12 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/44

 Kızıl Bayrak'tan
Devlet terörüne karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz!
Devletin zirvesinden füze kalkanına onay.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru

Müdahil avukatların görüşleri..
Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyo
TÜSİAD baronları hükümetle
“yuvarlak masa”da buluştu
MAS-DAF direnişinde
vahşi saldırı
Metalde
uyuşmazlık zaptı tutuldu.
MESS dayatmalarına karşı eylemler
MESS Grup TİS süreci üzerine
Ford Otosan işçisi ile konuştuk
Partinin kazanımları
ve yeni dönemde
yüklenme alanları
Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı - Alaattin Karadar
İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli.
Paşabahçe kazandı,
sıra BETESAN’da!
KESK’te bildik tartışmalar!
Eruslu’da baskılar sürüyor
Gençlik gelecek ve özgürlük
için alanlardaydı!”
Şura’da gerici
politikalalar öne çıktı
Irak’ta siyasi kaos
ve gösterdikler
ABD ara seçimlerinde Obama hezimete uğradı
İşçi ve emekçiler ayakta!.
25 Kasım’da mücadele alanlarına!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Aile hekimliği sınıfta kaldı

İstanbul Tabip Odası, Aile Hekimliği uygulamasının ilk bir haftalık değerlendirmesini 9 Kasım günü basın açıklaması ile kamuoyuna duyurdu.

“Aile Hekimliği Pilot Uygulaması”nın ilk olarak 2005 yılında Düzce’de hayata geçirildiği, 1 Kasım 2010 itibariyle de İstanbul’da başlatıldığı vurgulandı. Aile Hekimliği uygulamasının Türkiye’ye uygun bir model olmadığının ifade edildiği açıklamada, Sağlık Bakanlığı’nın alt yapı olmadan apar topar Aile Hekimliği’ne geçmek istemesindeki asıl nedenin nitelikli ve koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi değil, kamusal sağlık hizmetlerinin hızla tasfiye edilmesi olduğu vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, 400’ü aşkın Aile Sağlığı Birimi’nin boş kaldığı, ASM’lerde gerekli personel eksikliğinin yanısıra yaklaşık 1,5 milyon kişinin aile hekimliği kaydının olmadığı belirtilerek, İstanbul için bu uygulamanın mümkün olmadığının altı çizildi. İstanbul’da Aile Hekimliği uygulamasının bir haftalık bilançosunun maddeler halinde sunulduğu açıklamada “Pilot Uygulaması”na bir de “Geçiş Dönemi Uygulaması”nın getirildiği ve müracaat eden hastaları kendilerine kayıtlı olmasa da 1 Şubat 2011 tarihine kadar muayene ve tedavi etmelerinin öngörüldüğü vurgulandı. Bunun ise Aile Hekimliği’nin, Sağlık Bakanlığı tarafından fiili olarak üç ay ertelendiği ve bunun kamuoyuna açıklanamadığı söylendi.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Sağlık hizmetinin ciddiyet, iyi bir planlama ve süreklilik gerektirdiğini, ‘hele bir başlayalım, gerisi gelir’ anlayışı ile sağlık hizmetinin düzenlenemeyeceğini Sağlık Bakanlığı’na bir kez daha hatırlatmayı görev biliyoruz.”


Bir dağıtımdan gözlemler...

Metal işçilerinin mücadelesinin kalbi olan Gebze-Kocaeli hattında bulunan Sarkuysan ve Kroman Çelik fabrikalarına yönelik olarak Metal İşçileri Birliği’nin bülten ve bildirilerini dağıttık.

Dağıtım sırasında metal işçilerinin yaşamış olduğu sömürü ve sefaleti işçilerin yüzlerinden okumak hiç de zor değildi. İşçilerin neredeyse hepsi kafası önünde fabrikadan çıktılar. Her an patlayacakmış gibi öfkeli duruyorlardı.

İlk dağıtımı Sarkuysan fabrikasında yaptık. Ajitasyon dağıtımları eşliğinde bildirileri dağıtırken bir Sarkuysan işçisinin “Sen işçi misin?” diye bir soru sormasıyla sohbet başladı. “Tornacıyım” yanıtını verince sohbet koyulaştı.

İşçiye TİS sürecinde gelinen noktayı ve metal işçilerine düşen görev ve sorumlulukları hatırlattım. İşçi ise şunları söyledi: “Biz her şeyi yapmaya hazırız ama nedense her seferinde Türk Metal’in imzaladığı sözleşmeye imza atıyoruz. Sözleşme maddelerinde olmayan bir dizi uygulamayı fabrikada yaşıyoruz. Bu yüzden kime güveneceğimizi de şaşırmış durumdayız. Bize deniyor ki Türk Metal büyük bir sendika, o imzalayınca biz de imzalamak zorunda kalıyoruz. Madem bir farkımız yok ve Türk Metal büyük sendikaysa hep beraber Türk Metal’e üye olalım!”

Birleşik Metal’in anlayamadığı veya anlamaktan kaçtığı tam da bu. Metal işçileri Birleşik Metal ile Türk Metal arasında bir fark görmüyor.

Sohbetin devamında ise bu süreçte metal işçilerinin tabandan birliğini kurmasının tam da bu yüzden yakıcı bir ihtiyaç olduğunu, kaderimizi başkalarının belirlemesine izin vermememiz gerektiğini ifade ettim. Bunun için de kararlı olmamız gerektiğini ifade ederek işçi arkadaşımızı metal işçilerinin birliğinin ifadesi olan MİB’in çalışmalarına davet ettim.

Önemli olan ileri bir taslak sunmak değil, bu taslağın arkasında durmaktır. Türk Metal’in şefi diyor ki “Bizim imzalayacağımız sözleşmeden zerre kuruş fazla alırsanız yine namerdiz.” Onun pişkinliği bir yana Birleşik Metal yönetimi bu sözleri bir daha söyletecek bir pratik içerisine girmemelidir.

Son olarak söyleyeyim ki, Birleşik Metal bizim değerimizdir. Metal işçilerinin yarattığı bir mevzidir. Metal işçilerine düşen görev bu mevziyi koruyup geliştirmektir. Bunun yolunun ise bağımsız taban örgütlenmelerinden geçtiğini biliyorum. Bu yüzden tüm öncü metal işçilerini MİB çalışmalarında yer almaya çağırıyorum.

Sınıf bilinçli bir metal işçisi


Ekim Gençliği’nden TEKEL ziyareti…

Ekim Gençliği Tek Gıda-İş önünde bekleyişlerini sürüdüren TEKEL işçilerini 5 Kasım günü ziyaret etti.

Tek Gıda-İş’in önüne “YÖK’ü dağıtacağız, düzenini yıkacağız! Gelecek ve özgürlük sosyalizmde! / Ekim Gençliği” şiarlı pankart ve sloganlarla yüründü. TEKEL işçileri, Ekim Gençliği’ni alkışlarla, sloganlarla karşıladı. Ekim Gençliği adına yapılan konuşmada, işçi ve emekçilerin hakkını gasbeden YÖK düzeninin gençliği de geleceksizliğe, güvencesiz yaşamaya mahkum ettiği dile getirildi. YÖK’ün ve YÖK düzeninin paralı eğitimle, soruşturmalarla, geleceksizlikle bizleri karşı karşıya bıraktığı vurgulandı. “Geleceğimiz ve özgürlüğümüz adına sermaye sözcüleri lafazanlık yapıyorlar, bizler gerçek gelecek ve özgürlüğün yükselttiğimiz mücadele ile kazanılacağını biliyoruz.” cümlelerinin ardından konuşma, Beyazıt’taki eylem sonrası yaşanan saldırı ve gerçekleştirilen eylemin aktarımı ile sona erdi.

TEKEL işçileri adına yapılan konuşmada da eylemlerin seyri, eylem alanında karşı karşıya kalınan polisin tacizleri ve gözaltı terörüne değinildi. “Bu düzen var oldukça bu saldırılarla karşı karşıya kalacağız. Gücümüzü birleştirmeli, tek yürek, tek bilek, TEK-EL olmalıyız.” cümleleri ile birlikte mücadelenin önemi vurgulandı.

Konuşmaların ardından eylem alanında direnişlerin seyrine ve üniversitelerde yaşananlara dair sohbet edildi.

Ekim Gençliği / İstanbul


PDD yazarı Nevin Berktaş’a hapis cezası

Proleterce Devrimci Duruş dergisi yazarlarından Nevin Berktaş yazdığı bir kitaptan dolayı tutuklandı.

Nevin Berktaş, 2000 Nisan’ında Yediveren Yayınları tarafından basılan “İnancın Sınandığı Zor Mekanlar: Hücreler” kitabından dolayı cezalandırıldı. Berktaş, 3 Kasım 2010 tarihinde tutuklanarak Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne konuldu.

Proleterce Devrimci Duruş dergisi, 10 yıl süren yargılama sürecinde örgüt propagandası yapmakla suçlanan Nevin Berktaş’ın, kitapta cezaevleri ve hücre sistemini, 12 Eylül zindanlarında kaldığı hücrelerdeki direniş sürecini ele aldığını ifade etti.

1984 ve 1996 Ölüm Oruçları’na ve uzun süreli açlık grevlerine ve fiili direnişlere katılan Berktaş’ın, grevlerden ve eylemlerden kaynaklı sağlık sorunları yaşadığının belirtildiği açıklamada şunlar söylendi: “12 Eylül faşist darbesinden sonra 22 yılını cezaevlerinde ve hücrelerde direnerek geçiren Berktaş’ın 5 yıl fazla yatırılmış olması ve verilen hükmün buradan düşürülmesi söz konusuyken görmezlikten gelinmiş, dosya adeta sümen altı edilerek Berktaş, tutuklanmak için devlet tarafından aranmaya başlanmıştı.”

Açıklamada, “demokrasi”, “düşünce özgürlüğü”, “insan hakları”, “özgürlük” kavramlarını ağzından düşürmeyen burjuvazi ve onun hükümetlerinin yalan söylediği belirtilerek, sosyalist ve devrimci dergilere, gazetelere açılan davalara, verilen ağır cezalara dikkat çekildi.