16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


Devletin imha politikasına karşı eylemler sürüyor...

Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!

9 Ekim akşamı çeşitli illerde eylemler gerçekleştiren ilerici ve devrimciler Güler Zere ve hasta tutsaklara yönelik imha politikasının devam ettiğine dikkat çektiler.


İstanbul

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan kitle Güler Zere’nin fotoğrafının bulunduğu pankart arkasında yürüyüşe geçti.

İngilizce ve Türkçe, “Kanser hastası Güler Zere’ye özgürlük! Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” pankartlarının açıldığı eylemde İstiklal Caddesi üzerinde bir sürelik oturma eylemi gerçekleştirildi.

Oturma eylemi sırasında Çav Bella marşı söylendi. Hasta tutsakların isimleri  okunduktan sonra “özgürlük!” sloganı haykırıldı. Kitle oturma eyleminin ardından sloganlarla Galasataray Lisesi önüne geldi.

Basın açıklamasını ÇHD İstanbul Şubesi’nden Av. Ali Şafak okudu.

Şafak yaptığı açıklamada, siyasal iktidarın hasta tutuklu ve hükümlülere ilişkin sürdürdüğü imha politikasına devam ettiğini belirterek, hakkında düzenlenmiş tüm tıbbi raporlara ve yürürlükte bulunan yasalara göre serbest bırakılması gereken Güler Zere’nin serbest bırakılmayarak katledildiğini ifade etti.

 

Adana

İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında demokratik kitle örgütlerinin, ilerici ve devrimci kurumların Güler Zere’nin serbest bırakılması talebini dillendirdikleri söylendi.

­Açıklama şu sözlerle son buldu:

“Güler Zere 3,5 aydır kimyasal içerikli şuruplarla beslenmektedir. Hastane tarafından karşılanması gereken bu şuruplar, çeşitli bahanelerle verilmemekte, ailesi tarafından karşılanması bırakılmaktadır.

2 Ekim tarihinde yapılan muayenelerde Güler Zere’nin sol alt boyun bölgesinde sert bir şişlik, ameliyat olan bölgede de su toplanması ve boyun bölgesinde çeşitli yerlerde şişlikler teşhis edilmiştir. Bölüm tarafından biyopsi yapılması istenmiş, biyopsi yapmak üzere dahili onkoloji ana bilim dalı başkanı Prof. Melek Erkişi, Güler Zere’den biyopsi almıştır. Bu esnada Güler Zere’yi taciz ederek “Sen dışarıda olsaydın kaç kişiyi öldürecektin” diyerek faşist yüzünü göstermiştir.

Alınan biyopsi pataloji laboratuarına gönderilmiştir. Doktorların tümünün Kıbrıs’ta kongre de olduğundan tahlil sonuçları geç çıkacaktır.

Radyoterapiden yeni çıkmış bir hastanın ameliyat edilmesi doğru mudur?”

Eylem, yarım saatlik oturma eyleminin ardından sloganlarla sona erdi.


Eskişehir

Kızılay İş Merkezi önünde toplanan kitle “Güler Zere’ye Özgürlük - Hasta Tutsaklar Serbest Bırakılsın” pankartını açarak Hamamyolu’na yürüyüşe geçti. Yürüyüşte çevrede bulunanlara konuşmalar yapıldı. Güler Zere’nin kötü koşullar altında tutsaklığının devam ettiği, kötü davranışlara maruz kaldığı, hastalığının giderek ilerlemesine rağmen serbest bırakılmadığına ifade edildi. Zere’nin ölümünden Adli Tıp’ın ve devletin sorumlu olacağı belirtildi. 

Basın açıklamasından sonra Güler Zere için yazılmış bir şiir okunarak eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul – Adana - Eskişehir


 

BDSP’li tutsaklardan mektup...

Krizin faturası kapitalistlere!

“Tuzla tersaneler bölgesinde, çalıştığı tersanede gemiden düşerek yaralanan işçi, Halil Daş kaldırıldığı hastanede öldü” haberi 2 Ekim tarihli Radikal’in bir köşesine iliştirilmişti. Öyle ya bir işçi düşüp ölmüştü, o kadar. Bu kadarcık bile yer vermeleri, Tuzla’da iş cinayetlerine karşı yaratılan muhalefetin ve basıncın sonucudur. Bir iş kazası daha yaşanmıştı. Halbuki hala 8 tekstil işçisi kadının İstanbul’da servislerinin içinde ölüme terk edilmesinin öfkesini yaşıyorduk. Davutpaşa, kot taşlama işçileri, Renault Fabrikası’nda 10 ton ağırlığın altında kalarak yaşamını yitiren işçi, Bursa’da patronlarının kasasını fazla mesai sırasında doldururken yanarak ölen tekstil işçisi kadınlar ve niceleri sermayenin kâr hırsının boyutlarını ortaya sermeye yetmektedir. Patronlar için işçiler, ambarlarındaki maldan değersizdirler.

“İşçi sağlığı ve iş güvenliği”ne kaynak ayrılmazken işçiler, alınmayan basit önlemler ve kölece çalışma koşullarından kaynaklı ölüme terkedilmiş oluyorlar. Halil Daş da bu işçilerden yalnızca biri. 26 yıllık ömrü, patronların kâr hırsı sonucunda bitirilmiş oldu. Krizin faturasını işçi ve emekçilere daha fazla işsizlik, ağır çalışma koşulları ve sömürü ile ödetenler, işçilerin kanı ile beslenmeye devam ediyorlar.

Emperyalist-kapitalist sistemin efendileri, “önümüzdeki günlerde daha da derinleşecek olan krizin sonucunda yoksulluğun ve işsizliğin boyutlarının şimdikini ikiye katlayacağı”nı ifade ediyorlar. İşçi sınıfı ve emekçiler, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için her türlü yöntemin uygulandığını yaşayarak görüyorlar. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, sigortasız çalıştırma, esnek çalışma ve son olarak özel istihdam büroları, işsizlik fonunun yağması ile krizi fırsata çevirmeye çalışan sermaye sınıfı, işçi sağlığı ve iş güvenliğine elbette ki kaynak ayırmıyor. Tuzla cehenneminde ve pek çok sanayi havzasında yaşananlar bunun kanıtı. Basit önlemlere dahi kaynak aktarmayarak işçi sağlığı ve güvenliğine dair adım atmayan sistem ve onun tüm kurumları sermaye sınıfının çıkarlarına uygun hareket ediyorlar.

İMF-DB şeflerinin, kapitalizmin geleceğini tartıştığı günlerde, gelen bu ölüm haberi, sermayenin krizden çıkış yolu olarak nasıl bir yol izleyeceğinin bir kanıtı oldu sanki. Azgınca sömürüye ve işçilerin ölü bedenlerine basarak zenginliklerine zenginlik katmaya çalışanlara yanıtı, tüm zenginlikleri var eden işçi sınıfı verecek.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Ankara Sincan F Tipi’nden BDSP’li tutsaklar
5 Ekim ‘09

 

 

Cevizlibağ’da sınıf devrimcilerine yönelik zabıta-polis terörü! 

13 Ekim günü işçi ve emekçilere Kızıl Bayrak gazetesini ulaştırmak isteyen sınıf devrimcileri, kolluk güçleri tarafından saldırıya uğradı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri ve sermayenin sivil kolluk güçleri, Cevizlibağ Metrobüs - Tramvay üst geçidinde Kızıl Bayrak Gazetesi’nin 39. sayısını işçi ve emekçilere ulaştıran sınıf devrimcilerine yönelik linç girişiminde bulundu. Cevizlibağ’da Kızıl Bayrak gazetesinin satışını gerçekleştiren 5 gazete çalışanı, zabıta ekipleri ve sivil polisler tarafından engellenmek istendi. Kolluk güçleri, keyfi engelleme tutumunu çevrede bulunan işçi ve emekçilere teşhir eden sınıf devrimcilerine ve olayı görüntülemek isteyen Kızıl Bayrak muhabirine saldırdı.

Sınıf devrimcilerine yumruk ve tekmelerle azgınca saldıran sermayenin kolluk güçleri, Kızıl Bayrak muhabiri Yılmaz Yaşar’ı da yaklaşık 100 metre sürükledikten sonra Cevizlibağ Shell İstasyonu’nda bekletilen Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı zabıta aracına bindirerek kaçırdılar.

Yerde yaka-paça sürüklenerek zabıta aracına zorla bindirilen Kızıl Bayrak muhabiri araç içerisinde de yarım saat boyunca kafasına, göğsüne, sırtına ve yüzüne aldığı tekme ve yumruklarla darp edildi. Fotoğraf makinesi hafıza kartına ve muhabir kimliğine el koyulan, fotoğraf makinası parçalanan Yaşar, araç içerisinde zabıta ve sivil polisler tarafından tehditlere maruz bırakıldı. Zabıta aracını arkadan izleyen münübüsteki sivil giyimli bir kişinin talimatı üzerine Yaşar, Zeytinburnu sahil yolu üzerindeki bir park civarında arabadan aşağı atıldı.

Keyfi engelleme ve linç saldırısına maruz kalan Kızıl Bayrak çalışanları saldırı sırasında ve sonrasında, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganıyla saldırıları protesto etti. Çevredeki işçi ve emekçilere olayı teşhir etmek için ajitasyon konuşmaları gerçekleştirdiler.

Saldırı sonrası çeşitli yerlerinden yaralanan sınıf devrimcileri suç duyurusunda bulunduktan sonra Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde giderek saldırı sırasında aldıkları yaraları darp raporuyla belgelediler. Sermayenin sınıf devrimcilerine yönelik baskı, şiddet ve terör saldırısı amacına ulaşamayacaktır. Tam tersine her türlü saldırı karşısında sınıf devrimcilerinin devrimci mücadelesi kararlılıkla sürecektir.

Kızıl Bayrak susturulamaz!

Devrimci faliyet engellenemez!

Kızıl Bayrak / İstanbul