11 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/28

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi dalaşma ve devrimci sınıf çizgisi!
   Liberal ve reformist solun rejim kriziyle sınavı
Fethulah’ın Abant Platformu Kürt sorunu gündemiyle toplandı…
E-Kart grevine dayanışma eli...

İşçi ve emekçi hareketinden…

2008 metal grup TİS’leri yaklaşırken…
TİS komiteleri kuralım, sözleşme sürecinde
etkin bir rol oynayalım!
  İstanbul’da belediye TİS’leri...
  Zam furyasına karşı ücretlerimize ek zam talep edelim!
  “Şah! Rok!”: Mat için ne yapmalı? Yüksel Akkaya
  Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması: Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 2 Volkan Yaraşır
  Emperyalizmin G8 Zirvesi sirki!
  Irkçı siyonistlerden
savaş kışkırtıcılığı!
  Dünyadan kısa kısa…
  Bir kez daha iktidar çekişmesi üzerine
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir kez daha iktidar çekişmesi üzerine

M. Can Yüce

Türkiye’de egemenler cephesindeki iktidar çekişmesi giderek boyutlanmaktadır. 1 Temmuz 2008 tarihi bu çekişmenin doruğa çıktığı bir gün oldu. İçinde iki emekli orgeneralin olduğu 20’nin üzerinde kişi gerçekleştirilen polis baskınıyla gözaltına alındı. Dört günlük polis ve savcılık sorgusundan sonra iki emekli generalin de bulunduğu grubun önemli bir bölümü tutuklanıp cezaevine konuldu. “Ergenekon terör örgütü” davası kapsamında yürütülen bu soruşturmanın nerelere kadar tırmandırılacağı kestirilememektedir.

Operasyonun yapıldığı gün olan 1 Temmuz, aynı zamanda Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması davasıyla ilgili iddialarını sözlü olarak anlattığı gündür. Bu baskının aynı güne denk getirilmesi hiç kuşkusuz rastlantı değildir, yürütülen iktidar çekişmesinin bir gereği ve meydan okumanın sembolik ve pratik bir ifadesidir.

Mustafa Muğlalı davası sayılmazsa, TC tarihinde biri Jandarma Genel Komutanlığı, diğeri 1. Ordu Komutanlığı yapmış iki orgeneralin polis baskını ile gözaltına alınmaları ve sorgulandıktan sonra tutuklanmış olmaları bir ilktir.  

Burada dikkati çeken ilk nokta, Türk Genelkurmayı’nın bu gözaltı, arama ve tutuklanma olayına açıktan tavır almaması, tersine savcılığın askeri lojmanlarda bulunan söz konusu generallerin evlerinin aramasına nezaret etmesi ve bunu yasa gereği yaptıklarını kamuoyuna açıklamalarıdır. Bunun anlamı, en azından operasyonu onaylayan bir tutum içinde olmalarıdır. Peki, neden? Genelkurmay var olan iktidar çekişmesinde bir taraf değil mi, hem de en önde olanı değil mi? O zaman bu son tutumlarını nasıl açıklamak gerekir?

1 Temmuz operasyonundan önce T. Erdoğan ile birkaç ay sonra Genelkurmay Başkanı olacağı kesin gibi olan Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ iki saati aşkın bir süre baş başa bir görüşme yaptılar ve bu görüşmede anılan operasyonun konuşulduğu ve ortak bir karara varıldığı yönünde basında yazılıp çizildi. Gerçi taraflar daha sonra bu doğrultudaki haber ve yorumları yalanlamakla birlikte son operasyon konusunda hükümet ile Genelkurmay arasında belli bir mutabakatın olduğu kesindir.

Ergenekon üzerinden yürütülen çekişme, bir demokrasi mücadelesi mi, “derin devletin” tasfiyesi, kontrgerilla olarak bilinen özel savaş aygıtının temizlenmesi midir? AKP ve yandaşı basın-yayın organları olayı böyle ortaya koymakta ve bu iddia ile konumlarını güçlendirmeye çalışmaktadırlar.

Diğer taraf ise bir yandan Ergenekon soruşturması üzerinden yapılan saldırıları savuşturmaya, bir yandan da AKP’nin kapatılması davası ile sonuç almaya çalışmaktadır. “Ulusalcılar” olarak kamuoyuna yansıtılan bu kesim, aslında, AKP karşısındaki cephenin en sorunlu öğelerini oluşturmaktadır. Söz düzeyinde ABD ve AB karşıtlığı emperyalist devletler tarafından tecrit edilmelerini kolaylaştırıyor. Geçmişte özel savaşın en kirli unsurları olmaları ve bundan dolayı deşifre olmaları diğer bir zaaflarını oluşturmaktadır. Kurdukları derneklerin ırkçı, şoven ve linç kültürünün savunucuları olmaları, bu kesimin diğer bir açmazını oluşturmaktadır. Yani kısacası Ergenekon soruşturmasına konu olan unsur ve kesimler, devletin ve özel savaş aygıtının en kirli, en çok deşifre olmuş, birçok karanlık ilişki içine girmiş unsur ve kesimleridir.

AKP ve İslamcı gericilik de bu durumu bilmekte ve ordunun, yargı ve üniversite bürokrasinin direncini ve etkisini bu noktadan sınırlandırma ve giderek konumunu güçlendirme stratejisi izlemektedir. Öteden beri polis içinde örgütlü olan İslami gericilik AKP hükümetiyle konumunu ve etki alanını daha da güçlendirmiştir! Ergenekon soruşturması ile etkisinde bulunan basın ve yayın organları eliyle AKP, 22 Temmuz seçimlerinde aldığı politik ve moral destekle bu stratejisini etkin bir biçimde sonuca götürme çabası içindedir.

Belli ki, Genelkurmay Ergenekon’u savunma tutumuyla daha çok yıpranacağını bildiğinden ve buradan politik bir sonuç elde etmenin mümkün olmadığını görmüş, kendi içinden de çıkmış olsa, hatta geçmişte önemli görevlerde bulunmuş da olsa, adı bu soruşturmaya karışmış unsurlar ile kendisi arasına kalın bir çizgi çizmeyi, gerektiğinde bunların tasfiyesine onay vermeyi ve böylece AKP’nin bu “saldırı silahı”nı boşa çıkarmayı düşünmüş olmalıdır. 1 Temmuz operasyonunda somutlaşan Genelkurmay tavrını bu bağlamda değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Yoksa ortada genel anlamda AKP ile varılan bir uzlaşma söz konusu değildir. Genelkurmay bu manevrasıyla AKP karşısında uzun vadede elini güçlendirmiş ve kapatma davası AKP aleyhine sonuçlandığında daha güçlü bir konumda olacağını hesaplamaktadır. Dolayısıyla “geri adım” gibi görünen bu adım, aslında daha geniş çaplı ve vurucu hamleler için elini güçlendirme taktiğinden başka bir şey değildir.

CHP lideri Baykal ısrarla bir an önce bu davanın iddianamesinin açıklanmasını isterken, en önemli hesabı, Ergenekon silahını AKP’nin elinden almak veya etkisiz hale getirmektir. Dava açılır, iddianame açıklanır ve dava konusu olan olay ve ilişkiler ortaya çıkarsa Ergenekon silahı da bir iktidar silahı olmaktan çıkar. Oysa şimdi tam bir dehşet ve korku salan araca dönüştürülmüş bulunmaktadır.

Bu kısa değerlendirmeden ortaya çıkan tablonun özeti şudur: Ortada bir demokrasi mücadelesi yok! Ortada bir “Derin devleti, kontrgerilla aygıtını tasfiye etme” çabası yok! Ortada darbecileri yargılama, darbecilerden hesap sorma durumu yok! Ortada çok kirli, aslında kural tanımayan, tam da özel savaş mantığına göre yürütülen bir iktidar çekişmesi söz konusudur!

Elbette, Cumhuriyet tarihinde iki orgeneralin “Terör örgütü liderleri olmak ve darbe örgütlemeye çalışmak” gerekçesiyle gözaltına alınması, sorgulanması ve tutuklanması, yargılanma konusu yapılması, bunun üzerinden “Ordu efsanesinin” tartışma konusu olması önemlidir, ordu ve özel savaş aygıtı açısından yıpratıcıdır. Bu süren çekişmenin nesnel sonucudur! Ama bunu bir demokrasi mücadelesi, darbe ve özel savaş aygıtını tasfiye hareketi olarak yansıtmak, kitlelerin demokrasi ve devlet hakkındaki bilinçlerini çarpıtır, bilinçlerinin daha da bulanıklaşmasına yol açar.

Bu iktidar çekişmesinde ortalığa saçılan “bilgi ve belge”lere de ihtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. Ortalığa saçılan “bilgi ve belgelere” bir politik hedefi vurma işlevinin yüklendiğini unutmamak gerekir. Bilgi kirliliği yaratmak, tam anlamıyla bir özel psikolojik savaş uygulamasıdır. Dolayısıyla bu noktada sağlıklı bir duruşa sahip olmak büyük bir önem kazanmaktadır.

Bir kez daha vurgulayarak tekrarlamakta yarar var: Devrimcilerin işi, bu kirli savaşta birilerinin yanında saf tutmak olamaz, olmamalıdır. Onların bağımsız ve denenmiş safları, çizgileri vardır. Her iki tarafın gerçek yüzlerini teşhir etmek, bu kirli savaşta devletin ve asli kurumlarının yıpranması ve bunun sonuçlarını değerlendirmek, işte devrimcilerin işi budur!

8 Temmuz ‘08