16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


Türkiye-Ermenistan arasında protokol imzalandı...

Emperyalistlerin Kafkasya’daki nüfus mücadelesinde geçici denge

Türkiye’nin iç politikasına olduğu kadar dış politikasına da Amerika’nın bölgesel hesapları yön vermektedir. ABD, emperyalist hesapları gereği Türk sermaye devletine saldırganlık politikalarında aktif destek ve taşeronluk rolü biçmektedir. Bu rol, dışarda emperyalist saldırı ve savaşlarda ABD’nin tam hizmetinde olmayı gerektirmektedir.

ABD, bölgesel hegemonya mücadelesinde yeni bir stratejik yönelime girmiştir ve bu yönelimde Türk sermaye devletine de özel bir misyon biçmiştir. Bu özel misyon gereği içerde Kürt sorununda Amerikancı çözüm doğrultusunda “Kürt açılımı” gündemleştirilmekte, dış politikanın Kafkasya ayağında ise Ermenistan-Türkiye ilişkileri çerçevesinde atılacak adımlar gündeme getirilmektedir.

Son dönemde Türkiye’nin, Ermenistan, Rusya ve Azerbaycan ile geliştirdiği ilişkiler, imzalanan protokoller, artan ziyaretler ve oluşturulan diplomasi trafiği ABD emperyalizminin Kafkasya üzerinden Türk devletine biçtiği teşorunluk hizmetinin gerekleri arasındadır.

ABD, Kafkaslar’daki nüfusunu artırmak ve egemenliğini sağlamlaştırmak istemektedir. Bunu da Rusya ile yakın ilişkiler kuran Ermenistan’ı Türkiye üzerinden kendine yakınlaştırarak yapmak istemektedir. ABD için önemli olan ne Kürt sorunu ne de Ermenistan-Türkiye ilişkileridir. O, bölgeyi kendisi için güvenli ve denetimi altında bir enerji koridoru haline getirmek istemektedir. Bunun için Kafkasya’daki ülkeler arası ilişkileri kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye çalışmaktadır.

Bilindiği gibi Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde herhangi bir yakınlaşma Azerbaycan ve Türkiye ilişkilerinde gerilime konu olmaktadır. Karabağ sorunu üzerinden Azerbaycan’a hamilik yapmaya çalışan, “iki devlet tek millet” gerici söylemiyle yaklaşan Türk sermaye devleti, Azerbaycan ile girdiği ekonomik ilişkiler gereği arasını bozmak istememektedir.

Türkiye-Azerbaycan arasında geçiş sağlayan petrol boru hattının yanısıra Temmuz ayında imzalanan Nabucco doğalgaz anlaşması, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmiştir. Ancak anlaşma sadece bu iki ülkeyi değil Avrupa’yı ve ABD’yi de yakından ilgilendirmektedir. Zira Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya güzergahını izleyecek boru hattının Hazar denizindeki doğal gaz kaynaklarını Avrupa’ya taşıması öngörülüyor. Böylece Avrupa’nın Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı azaltılmış olacak. Rusya’nın bölgedeki gücünü geriletmek isteyen ABD için anlaşmanın bu açıdan ayrı bir anlamı da bulunmaktadır.

ABD, bölgeye yönelik hesapları gereği Rusya ile yakın ilişkiler kuran Ermenistan’ı denetim altına almak istiyor. ABD’nin, Türkiye-Ermenistan ilişkileri için çizdiği “yol haritası” doğrultusunda son dönemde yakınlaşan iki ülke 10 Ekim’de bir protokol daha imzaladı. Protokol her iki ülkenin meclisinde görüşülecek, onay görürse protokol yürürlüğe girecek. Protokole göre, yürürlüğe girmesinden itibaren iki ay içerisinde ortak sınırlar açılacak. Her iki ülkenin dışişleri bakanlıkları düzenli siyasi istişare gerçekleştirecek ve mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin “tarafsız bilimsel” incelemesini de içerecek şekilde bir diyalog uygulanması için çaba gösterilecek. İki ülke arasında mevcut ulaştırma, iletişim, enerji altyapısı ve şebekelerinden en iyi şekilde istifade edilmesi ve bu yönde tedbirler alınması da protokol maddeleri arasında bulunuyor. Protokolün yükümlülüklerinin uygulanması için de ayrı alt komisyonları kapsayan hükümetler arası ikili bir komisyon oluşturulacak.

ABD’nin denetiminde gerçekleşen Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasından rahatsız olacak ülkelerden birisi de Rusya’dır. Rusya, ABD’nin Kafkasya üzerindeki hesaplarını görmekte, Türkiye üzerinden Gürcistan ve Ermenistan’ı yanına çekerek Rusya’nın bölgedeki etkisini zayıflatmaya çalıştığını bilmektedir. Ancak bu anlamda Rusya’nın eli güçlüdür. Zira Ermenistan’ın stratejik altyapısı, elektrik şebekesi, nükleer enerji santrali, demiryolu sistemleri Rusya’nın elinde bulunmaktadır.

Kısa bir süre önce Gürcistan gerilimi üzerinden Rusya ile ABD arasında yaşanan gerginlik tırmanmış, Rusya’nın cepheden tutum alması üzerine ABD geri adım atmak zorunda kalmıştı. Rusya şimdi Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını kendi lehine kullanmaya çalışmaktadır. Rusya, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasıyla Gürcistan’ın stratejik değerinin düşmesini kendi çıkarlarına uygun görmektedir.

Emperyalistler arası hegemonik güç dengelerindeki değişim, Avrupa’nın da Kafkasya’daki gelişmeleri yakından izlemesini gerektirmektedir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geliştirilmesinde özellikle BM, AGİT, Avrupa Konseyi, Avrupa-Atlantik İşbirliği Konseyi ve KEİ’nin de destek verecek olması bunun bir göstergesidir.

Görünen o ki emperyalistler güçler, Kafkasya’daki gelişmelere kendi çıkarları doğrultusunda yön verebilmek amacıyla sürecin parçası olmakta ve gelişmeleri izlemeye devam etmektedirler. Bölgenin zengin enerji kaynakları, hassas dengenin geçici olmaya mahkum olduğunu göstermektedir.


 

Emek örgütlerinden kampanya

 Asya, Avrupa ve Amerika’dan onlarca ülkenin emek örgütleri 7 Ekim günü Asya Asgari Ücret Kampanyası başlattı. Kampanyayla, Asya’daki giyim işçilerinin ücretlerinin ve çalışma standartlarının düzeltilmesi için ortak bir asgari ücret talep ediliyor.

Asya Asgari Ücret, Asya’nın önemli giysi üreticisi ülkelerinde resmi para birimlerine göre (Hindistan, Bangladeş, Kamboçya, Endonezya, Sri Lanka, Tayland, Çin ve Hong Kong) kolaylıkla değiştirebilecek bir asgari ücret belirledi.

Asya Asgari Ücret nedir?

Asya Asgari Ücret, “4 kişilik bir ailenin (2 yetişkin, 2 çocuk) geçimini sağlayabilmek için bir kişinin haftada maksimum 48 saat çalışarak (fazla mesai, diğer ikramiyeler ve izinler dışta tutularak) elde ettiği geliri temel alıyor. Buna göre asgari ücret ile yiyecek, sağlık, ev giderleri, kıyafet, çocuk bakımı, ulaşım, yakacak ve eğitim masraflarının karşılanabilmesi gerekiyor.

Her ülkenin para birimine uyarlanabilecek şekilde Dünya Bankası’nın “satın alma gücü paritesi” kullanılarak belirlenen standart ücretle Asya’daki giysi üretimi yapan tüm ülkelerde işçilerin aynı miktarda alım gücüne sahip olabilmeleri ve hizmetlerden eşit derecede yararlanabilmeleri hedefleniyor.

Buna göre, 2009 yılı için Asya Asgari Ücret 475 dolar olarak belirlendi.


 

Gine’de cuntacılara protesto

Afrika ülkesi Gine’de cuntacı lider Dadis Camara’nın başkanlık seçimlerine aday olacağının öğrenilmesi üzerine 28 Eylül günü yapılan eylemlerde polis ve asker darbe karşıtlarına ateş açmış, çıkan çatışmalarda 150’nin üzerinde insan ölmüştü.

Gine’deki sendikalar ölümleri protesto etmek için 20 ve 21 Ekim tarihlerinde tüm işçi ve emekçilere işe gitmeme çağrısında bulundu.

Sendikalar işe gitmeme eylemini genel grev olarak değil daha çok ölenlerin yasını tutmak ve saldırıları protesto etmek (işçiler işe gitmeyecekler ancak sokağa çıkıp herhangi bir eylem yapmayacaklar) için yapmayı planlıyor.

Ayrıca, sendikaların bu eylemlerinin Dadis Camara’nın seçimlere aday olmaması için cunta yönetimi üzerinde baskı oluşturacağı da düşünülüyor.