16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal İşçileri Kurultayıı’na giderken…

Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır

Dünyada yılda 2 milyon işçinin yaşamına “iş kazası” adı altında kastedilmektedir. Teknolojinin gelişmişliği ve sağlık alanında kaydedilen ilerlemeye rağmen bu böyledir. Üstelik söz konusu rakamlar sadece kayıt altına alınanları yansıtmaktadır. Gerçekte sayının daha fazla olduğuna kuşku duyulmamalıdır. Daha fazla kâr üzerine kurulu kapitalist sistemde işçi sağlığı önlemleri “gereksiz masraf” olarak görülmektedir. Koruyucu önlemlerin alınması yerine işçinin sağlığına kastetmek daha “ucuz” olmaktadır.

Türkiye’de ise işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından tablo vahimdir. Her gün 3 işçi iş kazasında katledilmektedir. Türkiye iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle ölüm oranı açısından dünya genelinde 3., Avrupa’da ise 1. sırada yer almaktadır. İş kazalarının sektörler açısından dağılımında ise metal eşya imalatı ilk sırada yer almaktadır. Bunu sırasıyla inşaat, dokuma ve kömür madenciliği izlemektedir.

İşçi sağlığı ve güvenliğinde temel amaç, çalışma yaşamında işçilerin sağlığına zarar verebilecek etmenlerin önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı işçilerin psikolojik ve bedensel sağlıklarının korunması olmalıdır. Metal, yoğun emek gerektiren ve bedensel çalışmanın ağırlıkta olduğu bir işkoludur. Buna rağmen işçi sağlığı açısından uygun ve sağlıklı koşullar genel olarak sağlanmamakta, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına davetiye çıkarılmaktadır. Metal işçileri işçi sağlığı açısından büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Ana ve çocuk sağlığı açısından düşünüldüğünde ise kadın işçilerin karşı karşıya oldukları riskler üzerinde daha fazla durulmalıdır.

***

Metal sektöründe kadın işçilerin karşı karşıya kaldığı meslek hastalıkları şu başlıklar altında özetlenebilir:

* Kimyasal maddelerin etkileri;

Üretim sürecinde kullanılan kimyasal maddeler, özellikle ağır metaller (kurşun, asbest, nikel vb.) başta akciğer kanseri, bronşit gibi solunum sistemi hastalıkları olmak üzere, sindirim, göz ve cilt hastalıklarına neden olmaktadır. Özellikle otomotiv sanayinde kullanılan silika kumu, kot taşlama işçilerinde sıklıkla görülen ölümcül silikozis hastalığına neden olmaktadır. Sanayide kullanılan silika dışındaki krom, kurşun, nikel gibi kimyasal maddeler de kanser gibi ciddi hastalıklara ve ölümlere neden olabilmektedir. Kadın işçilerin çalıştıkları ortamlarda bulunan bu kimyasallar emzirme yoluyla çocuklarına geçmekte, çocuklar da bu hastalık riskleriyle karşı karşıya kalmaktadır.

* Fiziksel etkenlerden kaynaklanan hastalıklar;

Yapılan işin niteliğine göre fiziksel etkenler meslek hastalıklarına neden olmaktadır. Örneğin elle veya pedalla kullanılan işin sürekliliği, sürekli sarsıntı yapan aletlerle çalışmak el ve ayak parmaklarında ağrı ve uyuşuklukla birlikte kendini gösteren ve dolaşım bozukluğuna neden olan ‘Raynaud sendromu’na neden olmaktadır. Ayrıca ellerin sürekli kullanımı sonucu el ve bilek ağrılarıyla kendini gösteren Karpal tünel sendromu (*) da sık görülen hastalıklardandır. Daha çok kadınların tercih edildiği montaj vb. bölümlerde çalışan işçilerde bu hastalıklar daha sık görülmektedir. Yine fiziksel bir etmen olarak makine gürültülerinin yoğunluğu işitme kaybına varan çeşitli hastalıklara neden olmaktadır. Ayrıca kadınların fiziki yapılarına uymayan işlerde çalışmaları vücutlarında fiziksel değişikliklere yol açmaktadır.

Ek olarak çalışma koşullarının ağırlığı, patron ve ustaların baskıları, hakaretleri vb. uygulamalar işçiler üzerindeki stresi artırmakta, çeşitli psikolojik sorunların oluşmasına etken olmaktadır.

Tüm bunlara uzun çalışma süreleri, dinlenme sürelerinin yeterli olmaması, yemeklerin besin değerinin düşüklüğü, tuvalet, yemekhane gibi ortak kullanım alanlarının kirliliği vb. etkenler eklenince hastalık riskleri artmaktadır.

Olumsuz koşullarla birlikte yapılan işin ağırlığı yorgunluk ve dikkat kaybı yaratmakta, bu da iş kazaları riskini artırmaktadır. Kimi yerlerde ise makinelerin bakımsızlığı, iş yerinin fiziksel koşulları da kazalara davetiye çıkarmaktadır. İşyeri hekimlerinin tam gün bulunmaması ve gerekli ilk müdahale için yeterli donanımlarının olmaması da işçi sağlığı açısından önemli bir diğer sorundur.

İş yasasında ana ve çocuk sağlığı

Kadın işçilerin sağlığa zararlı ve tehlikeli işlerde çalışıyor olmaları hamile kadınların doğacak çocuklarını da tehlikeye atmaktadır. İş Yasası’nda ana ve çocuk sağlığını gözeten bazı özel koruyucu düzenlemeler görünürde bulunmaktadır. Doğum öncesi ve sonrası izinlerle gebelik süresindeki periyodik izinlerin ve emzirme izinlerinin vb. hakların genişletilmesi, ana ve çocuk sağlığı açısından yeniden düzenlenmesi gerekirken bu haklar ihlal edilmektedir.

Mevcut yasada fazla çalışma yasağı bulunmaktadır. Yasaya göre doğum öncesinde ve doğum sonrasında bir yıla kadar geçen sürede, kadın işçiye fazla çalışma yaptırılamayacaktır. Aksi takdirde, oluşabilecek bir iş kazasında bu uygulama risk olarak değerlendirileceğinden işveren başka hiçbir neden olmasa bile kusurlu bulunacaktır. Ancak çoğu fabrikada bu uygulanmamaktadır. Yasada doğum öncesinde ve sonrasında altıncı aya kadar kadın işçilere gece işi yaptırılamayacağı yazmaktadır. Hekim raporuyla bu süre doğumdan sonra bir yıla kadar uzatılabilmektedir. Ancak buna uyulmamaktadır.

Yasa hükmünde, kadın işçilerin ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamayacakları belirtilmiştir. Ancak kadın işçinin çalışabilmesine izin verilmiş olanlarında veya ağır ve tehlikeli olmayan işlerde, doğum öncesi ve sonrasında bir yıla kadar geçecek sürede, kadın işçinin daha hafif işlere verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Ağır ve tehlikeli işlerden olmamasına rağmen örneğin sadece ayakta kalmayı, hafif de olsa yük taşımayı, uzanarak iş görmeyi gerektiren işlerde çalışan kadın işçilerin, doğum öncesi ve sonrası dönemde, daha hafif işlere verilmesi gerekmektedir. Keza, kimyasallarla çalışan kadın işçiler, özel dönemleri tamamlanıncaya kadar bu işlerden uzaklaştırılarak daha hafif işlere alınmalıdırlar. Hatta kadın işçilerin bu özel dönemlerinde stres yaratan işlerden de uzak tutulmaları beklenmektedir. Yine “Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği”ne göre, bu kapsamda olmakla beraber, kadınların çalışmasına izin verilmiş olanlarında çalışanlar, özel hal (regl) gördüklerinde bu işlerde çalıştırılamayacaklar, hafif işlere alınacaklardır. Özel hal süresi, yönetmelikle beş gün olarak belirlenmiştir. Sürenin başlangıcı, kadın işçinin beyanına göre dikkate alınmalıdır.

Emeğimizi korumak, haklarımıza sahip çıkmak için kurultaya!

İşçi sınıfı ancak örgütlü mücadeleler sonucunda yasalarda bir takım haklar elde etmiştir. Ancak bu haklar kağıt üzerinde kalmaktadır. Kazanılmış hakların kullanılabilmesi de büyük mücadeleler gerektirmektedir. Ne var ki, sermaye sınıfı fırsatını buldukça bu kısmi hakları da elimizden almaktadır. Bu nedenle hak ve taleplerimiz için yürütülecek örgütlü mücadelenin önemi büyüktür.

Çalışmaları süren Metal İşçileri Kurultayı’nın, metal işçilerinin örgütlenmesine ve mücadelesine anlamlı katkıları olacaktır. Kurultay, metal sektöründe çalışan kadın işçilerin, başta sağlık olmak üzere, güncel ve acil talepleri için mücadele çağrılarını yükseltebilecekleri bir imkandır. Kadın işçiler, Metal İşçileri Kurultayı’nda yerini almalı, sözünü eyleme dökmek ve taleplerini kazanmak için harekete geçmelidir.

* İşyerlerinde iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı koruyucu önlemler alınsın!

* Kadın işçilerin ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasaklansın!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, emeklilik, yaşlılık) yapılsın! Primler işveren ve devlet tarafından ödensin!

* İşyerlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları oluşturulsun!

* İşyerlerinde doktor tam gün ve koruma amaçlı tedavi için bulunmalıdır!

* Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım!

* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları açılsın!

* 7 saatlik işgünü ve 35 saatlik çalışma haftası!

* Her türlü fazla mesai ve gece çalışması yasaklansın!

(*) Karpal tünel sendromu, elin ve el bileğinin ağrılı bir hastalığıdır. Karpal tünel, el bileğindeki kemik ve diğer dokuların oluşturduğu dar bir kanaldır. Bu tünelin içinden median sinir geçer. Bu sinir başparmak, işel ve parmaklarda ağrı ve uyuşuklukla kendini gösteren işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağının duyusunu alır ve başparmaktaki kaslara kumanda eder. Bu tünelin içerisindeki bağlar ve tendonlar şişip gerildiği zaman, median sinire baskı yaparlar. Bu baskı giderek karpal tünel sendromunu oluşturur.



SSGSS saldırısı kadın emekçileri iki kat daha fazla etkiliyor...

Herkese parasız sağlık hizmeti!

İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist kuruluşların Türkiye’deki işbirlikçilerine verdiği direktifler sonucunda sağlık sisteminin piyasaya açılması yıllardır adım adım hayata geçirilmektedir.

Bu adımların başında SSK’ların bilinçli politikalarla zarar ettirilmesi gelmektedir. SSK’da biriken kaynaklar sermayeye aktarılmış, ilaç fabrikaları kapatılarak uluslararası ilaç tekellerine alan açılmıştır. Daha sonra ise oluşturulan pilot bölgelerle “Aile hekimliği” uygulamasına geçiş yapılmıştır. Sağlık Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nın (SSGSS) işçi ve emekçilerin sağlık hakkını geliştireceği, sosyal güvencesini güçlendireceği üzerine yalanı üzerine kurulu kampanyalar örgütlenmiştir. “Aile hekimliği” ile birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin en önemli adımı atılmış, eş zamanlı olarak emekçi semtlerindeki sağlık ocaklarında muayene ücretli hale getirilmiştir.

Geçtiğimiz yıl 1 Ekim’de yürürlüğe giren SSGSS Yasası, sağlıkta özelleştirme politikalarının dizginsiz biçimde hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. SSGSS’nin sonuçları açığa çıkmaya başladıkça işçi ve emekçilerde tepkiye neden olmaktadır.

SSGSS tüm işçi ve emekçiler için yıkım demektir. Ancak kadın emekçiler için iki kat daha fazla yıkım anlamına gelmektedir. SSGSS, kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları zorlukları artırmakta, bir takım pozitif ayrımları ortadan kaldırarak kadın işçiye çift yönlü bir yıkım dayatmaktadır. Saldırı yasasıyla birlikte işçi-emekçi kadınların mücadeleleri sonucunda kazanılmış, fakat birçoğu kağıt üstünde kalmış bir dizi hak da tırpanlanmaktadır. Bugüne kadar kamuoyunda yasanın genel tablosu ve yıkımı üzerinde durulmuş ancak kadın emekçileri hedefleyen yönleri üzerinde fazlaca durulmamıştır. Oysa sağlıkta şimdiye kadar görülmedik biçimde yıkım getirecek saldırı dalgası çift yönlü olarak kadınları derinden etkilemektedir.

Yasanın kadınları etkileyen bölümleri özetle şöyledir:

“Emzirme yardımı” çerçevesinde yapılan yardım emekçi kadın lehine artırılacağına, önceleri altı ay olan bu yardım %83 oranında düşürülerek bir defaya mahsus verilmektedir. Dul eş için yapılan yasal düzenlemeler ise onun tek başına ayakta durmasını güçleştirecek şekilde değiştirilmiştir. Eşinin ölümü durumunda, onun askerlik süresini borçlanarak emeklilik süresini tamamlattırma hakkı kaldırılarak, dul eşin almaya hak kazandığı aylık %50’ye düşürülmüştür.

Bu yasayla tüm çalışanlar için emeklilik yaşı 65’e, emeklilik prim gün sayısı 9 bin güne yükseltilmiştir. Emekli aylıkları %23-%33 oranında düşürülmüştür. Yıpranma payı kaldırılmıştır. 10 yıl çalışmamış ve 1800 gün prim ödememişse ölen kişinin ailesine aylık bağlanmayacaktır, 10 yıl çalışmamış ve 1800 gün prim ödememişse sağlığını kaybederek çalışamayacak durumda olan kişiye ise, malulen emekli aylığı bağlanmayacaktır. Ölüm aylığı %75’ten %50’ye düşürülmüştür. Bir diğer uygulama da, çocukların 18 yaşından sonra anne-babanın sigortasından faydalanamayacak olmaları ve ev içinde yaşayan, 25 yaşından büyük evlenmemiş kadınların sağlık sigortasından yararlanma hakkının kaldırılmasıdır. Yasayla evlenmemiş kadınlar, ailenin kazancına göre sağlık primi ödemeye zorlanmaktadır.

Tüm bunların yanında sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için sigortalı olmak da yetmemekte ve “katılım payı” adı altında fark ücreti ödemek gerekmektedir. Hastanede adım başı karşımıza çıkan bu uygulama sağlık ocaklarından başlayarak kademeli olarak hastanelerde uygulanmakta, ilaç, muayene, tahlil, teşhis, tedavi, ameliyatlarda kullanılan malzemelerin ücreti “katkı payları” kapsamında emekçilerden tahsil edilmektedir.

Ayrıca trafik kazası geçirenlerden, kalp hastalarından, böbrek, hipertansiyon, şeker hastalığı, beyin kanamasına bağlı oluşan felçlerden, doğuştan hasta bebeklerden, lösemili çocuklara kadar, tüm işçi, emekçi ve çocuklarından katkı payı alınmaktadır. “Katılım payı” gerektiğinde beş kat artırılabilecektir. Yasaya göre, aylık geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan herkes sağlık hizmetlerinden faydalanmak için prim ve fark ücreti ödemek zorundadır. Primini ödeyemeyenler hastane kapılarından geri dönecektir.

Geçtiğimiz Mayıs ayında yasada yapılan değişiklikle, hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadınların hamilelik dönemi boyunca ücretsiz olan muayeneleri ücretli hale getirilmiştir.

Yasayla parası olan sağlık hizmetine ulaşmakta, parasız olansa kaderine terk edilmektedir. Güncel örnekleriyle sıkça karşılaşıldığı üzere kadın ve çocuk sağlığı açısından bu uygulamalar oldukça ciddi sorunlara neden olmaktadır.

Kadın emekçileri iki kat daha fazla etkileyen SSGSS saldırısına karşı kadınlar mücadelede bir adım öne çıkmalı, erkek işçi kardeşleriyle omuz omuza mücadele etmelidir.