11 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/06

 Kızıl Bayrak'tan
Mücadeleyi kazanmak için örgütlü taban inisiyatifleri!.
Kazanmak için sendika bürokrasiyi aşmak şarttır!
Ulusal İstihdam Stratejisi:
Sermayenin saldırı stratejisi
Torba yasaya karşı
meşalelerle yürüdüler!
İş cinayetlerine son vermek için mücadeleye!
İşçi katliamı lanetlendi..
KDS Pres Döküm’de
direniş ve gözaltı terörü
Metal'de greve doğru.
UPS işçilerinden zafer kutlaması
Küçükçekmece KHK sözcüleriyle konuştuk
İzmir’de işçiler
kurultaya yürüyor..
Gebze İşçi Kurultayı’na!.
Mısır: Ayaklanma çıkış
yolu arıyor
İhtilalin ruhu Arap coğrafyasını
sarıyor / 2 - V. Yaraşı
47. Münih Güvenlik Konferansı
Halk ayaklanmalarının
gösterdikleri- S. Eren.
Dünyadan
Kıbrıs’ta AKP’ye tepki büyüyor
“Dink için kardeşlik nöbeti
Yaygın devrimci çalışma.
8 Mart’ta mücadele alanlarına
Çürüyen düzenin sahte “ahlak” tartışmaları
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 



Çürüyen düzenin sahte
“ahlak” tartışmaları

Gün geçmiyor ki medyada kadın kimliğini hedef alan bir haber ya da yorum çıkmasın. Egemen kültürdeki ataerkil gerici bakış kendini her fırsatta gösteriyor. Kullanılan dile de sinmiş olan bu bakış, kadınların maruz kaldığı şiddetin önünü de açıyor. En son geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Defne Joy Foster adlı kadın üzerinden estirilen gerici tartışmalar ise ipin ucunun ne kadar kaçtığını gösteriyor.

İş öncelikle “ünlü” birinin ölüm haberinin magazinsel bir olaya çevrilmesiyle başladı. Foster’in ölümü medyanın işine gelmişti. Çünkü “renkli dünyadan” ünlü bir isim ölmüştü. Bu haber programlarını doldurmaya yeterdi. Aynı gün OSTİM’de gerçekleşen patlamalar olmuş, ölen işçiler hiç de Defne Joy Foster haberi gibi yer bulamamıştı. Bu medyanın tercihleri konusunda tam bir fikir veriyordu.

Bu kadarı tipik bir medya istismarı sınırlarında. Ancak sonrasında Defne Joy Foster’in ölüm şekli, öldüğü yer ve özel yaşamından ayrıntılar gündeme getirilmeye başlandı. Defne Joy Foster’in evli ve üstüne üstlük çocuk sahibi olduğu hatırlandı. Bu sefer işin rengi değiştirildi. Ölen “ünlü” de olsa bir kadındı ve nasıl olur da bir kadın evliyken ve hem de çocuk sahibiyken “kocası olmadan” ayrı bir eğlence merkezine gidebilir, burada tanıştığı birinin evine giderdi. İşe bir de Hıncal Uluç tarafından yazılan ve “su testisi su yolunda kırılır” ibaresiyle biten o yazı da eklenince medya iyice zıvanadan çıktı.

Yaşanan bu tartışmalar bu düzenin çürümüşlüğüne ve ikiyüzlülüğüne ayna tutmuş oldu.

Defne Joy Foster üzerinden bir “ahlak” tartışması yapanlar, Foster gibi “ünlüler”in kınadıkları hallerini istismar ederek sayfalar dolduruyor, saatler süren programlar yapıyorlar. Öyle ki Hıncal Uluç’un yazdığı gazetenin magazin ekleri tam da onun eleştirdiği türden haberlerle doluyken, hangi ahlak anlayışıyla hareket edilmektedir?

Dinci gerici cenah da bunu kendi gerici ideolojilerine dayanak yapmak için kullanıyorlar. Kapitalizmin yoz kültürünün etkilerini kendi gericiliklerini örtmek için kullanıyorlar. Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in bir kız çocuğuna taciz olayı hiç konu edilmezken, bugün aynı gazetenin köşe yazarları hangi ahlak dersini veriyorlar?

Kapitalizmin ahlak anlayışı insanı değil parayı temel alır. Her türden ahlaksızlığın döndüğü burjuva dünyada ahlak sözü ne kadar fazla ağza alınırsa bilinmelidir ki başka ahlaksızlıkları örtmek için kullanılmaktadır. Burjuva ahlak anlayışı, kendi ürünü olan yoz yaşam biçimlerini işçi ve emekçilere özendirip popüler hale getirirken, bu gerçeği gizlemek için yine Defne Joy Foster gibilerini de kendine kurban yapmaktadır.

Ortada kadın kimliği üzerinden dönen tartışmalarda ise topluma verilmek istenen gizli bir mesaj vardır. Öyle ya bu toplumda kadın bir birey değildir. Evliyse ve de çocukluysa evine köle olmalıdır. Bu sınırlar dışına çıktığında ise başına geleceklere katlanmalıdır. Değil mi ki bu ülkede yüzlerce kadın böylesi gerekçelerle öldürülmekte ya da şiddete uğramaktadır?

Kadına yönelik örgütlenen gericilik bir devlet politikasıdır. Hatırlanırsa geçtiğimiz senelerde öldürülen ve uzun süre gündemde yer tutan Münevver Karabulut adlı genç kadın için dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ölen kızın ailesine “kızlarına sahip çıksalardı” diyebilmişti. Ya da tecavüze uğrayan kadınlara yönelik, “ne işi vardı o saatte sokakta” gibi ucube tartışmalar mahkeme salonlarında az görülen bir durum değildir. Bir başka örnek yine geçtiğimiz yıllarda doğal gaz zehirlenmesinden ölen gençlerin ardından dönemin yetkili devleti “yarı çıplaktılar” diyerek savunmuştu. Benzeri örnekler çoğaltılabilir. Dün katilleri ve tecavüzcüleri değil de mağdur kadınları tartışanlarla bugün medyada sürdürülen tartışma özde aynı anlayışın sonucudur. Bugün de ilgi, ölen bir kadının işlediği “suçlara” yönelmiştir. Çünkü ortada toplumda kadına biçilen role aykırı bir kişi vardır. Bu erkek olsaydı aynı şekilde tartışılmayacağı malumdur.

“Modern” burjuva anlayışının ve dinci gericiliğin paylaştığı çürümüş kapitalist düzenin yozluğudur. Bu kendini en iyi ve net biçimde “kadın”a bakış sorunu üzerinden göstermektedir. Görünürdeki iki “keskin” ucun, burjuva yozlaşmanın bataklığında yan yana düşmesinde gerçekte bir çelişki yoktur.

Ortada kadınıyla erkeğiyle yozlaşmaya itilmiş ayrı bir dünyanın, burjuva dünyasının insanları bulunmaktadır. Defne Joy Foster onlardan biridir. Onları eleştiren medyadaki yazarlar da laik ya da dinci cephede olsun o dünyanın bir parçasıdır. İkiyüzlülük edip yürüttükleri ahlak tartışmasının hiçbir anlamı yoktur. Günde 3 kadının düzenin ahlaki değerlerine dayanılarak öldürüldüğünü düşünürsek, bu tartışmaların sadece yeni kadın cinayetlerinin önünü açmaktan başka bir şeye hizmet etmeyeceği de ortadadır.

Çürüyen bir düzenin yozlaşmış kültüründen kurtulmanın, kadınların ve erkeklerin gerçek anlamda özgür bireyler olabilmelerinin ve her türden sömürünün, baskının ve eşitsizliğin ortadan kaldırmasının tek yolu toplumsal bir devrimdir. Ancak bu yolla kadına yönelik gerici bakışın kökü kurutulabilir.




Eğitim Sen 2. Kadın Kurultayı!

Eğitim Sen 2. Kadın Kurultayı “Özgürlüğümüz için örgütleniyoruz” şiarıyla 9 Şubat tarihinde Ankara-Başkent Öğretmenevi’nde başladı. Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada kurultay devam ediyordu.

Türkiye’nin farklı illerinden 150 delegenin katılımıyla gerçekleşen kurultayın ilk günü açılış konuşmasıyla başladı.

Saygı duruşunun ardından sinevizyon gösterimi yapıldı. İlk sözü Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç aldı. Kılıç sermayenin neo-liberal saldırılarını ve bunların kadınlar üzerindeki etkilerini özetledi. Torba yasaya da değinen Kılıç, aynı zamanda kadınların cinsel kimliğine yönelik saldırılardan bahsetti. Emek mücadelesinin kimlik mücadelesinden bağımsız ele alınamayacağının vurgulandığı konuşmada, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik mücadelenin önemine değinildi.

KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar ise, kadına yönelik saldırıları anlattı ve saldırıya maruz kalan kamu emekçilerini örnekledi. Zor dönemde kadınların mücadelede ön saflarda yeraldığını belirten Çınar, sınıf mücadelesinin ve kadın mücadelesinin bunun örnekleriyle dolu olduğunu vurguladı.

KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, konuşmasına hapishanelerdeki kadın kamu emekçilerini selamlayarak başladı. Kadının ezilmişliğinin tarihsel sürecine ilişkin yaptığı anlatımın ardından sendikaların kadın bakışıyla yeniden şekillenmesi gerektiğini söyledi. Bu amaçla tabana dayalı karar alma mekanizmalarının işletilmesi, işyeri meclislerinin oluşturulması ve temsiliyette eşitlik sağlanması, kadın kotası uygulanması gerektiğini, aynı zamanda bu çabanın eylem alanlarına yansımasının önemli olduğunu dile getirdi.

Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Gülçin İsbert konuşmasında krizin genel sonuçlarına ve kadınlar üzerindeki etkilerine değindi.

Yapılan konuşmaların ardından Divan oluşturuldu. Önerge ve sonuç bildirgesi komisyonlarının oluşturulmasıyla kurultaya ara verildi.

Program, öğleden sonra atölye çalışmalarının yürütülmesi ve raporlarının oluşturulması ile devam etti.

Kurultayda Kamu Emekçileri Bülteni ve etkinlik gündemli Sosyalist Kamu Emekçileri imzalı bildirinin dağıtımı gerçekleştirildi.

Sosyalist Kamu Emekçileri