11 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/28

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi dalaşma ve devrimci sınıf çizgisi!
   Liberal ve reformist solun rejim kriziyle sınavı
Fethulah’ın Abant Platformu Kürt sorunu gündemiyle toplandı…
E-Kart grevine dayanışma eli...

İşçi ve emekçi hareketinden…

2008 metal grup TİS’leri yaklaşırken…
TİS komiteleri kuralım, sözleşme sürecinde
etkin bir rol oynayalım!
  İstanbul’da belediye TİS’leri...
  Zam furyasına karşı ücretlerimize ek zam talep edelim!
  “Şah! Rok!”: Mat için ne yapmalı? Yüksel Akkaya
  Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması: Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 2 Volkan Yaraşır
  Emperyalizmin G8 Zirvesi sirki!
  Irkçı siyonistlerden
savaş kışkırtıcılığı!
  Dünyadan kısa kısa…
  Bir kez daha iktidar çekişmesi üzerine
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizmin G8 Zirvesi sirki!

G-8 Zirvesi 7-9 Temmuz günleri arasında Japonya’nın Hokkaido adasında gerçekleştirildi. Emperyalistler bu sene de G8 Zirvesi’ne karşı gerçekleştirilecek eylemleri engellemek amacıyla ulaşımı zor yerlerde toplandılar. Ancak, geçmiş yıllarda olduğu gibi, alınan tüm önlemlere rağmen dünyanın patronları rahat bırakılmadı.

Zirvede olay çıkmasını engellemek için 283 milyon dolar harcayan Japon devleti, 21 bin kolluk gücünü zirve alanında görevlendirdi. Zirvenin yapıldığı otelin üzerindeki 46 kilometre yarıçapındaki alanı uçuşa yasak bölge ilan etti. Askeri uçaklar ve gemiler tarafından otel korunmaya alındı. Tüm önlemlere rağmen binlerce kişinin katılımıyla eylemler gerçekleşti. Japonya’dan ve ülke dışından gelen eylemciler birbuçuk saat süren yürüyüşleri sırasında, “G8 sonlandırılsın!” yazılı pankartlar taşıdılar, “Zengin ülkelerin zirvesine karşıyız!” sloganları attılar, barikatı yarmak için gün boyu polisle çatıştılar.

Zirve dünya ve Türkiye gündeminde geniş yer buldu. Almanya’da yayınlanan Süddeutsche Zeitung gazetesi G8 ile ilgili yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer verdi: “Zirve sirkinin fantastik fikirlerle gündeme gelmesi, gerçekte büyük bir çaresizlikten kaynaklandığı söylenebilir. Dünyanın, 21. yüzyılın sorunlarını çözebilecek bir yargısal oluşumu bulunmuyor. Bu nedenle uluslararası kuruluşların, küresel endişeleri gidermek için daha fazlasını yapması gerekli. İklim, enerji, gıda ya da dünya ticaret görüşmeleri... Küreselleşmenin ortaya çıkardığı bu sorunlara, meşru ve etkin bir zemin içinde çözüm bulunmalı.”

G8 Zirvesi başlamadan önce ABD Başkanı Bush ile Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev arasında bir görüşme oldu. Amerika’nın Doğu Avrupa’ya kurmayı planladığı füze savunma sistemi görüşmenin temel konusuydu.

Afrika’nın kalkınması ve yardım ile ilgili konular zirve gündemi içerisinde yer aldı. Güney Afrika Cumhuriyeti, Cezayir, Etiyopya, Gana, Nijerya, Senegal, Tanzanya’nın devlet yetkilileri ile görüşen kapitalist haydutlar, yoksul ülkelere yapılacak kalkınma yardımı konusunda göstermelik söylevlerle yetindiler. Oysa, en basit önlemlerle ortadan kaldırılacak olan sağlık ve hijyen sorunları nedeniyle Afrika’da ölümler gittikçe artıyor. Yaşanan ishal ve solunum yolları enfeksiyonları çok sayıda çocuğun yaşamına maloluyor.

Zirvede açlık ve yoksulluk gündemleri üzerinden nutuk atan emperyalist devletler maddi destekle ilgili herhangi bir vaadde bulunmadılar. Zirvenin sonunda açlık sorunu ile ilgili üzüntülerini bildirmekten başka bir şey yapmadılar.

Zirve öncesinde ise AB ve BM sözcüleri, emperyalist ülkelere yardım çağrıları yaptılar. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, açlıkla mücadele ve yoksul ülkelerdeki çiftçilere yardım için 1 milyar euroluk bir AB fonu oluşturulmasını talep edeceğini ve fonun “gelişmekte olan ülkelerde tarıma ivme kazandıracağı”nı ifade etti. BM Genel Sekreteri Ban ki Moon ise, dünyada yoksulluğu yarıya indirme hedefine ulaşabilmek için 2010 yılına kadar yılda 60 milyar doları aşkın yardıma ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, emperyalist devletlere yardım vaadlerini yerine getirmeleri uyarısında bulundu.

Afrika’nın aç ve yoksul düşürülmesinin temel nedeni emperyalistlerin yüzyıllardır bu kıtanın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yağmalamasıdır. Emperyalist yağma ve talanın yarattığı sonuçlarının üzerinden atlayarak yoksulluğun nedenini beceriksiz hükümetlere bağlayanlar, halkların bilinçlerini bulandırmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Afrika’da açlığın ve iç savaşların sebebi olan emperyalist devletler Zimbabve yönetimini de kınadılar. Kıta halkını yıllardır birbirine düşüren sömürgeciler, Devlet Başkanı Robert Mugabe’yi muhalefeti şiddet yoluyla bastırmakla suçladılar. Yapılan başkanlık seçiminin “meşru” olmadığını, adil ve özgür bir ortamda yapılmadığını söyleyerek karar altına aldılar.

Zirvenin bir diğer önemli gündem maddesi küresel ısınma oldu. Zirvede Bush, “Asya’nın iki devi uzun vadeli anlaşmaya yanaşmazsa, sorunu çözemeyiz” dedi. Geçen yıl alınan kararda bir değişiklik olmadan sera gazları salımının 2050’ye kadar yarıya indirilmesine karar verildi. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ise, G8 ülkelerinin küresel ısınmanın başlıca sebebi olduğunu ve dünya atmosferindeki karbondioksit salınımın yüzde 62’sinden sorumlu olduğunu açıkladı.

Zirvenin son gündeminlerden birisi de ABD’nin Ortadoğu’daki bataklığına çare bulmak amacıyla yapılan çağrı oldu. ABD emperyalizmi Afganistan’daki artan kayıpları nedeniyle hükümetlerin daha çok sorumluluk almasını istedi.

Emperyalistler zirvede İsrail’in 60 yıldır sergilediği katliamcı kimliği ile ilgili hiçbir şey söylemeden, tüm taraflara müzakereleri zayıflatacak herhangi bir adım atmaktan kaçınmaları çağrısında bulunmayı da ihmal etmediler.

Emperyalistler kendi aralarında bir kez daha dünyadaki kriz ve müdahale olanakları ile ilgili bir zirve gerçekleştirmiş oldular. Sömürünün ve zulmün kaynağı kapitalist düzen mezar kazıcısı devrimci proletarya tarafından yıkılıncaya kadar, bu “sirkler” devam edecektir. Bizlere düşen görev bu süreci hızlandırmaktır.

 

Stuttgart’ta eylemler...

Almanya’nın Stuttgart kentinde 5 Temmuz günü iki ayrı eylem gerçekleştirildi.

“Anti-terör’’ yasalarını hedef alan ilk eylem, Alman ve Türkiyeli sol gruplar tarafından ortaklaşa düzenlendi. Eylem saat 13.00’te merkez istasyonda başladı. Yoğun önlem alan kolluk kuvvetleri bölgeyi adeta abluka altına aldı. İnsanlar henüz toplanıyorken, gözaltına alma girişiminde bulunarak ve atlı polislerle kitleyi dağıtmaya çalışarak provokasyon yaratmaya çalıştı. Kitlenin kararlı duruşuyla bu provokasyon boşa çıkarıldı.

BİR-KAR olarak eyleme Almanca “Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı enternasyonal dayanışmaya!” yazılı pankartımızla katıldık. “Temel hak ve özgürlüklerimize yönelik saldırılara karşı mücadeleye!” başlıklı bildiri ile işsizliğe ve yoksulluğa karşı düzenlediğimiz kampanyaya ilişkin bildirilerimizi eylem alanında ve yürüyüş güzergahı boyunca yaygınca dağıttık.

Kitle saat 14.30’dan itibaren sloganlarla coşkulu bir şekilde yürümeye başladı. Yürüyüş esnasında polisin gerçekleştirdiği saldırı sonucu iki kişi başından yaralandı. Bu saldırı kitlenin coşku ve kararlılığını daha da arttırdı ve tam bir enternasyonal dayanışma ruhu sağlandı. Yürüyüş eyalet içişleri bakanlığı önünde sona erdi. Burada yapılan konuşmalarda özellikle Almanya cezaevlerindeki DHKP-C tutuklularına yönelik uygulamalar ve hukuk terörü teşhir edildi.

Stuttgart’ta aynı gün başka bir eylem de ROJ TV’nin kapatılmasını protesto etmek amacıyla YEK-KOM tarafından gerçekleştirildi. Eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı. Burada ROJ TV’nin kapatılmasını protesto eden BİR-KAR imzalı bildirilerimizi dağıttık.

Bir-Kar / Stutgart


G8 Zirvesi Japonya’da toplandı…

Yağma ve kölelik düzeninin efendilerinin açmazı derinleşiyor


Kapitalist-emperyalist düzenin efendileri, her yıl düzenlenen G8 Zirvesi’ni bu kez Japonya’nın Hokkaido adasına taşıdı. Küreselleşme karşıtlarının protesto eylemleri eşliğinde başlayan 34. zirvede ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada ve Rusya üst düzey devlet bakanları düzeyinde temsil ediliyor. Yanı sıra zirveye direk katılmayan 14 ülkenin devlet başkanı ile Dünya Bankası (DB), Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi emperyalist örgütlerin başkanları da adada hazır bulunuyor.

Dünyanın büyükbaş haydutlarını buluşturan zirvenin 21 bin kişilik polis ordusu tarafından korunduğu bildirildi. Kolluk kuvvetleri, G8 karşıtlarıyla gazetecileri zirvenin yapıldığı alandan kilometrelerce uzakta tutarak, büyükbaşların güvenliğini sağlıyor.

Kokmuş kapitalizmin efendileri, görünürde kendi düzenlerinin dolaysız ürünü olan sorunların çözümünü tartışmak için biraraya geliyorlar. Ancak bu görüntünün göz yanıltması yaratmak amacıyla sergilendiği bilinmektedir. Nitekim kapitalist sömürü ve köleliğe karşı duranların son yıllarda yapılan tüm zirveleri protesto etmeleri, zirvelerde sergilenen çirkin oyunların kitleleri aldatmaya yetmediğini göstermektedir.

İnsanlık onurunu ayaklar altına alan sömürü ve kölelik ilişkileri, bilindiği üzere kapitalizmin temel yasalarıdır. Bu yasaların kaçınılmaz kıldığı felaketler ise, yerküremiz üzerinde bir veba gibi yayılmaktadır. Japonya’da biraraya gelen büyükbaş haydutların gündemlerine almak zorunda kaldıkları konu başlıklarına bir göz atmak bile, kapitalist-emperyalist düzenin insanlığı hızla barbarlık içinde çöküşe sürüklendiğini görmeye yetiyor.

Geçen aylarda açlık isyanlarına yol açan “gıda krizi”... Ekolojik dengeyi bozan, küresel ısınmayı hızlandıran, bu yönüyle dünya üzerindeki yaşam alanlarını tehdit eden “iklim krizi”... Rezervleri azalan, emperyalist savaşın da etkisiyle son bir yılda petrol fiyatlarının yüzde yüz artmasıyla iyice belirginleşen “enerji krizi”...

İnsanlığın geleceğini yakından ilgilendiren bu krizlere “çözüm” bulmanın yanısıra, açlığın kol gezdiği ülkelere “kalkınma yardımı” da vaadeden büyük baş haydutların dertlerinin kapitalizmin insanlığın başına musallat ettiği felaketlerle uğraşmak olmadığı biliniyor. Ancak, kapitalist-emperyalist düzenin yarattığı sorunlar öyle boyutlara ulaşmış bulunuyor ki, düzenin efendileri bile bu krizlerin ağırlığı altında ezilmekten korkuyorlar. Bu ise, düzenin açmazlarının hızla derinleştiğinin somut göstergelerinden biridir.

Belirtmek gerekir ki, insanın insan tarafından sömürülüp köleleştirilmesine, yoksul ülkelerin emperyalist güçler tarafından sömürgeleştirilmesine, hem emekçilerin ürettiği zenginliğin hem doğal zenginliklerin bir azınlık tarafından kaba bir şekilde yağmalanmasına olanak tanıyan kapitalist-emperyalist düzenin ta kendisidir. Diğerlerinin yanısıra G8 Zirvesi’nde tartışılacağı söylenen krizleri kaçınılmaz kılan da bu düzendir. Hal böyleyken, bu kokuşmuş düzenin efendileri hiçbir krize çözüm bulamazlar, dahası bu yapısal sorunlara çözüm bulmak onların derdi olmadığı gibi boylarını da aşıyor.

Bu gerçekler orta yerde dururken, büyükbaş haydutların hizmetindeki medya tekelleri, dünya üzerindeki yaşam alanlarını, yani insanlığın geleceğini yakından ilgilendiren sorunlara ancak G8 şeflerinin çözüm üretebileceği safsatasını yaymak için her yalana başvuruyorlar. Emekçilerin bilinçlerini bulandırmak amacıyla bu zehri yayan kirli bilgi makinesi medya, kapitalizmin bir krizler düzeni olduğunu kabul etmek zorunda kalıyor. Ancak yaydığı zehirli bilgilerle düzen dışı arayışların önünü de kesmeye çalışıyor.

Eğer kapitalist düzenin efendileri sömürü ve kölelik düzeninin yarattığı sorunlara çözüm üretebilselerdi, insanlığı barbarlık içinde çöküşe sürükleyen krizler günden güne derinleşmezdi. Oysa kapitalizmin dolaysız ürünü olan tüm krizlerin derinleşme sürecinde olduğu artık saklanamıyor.

Krizler, bir çelişkiler yumağı olduğu kadar bir çatışmalar alanıdır da. Sınıflı bir toplumda çelişkilerin çözümü ise zorunlu olarak sınıfsaldır. Krizlere yol açan ve insanlığın geleceğini tehdit eden çelişkilerin emekçiler lehine bir çözümü vardır ve bu çözüm tek gerçek köklü çözümdür. Dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin örgütlü mücadelesiyle ulaşılabilecek bu hedef, kapitalist barbarlık düzenini yıkıp sosyalizmi kurmaktır.

Dünya emekçilerinin ideali olan bu hedefe ulaşabilmek, kapitalizmin yıkıcı krizlerine karşı güncel mücadeleyi dışlamaz. Tersine, kapitalizmin başımıza musallat ettiği belalara karşı mücadele etmeden köklü çözümlere ulaşmanın olanağı yoktur. Bununla birlikte güncel mücadelenin belli sonuçlar yaratabilmesi de, ancak köklü çözüme giden yolu açacak tarzda planlanması ile mümkündür.

 

Güney Kore’de grev ve protestolar büyüyor!

Güney Kore’de, “deli dana” olarak bilinen BSE hastalığından dolayı 2003 yılında Amerikan etlerinin ithalini yasaklayan hükümet, Nisan ayında bu yasağı kaldıracağını açıklamıştı.

Bunun üzerine 26 Haziran’da Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) ABD’den yeniden ithal edilmeye başlanan sığır etine karşı ülke çapında boykot kararı aldı. KCTU’ya bağlı sağlık çalışanları sendikası 40 büyük hastanenin bu karara uyacağını açıkladı. Yine KCTU’ya bağlı öğretmen ve eğitim işçileri sendikası da 9 bin okulda deli dana hastalığına karşı uyarı afişleri asılacağını ve velileri bilgilendiren mektuplar yazılacağını kaydetti.

28 Haziran günü ise et üreticileri hükümet binasına yürüdü. Polisin eylemcilere saldırıları sonucu 200’ün üzerinde kişi yaralandı ve yüzlerce kişi gözaltına alındı. Daha sonraki günlerde protesto gösterileri devam etti ve polisin gözaltıları sürdü.

2 Temmuz’da Hyundai ve Kia Motor fabrikalarında gündüz vardiyasında çalışan 55 bin ve gece vardiyasında çalışan 23 bin işçi 2 saat iş bıraktı. Greve KCTU’ya üye tekstil ve kimya işçilerinin de katılmasıyla toplam katılım 130 bin kişiye ulaştı.

5 Temmuz günü ise onbinlerce işçi ve emekçi ABD’den et ithalatını protesto ederek alanlara çıktı ve hükümeti istifaya çağırdı. Polisin 50 bin olarak verdiği katılımcı sayısının organizatörler tarafından on kat daha yüksek olduğu söyleniyor.

Güney Kore Devlet Başkanı Lee Myung-Bak, ABD’den sığır ithal etme kararının ardından gelişen hükümet karşıtı hareketin durdurulması için polise sert önlemler alması yönünde emir verdi.

Lee hükümeti, 2 Temmuz günü ücret artışı talebi ve ABD’den sığır eti ithal edilmesine karşı iş durdurma kararı alan Kore Sendikalar Konfederasyonu’nun (KCTU) eylemini yasaklamaya çalıştı. Eyleme 120 bine yakın emekçi katıldı. Lee, iş durdurmanın “yasadışı ve siyasi bir grev” olduğunu ifade etti ve KCTU liderlerini Uslan Bölge Savcılığı’na çağırdı, gelmedikleri takdirde tutuklanacaklarını duyurdu.

Grev Güney Koreli şirket sahipleri arasında paniğe yol açtı. Patronların sözcülüğünü yapan Kore medyası haftalardır hükümete, işçilerin eylemine karşı sert önlemler alınması yönünde baskı yapıyor.

Lee hükümeti bu talebin gereklerini yerine getirdi. 29 Haziran’da Seul Meydanı’nda toplanan 20 bin kişiye karşı 10 bin polis görev aldı. 30 polis otobüsü yolu kesti. 2 Temmuz günü de sendika liderlerinin tutuklanması için harekete geçildi. Polis eylemcilerle coplarla ve tazyikli suyla saldırdı.