunanistan’da 15. genel grev!…
Honduras’ta öğretmenler açlık grevinde
MLPD’nin düzenlediği 15. Uluslararası Gençlik Festivali gerçekleşti!.
225 milyon çocuk ağır işlerde çalışıyor.
Liseliler: “Çözülen şifreleriniz değil eğitim sisteminizdir!”
AKP’nin TMMOB saldırısı
“Kayıpların sorumluları mecliste!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu ve tutumumuz...

Bürokratizme ve işbirlikçiliğe karşı devrimci sınıf sendikacılığı!

Tüm dünyada ve Türkiye’de de işçi sınıfına yönelik oldukça kapsamlı saldırılar ardı ardına gündeme gelmekte, işsizlik, açlık ve sefalet her geçen gün daha fazla derinleşmektedir. Asgari ücret yine azami sefalet düzeyinde belirlenmiş, sağlık ve sosyal güvenlik hakları tırpanlanmış, emeklilik hakkımız mezara kalmış, çalışma yaşamına esnek üretim büyük oranda yerleştirilmiş, özel istihdam büroları ile işçiler alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüş, taşeronlaştırma, özelleştirme, torba yasa vb. saldırılar devam etmiştir. Sermaye sınıfının bugün gözünü diktiği en temel haklarımız arasında kıdem tazminatı sıradadır.

Kuşkusuz bu saldırılara ilk tepki vermesi gerekenlerden sendikalardır. Ancak sendikalar, özellikle de konfederasyonlar bu saldırıları sessizlikle karşılamaktadırlar. Şubeler topu sendika genel merkezlerine atarken, genel merkezler ise sorumluluğu konfederasyonlara bırakmaktadır. Böylece hayatımızı altüst eden kapsamlı saldırılar içimizdeki ihanet şebekelerinin de onayıyla hayata geçmektedir.

DİSK ve Birleşik Metal’in pratiği de ne yazık ki bu genel durumdan çok farklı değildir.

MESS grup toplu sözleşme süreci ve Birleşik Metal

Birleşik Metal-İş Sendikası yönetiminin mücadeleci anlayışının sınandığı en kritik sınavlardan birisi de 2010-2012 TİS sürecinde yaşanmıştır. Bugüne kadar gerçekleşen TİS süreçlerinde Birleşik Metal’in tutumu Türk Metal çetesinin imzaladığı ihanet sözleşmesinin aynısına imza atmanın ötesine geçememişti. Zira Birleşik Metal, “gücümüz yok, onlar imzaladığı zaman biz de imzalamak zorunda kalıyoruz” söylemleriyle Türk Metal’in imzaladığı sözleşmeye imza atıyordu.

Bu TİS döneminde ise aynısını yapmak Birleşik Metal’in hem fiziken hem de moral olarak sonu olacağı için farklı bir tutum aldı. Türk Metal çetesinin onayladığı ihanet sözleşmesini imzalamayacağını ve gerekirse greve çıkacağını ilan etti. TİS komisyonları kurarak tabanın iradesini tanıdığını ilan etti.

Ancak tüm bunların biçimsel olduğu, sürece özünde uzlaşmacı mücadele çizgisinin yön verdiği, grev kararını uygulayarak mücadeleyi daha da büyütmek, metal işçilerinin geleceğini temelden ilgilendiren saldırılar karşısında bir mücadele cephesi yaratmak, işbirlikçi ihanet şebekesini parçalamak yerine grev iradesini zayıflatarak “ek protokollerle” süreci geçiştirdi, böylece zevahiri kurtarmış oldu.

Bu tutumuyla Birleşik Metal yönetimi, sınıf mücadelesi payına çok önemli bir olanağı boşa harcadı. Esnek çalışma, taşeronlaştırma, kıdem tazminatının gaspı gibi en temel saldırılara karşı işçi sınıfı adına mücadele ateşini yakmak, başta metal işçisi olmak üzere sınıfın geleceğine sahip çıkmak, 30 yıllık toplu sözleşme düzenini yerle bir edebilecek bir grevi yükseltmek yerine “ek protokoller”le kısmi ekonomik hakların elde edilmesiyle TİS’i sona erdirmiş, 51 kuruş karşılığında süreci heba etmiştir.

TİS sürecinin kısmi ekonomik hakların kazanımına daraltılmasının sorumluluğu Birleşik Metal yönetiminin üzerindedir. Birleşik Metal yönetimi sınıf sendikacılığı iddiasına ve süreç boyunca sergilediği tüm tok söylemlere rağmen ufkunun ücret sendikacılığını aşmadığını göstermiştir.

Kuşkusuz sürecin belli bir aşamasına kadar olumlu adımlar da atılmıştır. Özellikle Aralık ayının başında yani “mücadeleye devam” kararının alındığı süreçte, Birleşik Metal yönetiminin olumlu anlamda önemli bir rolü olmuştur. Bugüne kadar tabandaki mücadele isteğini hep geri eğilimlere yaslanarak susturma yolunu seçen Birleşik Metal yönetimi uzun zamandan beri ilk defa tabandaki ileri eğilime yaslanarak, yola devam etme iradesi göstermiştir. Ancak bu tutum, ortaya çıkan sonucun da gösterdiği gibi, sınıf sendikacılığı anlamında bir tercihin değil mevcut tablonun getirdiği zorlanmanın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu zorlanmanın en temel nedeni kuşku yok ki tabanda biriken öfkedir ve bu öfkenin hedefinde doğal olarak mevcut yönetim de bulunmaktadır.

Belli bir zamana kadarki tüm olumlu pratiğe rağmen sonraki sürece Birleşik Metal yönetimine hakim anlayış damgasını vurdu. Bunun en açık yansıması kamuoyuna karşı gösterilen “grev kararlılığının” içerde “ek protokoller” yolu ile bilinçli bir şekilde bastırılması oldu. Oysa “ek protokoller” bizzat sendika yönetimi tarafından tartışmaya açıldığı ana kadar tabandaki zayıflıkların aşılmasında önemli adımlar atılmış, işçilerin önemli bir bölümü grev havasına girmiş ve bu grevin gerekliliğini politik olarak da kavramaya başlamıştı. Ancak yönetim ek protokolleri bir ara formül olarak ortaya attığı andan itibaren, tabanda bastırılmış durumda bulunan geri eğilim hızla yeniden güç kazandı. Bundan sonra ise Birleşik Metal yönetiminin tutumu, her zaman kullandıkları beylik söylemleri ile “işçilerin aldığı karara uymak” oldu.

Sürecin politik hattı ek protokoller ile birlikte ücret sendikacılığına indirgenirken, bu pratiği besleyen asıl tutum ise bürokratik tarz oldu. Bu açıdan sürece bakıldığında ne ifade etmek istediğimizi anlatmak için 11 Aralık öncesi ve sonrasında sürecin pratik olarak nasıl şekillendiğine bakmak yeterli olacaktır.

11 Aralık tarihli Merkezi TİS Kurulu’nda “mücadeleye devam” kararının çıkmasında hiç kuşku yok ki tabanın aktif katılımının sağlanması ile birlikte sürecin kamuoyuna açık bir şekilde devam ettirilmesi önemli bir rol oynamıştı. Sonrasında bu kararlılığın törpülenmesi ve yok edilmesi ise bu açıdan sergilenen tam tersi pratiğin bir sonucu oldu. Örneğin sürecin gidişatında önemli bir dönüm noktası olan 11 Aralık tarihli toplantıdan sonra, 4 ay boyunca Merkezi TİS Kurulu bir kez bile toplanmadı. Bu durumun doğal sonucu ise birbirinden kuvvet alabilecek ileri eğilimlerin yalıtılması ve yönetimin tek tek fabrikalarda denetimi eline alması oldu. Bu aşamadan sonra işçiler süreçten haberdar edilse de, fabrikalarda doğrudan yapılan yönlendirmeler eşliğinde grev iradesi süreç içinde kırılmaya çalışılmıştır. Öyle ki kimi fabrikalarda şube başkanlarının ek protokolleri gerekçelendirirken ifade ettikleri ibret vericidir. Ek protokoller hakkında TİS kurulu üyelerine görüşlerini soran şube başkanları, sendikanın grevi kaldıracak gücü olmadığını söyleyerek bilinçli bir yönlendirmenin de parçası olmuşlardır. Bu yönlendirme ileriye değil geriye dönük bir yönlendirmedir. Yani burada sınıfa önderlik eden bir anlayış ve pratikten çok genel ruh halinin arkasına saklanan kuyrukçuluktan başka bir şey yoktur.

Fabrikalarda grev uygulama tarihlerinin belirlenme biçimi de tartışmalıdır. Fiili olarak 3 fabrikada grevin başladığı bu süreçte greve başlayan işyerleri bilindiği gibi ek protokoller konusunda ayak direyen işyerleri idi. Üretim açısından sıkışık ve bununla birlikte Türk Metal tabanını hareketlendirme potansiyelinin bulunduğu işyerleri ise patronların “iyi niyetli” tutumları sayesinde geri plana itilmişti. Sürecin toplamına bakıldığında bu pratiğin kendisi bile sendika yönetiminin iddia ettiği gibi “işbirlikçi-dayatmacı toplu sözleşme düzenini yıkmak” olmadığını göstermektedir.

Sonuçta sınıf sendikacılığı iddiasını taşıyan ve ifade edildiği gibi bir hedefi olan bir sendikal yönetimin yapması gereken, MESS’i grev silahı ile köşeye sıkıştırarak mücadeleci bir hatta yol yürümek olmalıydı. Böyle bir pratik MESS’i ezmeden “ek protokoller” ile süreci bitirmek zorunda kalsa bile tabanda yarattığı bilinç dönüşümü ile geleceğe çok daha önemli ve kalıcı bir mücadele deneyimi bırakmış olurdu.

İşte Birleşik Metal yönetiminin sürece ve metal işçilerinin geleceğine vurduğu darbe, aldığı ya da alamadığı ekonomik ve sosyal haklardan daha çok bu alandadır. Bu anlayış siyasal bir sınıf örgütü olan MESS’e karşı verdiği mücadelede her geçen gün daha da kararlı hale gelen ve siyasallaşan bir işçi bölüğünü dar ekonomik çıkarları peşinden sürüklemiştir.

Ortaya çıkan bu tablo Birleşik Metal yönetiminin mevcut anlayışı ile metal işçilerinin geleceğini temsil edemediğinin ve bu anlayışa karşı mücadelenin daha büyük bir kararlılıkla sürdürülmesinin gerekliliğini de göstermektedir.

Bu süreçte, Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube yönetiminin aldığı tutum ise çok daha vahimdir. TİS sürecinde grev iradesini güçlendirmek, metal işçilerinin kaygılarını gidermek yerine işçilerin kaygılarına uygun davranan, grev iradesini alttan altta kıran 1 No’lu Şube yönetimi bu süreçte uğursuz bir rol oynamıştır. “Greve hayır” diyen fabrikaların 1 No’lu Şube’ye bağlı olması bu açıdan tesadüf değildir. Aksan’da oylama için sandık dahi kurulmazken TİS komisyonunda 11 işçinin 7’si greve “hayır” demiştir. Anadolu Motor ve Isuzu’da sandıklardan “hayır” çıkmıştır. Tüm bunlarda şube yönetiminin uzlaşmacı mücadele çizgisinin özel bir rolü bulunmaktadır.

Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube’nin örgütlenme ve mücadele anlayışı

İşçi sınıfı özellikle son dönemde artan sosyal yıkım saldırılarına karşı örgütlenme ve mücadele etme arayışı içerisine girmiştir. Birleşik Metal sınıfın örgütlenme arayışına yanıt veren bir tutum içerisinde de olmamıştır. Bırakalım yeni fabrikalar örgütlemek için çaba harcamayı kendiliğinden örgütlenmek için çaba gösteren fabrikalar dahi sahipsiz bırakılmıştır. Örgütlenme sürecini başarıyla tamamlayan ancak işten atılma saldırısı ile karşı karşıya kalan işçilere sahip dahi çıkılmamıştır. Sendika yönetimi tarafından mücadele kendi içinde pasif bir biçim alan kapı önü bekleyişlere ve ağırlıklı olarak da hukuksal mücadeleye indirgenmiştir. Bir süre sonra da devam eden direnişler sönümlenmiştir. Ya da Casper örneğinde olduğu gibi sendika yönetimi patronlarla uzlaşarak işten atılan işçiler karşılığında sendikanın fabrikaya girmesini tercih etmiştir. Ancak bugüne kadar sayısız kez olduğu gibi işin başını çeken öncü işçilerin tasfiyesine sessiz kalmak bir süre sonra patronun çeşitli manevralarla ve baskı uygulayarak sendikayı tasfiye etme girişimine de sessiz kalmak anlamına gelmektedir. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin sahipsiz bırakılması geride kalan işçilerin sendikaya ve mücadeleye güvensizleşmesi sonucunu doğurmaktadır.

Birleşik Metal 1 No’lu Şube yönetiminin son 4 yıllık pratiği de bu açıdan iç açıcı değildir.

GU-BKS fabrikası kriz nedeniyle kapandı. Sendika girdikten sonra patron üretimi taşeronlar eliyle yürütmeye başladı. Sendika yönetimi buna sessiz kaldı. İlk önce işler taşeronlara kaydırıldı. Daha sonra da fabrika kriz nedeniyle kapatıldı. Kapatılmaya karşı sendika yönetimi herhangi bir tepki örgütlemedi. Patronun saldırısına karşı mücadele eğilimi gösteren işçileri yalnız bıraktı.

Sinter Metal’de 380 işçi çalışıyordu. Yaklaşık 280 işçi sendikaya üye oldu. İşçiler örgütlendiği anda patron bütün işçileri işten çıkarttı. Sendika birbuçuk gün süren işgal gerçekleştirdi. Aynı gün işçileri üretim bölümünden yemekhaneye taşıdı. Sonrasında ise işçilerin “geri olduğu”nu bahane ederek işgali sonlandırdı. Kapı önünde direnişe geçildi. Fakat aynı süreçte fabrika içerisinde üretim başka işçilerle devam ederken ses çıkarmadı. Direniş pasif bir kapı önü bekleyişine çevrildi. Bir noktadan sonra geriye kalan 5-10 işçiyle direniş devam etti. Daha sonrasında ise sendika tarafından direniş tamamen hukuksal sürece bırakıldı. Bu süreçte işçileri zorlayan en önemli sorun ekonomik sıkıntılardı. Sendika yönetimi işçilere çok düşük miktarda maddi destek sundu. Yönetimin direnişi sahipsiz bırakması ve mücadeleyi hukuksal alana indirgemesinin sonucunda dava sürecinde işçilerin 100’den fazlası patronun tazminatları vereceği vaadi karşısında sendikadan istifa etti.

Gürsaş’ta çalışan işçi sayısı 46 civarındaydı. 25 işçi sendikaya üye olmuştu. Gürsaş’ta örgütlenmeden hemen sonra patron sendikayı tanımadı. Bu sırada atılan işçiler direnişe başladı. Sendika yönetimi “burada beklemeyin evinize gidin” şeklindeki açıklamalarla en başından direnişi sahiplenmedi. Herhangi bir maddi destek sunmadığı gibi sendika önlüklerini dahi işçiler zorlayarak aldılar. Gürsaş işçilerinin Sinter direnişiyle ortak mücadele yürütme girişimleri ise sendika yönetiminin çabasıyla engellendi.

Samka’da çalışan 120 işçiden 65’i sendikalı oldu. Patron 21 işçiyi işten çıkarttı. 11 işçi direnişe geçti. Yetki başvurusu yapıldıktan sonra öncü işçilerin işten atılması ile direniş başlamış oldu. Atılan işçilerle içerideki işçiler arasındaki bağ belli bir süre sonra sendika yönetimi tarafından kesildi. Patron içeride çalışan işçilere sürekli baskı uyguladı. Bazı işçilere sendikadan istifa etmeleri karşılığında rüşvet teklif etti. Sendika bu süreçte de sessiz kaldı. Bir süre sonra istifalar başladı. Daha sonra dışarıdaki direniş hukuksal sürece bırakıldı ve bir süre sonra da bitirildi.

Yakacık Valf’te patron, sendikayı tasfiye etmek için önce temsilcileri işten attı. Temsilciler kapıda beklemeye başladılar. Bu esnada patron içeride çalışan işçilere baskı uygulamaya başladı. Bu baskı sonucunda işçiler sendikadan istifa etti, sendika tasfiye edildi. Yönetim bu süreçte hiçbir şey yapmadı.

White Cup-Amcor’da yaklaşık 60 işçi çalışıyordu. Patron iş değişikliği nedeniyle fabrikayı kapattı. Bütün işçiler parça parça işten atıldı. Sendika yönetimi herhangi bir tepki göstermedi.

Yasan’da patron ekonomik sorunları gerekçe göstererek işyerini kapattı. Bütün işçileri işten atarak sendikayı da tasfiye etti. Sendika yönetiminin sessiz kalması sonucu bu saldırı da sessiz sedasız geçiştirildi.

Isuzu’da yaklaşık 180 işçi işten atıldı. Bu süreçte sendika yönetimi patronla uzlaşarak pazarlıkla süreci sonlandırdı.

Nasıl bir sendika, nasıl bir Birleşik Metal?

Sendikalar işçi sınıfının mücadele örgütleridir. Ne var ki, uzlaşmacı sendikal anlayışların elinde sendikalar, patronlarla işçiler arasında basit birer aracı kuruluşuna dönüştürülmüştür. Bugün sendikalarımıza hakim olan anlayışlar, işçiler adına sonu gelmeyen tavizler vermeyi iş edinmişlerdir ve bunu tümüyle kendi tasarruflarında görmektedirler. Bu sendikal anlayışların ilkesi şudur: Mücadele ile kazanılanı masada teslim etmek! Nitekim masada pazarlık yapmayı kendilerine ilke edinenler, işçi sınıfının onyılları bulan mücadelesinin ürünü olan kazanımları birkaç yılda teslim etmeyi başarabilmişlerdir!

Sendikal hareketin içinde olduğu tıkanıklar aşılmadıkça, ya da daha doğru bir ifadeyle, sendikal harekete hakim olan uzlaşmacı-sınıf işbirlikçisi anlayışlar yıkılmadıkça, sendikaların bugünkü bürokratik yapı ve işleyişine son verilmedikçe, işçi sınıfının birleşik hareketinin örgütlenmesi ve sermayenin saldırılarının püskürtülmesi olanaklı değildir.

Sendikal hareketin yaşadığı tıkanma sonucunda sendika genel kurulları geçmiş sürecin değerlendirildiği, eksikliklerin tespit edildiği, bu eksikliklerden dersler çıkarıldığı, yeni döneme ilişkin görevlerin belirlendiği, hak ve özgürlükleri kazanmak için nasıl bir mücadele anlayışı ile yol yürünmesi gerektiğinin belirlendiği süreçler olarak yaşanmamaktadır.

Şube genel kurulu ve metal işçilerinin tutumu

Sendikalarımızı sarmalayan uzlaşmacılık, teslimiyetçilik ve bürokratik yozlaşma karşısında, işçi sınıfının, sınıf sendikacılığını, fiili-meşru mücadeleyi esas alan bir program ekseninde birleşmesi hayati bir önem taşımaktadır. Bu program işçi sınıfının güncel mücadele taleplerini, taban örgütlerine dayanan bir sendikal işleyişi ve bürokrtik yozlaşmaya karşı alınması gereken tedbirleri içermelidir. Böyle bir programın ana hatları şunlar olmalıdır:


a) Sendikal bürokrasi karşısında:

- Profesyonellik sınırlanmalı ve profesyonel sendikacıların ücretleri üyelerinin ortalama ücretlerini aşmamalıdır.

- Sendika kongreleri en çok iki yılda bir yapılmalıdır.

- İşyeri komiteleri karar organları olarak tanınmalı, bu komitelerin işyeri sorunlarına ilişkin aldığı kararlar şube yönetimi açısından bağlayıcı olmalıdır.

- İşyeri komiteleri üyeleri seçimle belirlenmeli ve işçiler tarafından geri alınabilmelidir (geri çağırma hakkı).

- İşyeri temsilcilerinin seçimsiz belirlenmesine izin verilmemeli, seçimle belirlenmeleri zorunlu olmalı ve gerektiğinde işçiler tarafından geri alınabilmelidir.

- Şube Temsiciler Kurulu (ŞTK) tarafından alınan kararlar bağlayıcı olmalıdır. ŞTK toplantı tarihleri işyeri ilan panolarına asılarak, üyelerin katılımına açık hale getirilmelidir.

- Genel Temsilciler Kurulu (GTK) kararları sendika genel merkezi için bağlayıcı olmalıdır.

- Kongre tartışmaları işyerlerinden başlayarak yürütülmeli, tüm üyelerin tartışmalara aktif katılımı sağlanmalı ve şube kongreleri tüm üyelerin katılımıyla gerçekleşmelidir.

- Yukarıda sayılan tüm talepler tüzüğe geçirilerek güvence altına alınmalıdır.


b) Mücadele perspektifi:

- Her türlü uzlaşmacı anlayış mahkum edilmeli, fiili-meşru mücadele esas alınmalıdır.

- Ücret sendikacılığı mahkum edilmeli, sermayenin ideolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik tüm saldırılarına karşı bütünsel bir mücadeleci çizgi izlenmelidir.

- Tabanın söz ve karar hakkı esas alınmalı, sendika yönetimlerinin inisiyatifi buna tabi kılınmalıdır.

- İşten atmalar, ücretsiz izinler, hak gaspları karşısında mücadeleci bir tutum alınmalı, yönetimler tarafından işçilerin aleyhine olacak hiçbir uzlaşmaya imza atılmamalıdır.

- Diğer sendikaların şubeleriyle mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda ilişkiler geliştirilmeli, sermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadelenin örgütlenmesi doğrultusunda azami bir çaba harcanmalıdır.


c) Güncel mücadele taleplerimiz:

- Kıdem tazminatı hakkına yönelik her türden saldırı geri çekilsin!

- Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!

- 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası! Kesintisiz iki günlük haftasonu tatili!

- Parça başı, akord, primli, taşeron, geçici, mevsimlik, sözleşmeli vb. çalışma biçimleri yasaklansın!

- Tüm çalışanlar için genel sigorta! İşsizlik, sağlık, kaza, emeklilik, yaşlılık vb. sigortası!

- Sendikal ve siyasal örgütlenmelerin önündeki tüm engeller kaldırılsın! Sınırsız örgütlenme, toplantı, söz, basın ve gösteri özgürlüğü!

- Özelleştirmeler durdurulsun!

- İMF-TÜSİAD yıkım programları iptal edilsin!

- Tüm dolaylı vergiler kaldırılsın, artan oranlı gelir ve servet vergisi!

- Emperyalistlerle yapılan açık-gizli tüm anlaşmalar geçersiz sayılsın!

- Tüm iç ve dış borçlar iptal edilsin!

- Her düzeyde parasız eğitim!

- Herkese parasız sağlık ve ihtiyaca uygun barınma hakkı!

Her türlü ilkesiz ittifaka ve koltuk
pazarlıklarına karşı mücadele edelim!

Metal İşçileri Birliği olarak, sizleri genel kurulda her türlü ilkesiz ittifaktan ve her türlü koltuk pazarlığından uzak durmaya, yukarıda ana başlıkları sunulan mücadele programı ekseninde birleşmeye çağırıyoruz. Bu programı eksen alan bir önderlik iradesinin oluşturulması sendikamız açısından hayati önemdedir.

Delege arkadaşlar:

Önümüzdeki kongrede işçi arkadaşlarımızdan alacağınız bir yetkiyi kullanacaksınız. Kongre sonunda biçimsel olarak yönetimi belirlemiş olmayacak, gerçekte sendikanın hangi ilkeler ekseninde yönetileceğine ve nasıl bir sendikal anlayışın sendikamızda hakim olacağına karar vermiş olacaksınız.

Metal İşçileri Birliği olarak tüm metal işçilerini mücadeleci bir program ekseninde birleşmeye çağırıyoruz. Söz ve karar hakkının tabana yayıldığı, uzlaşmacı çizginin değil sınıf sendikacılığının hakim olduğu ve her türlü bürokratik yozlaşmaya karşı tabanın iradesinin esas alındığı bir sendikal örgütlenme, ancak böylesine bir program ekseninde kenetlenmekle mümkün olabilir. Bizlerin, genel kurulda alacağı tutum ya sendikanın eskisi gibi uzlaşmacı-bürokratik çizgi ve işleyişinin devamına yol açacak, ya da gerçek bir sınıf örgütü olarak yeniden inşasına hizmet edecektir.

Tüm metal işçilerini ve genel kurul delegelerini genel kurul sonrası süreci de kapsayacak şekilde devrimci temellere dayalı bir mücadele programı ekseninde birleşmeye, her türlü ilkesiz-kirli ittifaktan uzak durarak ilkeli bir muhalefeti örgütlemeye çağırıyor ve kongre sürecinin işçi sınıfı açısından kazanımla sonuçlanmasını diliyoruz.

Metal İşçileri Birliği