16 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/40

  Kızıl Bayrak'tan
  Sağlıkta ve sosyal haklarda yıkım anlamına gelen SSGSS saldırısı bir yıldır yürürlükte.....
  Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası yüzlerce ailenin hayatını kararttı...
Kürt hareketini
tasfiyeye endeksli "açılım" da son perde!
İMF-Dünya Bankası karşıtı eylemler düzenin saldırganlığını arttırdı...
Temizöz davası sürüyor...
  Grevi tabanda örmek ve örgütlemek için göreve!
  Dink davasında yargılama oyunu
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Entes direnişinden...
  Güven Elektrikte işten çıkartma saldırısı yaşanıyor.
  Devletin Kürt açılımı-Ekim
  Kadın işçiler hak ve talepleri uğruna mücadeleye atılmalıdır
  YÖK düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım'da alanlara!
  Gençlik eylemlerinden...
  İMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul karararı - Volkan Yaraşır
  Türkiye-Ermenistan arası protokol imzalandı
  Dünyadan...
  Dersimin nefesi kesilmek isteniyor...
  Sermaye devleti katliamcı kimliğini örtbas edemez!
  Sınıf devrimcilerinden...
  Yaşayanlar anlatıyor
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


İMF-Dünya Bankası’nın İstanbul kararları:

Tehdit, soygun, şantaj ve yeni imaj

Volkan Yaraşır

Dünya Bankası ve IMF’nin yıllık genel kurul toplantısı İstanbul’da yapıldı. Toplantı sonucunda alınan kararlar uluslararası sermayenin yeni yol haritasını ortaya koydu. Aslında İstanbul Kararları, G-20 zirvesinde alınan kararların bir teyidi niteliği taşıdı. G-20’nin hedefleriyle uyumlu ekonomik politikalar belirlendi.

G-20 zirvesinin gündemi “küresel krizden çıkış, küresel ekonomik sürecin iyi yönetilmesi, ekonomide canlanma belirtilerinin desteklenmesi ve olası yeni krizlerin önlenmesi için ekonominin dengeli bir yapıya bürünmesi” gibi maddelerden oluşmuştu.

IMF-Dünya Bankası’nın İstanbul toplantısı en başta bir imaj yenileme “operasyonu” oldu. Kapitalist krizi öngöremeyen, yıkıcı sonuçları karşısında, aciz kalan ve önlem alamayan IMF ve Dünya Bankası, uluslararası alanda teşhir olmuş ve ciddi itibar kaybına uğramıştı. Bu toplantıda bir nevi iade-i itibar elde edilmeye çalışıldı ve herşeye rağmen vazgeçilmezlik vurgusu yapılarak, imaj tazelendi. Uluslararası medya konsantre bir dezenformasyon işlevi görüp, IMF’nin “değişen yüzünü” ve “reformcu yönünü” göstermeye çalıştı. Daha toplantının başında IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn 2010 yılında 90 milyon insanın yoğun bir yoksulluk yaşayacağını, işsizliğin artacağını, eğer krizde viraj alınmazsa, 3. dünya ülkelerinde savaşların kaçınılmazlığından bahsetmesi IMF’nin tırnak içindeki gerçekçiliğinin ifadesi oldu. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’in 2010 yılında 59 milyon kişinin işsiz kalacağı açıklaması, Dominique Strauss-Kahn’ın sözlerini tamamlayıcı içerikteydi. Bu iki emperyalist örgüt çıplak durumu ortaya koyuyor. Yapılması gerekenlerin altını çiziyor ve bir toparlanma sürecine girildiğine vurgu yapıyordu. Ama öte yandan küresel bankacılık sisteminde kayıpların 4.5 trilyon dolara ulaşmasına ve başta ABD olmak üzere metropollerdeki işsizliğin hızla artmasına ve kronik bir hal almasına, üretimde ve ticarette görülen hızlı deformasyonlara somut çözümler getiremiyordu.

Toplantı sonucunda alınan kararlarda, küresel krizden çıkış işaretlerinin doğmasına rağmen, risklerin halen varlığını koruduğu vurgulandı. Krizden çıkış için en başta ülkeler arası işbirliği ve uyumun gerekliliğinin altı çizildi. Gelişmekte olan ülkelerin, ekonominin toparlanmasının lokomotifi olacağı vurgulandı. Hükümetlerin ekonomiyi canlandırıcı paketlerini vaktinden önce geri çekmemeleri ve küresel talep eksikliğine karşı devlet harcamalarının gerekliliği belirtildi. Ayrıca finans sisteminin etkin denetiminin zarureti üzerinde duruldu.

Bir reform ve değişim şeklinde deklare edilen bu kararlar özünde uluslararası sermayenin yeni saldırı politikalarını içermektedir.

Teknik bir tanımla küresel talep eksikliğini aşmak için devlet harcamalarının yapılması kararı, özünde krizin yükünün emekçileri üzerinden çıkarılmasından başka anlam taşımamaktadır. Bugüne kadar aynı örgütlerin ekonomide devletin rolüne ve devlet harcamalarına yönelik kullandığı lanetleyici ifadeleri terk etmesi ilginçtir. 2008’de başlayan krizle birlikte sermaye, devleti aktif göreve çağırmıştır. Bu durum devletin sermayenin hem dostu, hem de uşağı olduğunun somut göstergesidir. Ayrıca IMF ve Dünya Bankası vereceği kredinin koşullarını, sermayenin hareketini engelleyen her türlü gelişmenin önlenmesi üzerine kurmuştur. Bunun anlamı sınıfın her düzeydeki örgütlülüğünün dağıtılması, işten atılmaların kolaylaştırılması ve güvencesizliğin sistemleştirilmesidir. Geçen hafta yine İstanbul’da yapılan değişik dünya sendikal örgütlerinin katıldığı, güvencesizlik ve düzensiz çalışmaya karşı uluslararası çapta yürütülen kampanyanın Türkiye ayağı toplantısında, IMF ve Dünya Bankası politikalarının işçileri tehdit ettiği, güvencesizliği bir kural haline getirdiği ve bu yönde hükümetleri, yeni baskı yasalarının çıkartılması için yönlendirdiği açıklandı. En çarpıcı örnek olarak da Ruanda gösterildi. Sınıfı sosyal bir enkaz haline getiren ve para-militer güçlerin saldırısını doğallaştıran IMF ve Dünya Bankası’nın değişen yüzüydü.

Türkiye’de özellikle Hak-İş’in IMF ve Dünya Bankası’nın reformculuğunu “keşfetmesi” ve toplantılarına katılması son derece trajik bir gelişme oldu. Türkiye’deki sendikal yapıların korparatist ve bürokratik karakterinin açıkça dışavurumuydu. Salazar faşizminin korparatist devlet modelindeki gibi sermaye devlet ve sendika arasındaki organik ilişkinin somut bir göstergesiydi.

Ayrıca İstanbul kararlarında finansal sistemin sıkı denetimine vurgu yapılsa da, bu kararın kendisi de kapitalist kriz gerçekçiliğinin nedenlerini ve sonuçlarını anlamaktan uzaktır.

Kapitalizmin temel çelişkisinden kaynaklanan, değişim değeri alanının özerklik kazanması ve kendi kendine hareket eden, bir spekülatif sermaye heyulasına dönüşmesi öyle bir aşamaya ulaşmıştır ki, bu sürecin ulusal sınırlamalara tahammülü olamaz. Kısaca kapitalizmde kriz ontolojiktir ve onun doğasındadır. Özetleyecek olursak İstanbul Kararları, bir yandan IMF ve Dünya Bankası’nın oluşturmaya çalıştığı yeni imaja hizmet etmiştir. Bu imaj, her şeye rağmen kapitalizmsiz olmaz imajıdır. Öte yandan yine bu kararlar dünya halklarına yönelik bir soygun reçetesidir. İşçi sınıfı ve emekçilere düşen görev ise kapitalizme karşı, her sokağı, her fabrikayı isyan odağına dönüştürmektir.

 


Hikmet Kıvılcımlı
mezarı başında anıldı! 

Hikmet Kıvılcımlı ölümünün 38. yılında Topkapı’da bulunan mezarı başında anıldı. Vedat Türkali’nin çağrısıyla bir araya gelen parti ve kurumlar ile SODAP, Kıvılcımlı’nın mezarı başında ayrı ayrı anma etkinlikleri gerçekleştirdiler.


Kıvılcımlı bugüne ışık tutan devrimcidir!

Vedat Türkali’nin çağrısıyla bir araya gelen Sosyal İnsan Yayınları, Sosyalist Dayanışma Platformu, Toplumsal Özgürlük Platformu, 14 Mayıs Platformu, Demokratik Toplum Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri, İşçi Kardeşliği Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Özgürlükçü Sol Hareket, Sosyalist Demokrasi Kolektifi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Emek Hareketi, Sosyalist Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Gerçeği pankart açarak Kıvılcımlı’nın mezarı başına kadar sloganlarla yürüdüler.

Eylemde, “Devrime adanmış bir ömür… Dr. Hikmet Kıvılcımlı sosyalizm mücadelemizde yaşıyor” pankartı ve devrimci önderlerin resimleri taşındı.

Yapılan konuşmalarının ardından anma sona erdi.

 

SODAP Kıvılcımlı’yı andı

Hikmet Kıvılcımlı’yı mezarı başında anan bir diğer grup ise SODAP oldu.

“Varlığın varlığımızı yarattı Varlığımız fırtınalar koparacak Gelecek direnişte, gelecek partide / SODAP” pankartının ve Kıvılcımlı’nın resimlerinin taşındığı anmada SODAP adına Muzaffer Kaya bir konuşma gerçekleştirdi.

Kıvılcımlı’nın, hayatının sonuna kadar sosyalizm mücadelesini yürüttüğünü belirten Kaya, ardında onlarca eser ve direniş bıraktığını vurguladı.

Eyleme EHP ve Teori ve Politika da destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

Necdet Adalı anıldı 

12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından idam edilerek katledilen ilk devrimci olan Necdet Adalı 8 Ekim günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda bulunan mezarı başında anıldı.

SDP, Sosyalist Parti, ESP, 78’liler Birlik ve Dayanışma Derneği ve Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından düzenlenen anma Karşıyaka Mezarlığı önünde “Kurtuluş savaşçıları ölümsüzdür” pankartının açılmasıyla başladı.

Adalı’nın mezarına yapılan yürüyüş sırasında “Necdet Adalı ölümsüzdür!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganları atılırken yürüyüşün ardından Adalı’nın mezarı başında konuşmalar yapıldı.

Mezar başında SDP, Sosyalist Parti ve 78’liler Federasyonu adına yapılan konuşmalarda Necdet Adalı’nın 12 Eylül darbesinin ardından idam edilen ilk devrimci olduğu ve devrimci kimliğiyle kendinden sonra gelen devrimcilere bıraktığı mirasın önemine değinildi. 12 Eylül darbecilerinin yargılanması istendi.

Anma sırasında Adalı’nın mezarına karanfiller bırakıldı.