14 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/45

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejimin krizi derinleşiyor...
  Obama’nın Kürt hareketinde körüklediği dayanaksız beklenti ve hayaller karşılıksız kalacaktır...
AKP faşist özünü
açığa vuruyor
Ücretlere zam dönemi yaklaşıyor!

Esenyurt’tan tekstil işçileri:

Yürüyüşlerin 4. haftasında metal işçisiyle sınıf dayanışması!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü...
  Sol hareketin güncel durumu üzerine değerlendirmeler...
Devrimci harekette ideolojik ve moral kırılma
  10. yılında Parti İzmir’de selamlandı…
  İstanbul’da YÖK protestosu…
  YÖK protestolarından…
  Genç-Sen 1. Olağan Genel Kurulu ve “demokrasicilik” oyunu...
  Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh toplantısından da bir sonuç çıkmadı… ..
  Barack Obama üzerinden yayılan sahte hayaller…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden…
  Ekim Devrimi ve bugünün anlattıkları
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh toplantısından da bir sonuç çıkmadı…

Ezilen halkları ancak direniş özgürleştirebilir!

Filistin sorununa çözüm üretmek iddiasıyla BM, AB, ABD ve Rusya tarafından oluşturulan “Ortadoğu Dörtlüsü”, son toplantısını Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde gerçekleştirdi. Toplantıya, dörtlü adına BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın yanısıra İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas katıldı. Hamas ise toplantıyı boykot ettiğini açıkladı.

Eski İngiltere başbakanı Tony Blair’i temsilciliğe atayan dörtlü, söylemlerinin aksine, şu ana kadar Filistin halkının sorunlarının çözümüne zerre kadar katkıda bulunmamıştır. Blair’i siyonist ahbaplarıyla zaman geçirmek için bölgeye gönderen Dörtlü, fiilen siyonistlerle suç ortaklığı yapmaktan başka bir işe yaramış değildir.

Kasım 2007’de ABD’nin Annapolis kentinde “Dörtlü”nün yanısıra bazı bölge devletlerinin temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda iddialı söylemler gündeme gelmişti. Söz konusu toplantıyı organize eden haydutbaşı Bush, Beyaz Saray’daki görev süresi dolmadan Filistin sorununu çözmeye kararlı olduğunu bile öne sürmüştü.

Filistin sorunu çözülmek bir yana, Annapolis seremonisinden sonra daha da karmaşık bir hal aldı. Zira ırkçı-siyonist İsrail devleti, aradan geçen bir yıllık sürede sorunun kaynağı olan icraatlarını aynı pervasızlıkla sürdürmektedir.

Annapolis toplantısından sonra ırkçı-duvar inşaatı devam etti. Gazze etrafındaki abluka kaldırılmadı. Filistinliler’in topraklarını gasp etmenin aracı olan Yahudi yerleşimlerine yenileri eklendi. Saldırı ve katliamlar ise siyonist devletin “rutin icraatları” olarak sürdü. Katledilen Filistinli çocuk ve gençlere bu sürede onlarcası eklendi.

Irkçı-siyonistler icraatlarına devam ederken, Ortadoğu Dörtlüsü belli aralıklarla toplantılar yaptı. Ancak bu toplantılardan kayda değer tek bir karar çıkmadı. Şarm el Şeyh’teki son toplantı başladığında ise İsrail bir haftadır Gazze Şeridi’ne temel gıda maddeleri, ilaç ve yakıt sevkini engelliyordu. Gazze’de toplu kıyımlara yenilerini ekleyen siyonist rejim bir günde 6 Filistinli’yi katlederek, Şarm el Şeyh’te toplanan Dörtlü’nün temsilcilerine çözümden neyi anladığını bir kez daha hatırlattı.

Başını emperyalistlerin çektiği bir oluşumun ezilen halkların, hele de Filistin halkının sorunlarına çözüm üretmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Dahası İsrail’i himaye eden emperyalist güç odakları, Filistin halkının yaşadığı yıkım ve acıların dolaysız sorumlularıdır aynı zamanda.

Buna rağmen, tutarlı bir anti-emperyalist çizgiden yoksun olan Filistin yönetiminin iki bileşeni Hamas ile El Fetih, siyonizmin hamilerinden medet umma çaresizliği içinde çırpınıp duruyorlar. Barack Obama’nın başkanlığa seçilmesi her iki kesimin de ABD’den beklentilerini pekiştirmiş görünüyor.

Hem El Fetih lideri Mahmut Abbas hem Hamas’ın Şam’da sürgünde yaşayan lideri Halit Meşal, Obama’nın seçilmesini önemli bir gelişme olarak yorumlamış, yeni ABD başkanının Ortadoğu’daki sorunların çözümüne ciddiyetle eğileceği beklentisini dile getirmiştir. ABD seçimleriyle ilgili değerlendirmesinde, “Bu, siyasi ve psikolojik, büyük bir değişim, dikkate değer. Başkan Obama’yı kutluyorum” diyen Meşal, Obama ve yeni Amerikan yönetimiyle diyaloga hazır olduklarını vurguladı. Mahmut Abbas ise zaten Bush yönetimiyle de yakın işbirliği yapıyordu. Obama ile bu işbirliğini daha da pekiştirmesinin önünde bir engel bulunmuyor.

Neofaşist çete ile şefi Bush’un zihniyetleri ırkçı-siyonistlerden farksızdı. İlk dış gezisini İsrail’e yapan Obama ise Beyaz Saray’ın kilit mevkilerine ırkçı-siyonistleri yerleştirmeye başladı bile. Geçen Temmuz ayında İsrail’i ziyaret eden Obama, Kudüs’ü İsrail’in “birleşik başkenti” ilan ederek Bush’un da ötesine geçmişti.

Washington’da böyle bir zihniyet işbaşındayken, ABD’den Filistin sorununun çözümüne katkıda bulunmasını beklemek abesle iştigaldir. Ancak tutarlı anti-emperyalist programdan yoksun olan siyasal akımlar, bu kısır döngüye düşmekten kurtulamıyorlar. Hamas-El Fetih ikilisinin ABD’den medet ummalarının, açmazlarını daha da derinleştirmekten başka bir sonuç yaratması olası görünmüyor.

Bu arada anti-emperyalist çizgisini terkettikten sonra Kürt hareketinin de aynı açmaza sürüklenmesi rastlantı olmadığı gibi şaşırtıcı da değildir. Emperyalizmi bir sistem olarak karşılarına alamayan siyasal akımlar, ondan medet ummaya mahkûm oluyorlar.

Görünen o ki, Ortadoğu Dörtlüsü toplantılarına devam edecek. Ancak bu oluşumun iğreti de olsa Filistin sorununa çözüme üretebilme yeteneği son derece düşüktür.

Ezilen bir halkın onurlu kurtuluşunun tek yolu, direniştir! Tüm özgürlük mücadeleleri tarihi bu gerçeği teyit etmektedir. Gerici güç odaklarından medet ummak sorunları çözmüyor, yalnızca zamana yayılarak sürünmesini sağlıyor. Bu kısır döngüyü ancak Filistinli devrimci örgütler kırabilir. Filistin direnişinin zafere ulaşmasını sağlayacak yolu açmanın başka alternatifi yoktur.


Almanya’da yüzbin liseli eylemdeydi!

Almanya’da 12 Kasım günü 40 kentte 100 bine yakın öğrenci dersleri boykot etti. Öğrenciler sokağa çıkarak hükümetin eğitim politikalarını protesto eden gösteriler gerçekleştirdiler.

Liseli öğrenciler, sınıflarda çok fazla öğrenci olmasını, “Turbo eğitim” adını verdikleri kısaltılmış eğitimi, sokuldukları sınav stresini, okullarda öğretmen eksikliğini ve eğitimde kötü şartları protesto ederek eğitimde şans eşitliği taleplerini yükselttiler.

Boykot çağrısını daha önce Berlin’de bir araya gelerek eğitim politikalarına karşı mücadele kararları alan eyalet lise öğrenci temsilcileri yaptı. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek tekellere milyarlarca euro aktaran hükümetin bu politikasını eleştiren öğrenci temsilcileri, eğitime yeterli bütçe ayrılması ve herkese parasız eğitim hakkı taleplerinin yanısıra üniversitelerin aldığı harçlara tepki gösteriyorlar. Eğitim alanında izlenen politikalara karşı “Öğrenci Komiteleri”nin kurulmasınını öneriyorlar.

Eylemlere Berlin’de 10 bin, Hamburg’da 6 bin, Bremen’de 7 bin, Stutgart’ta 8 bin kişi katıldı. Hessen eyaletinde Kassel, Frankfurt ve Gießen de 10 bin öğrenci protesto eylemlerine katıldı. Yürüyüşlerde “Bizim eğitimimiz çalınıyor. Bunun için buradayız ve haykırıyoruz!” sloganları güçlü bir şekilde atıldı.

Berlin’de yüzlerce öğrenci Humbolt Üniversitesi’ne ait bir binayı işgal ederek binanın pencerelerine kızıl bayraklar astılar. Erfurt’ta yüz kadar öğrenci Eyalet Eğitim Dairesi’ni işgal etti. Boykota katılan öğrencilerin daha sonra cezalandırılmayacağı sözünün verilmesinden sonra işgal eylemini bitirdiler. Hannover kentinde de öğrenciler eyalet parlamentosunu işgal ettiler.

Öğretmenler Sendikası GEW de öğrencilerin eylemlerini destekledi. Sendikanın yaptığı açıklamalarda, toplumda sosyal bakımdan zayıf olan ve eğitimden uzak kalan kesimlerin haksızlığa uğramasının eğitim sistemindeki eksikliklerden kaynaklandığı vurgulandı. Gösterilere üniversite öğrencileri ve veliler de katıldı.

40 bin öğrenci Mayıs ve Haziran ayında tüm ülke genelinde eğitim sistemini sokaklara çıkarak protesto etmişti. Bunun üzerine hükümet eğitimde bazı düzeltmeler yapacağını vaat etmişti. 22 Ekim tarihinde eyalet başbakanları ile başbakan Merkel “Eğitim Zirvesi” adı altında biraraya geldiler. Öğrencilerin katılımı ve söz sahibi olmadığı bu eğitim zirvesi tam bir fiyasko ile sonuçlandı.

Berlin öğrenci temsilciliği yaptığı konuşmada, “biz değiştirmek istediğimiz şeyleri kendi elimize almalıydık ve bugün bunu yapıyoruz!” dedi.

Bazı eyaletlerde kültür bakanlarının boykotun yasak olduğunu ve bu eylemlere katılan öğrenciler hakkında cezai soruşturma başlatılacağını açıklaması, bazı okullarda öğretmenlerin kapıları kilitlemeleri ve zayıf not verecekleri yönlü tehditleri öğrencileri bir adım geri attırmadı. Öğrenciler derslere girmeyerek İtalyan öğrencilerin İtalyan sokaklarında estirdikleri rüzgarı Almanya’ya taşıdılar.


Hollanda: DAF’da 2 bin işçiye çıkış!

Tüm dünyaya yayılan kapitalist sistemin krizi somut sonuçlarını üretmeyi sürdürüyor. Krizi aşmanın yolu olarak dünyanın birçok ülkesinde işçiler sokağa atılmaya başlandı.

Başta otomotiv sektörü olmak üzere krizin yansımaları ulaşım ve taşımacılık sektöründe kendini gösterdi. Büyük otomotiv firmaları kriz nedeniyle kapı önüne koyacakları işçi sayısını belirlerken, bazıları da sektörde kapatacakları bölümleri açıkladılar.

Holanda’daki DAF TIR fabrikası da kapitalist krizin etkilerinin yaşandığı fabrikalardan biri. 1928 yılında kurulan DAF, ‘93 ve ‘97 yıllarında iki kez iflasın eşiğine geldi. ‘97 yılında Amerikan Paccar firması 450 milyon Euro ödeyerek DAF’ı satın aldı. Paccar firması DAF’ın yanında İngiltere’nin Lyland TIR fabrikasını da satın aldı. Satın almanın ardından üretiminde belirgin bir artış yaşandı. (‘99 yılının sonunda günde 96 tır üretilirken, ‘08 yılının Haziran ve Temmuz aylarında bu sayı 245’e çıktı.)

Yaklaşık 8 bin işçinin çalıştığı DAF’ın yıl sonu bilançolarına bakıldığında, günlük 1,5 milyon Euro net kâr ettiği görülüyor.

3 Ekim ‘08 tarihinde sendika, işyeri temsilciliği ve DAF yönetimi arasında yapılan görüşmede krize karşı işyerinde yaşanacaklara dair senaryolar görüşüldü. Bilgilendirme ve tartışmaların ardından temsilciler kurulunda yapılan toplantıda “çok abartmaya gerek yok, sorunu büyütmeyelim!” görüşü öne çıktı.

Ancak kısa zaman diliminde üretimin hızla düştüğü görüldü. Hollanda’da 1 ile 5 tır çalıştıran firmaların %46’sının iflasın eşiğinde olduğunu açıkladı.

DAF ilk elden taşeron firma aracılığıyla çalışanları çıkaracağını açıkladı. Bu da işçi sayısının %25’ine denk geliyor. 1200’ü Eindhoven’da, 800’ü Westerlo’da olmak üzere 2 bin işçinin işine son verilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, süreli çalışanların kontratları bittiğinde uzatılmayacak ve çıkışları verilecek. 58 yaş üzeri erken emeklilik planı görüşmeleri de başladı.

DAF şu an günde 170 tır üretiyor. Bu rakam 130’a düşerse, 360 kadrolu işçinin çıkışı da gündeme gelecek.

5 Kasım ‘08’de Avrupa otomotiv sektörü Brüksel’de biraraya gelerek, 3 aylık, 6 aylık ve 1 yıllık plan hazırladılar. Planların içeriği tümüyle işçi sınıfına saldırıyla doludur. Patronlar işçileri sokağa atmak için yasal zeminini hazırlıyor.

Sendikalar cephesinden ise krizin sonuçlarına karşı ciddi bir hazırlık göze çarpmıyor.

Geçen hafta Hollanda’da sendikalar, işveren ve hükümet görüşmelerinden çıkan sonuç, saldırıyı zamana yayarak kabaran tepkinin yatışmasını sağlamak…Yakında yapılması beklenen açıklama, sürecin daha net görülmesini sağlayacak.

Kızıl Bayrak / Hollanda