16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sağlık Bakanlığı’nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı…

“Sağlıkta dönüşüm” doğmamış bebekleri katlediyor!

Neredeyse her gün sağlık alanında yaşanan skandallara bir yenisi daha eklenmektedir. Yaşanan son skandalın adresi ise İzmir olmuştur. Sağlık Emekçileri Sendikası’nın (SES) yaptığı açıklamaya göre; Sağlık Bakanlığı tarafından Temmuz ve Ağustos aylarında aile hekimliği pilot ili olan 33 ilde, Konjenital Kızamıkçık Enfeksiyonu ve Konjenital Kızamıkçık sendromunu engellemek amacıyla 18-35 yaş grubu kadınlara 1 doz kızamıkçık aşısı uygulanmıştır.

Bu aşının olası riskleri nedeniyle hamile olanlarda uygulanmaması ve aşı yapıldıktan sonra da 4 haftaya kadar gebe kalınmaması gerekmektedir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı aşı kampanyasında yetkililer, ne bu durumu dikkate almış ne de aşı yapılanları bu yönde bilgilendirmişler.

Nitekim SES’in ve diğer sağlık örgütlerinin yaptığı araştırma sonucunda sadece İzmir ilinde bu risk kapsamına giren 100 kadının varlığı tespit edilmiştir. Olayın duyulmasından sonra da yetkililerden herhangi bir yardım göremeyen bu kadınlardan 60’ı çocuklarının özürlü doğma riskini göze alamadıkları için panik halinde kürtaj olma yolunu seçmişlerdir.

Sağlık örgütlerinin özel çabalarıyla açığa çıkartılan skandal karşısında Sağlık Bakanlığı’nın harekete geçmesi ise olayın kamuoyuna yansıması sonucunda gerçekleşmiştir. Ancak bu “harekete geçme”, olayın nedenlerinin araştırılması ve sorumluların cezalandırılmasından ziyade yaşanan skandalın nasıl örtbas edileceği üzerine gerçekleşmiştir. Zira durum ne tek başına bir takım kişilerin ihmalkarlığından ileri gelmiştir ne de olayın boyutu sadece onlarla sınırlı kalmaktadır.

Birçok uygulamada olduğu gibi düzenlenen bu aşı kampanyasında da açığa çıkan en temel gerçek, “Sağlıkta Dönüşüm” adı verilen politikanın sağlık alanında faaliyet gösteren sermaye çevrelerini daha zengin etmekten öteye bir amaç taşımadığıdır. Üstelik daha doğmamış çocukların bile sağlığını tehdit etme, geleceğini karartma pahasına!

Bu yüzdendir ki Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Genel Müdürlüğü, başta İzmir olmak üzere 33 ilin valilik ve sağlık müdürlüklerine durumun “uygulama hatası” olduğunu zoraki kabul eden bir uyarı yazısı göndererek sadece hamile iken aşı yapılan kişilerin kayıtlarının tutulmasını yeterli görmüştür. Yine konunun gündemden düşürülerek üzerinin örtülmesi için hiçbir yetkilinin açıklama yapmaması yönünde talimat verilmiştir.

Öte yandan sağlık örgütleri aşı kampanyası başlatılmadan önce kamuoyuna yaptıkları açıklama ve uyarılarla, hedeflenenin aslında ilaç tekellerinin daha fazla kâr etmelerini sağlamak olduğunu ortaya koymuşlardır. Bilimsel ölçülere dayanmayan böylesi bir kampanyanın başarı şansının olmayacağını vurgulayan sağlık örgütleri, Sağlık Bakanlığı’nın halkın sağlığını mı önemsediğini yoksa bu kampanya ile başka gayeler mi güttüğünü sormuşlardır. 60 kadının kürtaj olmasına neden olan ve onlarca aileyi de çocuklarının sakat doğması riskiyle yüz yüze bırakan sağlık skandalı, sağlık örgütlerinin sordukları soruda hiç de haksız olmadıklarını ortaya koymuştur.

“Sağlıkta Dönüşüm” politikalarıyla sağlık hizmetinin toplumsal, insani bir hizmetten ziyade kâra dayalı ticari bir hizmete dönüşmesi süreci tüm hızıyla devam etmektedir. Elbette ki işçi ve emekçileri her gün yeni yıkımlarla karşıya karşıya bırakarak ve yeni bedeller ödeterek…

Bu anlamda yaşanan olay ne sadece birkaç yetkilinin ihmalkarlığıyla izah edilebilir ne de sorumluluk birkaç kişiye kesilerek işin içinden sıyrılabilinir. Çünkü yaşananlar doğmamış bebeklerin yaşamını ilgilendirmekte, toplumsal içeriği bakımından da adli bir olaydan öteye daha ağır bir suçu içermektedir.

Ancak insan sağlığını ve toplumun çıkarlarını gözetmeyen kapitalist sistem suç işlemeye devam etmektedir. Bu suçun adı yeri geldiğinde “iş kazası” yeri geldiğinde ise “doğal afet” olmaktadır.

İşçi ve emekçiler sağlıkta yıkım anlamına gelen sermayenin saldırılarına dur demedikçe kapitalist sistem suç işlemeye devam edecek, doğmamış bebeklerimize kadar elini uzatacaktır.