11 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/28

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi dalaşma ve devrimci sınıf çizgisi!
   Liberal ve reformist solun rejim kriziyle sınavı
Fethulah’ın Abant Platformu Kürt sorunu gündemiyle toplandı…
E-Kart grevine dayanışma eli...

İşçi ve emekçi hareketinden…

2008 metal grup TİS’leri yaklaşırken…
TİS komiteleri kuralım, sözleşme sürecinde
etkin bir rol oynayalım!
  İstanbul’da belediye TİS’leri...
  Zam furyasına karşı ücretlerimize ek zam talep edelim!
  “Şah! Rok!”: Mat için ne yapmalı? Yüksel Akkaya
  Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması: Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 2 Volkan Yaraşır
  Emperyalizmin G8 Zirvesi sirki!
  Irkçı siyonistlerden
savaş kışkırtıcılığı!
  Dünyadan kısa kısa…
  Bir kez daha iktidar çekişmesi üzerine
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

15. yılında Sivas katliamı ve PSAKD’nin tutumu...

Katilleriyle işbirliği yapanlar katliamların hesabını soramazlar!


33 ilericinin katledildiği, onlarca kişinin yaralandığı Sivas katliamının üzerinden 15 yıl geçti. Bu yılki protesto eylemleri, önceki yıllara nazaran daha kitlesel, coşkulu ve öfkeli gerçekleşti. Kuşkusuz bunda devrimci ve ilerici güçlerin eylemlere etkin katılımı kadar, Alevi Bektaşi Federasyonu ile Pir Sultan Abdal Dernekleri’nin “Madımak’ın müze olması” talebiyle yürüttüğü kampanya etkili oldu.

2 Temmuz’un öncesinde başlayan kampanya geniş Alevi emekçilerinde yankı bulmuş, bu talep sahiplenilmiş, aydınlar tarafından imza kampanyaları düzenlenmiş, geniş kesimlerin dikkati yeniden çekilmiştir. Sürecin sonunda bu talep ekseninde gerçekleştirilen Sivas eylemine, önceki yıllara nazaran daha geniş bir katılım sağlanmıştır.

Müze talebi ve gerisindeki anlayış

Alevi Bektaşi Federasyonu ve PSAKD bu yıl Madımak et lokantasının müzeye çevrilmesi talebiyle yoğun bir çalışma yürüttü.  İkisi otel görevlisi olmak üzere 35 kişinin diri diri yakıldığı bu vahşi katliamın üzerinin örtülmesini engellemek, toplumun belleğinden silinmemesini sağlamak açısından Madımak’ın et lokantısı olmaktan çıkartılması elbette bir anlam taşımaktadır. Ancak 2 Temmuz’a gerçek anlamda sahip çıkmak,  katliamın hesabını sormak “Madımak’ın müze yapılması” talebine sığdırılamaz. Zira kanlı katliamın gerçek faillerini hedefe çakmayan, sermaye devletini ve katillerini teşhir etmeyen, emekçi kitleleri hesap sormaya çağırmayan bir “utanç müzesi”, sadece PSAKD’nin deyimiyle “acıyı dindirir”, “yüreklere su serper.” Özünde katliamın gerçek faili olan sermaye devletine karşı tepki ve öfkeyi yatıştırır.

Ayrıca, et lokantasının müze yapılmasının, Deniz Baykalı’ın çağrılmasıyla, Ertuğrul Günay gibi soysuzların ikna edilmesiyle ya da lokanta binasının satın alınmasıyla sağlanamayacağı açıktır. Madımak’ın “utanç müzesi” yapılabilmesi dahi ciddi bir mücadeleyi gerektirmektedir.  

Madımak’ın müze yapılması talebinin yanısıra 2 Temmuz eylem ve etkinliklerinin örgütlenmesi sürecinde öne çıkan diğer şiar ise “demokrasi ve laiklik” söylemidir. Bu talebin kendisi de gerçek failin sermaye devleti olduğunun üzerinin örtülmesi ve faillere karşı mücadelenin değil uzlaşmanın öne çıkartılması anlamına gelmektedir. Zira laiklik talebinin kendisi başından sonuna kadar katliamı örgütleyen ve kışkırtan faşist devletin varlığının görmezden gelinmesi, katliamın sorumlusu olarak ise sermayenin maşası olarak kullanılan gericilerin hedef tahtasına çakılması anlamına gelmektedir.

Dinci gericiliğin devlet eliyle yıllardır kullanıldığı ve kurumsallaştırıldığı bilinmesine rağmen “laiklik” talebinin devletin sınıfsal konumundan bağımsız olarak öne çıkarılması hiçbir anlam ifade etmemektedir. Laiklik ancak, gerçek bir “inanç ve vicdan özgürlüğü!” talebiyle birlikte din ve devlet işlerinin tam olarak ayrılması, Diyanetin dağıtılması, imam hatiplerin kapatılması, devletin tüm dinsel kurumlara her türlü yardımının son verilmesi, gericilik yuvası tarikatların ve cemaatlerin dağıtılması, her türden mezhepsel ayrıcalıklara ve baskılara son verilmesi vb. taleplerle birlikte ileri sürüldüğünde demokratik bir içerik kazanabilir.

Alevi kurumları CHP’siz miting örgütlemiyor!


On yıllardır Aleviler’in büyük bir kesimi laikliği kendi inançlarını yaşama, baskı ve zulümden kurtulma yolunda bir umut olarak görmüşler, bundan dolayı da özellikle devlet partisi konumundaki CHP’ye yakın durmayı tercih etmişlerdir. Bu yakınlık farklı dönemlerde zayıflasa da bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Devletin Alevilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlarının arkasında CHP kökeninden gelen partilerin olması dönem dönem bu etkiyi zayıflatsa da bu yakınlık sürmüştür. Bunda devletin sistematik çabası ve CHP gibi burjuva düzen partilerinin etkinliği kadar Alevi örgütlenmelerinin bu duruma çanak tutan sınıfsal konumları rol oynamıştır. Düzenden sınıfsal ve mezhepsel ayrıcalıklar talep eden Alevi orta sınıflar, bundan dolayı burjuva sol partilerin kuyruğundan ayrılmamıştır.

Son süreçte 2 Temmuzlar’ın örgütlenmesinde de bu durum kendisini göstermektedir. PSAKD başta olmak üzere eylemin örgütleyicisi diğer kurumlar katliamdan sorumlu olan CHP ile birlikte eylem ve etkinlikleri örgütleme çabası sergilemişlerdir. Burada karşılıklı birbirini güçlendiren açık bir hesap vardır. CHP için Alevi emekçilerin tepkisini burjuva düzen sınırlarına çekmek, kendisine kitle tabanı sağlamak ve böylece önümüzdeki dönem gerçekleşecek yerel seçimlere hazırlık yapmak önceliklidir. PSAKD gibi kurumlar ise Alevi orta sınıfların da temsil edildiği CHP ile bağlarını güçlendirmeye çalışmaktadır.

Bu durum Alevi emekçilerde bilinç bulanıklığı yaratmakta, onlar CHP şahsında düzene yedeklemektedir.

Son 2 Temmuz’da da Alevi örgütlerinin başını çekenler tarafından çok açık bir tutum ortaya konulmuş ve CHP’siz bir miting örgütlenmeyeceği ifade edilmiştir. Ankara’da bu “sorun” tartışılmamış, İstanbul’da ise CHP ile devrimci ve ilerici güçler aynı kefeye konulmuştur. Devrimci güçlerin basıncı ve tepkisi karşısında CHP’siz, aynı zamanda devrimcilersiz bir miting örgütlemek istenmiştir.

Ancak açık bir gerçek var ki, daha somut olarak İstanbul’da görüldüğü üzere, 2 Temmuz’u gerçek bir hesaplaşmaya çeviren, egemenlerden hesap soran ve eylemlere ciddi bir katılım sağlayan devrimci güçler olmuştur.

“Devlet bilinci”yle hesaplaşmak!

Bugün Alevi kurumların başını tutanlar, katliamın gerçek sahiplerini, onlara karşı duruşu unutmuş durumdadır. Çorum’dan, Maraş’tan, Sivas’tan dersler çıkarmayanlar, burjuva faşist partilerin kuyruğuna takılmakta, kendi katilleriyle işbirliği yapmaktadır. Bunun gerisinde çok açık bir sınıf tutumu yatmaktadır. Bu gerici tutuma karşı yapılması gereken Alevi emekçilerde gerçek bir sınıf bilincinin ve tutumunun açığa çıkarılmasını sağlamak olmalıdır.

Pir Sultan Abdal Dernekleri’nin üst örgütlenmesi ABF’nin başkanı olan, aynı zamanda şu anki mevcut zihniyetin sözcülüğünü yapan Ali Balkız’ın katliamın ardından söylediği şu sözleri, katilleriyle işbirliği yapanlara bir kez daha hatırlatmakta fayda var:

“Sivas’ta bizi asıl yakan şey; ne şenliklerin burada yapılmasıydı ne de Aziz Nesin. Gerçek neden devlet bilincimizin bulanması, zaafa uğramasıydı. Bir an için olsun devletin sınıfsal özünü gözardı ederseniz, onun bir sömürü, talan ve soygun aracı olduğu gerçeğini görmezden gelirseniz, hakim sınıfın hakimiyetini sürdürme aygıtı olduğu gerçeğini bir yana bırakırsanız, onun; ordu, polis, mahkeme, milis, tank, top, benzin, üniforma’dan mürekkep bir organizasyon olduğunu unutursanız, (bir an için bile olsa) işte böyle yanarsınız. Sivas’ta bizi asıl yakan şey budur, bu gaflettir. Şehitlerimizin anısına bu gerçeği görelim.”

Egemenler arası çatışma ve Sivas katliamı

Kontralaşmış burjuva devletin vahşi icraatlarından biri olan Sivas katliamı, 15. yıldönümünde onbinlerin katılımıyla lanetlendi. İstanbul, Sivas, Ankara başta olmak üzere birçok kentte düzenlenen kitlesel anmalarda sermaye devletinin kanlı yüzü bir kez daha teşhir edildi. Eylemlerde, diğer katliamlarla birlikte Sivas katliamının da hesabının örgütlü işçi sınıfı ve emekçiler tarafından sorulacağı bir kez daha haykırıldı.

Bu yıl Amerikancı rejimin krizinin giderek derinleştiği günlere denk düşen Sivas katliamının yıldönümü, egemenler arası gerici çatışmanın malzemesine dönüştürülmek isteniyor. Hem dinci gericiler hem milliyetçi gericiler Alevi emekçileri egemenler arası çatışmanın tarafı haline getirmek için demagoji yapıyor. Taraflar, vahşi katliamın sorumluluğunu birbirlerine atarak Alevi emekçileri peşlerine takma hesabı içindeler.

Milliyetçi gericiler yıllardır katliamın sorumluluğunu, cellat rolünü üstlenen dinci gericilere yıkarak devleti aklama çabası içindeler. Alevi burjuvazisinin de desteğini alan bu sol kılıklı gericiler, şeriatçı güruhların devlete rağmen katliam yaptığını öne sürerek, Alevi emekçileri sermaye devletine yedeklemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, gerici politika ile emekçileri aldatmaya çalışan SHP, CHP, DSP gibi düzen partileri ile kuyrukçularının Sivas katliamını protesto etmeleri, özü itibarıyla ikiyüzlü bir mizansenden öte anlam taşımıyor.

Bu arada egemenler arası çatışmanın derinleşmesiyle gündeme gelen “Ergenekon operasyonu”, Sivas katliamını “gazanız mübarek olsun” vecizesiyle kutlayan dinci gericilerin de bu konuda söz söyleme cüreti bulmasına vesile olmuştur.

Düne kadar vahşi katliamın arkasında duracak ölçüde pervasız, tetikçileri ise cezaevinde ziyaret ederek destek verecek kadar net tutum içinde olan dinci gericilik, takiyeci geleneğine uyarak farklı telden çalmaya başlamış görünüyor. Ortaçağ zihniyetinin temsilcisi olan bu güçler, gelinen yerde “Sivas olayı”nın “derin devlet”in işi olduğunu, dolayısıyla Aleviler’in katilleri yanlış adreste aradığını vaazedebiliyor.

Görüldüğü üzere milliyetçi gericilerle dinci gericilerin söylemleri birbirini tamamlıyor. Yani her iki taraf da gerçeğin bir boyutunu dile getirerek bütünün görünmesini engellemeye çalışıyor. Buna karşın parçalar birleştirildiğinde tablo tamamlanıyor: Kontra burjuva devletin planı olan Sivas katliamının tetikçiliğini dinci gericilik üstlenmiştir. Demek oluyor ki, dinci gerici güruhlar kontralaşmış devletin tetikçisidir.

Bu olgu şaşırtıcı olmadığı gibi yeni de değildir. “Kanlı Pazarlar”dan da biliyoruz ki, dinci gericilik her zaman emperyalizme ve kapitalizme karşı yükselen mücadelenin karşısında olmuştur. İşbirlikçi burjuvazinin bir kesimini temsil eden bir siyasal akımın farklı tutum içinde olması zaten mümkün değildir.

Egemenler arası çatışmanın seyrinin dinci gerici güçleri “derin devlet” karşıtı tutum almaya ittiği görüntüsü de aldatıcıdır. Zira burjuva devletin kontralaşması şu veya bu sermaye kesiminin özel tercihi olmayıp, kriz içinde debelenen kapitalist düzenin bekası içindir. Bu olgu, siyasi eğilimi ne olursa olsun her türden burjuva gericiliğini kontra devlete bağımlı hale getirmektedir.

Başta Alevi kökenli işçi ve emekçiler olmak üzere tüm öncü işçi ve emekçiler bu gerici manevralar konusunda uyanık olmalı, her soruna “sınıfa karşı sınıf” penceresinden bakabilmelidirler. Komünist ve devrimci güçler de, düzen güçlerinin aldatıcı manevralarını teşhir ederek, işçi sınıfı ve emekçileri burjuva gericiliğinin yedeğine düşmeme konusunda döne döne uyarmalıdırlar.

 


Sarıgazi: “2 Temmuz’u unutmadık, unutturmayacağız!”

2 Temmuz Sivas katliamı Sarıgazi’de gerçekleşen bir eylemle protesto edildi. 3 Temmuz akşamı saat 20:00’de Vatan İlköğretim Okulu önünde toplanan kitle sloganlar eşliğinde yürüyüşe başladı. En önde taşınan “2 Temmuz’u unutmadık, unutturmayacağız!” pankartının arkasında bileşenler kendi pankartlarını açtılar.

Yaklaşık 800 kişinin katıldığı eylem boyunca sık sık “2 Temmuz’u unutma, unutturma!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek!”, “Dün Maraş’ta bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları coşkulu bir şekilde haykırıldı.

Bir saat süren yürüyüşün ardından ana caddeye çıkılarak Nazım Hikmet Parkı’na gelindi.

Saygı duruşunun ardından DHP, DTP, Aka-Der, Odak, Mücadele Birliği, Partizan ve ESP tarafından hazırlanan ortak basın metni okundu. Sivas katliamının hangi amaçla gerçekleştiği vurgulanarak, yaşananların devletin sistematik katliam politikasının bir ürünü olduğu belirtildi. Devletin Alevi-Sünni, laik-şeriatçı, Kürt-Türk gibi ayrımlarla emekçileri bölerek esas çelişkiyi, emek sermaye çelişkisini perdelemek istediği ifade edildi.

Açıklama “Katil devlet hesap verecek!”, Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganlarıyla son buldu.

Daha sonra Aka-Der’in hazırlamış olduğu tiyatro gösterimi izlendi. Grup İsyan Ateşi’nin söylediği türkü ve marşlarla eylem sona erdi.

BDSP eyleme “Çorum, Maraş, Sivas... Katliamların hesabını soracağız!” pankartıyla katıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye


Şakirpaşa’da 2 Temmuz etkinliği

Sivas katliamının 15. yıl dönümünde Şakirpaşa İşçi Kültür Evi tarafından 6 Temmuz akşamı yaklaşık 100 kişinin katıldığı bir etkinlik gerçekleştirildi.

Etkinlik Şakirpaşa İKE tarafından hazırlanan, sermaye devletinin katliamcı kimliğini gözler önüne seren sinevizyon gösterimiyle başladı. ‘38 Dersim, Maraş ve Çorum katliamlarına, 12 Eylül’e, Gazi ve zindan direnişlerine yer veren ve son olarak 2 Temmuz Sivas katliamını anlatan sinevizyon emekçiler tarafından ilgiyle izlendi.

Açılış konuşmasından sonra Sivas’ta katledilenler şahsında tüm devrim şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu. Ardından söz alan Şakirpaşa İKE temsilcisi, sermaye devletinin katliamcı kişiliğini teşhir etti. Devletin amacının insanları korkutmak, yıldırmak ve teslim almak olduğunu söyledi. Tüm saldırılara rağmen insanların kurtuluşu mücadelesinin durdurulamayacağını vurgulayarak, örgütlü mücadele çağrısıyla konuşmasını bitirdi.

Etkinlik konuşmasından sonra şiir dinletisi gerçekleştirildi. Ardından Şakirpaşa İKE’den bir arkadaşımız bir dinleti sundu. Mahallenin emekçilerinden Aşık Efgani de seçmiş olduğu türküleri bizlerle paylaştı. Son olarak bir işçi arkadaşımız söylediği türküyle etkinliğimize destek verdi.

Etkinlik mücadele çağrısıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana


ÇAM-DER’de 2 Temmuz anması

ÇAM-DER’de Sivas katliamında yitirdiklerimizi anmak ve katliamı lanetlemek amacı ile bir anma etkinliği gerçekleştirdik.

Bir ay boyunca sistematik bir faaliyet yürütüldü. Afişlerle mahallenin bütün sokaklarına çağrılar ulaştırıldı. Bildiri ve etkinlik çağrıları tüm mahalleye kapı kapı dolaşılarak dağıtıldı. Kahvehanelere gidilerek anma etkinliğine katılma çağrısı yapıldı.

Etkinlik saat 19:30’da açılış konuşması ile başladı, saygı duruşu ile sürdü. Ardından Sivas katliamının asıl nedeni anlatılarak, katliamlara karşı örgütlü mücadele çağrısı yapıldı.

Konuşmayı katliamda yaşamını yitirenlerin hayatlarının anlatıldığı bir sinevizyon gösterimi izledi. Daha sonra dernekteki arkadaşlarımızın hazırladığı “Bir gider bin geliriz” adlı şiir-dramatize oyun sergilendi. Etkinlik dernek bünyesinde hazırlanan müzik grubunun ezgileriyle sona erdi.

Anmanın ardından katılımcılarla sohbet edilerek etkinliğin değerlendirmesi yapıldı. Etkinliğe 70 işçi ve emekçi katıldı.

ÇAM-DER çalışanları