14 Kasım 2008 Sayı: SİKB 2008/45

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejimin krizi derinleşiyor...
  Obama’nın Kürt hareketinde körüklediği dayanaksız beklenti ve hayaller karşılıksız kalacaktır...
AKP faşist özünü
açığa vuruyor
Ücretlere zam dönemi yaklaşıyor!

Esenyurt’tan tekstil işçileri:

Yürüyüşlerin 4. haftasında metal işçisiyle sınıf dayanışması!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü...
  Sol hareketin güncel durumu üzerine değerlendirmeler...
Devrimci harekette ideolojik ve moral kırılma
  10. yılında Parti İzmir’de selamlandı…
  İstanbul’da YÖK protestosu…
  YÖK protestolarından…
  Genç-Sen 1. Olağan Genel Kurulu ve “demokrasicilik” oyunu...
  Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh toplantısından da bir sonuç çıkmadı… ..
  Barack Obama üzerinden yayılan sahte hayaller…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden…
  Ekim Devrimi ve bugünün anlattıkları
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gerici rejimin krizi derinleşiyor..

Düzenin saldırılarını püskürtmek için devrimci sınıf mücadelesi!

 

Sermaye iktidarı ile onun icraatlarını sürdüren AKP hükümeti nispeten rahat geçirdikleri yılların sonuna yaklaşıyor. 2002’de AKP’nin başa geçmesinden sonra yaşanan egemenler arası çatışma dışta tutulursa, rejimin üstünde kayda değer bir iç basınç olmadı. Yoğun sömürü ve hak gasplarına rağmen sınıf hareketi gerekli çıkışı yapamayınca, asalak burjuvazi ile temsilcileri fazla zorlanmadan işlerini yoluna koyabildiler.

2001 Şubat krizinde dibe çöken ekonomi yoğun emek sömürüsü ve dışarıdan gelen “sıcak para” ile düze çıkabildi. Dolar milyarderlerinin sayısında hızlı bir artışın görüldüğü bu dönemde, ekonomide önemli bir büyüme oranı yakalandı. Ancak bu büyüme süreci yeni istihdam alanları yaratmadığı gibi işçi sınıfının reel ücretlerinde de düşüşler yaşandı, çalışma koşulları ağırlaştırıldı. Yasal ve fiili düzenlemelerle işçi sınıfının kazanımları önemli ölçüde tırpanlanırken, sınıfın gerekli çıkışı yapamaması, sermaye ile hizmetindeki AKP hükümetinin işini kolaylaştırdı. Bu dönemde Kürt hareketinin devlet tarafından kabul görmek için sınırın ötesine çekilmesi, rejimi rahatlatan bir diğer etkendi.

Krizin sarsıntıları erken başladı

ABD’de patlak veren kapitalizmin küresel krizinin harcanan trilyonlarca dolara rağmen yayılmaya devam etmesi, Ankara’daki Amerikancı rejimin nispeten rahat geçen döneminin sonunu erken getirdi.

Krizin başlangıç günlerinde “bizim ekonomimiz sağlam, krizi savuşturabilir, hatta krizi fırsata çevirebiliriz” havalarına giren Tayyip Erdoğan ile müritleri, kısa sürede yelkenleri suya indirmek zorunda kaldılar. Daha akıllı davranan TÜSİAD kodamanları, döne döne hükümeti uyararak, gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurguladılar. Krizin etkili dalgaları, dinci-gerici takımı ile şefleri Tayyip Erdoğan’ın kısa sürede ağız değiştirmesine yol açtı. 

Kapitalizmin küresel krizinin “merkezden çevreye” yayılıp imalat sanayini vurmasının önümüzdeki yılın başlarında belirgin bir hal alacağı öngörülüyordu. Oysa bu kadar süre beklemeye gerek kalmadan krizin dalgaları imalat sanayi ile hizmet sektörünü vurmaya başladı.  

Sarsıntının imalat sanayindeki yankıları yaygın işten atmalar şeklinde hissedilmeye başladı. Görüldüğü üzere kapitalistler, kendi düzenlerinin krizinin faturasını işçi sınıfıyla emekçilere ödetmek için zaman yitirmeden saldırıya geçtiler. Bu saldırılar işçi ve emekçilerin düzenden duydukları hoşnutsuzluğu daha da pekiştirdi. Emekçilerin öfkesini hissetmeye başlayan AKP, Kürt halkının patlayan öfkesinin de etkisiyle maskelerinden soyunmaya başladı. Maskeler ortadan kalkınca, AKP hükümetinin Amerikancı, hırsız, faşizan yüzü tüm çirkinliği ile ortaya serildi.

Tayyip Erdoğan “Bush geldi Bush gidecek…”

AKP hükümetinin yolsuzluk ve rüşvet içinde yüzmesi Erdoğan’ın önde gelen iki müridini sahnenin gerisine itti. Kürt illerinde gövde gösterisi yapma hevesi ise Tayyip Erdoğan’ı tam bir fiyaskoya sürükledi. Fiyaskodan çılgına dönen dinci gericiliğin şefi, “demokratlık” maskesinden soyunarak devletin “ya sev ya terk et” faşist söyleminde ifadesini bulan ırkçı-inkârcı zihniyetini patavatsızca savundu. Bu çıkışın “kendi kuyusunu kazmak” anlamına geldiğini fark eden Erdoğan ikiyüzlü manevralara başlasa da, riyakârlık gösterilerinin yıpranan imajını düzeltmeye yetmesi mümkün görünmüyor artık. 

AKP hükümeti ile Erdoğan’ın değiştiği mealindeki söylemlerin gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Ortaçağ zihniyetini temsil edenlerin demokrat olması mümkün olmadığı gibi, Erdoğan’ın önceki icraatları da özü itibariyla farklı değildi. Hatırlanacağı üzere, Tayyip Erdoğan, devrimcileri linç etmeye çalışan faşist güruhlara fütursuzca sahip çıkıyordu ki, “ya sev ye terk et” söylemi ile ifade edilen faşist-ırkçı yaklaşımın yeni olmadığının göstergesidir bu. Fark, Erdoğan’ın son günlerde saldırganlıkta sınır tanımamasından ibarettir.

Amerikancı rejimin Kürt halkı üzerinde etkili tek gücü kabul edilen AKP’nin Tayyip Erdoğan şahsında içine yuvarlandığı çukur, Kürt halkını düzene bağlama umutlarını da zayıflattı. Bundan dolayı AKP’nin akıl hocaları bile Tayyip’e kızıp bir takım eleştirilerde bulunmaya başladılar.

Sadece AKP hükümeti için değil, gerici rejim için de sıkıntılı bir dönemin başlangıcına işaret eden bu gelişmeler, burjuvazinin at değiştirme ihtiyacını zorunlu kılabilir. Düzenin siyaset arenasında AKP’nin yerini alabilecek bir partinin bulunmaması ise sorunun farklı boyutunu oluşturuyor.

ABD seçim sonuçları Ankara’daki işbirlikçileri memnun etmedi

İç politikada gelişmelerin seyri bu yönde ilerlerken, ABD’de neofaşist çetenin seçimi kaybetmesi Türk egemen sınıflarını sevindirmedi. Zira neofaşist zihniyeti kendilerine yakın bulan Ankara’daki gerici rejim, Obama’nın Kıbrıs ve Ermenistan’la ilgili argümanlarından da rahatsızdır. Hem Ermeni hem Rum lobilerinin Demokratlar arasında etkili olması Ankara’daki işbirlikçileri huzursuz ederken, Demokratlar’ın Cumhuriyetçiler’e nazaran insan hakları söylemine daha fazla ağırlık vermesinden de hoşnut değiller.

Bu arada Barack Obama’nın ABD emperyalizminin çıkarlarını korumak ve yerlerde sürünen imajını bir süreliğine ve bir parça olsun düzeltmek için savaşın yanısıra diplomatik yollara da başvuracak olması, NATO’nun ikinci büyük ordusuna komuta eden rejimi memnun etmiş görünmüyor. Zira 60 yıldır tetikçilik yapan Amerikancı rejimin efendileri, bu yolun kendilerini Washington nezdinde muteber kıldığını var sayıyorlar.

Fakat yine de efendi-uşak ilişkilerinde bir değişiklik beklenmiyor. Ankara’nın “stratejik uşak”lık rolünü oynamaya devam etmesi dışında bir çıkış yolu bulunmuyor.

AKP hükümeti Amerikancı rejimin kendisine biçtiği rolü oynuyor

AKP’nin icraatları, içte burjuvazinin dışta emperyalist güçlerin yüklediği misyondan bağımsız ele alınamaz. “Demokratlık”, “mağdurluk”, “statüko karşıtı olmak”, “askeri vesayete son veren hükümet” türünden söylemler ancak egemenler arası çatışmada emekçileri aldatmanın demagojik malzemesi olabilir.

“Kürt sorununu biz çözeceğiz” türünden iddialı söylemlerden “dayatmalarımızı kabul etmeyen çekip gitsin” türünden faşist söylemelere geçiş, Tayyip ya da müritlerinin kabadayılığından değil, Amerikancı rejimin açmazlarından kaynaklanıyor. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı yalnızca, ırkçı zihniyet en çirkin üslupla dışa vurulması olmuştur.

Dinci-gericiliğin karanlık zihniyetini temsil edenlerin yanısıra bu zihniyetin etkisi altına girmiş toplum kesimlerinin desteğine rağmen AKP hükümetinin yıpranma sürecine girmesi, sermayenin çıkarlarını temel alan işçi ve emekçi düşmanı politikaların kaçınılmaz sonucudur.

İç politikada kokuşmuş karanlıklar düzeninin bekasını her şeyin üstünde tutan, dış politikada ise emperyalist-siyonist güçler adına tetikçilik yapan bir rejimin, onun icraatlarını üstlenen bir hükümetin emekçiler nezdinde yıpranmasını hiçbir güç engelleyemez.

Yıpranmakta olan rejimin hırçınlaşan şefleri, daha kapsamlı saldırıların gündemde olduğunu hatırlatıyorlar. Krizin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmesi ile Kürt halkının özgürlük özlemlerinin boğulması, rejimin öncelikli gündemleri arasındadır.

Bu koşullarda, hem işçi sınıfının mücadele bayrağını yükselterek krizin faturasını ödemeyi reddetmesi için hazırlık yapmak, hem “Kürt halkına özgürlük!”, “Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!” şiarıyla Kürt halkının özgürlük mücadelesini desteklemek, devrimci siyasal faaliyetin öncelikleri arasında yer almalıdır.