20 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/25

  Kızıl Bayrak'tan
  TÜSİAD yeni bir “sivil inisiyatif” oluşturma peşinde…
   Düzen siyasetinde kriz sürerken yeni arayışlar…
Rejim krizi sürüyor...
15-16 Haziran’ın 38. yıldönümünde tersane işçileri anıldı...
İşçi ve emekçi hareketinden...
Başarılı bir KESK Genel Kurulu için geçmişle ve uzlaşmacı mücadele anlayışıyla hesaplaşalım…
  SSGSS sürecinin dersleri ve deneyimleri...
Sosyal yıkım saldırılarına karşı birleşik ve militan mücadeleyi yükseltelim!
  Türban tartışmaları sürüyor...
  15-16 Haziran eylem ve etkinliklerinden…
  Küçükçekmece metal işçileri TİS sürecine hazırlanıyor...
  Che 80. doğum gününde burjuvaziye
hala korku salıyor!
  Futbol endüstrisinin muhalif sesi:
Çarşı, kendine karşı!
  İktidar çekişmesinde yeni bir aşama!
M. Can Yüce
  Almanya’da öğrenciler ayakta!
  Bir-Kar’ın kampanya
çalışmalarından…
  1848 Haziran Paris barikatları ve Paris’in umutsuz devrimi...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

THY, Telekom, lastik, cam...

Grev bayrağı yükseliyor!

Geçen yaz THY çalışanlarının greve çıkması ihtimali belirdiğinde bunu ciddiye alan kişi sayısı çok da fazla değildi. İnsanlarda sözleşmenin işverenin istediği şartlarda imzalanacağı ya da hükümetin grevi yasaklayacağı beklentisi hakimdi. Son yıllarda greve çıkan işçi sayısı o denli düşmüş ve bu mücadele silahı o kadar etkisiz kılınıp unutturulmuştu ki, insanların pek çoğu THY gibi önemli bir işletmede çalışanların greve çıkabileceğine ihtimal vermiyordu.

Ancak sınıf cephesinde artık bir şeylerin değişmeye başladığı 2007 1 Mayısı’nda ortaya çıkan tablodan sezilmekteydi. Nitekim THY çalışanları haklarını koruma ve bu uğurda greve çıkma konusunda son derece kararlı bir tutum sergilediler. Sürekli olarak grevi sendikanın istediği, çalışanların durumlarından memnun olduğu iddiasını yayan işveren grev oylaması istedi. Yaptığı hesap, baskıyla çalışanlara grev oylamasında hayır oyu kullandırmak ve sandıktan hayır çıkınca da bu sayede çalışanlar arasındaki birliği parçalamaktı. Fakat THY işçisi bu silahı tersine çevirdi. Grev oylamasından evet sonucu çıkması çalışanların birliğini güçlendirdi, kararlılığını perçinledi. İşveren cephesinde ise hesaplar alt üst oldu, bir süre sonra da işçilerin taleplerinin önemli bir bölümü kabul edilerek sözleşmeye imza atıldı. THY işçisi sadece kendi haklarına sahip çıkmakla kalmamış, grev gibi etkin bir mücadele silahının hem işçiler hem de sermaye tarafından yeniden hatırlanmasını da sağlamıştı. Hemen peşinden gelişen ve haftalarca süren Telekom grevi ise bu gelişmeyi daha da güçlendirmiş ve görünür kılmış, daha önce grev nedir duymamış genç ve örgütsüz işçiler arasında dahi bu mücadele aracına meşruluk kazandırmıştı.

Grev hakkının daha ilerden kazanılması ve daha etkin kullanılması açısından 2008 yılı önem taşımaktaydı. Zira 2008 yılı içerisinde hem bazı kritik TİS süreçleri vardı, hem de hükümetin aynı yıl içinde grev hakkıyla ilgili yasalarda belli düzenlemeler yapmayı planladığı biliniyordu. Şayet TİS süreçlerinde grev silahı etkili bir pazarlık unsuru olarak kullanılabilirse bu durum grev hakkının genişletilmesi ve daha ilerden kazanılması için uygun bir zemin oluşturabilirdi. Bu bakımdan başta metal, lastik ve cam olmak üzere 2008 TİS süreçleri bu yönüyle de kendini aşan bir anlama sahipti.

Bilindiği gibi 2008 1 Mayısı işçi sınıfı ve sermaye arasında gerçek bir irade savaşına tanıklık etti. Sergilediği onca zorbalığa karşın sermaye, Taksim iradesini kırmayı başaramadı ve 1 Mayıs sürecini asıl kazanan işçi sınıfı oldu. 1 Mayıs’ı kazanan işçi sınıfı toplamında 2008’i kazanma yolunda da önemli bir eşiği geride bırakmış oluyordu.

1 Mayıs’tan sonra gözler cam ve lastik sertörlerindeki TİS süreçlerine çevrildi. Zira her iki sektörde de işverenlerin dayatmaları sonucunda TİS süreçleri tıkanmıştı ve adım adım grev aşamasına gelinmekteydi. Ancak baştan beri adeta greve davetiye çıkartır tarzda davranan ve TİS’de işçi tarafına pek çok konuda teklif dahi sunmayan cam işvereni işin ciddiye bindiğini gördüğü anda tutum değiştirdi. Sendikanın ilan ettiği grev tarihine (3 Haziran) sadece bir gün kalmışken yapılan görüşmede işveren pürüz bulunan maddelerde sendikanın tekliflerinin önemli bir bölümünü kabul etmek durumunda kaldı ve sözleşme son anda imzalanmış oldu.

İmzalanan sözleşmeye bakıldığında, esneklik türünden dayatmaların kabul edilmediği, yıllık yüzde 13 civarında ücret artışı sağlandığı, sosyal hakların önemli ölçüde arttırıldığı, patronun işe giriş uygulamasına razı olduğu bir tablo karşımızda durmaktadır. Bu da son yıllarda yaşanan kayıpları tamamıyla telafi etmese de, işçiler açısından kazanımların ağır bastığı bir sözleşme anlamına gelmektedir.

Cam işverenini, durumun ciddiyeti konusunda son kez düşünmeye ve tutum değiştirerek sözleşmeyi imzalamaya iten şeyin, sadece birkaç gün önce (31 Mayıs) coşku ve kararlılıkla başlamış bulunan lastik grevi olması ihtimali oldukça yüksektir.

Lastik sektöründe aylardır devam eden sözleşmeler, patronun kazanılmış haklara göz dikmesi ve “eşit işe eşit ücret” uygulamasına karşı çıkması nedeniyle çıkmaza girmiş, sendika 31 Mayıs’ta greve çıkılmasına karar vermek durumunda kalmıştı. Gene de grevden bir gün önce yapılan son görüşmede sendikanın ve patronun karşılıklı teklifleri arasındaki maliyet farkı oldukça azalmış olduğu için sendika yönetimi durumdan memnundu ve sözleşmeye imza atma yanlısıydı. Sabah saatlerinde fabrikaları dolaşan Lastik-İş yöneticileri sözleşmede gelinen son durumu aktardılar ve greve çıkılıp çıkılmayacağını belirlemek için oylama yaptırdılar. İşçilerin ezici bir çoğunluğu greve çıkılması yönünde oy kullandı ve pankartlar asılıp grev başlatıldı.

Patron ve sendikanın teklifleri arasındaki fark bu denli küçülmüşken, işçilerin ezici bir çoğunluğunun grevden yana oy kullanması ve grevin başlatılması “Ayda 3 milyar para alıyorsunuz, 80 milyon için greve mi çıkılır” türünden eleştirilerin yapılmasına da neden oldu. Oysa coşkuyla, kararlılıkla grev halayına tutuşan 4 bin lastik işçisinin tek derdi üç kuruşun hesabı değildi. Elbette ücret zammı da önemliydi fakat işyerinde daha düzgün koşullarda çalışmak ve insan yerine konulmak onlar için daha önemliydi. Bundan önceki yıllarda lastik sektöründe her defasında grev kararı alınmış, fakat her defasında da hükümet keyfi gerekçelerle yasaklayarak grev hakkını çiğnemişti. Bundan cesaret alan patronlar, fabrikaları işçiler için bir çalışma kampına çevirmişti. İşçilerin birazcık olsun soluk almasını sağlayan 6-2 vardiya sistemi kaldırılarak 6-1 sistemine geçilmişti. İşçiler bu nedenden dolayı bu kez mutlaka greve çıkılması gerektiğini düşünüyorlardı. Patronların ve onların uşağı durumundaki fabrika yöneticilerinin her fırsatta hissettirdikleri “Siz nasıl olsa greve çıkamazsınız, çıksanız bile hükümet yasaklar” yaklaşımı işçilerdeki öfkeyi ve grev isteğini daha da güçlendiriyor, Telekom grevinin hükümetçe yasaklanmamış olması bu kez kendi grevlerinin de yasakla engellenemeyeceği düşüncesini besliyordu.

Sonuçta greve çıkıldı. 14 gün süren grev sonunda çok da kötü olmayan bir sözleşmeye imza atıldı. İşçilerin önemli bir bölümü 6-2 sistemine geçilmeden sözleşmenin imzalanmasına karşıydı. Buna rağmen sendika yönetimi diğer anlaşmazlık maddelerinde işverenin geri adım atmasını fırsat bilerek sözleşmeyi imzaladı.

Sonuç üzerinden bakıldığında 6-2 sistemi yeniden kazanılamasa da işçilerin taleplerinin önemli bir bölümünün elde edildiği görülmektedir. Her şeyden önce kölelik yasasının yıllık izin, geçici işçi, fazla çalışma, çalışma süreleri gibi temel konularda öngördüğü hak gasplarının sözleşmeye yansıtılması engellenmiştir. Ücret ve sosyal haklarda da belli kazanımlar elde edilmiştir.

Son 8 yıllık tablo üzerinden bakıldığında lastik sektöründe greve çıkılması, hükümet tarafından bu kez yasaklanmaması ve belli kazanımlarla sonuçlanması dahi başlı başına önemli bir gelişmedir. Lastik sektöründe yasak zinciri kırılmıştır ve bundan sonra sözleşme dönemlerinde işçilerin eli hem işveren ve hükümet, hem de sendika yöneticileri karşısında çok daha güçlü olacaktır. Lastik işçilerinin ezici bir çoğunlukla greve sahip çıkmaları ve yüksek bir moralle eylemi sürdürmeleri burnundan kıl aldırmayan patronu iki hafta içerisinde masaya oturtmuştur. Hükümetle grevi yasaklama pazarlıkları yürüten ve anlaşılan o cenahtan umdukları desteği bu kez bulamayan patronlar, işçilerin taleplerinin bir kısmını kabul etmek zorunda kalmışlardır. Yıllardır süren yasak zincirinin kırılmış ve gayri meşru ilan edilmiş olması, belli kazanımlarla sonuçlanması ve esas olarak da taban iradesine dayanması lastik grevinin ayırt edici özellikleridir. Bunlardan dolayı da sermayeye karşı mücadelede elde edilmiş önemli bir kazanım niteliğindedir. 2008’in kazanılması yolunda 1 Mayıs’ın ardından ikinci önemli adım lastik grevi ile atılmıştır.

Şimdi sırada metal TİS’leri var. Metal TİS görüşmelerinin de en az cam ve lastik kadar çekişmeli geçeceği şimdiden kesindir. Muhtemelen belediyelerde de benzer gelişmeler yaşanacaktır. Sendikalar yasasının ve grev/TİS yasasının işçiler lehine düzenlenmesinin yolu hükümet kapılarında ILO yollarında nefes tüketmekten değil, eylem alanlarında, grev meydanlarında mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.


Lastik grevi sona erdi…

Kocaeli ve Adapazarı’ndaki lastik fabrikalarında 31 Mayıs 2008 tarihinde başlayan ve 4 bin lastik işçisini kapsayan grev, 13 Haziran günü toplu sözleşmenin imzalanması sonucu bitti. Lastik-İş Sendikası üyeleri 14 Haziran günü işbaşı yaptılar.

İmzalanan toplu sözleşme maddeleri Lastik-İş Sendikası tarafından kamuoyuna ayrıntılarıyla duyurulmasa da basına açıklama yapan Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan ilk 6 ayda yüzde 4, ilk yıl toplamında ise yüzde 14 zam yapıldığını ifade etti.

2. yıl için işçilere enflasyon oranında zam yapılırken sosyal haklar aynı kaldı. İşe yeni giren işçilerle diğer işçiler arasındaki ücret eşitliği ise toplu sözleşmenin diğer bir korunan maddesi olarak gözüküyor. İşçilerin sağlık sigortalarında da boşluk yok.

Sendika, grev uygulamasının devreye sokulmasıyla sonuçlanan toplu sözleşme görüşmelerinde ilk aylık dilim için yüzde 6, ikinci yıl için de enflasyon artı 1 puan zam istiyordu.