13 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/44

  Kızıl Bayrak'tan
  Metal işçilerinin birliği ve mücadelesini örgütlemek için!.
  İnişli-çıkışlı “açılım süreci”
Tayyip Erdoğan, savaş suçlusu
Ömer el Beşir’le
aynı zihniyeti taşıyor
Güler Zere serbest bırakıldı,
onlarca hasta tutsak
ölümle pençeleşiyor..
Şeker işçileri özelleştirme saldırısına
karşı mücadele ediyor!
  Hak-İş bürokratı Salim Uslu 25 Kasım uyarı grevini desteklemeyeceğini ilan etti...
  Kamu emekçileriyle 25 Kasım’ı konuştuk..
  Sınıf hareketinden…
  Keyfi uygulamalara ve baskılara karşı susmaktan başka direniş yoluda var..
  Metal işçilerinin örgütlü birliği için görev başına!t
  Metal isçilerinden
kurultaya çağrı
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  6 Kasım eylemlerinden
yansıyan tablo üzerine
  6 Kasım eylemlerinden
  GM patronlarının işten atma tehdidine
Opel işçileri grevle karşılık verdi!
  “NATO’nun adamı” olanlar için
yolsuzluk da, rüşvet de serbesttir!
  Dünyadan işçi ve emekçi
eylemlerinden..
  Ekim Devrimi etkinliklerinden....
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 1 - M. Can Yüce.
  Eyüp Baş sonsuzluğa uğurlandı.
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güler Zere serbest bırakıldı, onlarca hasta tutsak ölümle pençeleşiyor...

Güler Zere ayları bulan mücadelenin ardından geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Kanser hastası Güler Zere’nin tahliyesi ilerici ve devrimci güçler tarafından buruk bir sevinç ile karşılandı. Zira mücadele sonucunda Zere’nin tahliyesi gerçekleşmesine rağmen devletin aylardır başvurduğu oyalama hamleleri nedeniyle sağlık durumu gittikçe kötüleşti.

Zere, elde edilen kazanımın moral desteği ile birlikte yaşam savaşını dışarıda da sürdürecek. İlerici ve devrimci güçler ise elde edilen kazanımı daha ileriye taşımak için ortaya çıkan imkanları en doğru biçimde kullanmak ve mücadeleyi sürdürmek göreviyle karşı karşıyalar. Zere tahliye oldu ama başta Erol Zavar olmak üzere daha onlarca hasta tutsak cellatların elinde yaşam mücadelesi veriyor.

Zere’yi özgürlüğüne kavuşturan mücadeledir!

Güler Zere’nin tahliye edilmesi gerek hasta tutsaklar için verilen mücadele, gerekse devletin tecrit politikalarının teşhiri açısından önemli imkan yarattı. Başta Zere’nin yoldaşları tarafından örülen süreç, ilerici ve devrimci güçlerin desteğini kazandı ve kamuoyuna maloldu. Oluşturulan yerel platformlar tüm sınırlılıklarına rağmen sürecin örülmesi için anlamlı çabalar ortaya koydu. Ve hepsinden öte toplumun duyarlı kesimlerinde Güler Zere vesilesiyle yeniden tecrit zulmüne karşı bir tepki uyandı. İstanbul üzerinden bakılacak olursa İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen kitlesel yürüyüşler bunun yansıması oldu.

Güler Zere’ye Özgürlük Platformu tarafından örgütlenen eylemler beklenenin de üzerinde ilgiye konu oldu. Daha ilk eylemden itibaren binleri harekete geçiren yürüyüşlerde düzene ve tecrit gerçeğine duyulan öfke tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Güler Zere’nin özgürlüğe kavuşması talebi çok geçmeden sermaye düzenini ve zindan politikalarını hedef alan şiarlar ile birleşti. Belki de 2000 Ölüm Oruçları’ndan bu yana ilk kez binlerce kişi İstiklal Caddesi’nde “Katil devlet hesap verecek!” ve “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” sloganlarını haykırdı. Örgütlü güçlerin ötesine geçen duyarlılık kitlesel eylemleri de aşarak kamuoyu nezdinde gündeme geldi.

Zere’nin sağlık durumu gün geçtikçe kötüleşirken ve Türk Tabipler Birliği ile Balcalı Devlet Hastanesi bu durumu belgelerken, Adli Tıp Kurumu cellatlığa soyunarak Zere’nin tedavisinin mahkum koğuşunda sürdürülebileceği yönünde rapor vermişti. ATK bu raporu verdiği sırada kurumun kirli icraatları da basına yansıdı.

Geçmişte ölüm orucu gazilerine “sağlam” raporu vererek cezaevine girmelerine sebep olan, işkence mağdurlarında “işkence izine rastlamayan” kurum, tecavüzcüleri ve katilleri koruyan uygulamalarıyla gündeme geldi. Hüseyin Üzmez’in istismarına maruz kalan 15 yaşındaki BÇ hakkında “psikolojik olarak olaydan etkilenmediği” yönünde rapor veren ATK, Ergenekoncu katilleri “kalp yetmezliği, şeker hastalığı, görme bozukluğu, yürüyememe ve anksiyete bozukluğu” gibi sebeplerle tahliye ederek kamuoyunun tepkisini çekti.

Özellikle kurumun başındaki tescilli katil Nur Birgen’in kimliği, Adalet Bakanlığı tarafından hakim ve savcılara işkence konusunda eğitim vermek için de seçilen bir isim oluşu kurumun gerçek yüzünü de açığa çıkardı. Geçmişten beri düzenin kirli işlerini yapmaya, infazların, katliamların üzerini örtmeye ve düzeni aklamaya hizmet eden kurum, böylece bir kez daha mücadelenin hedef tahtasına çakıldı. Süreç boyunca “Adli Tıp Kurumu dağıtılsın!” şiarı “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” ile birlikte öne çıkan talepler arasındaydı.

Türkiye çapında yaygın ve kitlesel gerçekleşen eylemler konuyu gündeme taşırken düzen sözcüleri de açıklamalar yapmak ve kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Gün geçtikçe köşeye sıkışan düzen güçleri topu birbirlerine atarak Zere’yi bürokrasinin çarkları arasında eritmek için seferber oldular. Kimi ATK’yı, kimi bakanlığı, kimi savcıları suçladı. Cumhurbaşkanı ise aylarca verilen mücadelenin ardından dosyanın kendisine gelmediğini ve olaydan haberdar olmadığını söyleyerek son bir hamleye başvurdu.

Zindanlarda onlarca tutsağı katleden devletin, devrimcilerin hayatını zerre kadar önemsemediği kuşkusuz ki biliniyor. Ancak konu bu kadar gündeme gelmişken Zere’nin durumunun iyice kötüleşmesi belli ki devlet açısından önemli bir endişeye sebep oldu. Tepkilerden kurtulmak ve bunu yaparken de demokrat maskesine sığınmak isteyen sermaye devleti, Cumhurbaşkanı affı ile Zere’nin tahliyesine onay verdi.

Kazanımı zafere dönüştürmek için!

Güler Zere’nin tahliye edilmesi ile birlikte tecrit karşıtı mücadelede önemli bir kazanım elde edilmiş oldu. Sermaye devleti 19 Aralık saldırısı ile zindanlarda olduğu kadar dışarıda da mücadeleyi bastırmayı amaçlamış, tecrit duvarlarını tüm toplumun etrafına örmüştü. Saldırı zindanlarda destansı bir direniş ile karşılanmasına rağmen uzun vadede tecrit karşıtı mücadele geri çekildi ve toplumsal tepki dindi. Güler Zere eylemleri ile birlikte uzun yıllardır gündemden düşen tecrit karşıtı mücadele yeniden gündeme gelmiş ve toplumsal anlamda sınırlı da olsa karşılığını bulmuş oldu. Belki onbinler alanları yeniden “Tecrite hayır!” şiarlarıyla doldurmadılar ama 50-100 kişilik basın açıklamalarına sıkışan tepkilere kıyasla önemli bir gelişme yaşandı. Toplumun duyarlı-ilerici kesimleri Zere vesilesiyle zindanları yeniden gündemlerine aldı. 19 Aralık’ın ardından ortaya çıkan yılgınlık duvarı bir nebze de olsa çatladı. Sürecin Zere’nin tahliyesi ile sonuçlanması devletin de bu mücadelenin büyümesinden ve tepkilerin artmasından duyduğu endişenin açık bir göstergesi olarak karşımıza çıktı.

Böylesi olumlu değerler yaratan bir sürecin ardından tecrit karşıtı mücadeleyi büyütme sorumluluğu tüm devrimci güçlerin omuzlarında duruyor. Evet Zere tahliye oldu ama halen daha onlarca hasta tutsak tecrit koşullarında yaşam savaşı veriyor. Binlerce siyasi tutsak ise devletin zindanlarında tecrit işkencesine karşı mücadele ediyor. Zere’nin tahliyesi devrimci güçler açısından önemli bir kazanım oldu ve devrimin hanesine yazıldı. Ancak bu kazanımın “Pirus zaferi”ne dönüşmemesi de başta devrimci güçlerin elindedir. Bu coğrafyanın devrimcileri, bugüne kadar zindanlarda pek çok direniş destanı yazmış, tüm saldırılara karşı direnişi seçmiştir. Bu direniş geleneği toplumsal muhalefeti uyandırdığında ve sınıf hareketi ile birleştiğinde gerçek zaferlerin kapısını açacaktır.



Zere tahliye edildi,
hasta tutsaklar için mücadele sürüyor!

Güler Zere ve tüm hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle başlatılan eylemlerin 18. haftasında Güler Zere, yürütülen mücadeleler sonucunda serbest bırakıldı. İlerici, devrimci kurumlar, 6 Kasım akşamı gerçekleştirdikleri eylemde, Güler Zere’nin özgürlüğüne resmi olarak kavuştuğunu söylediler, diğer hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması için de mücadelenin süreceğini vurguladılar.

Konuşmanın ardından sloganlarla Galatasaray Lisesi önüne yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş başlarken, hasta tutsakların isimlerinin tek tek okunması, kitle tarafından “Özgürlük!”  sloganı ile karşılandı.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde basın açıklamasını Av. Oya Aslan gerçekleştirdi. Aslan yaptığı açıklamada, Güler Zere’nin 1 yılı aşkın bir süredir kanser hastalığıyla mücadele ettiğini hatırlattı. Güler Zere’nin hastalık sürecinin, devletin hasta tutuklu ve hükümlülere nasıl yaklaştığının, insan haklarına ne kadar değer verdiğinin resmi olduğunu belirtti.

Güler Zere İstanbul’da coşkuyla karşılandı!

Tahliye edildikten sonra Adana’da bir süre dinlenen Zere, 7 Kasım günü İstanbul Atatürk Havaalanı’nda dostları ve yoldaşları tarafından karşılandı. Güler Zere ambulansla Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Servisi’ne götürülmek üzere yola çıktı. Zere hastaneye geldiğinde coşkulu bir kalabalık karşıladı. Ambulanstan indirilirken zafer işareti yaparak yoldaşlarını selamlayan Güler Zere, “Yaşasın direniş yaşasın zafer!” ve “Güler Zere onurumuzdur!” sloganları eşliğinde Onkoloji Ünitesi’ne götürüldü.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Bursa: “Güler Zere onurumuzdur!”

7 Kasım akşamı yapılan basın açıklamasıyla dört hasta tutsağın serbest bırakıldığı kamuoyuna duyuruldu ve hala bırakılmayan hasta tutsaklar için özgürlük istendi. Setbaşı / Mahfel önünde gerçekleştirilen açıklamada “Güler Zere’nin özgürlüğünü biz kazandık! / Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” pankartı açıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa