15 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/02

  Kızıl Bayrak'tan
  Ergenekon’un yeni dalgası...
  Direnen Filistin kazanacak!
Ezilen halkların her tür araçla işgalcilere karşı direnişi meşrudur!
Gazze katliamı protestolarından…
“Alevi açılımı”nda son perde…
Vira-Kürşat işçilerinin açlık grevi sürüyor…
  TORGEM Tersanesi’nde ücret gaspına karşı direniş ateşi!
  Bütünlüğü içinde kapitalizmin krizi
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Sınıf çalışmalarından...
  Ümraniye Dudullu’da direnişlerini sürdüren BMİS üyesi Sinter işçileriyle direniş süreci üzerine konuştuk...
  Direnen kadınlar anlatıyor...
  Gençlik hareketinden…
  Gençliğin Filistin’le dayanışma eylem ve etkinlikleri…
  Gerici Gürcistan rejimi ABD uydusu
olma yolunda!
  İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 1 Volkan Yaraşır
  Berlin’de Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anmasına onbinler katıldı…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ümraniye Dudullu’da direnişlerini sürdüren BMİS üyesi Sinter işçileriyle direniş süreci üzerine konuştuk...

“Mücadele Sinter’deki direnişle sınırlı kalmamalı!”

- Sinter işçilerinin örgütlenme süreci nasıl başladı?

Ümit Aydın: Örgütlenme süreci 5 arkadaşın biraraya gelmesiyle başladı. Sendikayla temas haline girdik. Ondan sonra herkes kendi bölümünde örgütlenmeye başladı. Çok uzun da sürmedi. İki ay gibi bir sürede fabrikanın yüzde sekseni örgütlendi. Ardından bunu duyan patron 38 işçiyi attı. Üyeliklerin tamamlandığını duyan patron, krizi bahane ederek ayrıca 351 işçiyi daha işten attı... Krizle uzaktan yakından alakası olmadığını da herkes biliyor.

- Sinter işçilerini sendikaya iten şey neydi?

Ümit Aydın: Öncelikle çalışma saatleri çok uzundu. Zorunlu mesailer ve baskılar vardı. Elimizdeki sosyal hakların gaspedilmesi vardı. Bu haklar bir bir elimizden alındı. İçeride biriken paralar ve bunun akabinde de idari binanın (müdürlerin, şeflerin) işçi üzerindeki baskısı vardı. Disiplin baskıları vardı. Tüm bunlar Sinter işçilerini örgütlenmeye itti. Bıçağın kemiğe dayandığı andı ve sonuçta oldu. Sendikalaştık ve umarım bu fabrikaya sendikayla da gireceğiz.

- 36 saati aşkın süre fabrikada işgal gerçekleştirdiniz. Bu süreçten devam eden direniş sürecine baktığında Sinter işçilerinde nasıl bir değişim görüyorsun?

Murat Öğütücü: İşçi arkadaşlarımızda çok kısa süre içinde büyük bir değişim yaşandı. Sınıf bilinci yerleşti zihnimize. Yaklaşık iki gün süren bir işgal gerçekleştirdik. Patron yasal olmayan bir biçimde krizi bahane ederek 380 kişiyi çıkardı. Krizi kabul etsek, ki böyle bir şey yok, bunu bile yasal olarak gerekli kurumlara bir ay önceden haber vermesi gerekiyordu. Onu da yapmadı, yasadışı bir lokavt uyguladı. Bunun sonucunda işgal eylemini gerçekleştirdik. Bu tür yasadışı uygulamalara karşı bizlerin böyle bir eylem yapması normal karşılanabilmelidir.

Şu anda bir aya yakın bir süre geçti. Direnişimiz sürüyor ve sürecektir. Şu anda kriz bahane edilerek birçok fabrikada işçiler çıkartılıyor. Bu direnişi, bu yüzden buradaki fabrikalara da örnek teşkil edeceğini umuyoruz ve öyle de olacaktır. İşçi sınıfı olarak bu mücadeleyi hep birlikte sürdürmemiz lazım. Gerekli destekler her gün sürüyor.

- Direnişlerdeki sınıf dayanışmasının önemini biliyoruz. Sizin mücadelenizde nasıl bir dayanışma sergileniyor?

Ümit Aydın: İşçi sınıfı olarak her yerden destek alıyoruz ve alacağımıza inanıyoruz, sonuna kadar. Bunun dışında farklı alanlardan da destek alıyoruz.

- İçeride ana firma bünyesinde çalışan sendika üyesi işçiler var. Onların desteği var mı?

Ümit Aydın: Dayanışma çok güzel. Her çay ve öğlen paydosunda yanımıza geliyorlar. Özellikle akşam paydoslarında yanımıza geliyorlar. İçeride ve dışarda bir kenetlenme var. Her zaman da sloganını atıyoruz “İçeride de dışarıda da biz biriz!” diye.

- Sinter patronunun baskıları sürüyor mu?

Tekin Karakoç: Patron çoğu arkadaşımıza telefon ettirerek işe geri dönmesini sağlamaya çalışıyor ve arkadaşlarımız bunu reddediyor. Sendika gelirse döneriz deniliyor. Patron kendine göre birtakım uygulamalara devam ediyor ancak biz birlik olduğumuz için buna direniyoruz. “Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyoruz. Biz sadece insan gibi yaşamak istiyoruz ve ekmeğimizin peşindeyiz. Çalışma koşullarımızın daha iyi olması, maaşımızın daha yüksek olması, zorunlu mesainin olmaması gibi hakların sağlanmasını istiyoruz.

Şimdiye kadar sendika olmadığı için patronun her dediği oluyordu. Maaşlar geç ödeniyordu. Birtakım sosyal haklar ödenmiyordu. Bize girerken sosyal haklardan söz edildi ve bir süre sonra bunlar verilmemeye başlandı. Zaten asgari ücretle kıt kanaat geçiniyoruz. Şimdi bizi kapının önüne koydu. Aldığımız maaş yetmiyor. Biz geldiğimizde burası iki katlı bir yerdi. Yıllardır burada çalışıyoruz. Bir hayli emek verdik ve patron işyerini büyüttü. O da yetmedi yan taraftaki fabrikayı satın aldı. Makinaları doldurdu. Parasına para kattı, bizim emeğimizle her şeyi yaptı. Demek ki biz onun gözünde hiçbir şeymişiz.

- Sinter işçisi direniş sürecinde bir sınıf olarak ürettiğinin karşılığını alamadığını gördü. Bugün Sinter işçilerinin sınıf bilincinin geliştiğinden bahsedebilir miyiz?

Ümit Aydın: Tabii ki bahsedebiliriz. Şu anda herkesin düşüncesi aynı. Bu fabrikayı biz kurduk ve bizimle üretim yapmaya devam etmesi lazım. Öyle de olacak.

- Bir ay geride kaldı direnişinizde. Ne düşünüyorsunuz? Direnişin havza içinde duyulması ve dayanışmanın yükseltilmesi için neler yapılmalı?

Murat Öğütücü: Tabii ki sadece buradaki direnişle sınırlı kalmamalı mücadele. Çünkü bu sadece Sinter işçilerinin sorunu değil. Buradaki bütün fabrikaların ve işçi sınıfının sorunu. Bu direnişi bölgedeki fabrikalar dahil tüm Türkiye’ye duyurmamız lazım. Gerçekten krizin faturasını işçiler ödüyor. Bu krizi işçiler yaratmadı ve bu krizi çıkartan yine sermayenin kendisidir. Faturasını onlar ödemeli. Bu yüzden sadece Sinter’le sınırlı kalınmamalı. Daha kalabalık yürüyüşlerle ve farklı eylemlerle haklılığımızı kamuoyuna duyurmamız gerekiyor.

- Bu noktada hem Sinter işçilerine, hem sendikaya, hem de destek için gelenlere büyük görevler düşüyor... Neler söyleyebilirsin?

Ümit Aydın: Destek gerekiyor ve bu desteğin hiç azalmaması gerekiyor. Sonuçta bu bir sınıf mücadelesi ve işçi sınıfı mücadelesi veren herkesin desteğini bekliyoruz. Varolan krizin faturası işçilere çıkmamalı, krizin faturası işçilere ödetilmemeli.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Bakırçay’da demir-çelik işçileri toplantısı…

Bakırçay Havzası’nda yürütülen metal çalışmasında 3. toplantı 10 Ocak günü gerçekleştirildi.

Vardiya sistemi nedeniyle demir-çelik işçisi arkadaşlarımızın bir bölümü toplantıya katılım sağlayamadı. Toplantıda, ağır çalışma koşulları ve birikmiş sorunlara karşı tepkiler ortaya konuldu.

Demir-çelik işçileri, toplantıda taşeron çalışmayı tüm yönleriyle somut örnekler üzerinden ele alırken, ileriki dönemde ortaya konulacak hukuki mücadele yöntemleri de tartışıldı.

ÇHD üyesi bir avukatın da katılımıyla gerçekleşen toplantıda, asıl olarak yürünmesi gereken yolun fiili mücadele olduğunun altı çizildi. Hakları elde edene kadar grev silahının etkili bir tarzda kullanılması gerektiğine değinildi. Kadrolu ve taşeron işçilerin mücadelelerini ortaklaştırma gerekliliği toplantıda üzerinde durulan bir başka nokta oldu.

Demir-çelik işçilerinin yakıcı sorunlarından olan kriz ve işten çıkarmalarla ilgili ileriki haftalarda daha geniş katılımlı bir toplantı örgütleme kararı alındı.

Bakırçay Havzası’ndan demir çelik işçileri

 

Ankara’da krize karşı faaliyet…

Emperyalist barbarlık ve kapitalist sömürüye karşı devrimci sınıf hareketini yükselterek “krizin faturasını kapitalistlere ödetme” bakışıyla ele aldığımız kriz gündemine müdahalemizi sürdürüyoruz. Bu çerçevede 11 Ocak günü gerçekleştireceğimiz panelimizi de yaygın bir ön çalışmaya konu ettik. 

Balgat, Ulus, Ostim, Batıkent ve Tuzluçayır’da işçi servislerine ve Kızılay’a, “Krizin faturasını ödememek için mücadele barikatlarını kuralım, genel direnişi örelim!” şiarlı BDSP imzalı bildirilerimizle birlikte panelimizin duyurusunu dağıttık. Mamak’ta ve Sincan’da, ODTÜ, Beytepe, Cebeci kampüslerinde afişlerimizi ve bildirilerimizi kullanarak panele çağrı yaptık.

İnsanlığın derinleşen krizle birlikte daha hızlı bir şekilde kapitalizm tarafından yıkıma sürüklendiği bir süreçte tek kurtuluş yolunun sosyalizm olduğunu işçi ve emekçilerle tartışarak genel direnişi yükseltmeye çağırdık.

Ankara BDSP