12 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/44

 Kızıl Bayrak'tan
Devlet terörüne karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz!
Devletin zirvesinden füze kalkanına onay.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru

Müdahil avukatların görüşleri..
Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyo
TÜSİAD baronları hükümetle
“yuvarlak masa”da buluştu
MAS-DAF direnişinde
vahşi saldırı
Metalde
uyuşmazlık zaptı tutuldu.
MESS dayatmalarına karşı eylemler
MESS Grup TİS süreci üzerine
Ford Otosan işçisi ile konuştuk
Partinin kazanımları
ve yeni dönemde
yüklenme alanları
Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı - Alaattin Karadar
İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli.
Paşabahçe kazandı,
sıra BETESAN’da!
KESK’te bildik tartışmalar!
Eruslu’da baskılar sürüyor
Gençlik gelecek ve özgürlük
için alanlardaydı!”
Şura’da gerici
politikalalar öne çıktı
Irak’ta siyasi kaos
ve gösterdikler
ABD ara seçimlerinde Obama hezimete uğradı
İşçi ve emekçiler ayakta!.
25 Kasım’da mücadele alanlarına!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyor...

Av. Güray Dağ:
“Davanın peşini bırakmayacağız”

Bir işkence merkezi gibi çalışan Beyoğlu Polis Merkezi’nde 2007 yılında öldürülen Festus Okey’in davasında yargılanan polisler aklanmaya çalışılıyor. Mahkeme heyeti, bu aklama girişimine engel olmaya çalışanları ceza tehdidiyle sindirmeye çalışıyor. Davanın 4 Kasım günü görülen duruşmasında mahkeme heyeti, davayı takip eden avukatlardan Güray Dağ ile davaya müdahil olmak isteyen Göçmen Dayanışma Ağı hakkında “mahkemeye hakaret” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Polise PVSK ve TMY gibi yasalarla öldürme serbestliği tanınırken yargı da polis cinayetlerini aklama misyonunu üstlendi. Festus Okey’ın öldürülmesiyle ilgili süreç bunun açık bir örneği.

Öyle ki, Nijeryalı Festus Okey’in Beyoğlu Polis Merkezi’nde, polis tarafından öldürülmesinin üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen olayın açıklığa kavuşturulmasına yönelik tek bir adım dahi atılmış değil. Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4 Kasım günü görülen davanın 12. duruşmasında verdiği kararla mahkeme heyeti, adım atmamakta ısrar ettiğini de göstermiş oldu.

Bundan önceki duruşmalarda da davanın kamuoyunun gündeminden düşürülmesini sağlamak, davanın takipçilerini yıldırmak yönünde kararlar veren mahkeme heyetinin hedefinde bu kez davanın takipçileri vardı.

Müdahil olmak isteyenlere ceza tehdidi

İki buçuk yıldır duruşmaları izleyen Göçmen Dayanışma Ağı aktivistlerinin davaya müdahil olma taleplerini reddeden mahkeme heyeti konuyla ilgili dilekçe veren 9 kişi hakkında da “mahkeme heyetine hakaret içerdiği” gerekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Davayı takip eden Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarından Güray Dağ da bu saldırıdan nasibini aldı. Bir televizyon programında dava süreciyle ilgili düşüncelerini aktaran Dağ hakkında da adil yargılamayı etkilediği ve mahkemeye hakaret edildiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu.

Av. Güray Dağ: Yıldırılmaya çalışılıyoruz

Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Av. Güray Dağ, mahkeme süreci ve kendisi hakkındaki suç duyurusunu değerlendirdi.

Güray Dağ, Festus Okey’in arkadan ve yakın mesafeden öldürüldüğünü ve polis Cengiz Yıldız hakkında ölüme sebebiyet vermekten dava açıldığını hatırlatarak, davanın tek olumlu yanının da bu olduğunu belirtti. Dağ, 27 Kasım 2007’de Beyoğlu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmanın ardından davanın Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alındığını, bundan sonra da davanın tıkandığını söyledi.

Bu mahkemede 14 Şubat 2008 tarihinde yapılan ilk duruşmadan bu yana Festus Okey’in kimliğinin “açıklığa” kavuşturulmaya çalışıldığına işaret eden Dağ, bundan sonraki duruşmaların kimlik tespitinin yapılabilmesi için sürekli ertelendiğini sözlerine ekledi. Bunun davanın gündemden düşürülmesi ve davanın takipçilerinin yıldırılması için yapıldığına dikkat çeken Dağ, davada önemli olanın polis tarafından birinin öldürülmesi olduğuna vurgu yaparak, bu noktada ölenin kimliğinin bir önemi olmadığını söyledi. Kaldı ki, Okey’in üzerinden Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nce verilmiş bir kimliğin çıktığını ve kimliğin, sahteliği kanıtlanmadığı müddetçe gerçek olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Kimliğin gerçekliğini araştırmanın mahkemenin işi olmadığını sözlerine ekledi.

Dağ, 20 Ekim tarihinde bir televizyon programında dava hakkındaki görüşlerini dile getirdiğinden kaynaklı kendisi hakkındaki suç duyurusunda bulunulduğunu da hatırlatarak, programda davanın uzatılarak sanık polisin beraat ettirileceğini söylediğini ifade etti. Dağ, bu suç duyurusu ile davanın, gündemde kendine yer bulduğunu, bundan kaynaklı mahkeme heyetine teşekkür ettiğini söyledi. ÇHD’den avukatların benzer her davaya izleyici olarak katıldığını hatırlatan Dağ davanın peşini bırakmayacaklarını belirtti.

“Müdahillik talebi reddedilerek dosya kapatılmak isteniyor”

Davaya müdahillik taleplerinin neden reddedildiğini sorduğumuz Dağ, bunun polisin beraat ettirilmeye çalışılmasıyla ilişkili olduğunu söyledi. Özellikle davaya müdahil olan taraf olmadığı müddetçe temyiz hakkının da işlevsel bir biçimde kullanılamayacağına dikkat çekti. ÇHD’nin davaya müdahil olma talebinin de ilk duruşmada reddedildiğini hatırlattı.

“Sanık polis makam aracıyla geldi”

Davada dikkat çeken noktalara da işaret eden Dağ’ın ifadeleri polis cinayetlerinin bir bütün olarak devlet politikası olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Ölüme sebebiyet vermekten yargılanan sanık polisin halen görevde olduğunu belirten Dağ, cinayetin işlendiği silahın dahi çok uzun bir süre sanık polisçe kullanıldığını ifade etti. Yıldız’ın ilk duruşmaya dönemin Beyoğlu Emniyet Müdürü Tuğrul Pek’in makam arabasıyla geldiğini de sözlerine ekledi. Bu anlatımlar ise cinayetin kurumsal olarak da sahiplenildiğini gösteriyor.

Festus Okey davası, polis cinayetlerinin örtbas edilmeye çalışılmasının yeni bir örneği olduğu kadar, devlet kurumlarının bunun için nasıl organize biçimde çalıştığını da gösteriyor. Aydın Erdem cinayetinin takipsizlikle sonuçlanması, Esenyurt-Avcılar polisi tarafından katledilen İsmail Karaman’ın katillerinin beraat etmesi yakın dönem örneklerden sadece ikisi. Festus Okey davasının da beraatla sonuçlanacağı açık gibi gözüküyor. Bu örnekler, polis cinayetlerinden hesap sormak ve yeni cinayetlerin önüne geçmek için sokakta verilecek etkili bir mücadelenin şart olduğunu gösteriyor.

 



Evren’in maaşına yüzde 12,
asgari ücrete yüzde 4 zam

Her günün birer işkenceye döndüğü, gelen yeni günün nasıl atlatılacağı düşüncesinin işçi ve emekçileri hayli terlettiği bu günlerde, sermaye hükümeti asgari ücrete yapılacak zam oranını duyurdu. Bu haberle birlikte sefalet koşullarından az da olsa kurtulacağını uman işçi ve emekçilerin düşleri, her zam döneminden sonra olduğu gibi suya düştü. Çünkü asgari ücrete yapılacak zam oranı sadece yüzde 4.

Aslında süreç her seferinkinden çok farklı olmadığı için, işçi ve emekçiler açısından pek bir farklılık taşımamaktadır. Zira her seferinde sermaye ve onun devleti, alay edercesine komik zam oranlarıyla işçi ve emekçilerin karşısına çıkmaktadır.

İşçiye sadakayı reva gören hükümet kendi safındakilere de kepçeyle dağıtıyor. Ama bu kez öyle bir şey yaptı ki kendi maskesini düşürdü.

Geçtiğimiz günlerde meclisten geçen bir yasayla emekli cumhurbaşkanları ve başbakanların maaşlarına yüklü bir zam yapılması gündeme geldi. Dahası bu zamdan elinde binlerce işçi, emekçinin ve devrimcinin kanı olan Kenan Evren de yararlanacak. Evren’in maaşına yüzde 12 zam yapılarak, 11 bin 400 lira olan maaşı 12 bin 300 liraya yükseltilecek.

Öyle ya AKP’den başka türlü davranması, Evren’i yargılaması beklenemezdi. Sonuçta Evren sermayenin işçi ve emekçi kitlelerin mücadelesi karşısında nefes alamaz hale geldiği günlerde, sahneye çıkıp okyanus ötesindeki efendilerinden aldığı talimat ve destekle sermayeye eşi benzeri olmayan bir hizmette bulunmuştu. Zaten AKP de Evren’in gerçekleştirdiği darbenin öz çocuğudur.

Bunun için darbecilerin öz çocuğu AKP elbette emekçiyi değil darbecilere hizmet edecek. Kaldı ki bu partinin bütün mahareti yalan, demagoji, ikiyüzlülük ve timsah göz yaşlarından oluşmakta. Kürsüde idam edilen devrimcilerin ardından gözyaşı döküp sokak ortasında hala devrimcileri katledenler, darbecilerin yargılanacağı yalanını atıp sonra da darbecilerin aldığı maaşa zam yapıyorlar.

Sermaye düzenine de, onun temsilcisi iktidarlara da güvenilemeyeceğini kanıtlayan o kadar çok örnek orta yerde dururken geriye yapılabilecek tek şey kalıyor, mücadele. Darbecilerden hesap sormanın da, insanca yaşamaya yetecek asgari ücreti kazanmanın yolu da işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesini büyütmekten geçiyor. Zira sermaye ve onun devleti böyle bir gücü karşısında göremediği içindir ki bu kadar pervasız davranabiliyor, bu kadar rahat yalan söyleyebiliyor. Yine böyle bir gücü karşısında göremediği için, hala bugüne 12 Eylül darbesinin baş sorumlusu katilin maaşına yüzde 12 zam yaparken asgari ücrete yüzde 4 zam yapabiliyor.

Elbet bu kara bulutları dağıtacak güç yine alay edilen, görmezden gelinen ve ayak takımı olarak nitelenen işçi ve emekçilerin örgütlü gücünden başka bir güç değildir. Bu güç ne zaman bir araya gelip, tek yumruk gibi hareket ederse, işte o zaman bu asalak sömürü düzeni için de, onun temsilcileri ve yürütücüleri için de ölüm çanları çalmaya başlayacak.