20 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/25

  Kızıl Bayrak'tan
  TÜSİAD yeni bir “sivil inisiyatif” oluşturma peşinde…
   Düzen siyasetinde kriz sürerken yeni arayışlar…
Rejim krizi sürüyor...
15-16 Haziran’ın 38. yıldönümünde tersane işçileri anıldı...
İşçi ve emekçi hareketinden...
Başarılı bir KESK Genel Kurulu için geçmişle ve uzlaşmacı mücadele anlayışıyla hesaplaşalım…
  SSGSS sürecinin dersleri ve deneyimleri...
Sosyal yıkım saldırılarına karşı birleşik ve militan mücadeleyi yükseltelim!
  Türban tartışmaları sürüyor...
  15-16 Haziran eylem ve etkinliklerinden…
  Küçükçekmece metal işçileri TİS sürecine hazırlanıyor...
  Che 80. doğum gününde burjuvaziye
hala korku salıyor!
  Futbol endüstrisinin muhalif sesi:
Çarşı, kendine karşı!
  İktidar çekişmesinde yeni bir aşama!
M. Can Yüce
  Almanya’da öğrenciler ayakta!
  Bir-Kar’ın kampanya
çalışmalarından…
  1848 Haziran Paris barikatları ve Paris’in umutsuz devrimi...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Che 80. doğum gününde burjuvaziye hala korku salıyor!

“Yeni dünya düzeni”ni ilan edenler, giderek çürüyen bu düzeni toplum nezdinde meşrulaştırmak amacıyla yoğun bir ideolojik saldırı başlattılar. Sovyetler Birliği’nin yıkılışını örnek göstererek kapitalizmin ebediliğini, “tarihin sonu”nun geldiği safsatasıyla ilan edenler, bir yandan da “sosyalizm öldü” nidalarını yükselttiler. Bu saldırılarında başarılı olabilmeleri için toplumsal bilincin yokedilmesi gerekiyordu. Bunun için birçok yol ve yöntem denediler/denemeye de devam ediyorlar. Amaçlanan “insanın dünyayı anlama ve değiştirme” yetisini köreltmektir. Bu nedenle geçmişin mücadele tarihinin çarpıtılması ayrı bir önem taşımaktadır. Düzen sistematik bir şekilde her gün kitle iletişim araçları ile bunu yapmaya çalışmaktadır.

Bireysel olarak kaldığı ölçüde, kapitalizm sınırları içinde her görüşe ve ideolojiye eşit mesafede olunduğu anlatılmak istenmektedir. Zira bu düzende örgütlü olmak ve düşünce ifade etmek “suç” sayılmaya yeterlidir. “Sosyalizm öldü” diyerek bu düzenin ebediliğini dayatmak isteyen egemenler belli bir sınıf kiniyle devrimci düşünceye saldırmak konusunda hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Bu düzenin efendileri iki yol deniyor: Ya yok etmek ya da iç boşaltarak ehlileştirmek, kabul edilebilir sınırlara çekmek.

Devrim ve sosyalizm mücadelesini yok etmek için baskı ve zor aygıtlarını her daim devreye sokan sistem, yanısıra mücadele değerlerinin içini boşaltmak, anlamsızlaştırmak için özel çabalara girmektedir. Çünkü devrim ve sosyalizmin umudunu güçlendirebilecek her şey onlar için tehlikelidir. Bu nedenle geçmişin bugüne miras bıraktığı devrimci değerlere saldırmak için her fırsatı kullanan burjuvazi, özellikle tarihsel devrimci önderlere saldırmayı tercih etmektedir. Örneğin çoğu Amerikan filminde Stalin şahsında sosyalizme çeşitli biçimlerde saldırılmaktadır.  Sistemin efendileri, bu amaçla ancak daha farklı bir yöntemle özellikle Che’ye saldırmaktadır.

Che gibi enternasyonalist bir devrimci tüm ezilen halklar tarafından bilinmekte ve sahiplenilmektedir. “Öldürdükçe çoğalan” Che gibi bir devrimci onlar için oldukça tehlikelidir. Bu tarz bir saldırı üzerine Che’nin kızının verdiği tepki, konunun bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu. Aleida Guevara, Küba yönetiminin Che’nin 80’inci doğum günü olan 14 Haziran vesilesiyle internette düzenlediği forumda, babasının ticari emeller için kullanılmasının ona ve onun sosyalist ideallerine hakaret anlamına geldiğini belirterek, “Kapitalizmi devirmek için savaşan ve bu yolda ölen bir adamın İngiliz votka markası satmak, Fransız gazlı içeceklerin satışını arttırmak veya İsviçre üretimi cep telefonu pazarlamak için kullanılması çok üzücü. Biz ailece para istemiyoruz. Babamın anı ve ideallerine saygı gösterilmesini istiyoruz”dedi. Che’nin “meşhur” edilen ve reklam malzemesi olarak kullanılan fotoğrafı, Küba’da ABD destekli güçlerin saldırılarına uğrayan bir yük gemisinde ölen 100 Belçikalı için yapılan bir törende çekilmiştir. 1960 yılında Havana’da Kübalı fotoğrafçı Alberto Korda tarafından çekilen bereli fotoğrafın reklam malzemesi yapılmasına haklı tepki gösteren kızı dışında, aynı fotoğrafı votka reklamında kullanan İngiliz reklam ajansını mahkemeye veren Alberto Korda da tepki göstermişti.

1967’de Che’yi katledenler onu ezilenlerin belleklerinden ve yüreklerinden sileceklerini sandılar. Ancak onlarca yıldır Che’yi ve bıraktığı mirası yokedemediklerini görmekte ve bu nedenle de daha da saldırganlaşmaktadırlar. Onlar Che’yi bir marka ya da reklam nesnesi haline getirerek gerçekte uğruna yaşamını verdiği davayı hedef almaktadırlar. Che’yi Che yapan örgütlü yaşamına, sosyalist kimliğine yönelik bilinçli bir saldırıdır bu.

Che Guevara devrimci bir önder, yaşamıyla da örnek bir devrimcidir. O yeni bir dünyanın, sosyalizmin yeni insanının güncel bir örneğidir. Burjuvazi ise Che’yi ancak, “maceracı”, “yakışıklı”, “romantik” bir kişilik olarak kabul etmek istemektedir. Bu saldırının hedefinde toplumun belleği, yeni kuşakların bilinci vardır. O’nu davası uğruna ölümü göze alarak mücadele eden bir devrimci yerine, “romantik ve maceracı” bir kişilik olarak tanıtmak, egemenlerin bilinçli bir tercihidir. Devrimci kimliğin örnek bir temsilcisi olan Che’ye yönelik bu saldırının nedenini anlamak zor değildir. Çünkü o, “Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir insana yapılmış bir haksızlığı içinizde hissedecek kadar duyarlı olunuz” diyen bir devrimcidir. O, “insanın dünyayı anlama ve değiştirme” mücadelesinin en iyi örneklerindedir. O, davasına adanmışlığıyla, ölüme tereddütsüz gidişiyle bugünlere önemli bir miras bırakmıştır. Che, bireycileşmenin kutsandığı, yılgınlığın kol gezdiği bir dönemde kapitalistler için gerçekten de “kötü” bir örnektir. Ancak bu,  düzene karşı devrim mücadelesini büyüten bir devrimciyi düzen sınırları içinde tutmak için verilen beyhude bir çabadır. Che, devrim ve sosyalizm davamıza öylesine güçlü köklerle bağlıdır ki bunu asla değiştiremezler. Bu saldırılara en iyi yanıtı ise işçiler, emekçiler ve tüm ezilen halklar sokaklarda, eylem alanlarında vereceklerdir. İstedikleri kadar saldırsınlar, devrim ve sosyalizm için ölüme tereddütsüz giden devrimcileri asla yokedemeyecekler!

Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa
ve silahlarımız elden ele geçecekse
ve başkaları mitralyöz sesleriyle ve de
savaş ve zafer naralarıyla
cenazelerimize ağıt yakacaklarsa
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin!..”
diyerek ölüme giden Che tüm ezilen hakların belleğinde, yüreğinde yaşıyor ve yaşayacak!


17’ler Gazi’de anıldı...

16-17 Haziran 2005 tarihinde Dersim Mercan Vadisi’nde faşist devlet güçleri tarafından katledilen 17 MKP önderi ve gerillasını anmak için 17 Haziran günü Gazi Mahallesi’nde kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Kitle saat 20.00’de Gazi Mahallesi eski karakol binası önünde toplanmaya başladı. Diğer bölgelerden gelenlerle birlikte yaklaşık 400 kişi kortej oluşturdu. Saat 20.30’da meşaleler yakıldı. Cadde trafiğe kapatılarak sloganlar eşliğinde Gazi Cemevi’e doğru yürüyüşe geçildi.

Eylemde en önde İbrahim Kaypakkaya pankartının arkasında sırayla “Vartinik’ten Mercan’a feda olsun canımız halk savaşına!/DHP” pankartıyla Mercan şehitlerinin fotoğraflarının yeraldığı “Canımız halk savaşına feda olsun!” panosu taşındı. DHP ve İbrahim Kaypakkaya flamaları taşındı.

Yürüyüş boyunca sloganlar coşkulu bir biçimde atıldı. 17’lerin isimleri tek tek okunarak “Yaşıyor!” denildi.

Yürüyüş öncesi ve sırasında ses aracıyla ajitasyon konuşmaları yapıldı. Devletin katliamcı kimliği teşhir edildi. Caddede bulunan Gazili emekçiler alkışlarla eyleme destek verdi. Yürüyüş başladıktan sonra çevredeki emekçilerin de korteje katılması ile sayı 500’ü aştı. Yürüyüş sırasında hep bir ağızdan Gündoğdu Marşı söylendi.

Kitle Gazi Cemevi’nin yanındaki alanda toplandı. Burada Mercan şehitleri nezdinde, tüm devrim şehitleri için saygı duruşuna geçildi. Ardından DHP adına yapılan basın açıklanması okundu. Açıklamada devletin son dönemde Adana ve Konya’da DHP üyelerine yaptığı ev baskınlarına, gözaltı ve tutuklamalara değinildi.

Açıklamada şunlar söylendi: “…Mercan’da yapılan bu katliam, sadece 17 komünistin fiziki imhası değil, devrimci hareketin geneline verilmek istenen bir gözdağıydı. Ancak kitlelerin ve devrimci-demokrat kurumların ortaya koyduğu sahipleniş ve dayanışma örneği, siyasal iktidarın hedeflerini boşa düşürdü. Tarihlerini imha ve inkar üzerine kurarak insanlığın hak ve özgürlüklerini kendi denetimlerinde tutmaya çalışanlar, bugün daha fazla sömürüyü hedefleyerek, bu saldırıları günümüzde de devam ettirmeye çalışıyorlar...”

Eylem mücadele çağrısıyla sona erdi.

BDSP’nin katıldığı eyleme, devrimci-demokrat kurumlar da destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul