20 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/25

  Kızıl Bayrak'tan
  TÜSİAD yeni bir “sivil inisiyatif” oluşturma peşinde…
   Düzen siyasetinde kriz sürerken yeni arayışlar…
Rejim krizi sürüyor...
15-16 Haziran’ın 38. yıldönümünde tersane işçileri anıldı...
İşçi ve emekçi hareketinden...
Başarılı bir KESK Genel Kurulu için geçmişle ve uzlaşmacı mücadele anlayışıyla hesaplaşalım…
  SSGSS sürecinin dersleri ve deneyimleri...
Sosyal yıkım saldırılarına karşı birleşik ve militan mücadeleyi yükseltelim!
  Türban tartışmaları sürüyor...
  15-16 Haziran eylem ve etkinliklerinden…
  Küçükçekmece metal işçileri TİS sürecine hazırlanıyor...
  Che 80. doğum gününde burjuvaziye
hala korku salıyor!
  Futbol endüstrisinin muhalif sesi:
Çarşı, kendine karşı!
  İktidar çekişmesinde yeni bir aşama!
M. Can Yüce
  Almanya’da öğrenciler ayakta!
  Bir-Kar’ın kampanya
çalışmalarından…
  1848 Haziran Paris barikatları ve Paris’in umutsuz devrimi...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

SSGSS sürecinin dersleri ve deneyimleri...

Sosyal yıkım saldırılarına karşı birleşik ve militan mücadeleyi yükseltelim!

Dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik krizin Türkiye’ye yansımaları, neo liberal saldırıların işçi ve emekçilerde yarattığı öfke, sefalet koşullarında bir yaşamın devletin azgın terörü eşliğinde dayatılması emekçi kitlelerde alttan alta bir tepki biriktirdi. Her geçen gün ağırlaşan yaşama ve çalışma koşulları, sermaye devletinin işçi ve emekçilerin en temel haklarına ve kazanımlarına göz dikmesi son dönemde sınıf hareketinin bir parça canlanmasına neden oldu. Dipten dibe biriken hoşnutsuzluk bir takım mevzi grev ve direnişlerin yanısıra yaygın ve kitlesel eylemlerle de kendisini gösterdi.

TİS süreçlerinde yaşanan anlaşmazlıklar sonucu THY, Telekom ve lastik grevlerinin kısmi bir takım kazanımlarla sonuçlanması grev silahının gücünü bir kez daha göstermiş oldu. Tüm bunlara Taksim 1 Mayısı’nda işçi ve emekçilerin, devrimci güçlerin sergilediği militanlığı ve kararlılığı ekleyebiliriz.

İşçi ve emekçilerdeki hoşnutsuzluğun kitlesel ve yaygın eylemli bir takım süreçler üzerinden kendini hissettirdiği SSGSS karşıtı mücadelenin deneyimleri, son dönem sınıf hareketinin en anlamlı örneğini oluşturması bakımından, daha yakından incelenmeyi, dersler çıkarmayı haketmektedir.

Komünist basında güncel gelişmeler ışığında bugüne kadar konu üzerine çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Ancak sürecin toplam değerlendirilmesi, bir takım tekrarlara neden olsa da, önümüzdeki sürece öğretici dersler bırakması açısından halen bir ihtiyaçtır.

Zira sermayenin sosyal yıkım kapsamında yeni saldırı hazırlıklarına başladığı, bunun için de sendikal bürokrasinin desteğine ihtiyaç duyduğu, bu desteği ise büyük oranda aldığı bilinmektedir.

Önümüzdeki dönem sınıfa yönelik saldırıların artacağı ortadayken, bugünden geleceği kucaklayacak bir bakış ve konumlanış içinde olmak gerekmektedir. Bıraktığı deneyimlerle SSGSS karşıtı mücadele sürecinin bu yanıyla da ele alınması gerekmektedir.

SSGSS karşıtı mücadele somut talepler üzerinden yükseldi

Herşeyden önce SSGSS karşıtı mücadelenin nasıl bir ihtiyacın ürünü olarak ve hangi taleplerle ortaya çıktığına bakmakta fayda var.

Uzun bir dönemdir parçalı ve dağınık bir seyir izleyen sınıf hareketinin, SSGSS sürecinde merkezi taleplerle birleşik bir eğilim göstermesi saldırının kapsamıyla doğrudan ilgilidir. Zira tüm emekçi kesimleri doğrudan ilgilendiren sosyal hakların tasfiyesi, mücadelenin geniş emekçi kesimlere dayanmasına neden olmuştur.

Emekliliğin imkansız hale getirilmesi, sağlığın ve sosyal hakların ise piyasanın insafına terkedilmesi anlamına gelen SSGSS saldırısı tabanda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır. Bu rahatsızlığın yansımalarıyla doğrudan muhatap olan alt kademe sendika yönetimleri, konfederasyonların önce tepkisizliği, sonrasında ise açıktan ihaneti karşısında harekete geçmek zorunda kalmışlardır. Bugüne kadar sayısız ihanete imza atan konfederasyon yönetimleriyle alt kademe yöneticiler arasında yaşanan çeşitli gerilimler, SSGSS sürecinde daha belirgin olarak açığa çıkmıştır. SSGSS üzerinden arkasında bir taban desteği bulan alt kademe sendika yönetimleri ise, bu güce dayanarak genel merkez yönetimlerine karşı açıktan tutum almak noktasında bir dirayet gösterebilmişlerdir. Ancak bu dirayetin kendisi sürecin ilerleyen ve sertleşen kritik aşamalarında daha açık, net ve kararlı bir tutum almalarına yetmemiştir.

Böylesi bir süreçte ortaya çıkan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP) ise mücadelenin ihtiyacını gören ve harekete geçmeye niyetli tüm bileşenleri kapsayabilmiştir. İçinde ilerici sendika şubelerinin, devrimci güçlerin, derneklerin, meslek odalarının, reformist partilerin vb. değişik dinamiklerin yeraldığı HSGGP, SSGSS karşıtı mücadelenin ortaklaşmasında, merkezileşmesinde ve yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Sürecin bir diğer kazanımı ise mücadelenin somut bir saldırı karşısında somut talepler üzerinden örülmeye çalışılmasıdır. Geniş emekçi kesimleri ileri sürdüğü talepler etrafında harekete geçirmeye çalışmasıdır. Hedefini ve taleplerini açık ve net olarak formüle etmesi platformu güçlendiren bir etken olmuştur.

Süreç ortak iş yapma kültürünü ve becerisini geliştirmiştir...

SSGSS karşıtı mücadelenin bir aracı olan HSGGP’nin işleyişine dair birçok şey söylenebilir. Bileşenlerin birlikte iş yapabilme beceresi göstermesi, ortak bir irade çıkarmak için çaba harcaması bakımından bugüne kadar yaşanan en ileri ve olumlu örnek olmasına rağmen platformun işleyişinde, tabana dayanmasında, karar mekanizmalarının işletilmesinde, yürütmesinin belirlenmesinde vb. süreçlerde sendikacılar ve meslek örgütleri denetimi ellerinden bırakmak istememişlerdir.

Bugüne kadar değişik gündemler üzerinden biraraya gelen devrimci güçlerle sendikaların, meslek örgütlerinin ve diğer sol güçlerin birarada iş yapabilme süreçlerinin sancılı geçtiği deneyimlerle sabittir. SSGSS üzerinden oluşturulan birliktelik ise bileşenlerin pratik olarak iş yaptıkça birbirini daha iyi tanımasına, güven duymasına neden olmuştur. Kuşkusuz konu SSSGSS gibi geniş emekçi kesimleri ilgilendiren bir saldırı olunca bu daha kolay gerçekleşmiştir. Zira NATO, emperyalist savaş vb. konular sözkonusu olduğunda politik yaklaşımların ve ilkesel tutumların belirleyici olması ve ayrışmaların yaşanması kaçınılmazdır.

Platformun yürütmesini ve denetimini ellerinden bırakmak istemeyen sendikacılara ve meslek odalarına rağmen platform ortak bir karar mekanizması ve işleyiş oluşturmuş, ortak işler yapmıştır. Bu tür örnekler çok fazla değildir. Zira öncesinde yaşanan benzer deneyimlerde pratik daha çok sendikaların tartıştığı ve karar aldığı, usulen diğer bileşenlere sorduğu, görüş ve önerilerini aldığı ama bildiğini okuduğu süreçler olarak şekillenmiştir. SSGSS sürecinde bu dayatmacı tutum nispeten kırılmıştır.

Kuşkusuz bunda, uzun bir dönemdir devrimci güçlerin sendikalar karşısında etkin bir rol oynamaya çalışması, gündemlere müdahalesi, 1 Mayıs gibi süreçlerde bunu pratik bir çabayla birleştirmesi de belirleyici olmuştur.

Yüzü emekçilere dönük, tabanı harekete geçirmeye çalışan bir hat zorlandı...

SSGSS sürecinde platformun oynadığı en anlamlı rol, hiç kuşkusuz yüzünü emekçi kitlelere dönmeye çalışması olmuştur. İş yapabilme niyeti, kapasitesi ve beceresi konusunda bileşenlerin çeşitli zorlanma alanları olsa da platformun bıraktığı en anlamlı deneyim, yüzü emekçi kitlelere dönük bir çalışma yürütüldüğünde hiç de azımsanmayacak bir mücadele dinamiğinin açığa çıkartılabileceğinin somut olarak görülmesi olmuştur.

Saldırının amacı ve kapsamı bir yandan geniş emekçi kesimler içerisinde teşhir edilirken diğer yandan da eylemli bir süreç örülmeye çalışılmıştır. Yerel eylemler merkezi bir takım eylemlerle birleştirilebilmiş, yaygın kullanılan propaganda materyalleri eylemli bir hatta hizmet etmiştir. Binlerce bildiri, afiş kullanılmış, açılan standlarda imzalar toplanmış, panel, seminer vb. çeşitli kitle toplantıları gerçekleştirilmiştir. Böylece emekçilerin tepkisi örgütlenmeye, kitlelerin eylemli tepkisi açığa çıkarılmaya çalışılmıştır.

Hepsinden önemlisi platform, üç ayrı bölgede yerel platformlar oluşturmuş ve yerel platformlar da alta doğru ayaklarını oluşturarak tabana yönelmiş, tabanla bütünleşmeye çalışmıştır.

Bu süreçte platform içerisinde yeralan bileşenlerden, tabanına ulaşmak ve harekete geçirmek noktasında en atıl kalan kesim sendikalar olmasına rağmen, kimi bileşenler yüzünü tabanlarına doğru çevirebilmiştir. SSGSS sürecinin açığa çıkardığı mücadele dinamikleri, sınırları olsa da, bu yönelim sayesinde gerçekleşmiştir. Önümüzdeki süreçte ders çıkarılması gereken en temel başlıklar arasında bu eksikliğin giderilmesi bulunmaktadır.

Bugüne kadar oluşturulan ve ilerici iddialar taşıyan platformların en büyük eksiklikleri arasında sayabileceğimiz tabandan kopukluk, atılan adımların sınırlılığına rağmen, nispeten giderilmeye çalışılmıştır. Kuşkusuz olumluluk adına sayılabilecek deneyimlerin kendi içinde sınırlılıkları bulunmaktadır. Bunların arasında çeşitli nedenlerle platforma ve platformun yerel çalışmalarına imza atmasına rağmen fiili olarak güç vermeyen sol siyasal güçlerin tablosu gelmektedir. Yine de bugüne kadar yaşanan deneyimler içerisinde en ileri sayılabilecek örnek HSGGP sürecidir.

Ancak platform her ne kadar yüzünü tabana dönmeye, bunun için bir takım mekanizmalar yaratmaya çalışsa da sınıfın geniş kesimlerini kucaklamada, taban örgütlülüklerinde toparlamada ve harekete geçirmede yetersiz kalmıştır. Çünkü tek tek bileşenlerin konumu ve misyonu buna uygun değildir.

Konfederasyonların ihanetçi tutumları ve alt kademe sendikacıların sınırı...

SSGSS sürecinde konfederasyon yönetimlerinin önce karşı çıkan sonra “anlaştık, yasada iyileştirmeler yapılacak” tutumunun mücadeleyi sekteye uğrattığı açıktır. Sendikal bürokrasinin sonrasında “yasayı tümden reddediyoruz” çıkışının arkasında HSGGP bileşenlerinin sendikal bürokrasiyi göreve çağıran ve “mücadeleye devam ediyoruz” şiarında karşılık bulan net duruşları olduğu biliniyor. Mücadelenin geleceği açısından kritik bir yerde duran bu net tutumun kamuoyuna açık, eylemli tepkilerle geniş kesimlere duyurulması anlamlı olmuştur.

Ancak platform içerisinde yeralan sendikaların, başından itibaren genel merkezlerine rağmen tok, net ve kararlı bir tutum almakta eksik kalması, kimi süreçlerde yalpalaması, sonrası için mücadelenin hak alıcı bir hatta ilerlemesinde, bağımsız karar alma iradesi gösterilmesinde ve yol yürünmesinde engelleyici bir rol oynamıştır. Bunun en bariz örneğini genel merkezlerin müdahalesiyle sembolik bir biçim alan Ankara yürüyüşü, en kritik örneğini ise yasa mecliste onaylanırken 15 Nisan’da Ankara’ya yapılan çağrının sonrasında geri çekilmesi oluşturmaktadır.

Başından itibaren sendikal bürokrasinin ön tıkayan ve mücadeleyi geriye çeken tutumlarına prim verilmeden, ülke genelinde mücadeleyi ortaklaştıracak bir genel grev-genel direniş çağrısı yapılabilseydi ve ilan edilebilseydi, süreç kuşkusuz çok daha farklı gelişebilirdi.

Tabanın soluğunu ensesinde hisseden ancak genel merkezleriyle açıktan çatışmayı göze alamayan ve koltuklarını kaybetme kaygısı taşıyan alt kademe sendika yönetimlerinin böyle bir irade göstermesi olanaklı değildir. Zira bu, tabanın basıncıyla harekete geçen ancak tabanın devrimci ve örgütlü dinamiği üzerinden yükselmeyen bir hareketliliğin sınırlarına, dolayısıyla alt kademe sendika yönetimlerinin sınırlarına işaret etmektedir.

Nihayetinde, her türlü karar platform bileşenleri tarafından eşit bir şekilde tartışılıp alınıyor görünse de kritik anlarda konfederasyonların gerici müdahaleleri belirleyici olmuştur. Sendikal bürokrasi kendi sınırını aşacağını gördüğü süreçlerde doğrudan devreye girmiş, mücadelenin denetimlerinden çıkmasına izin vermemiştir.

Sendika konfederasyonlarının mücadeleyi dizginlemeye çalışan tutumuna rağmen platform içerisinde yeralan sendikaların süreç içerisinde aktif bir çaba gösterdiğini, elini taşın altına koyduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. İstanbul’da platform içerisinde yeralan konfederasyonlara bağlı sendikalar kimi şubeler dışında sürecin izleyicisi konumunda kalmıştır.

DİSK merkezi olarak platforma imza atmasına rağmen platformun hemen hiçbir çalışmasına destek sunmamış, süreç boyunca uzak durmuş, ortaklaşma noktasında çaba göstermemiştir. Mücadelenin ortaklaştırılması için üzerine düşen görevi yerine getirmeyen DİSK, tüm süreç boyunca sınıf mücadelesini zayıflatan bir tutum içerisinde atıl kalmıştır. Ancak bir takım yerelliklerde yürütülen çalışmalarda Genel-İş, Emekli-Sen gibi kimi sendikalar ve şubeler yerel platformların aktif bir bileşeni haline gelmiş ve parçası olmuştur.

KESK’in tutumu ise tam anlamıyla ibretliktir. Genel kurul süreci nedeniyle KESK’e bağlı şubeler uzun süre sürecin dışında kalmış, 14 Mart’ın öncesinde sürece aktif olarak dahil olmuştur. Bu kısa süreçte ise KESK’e bağlı sendika ve şubeler anlamlı çalışmalar yürütebilmiştir.

Ancak sürecin ilerleyen aşamalarında en gerici tutumları KESK bürokrasisi almıştır. Kendi denetimleri dışında ve kendilerini aşan bir irade gördükleri noktada bu iradeyi ezmeye çalışmıştır. Bu tutum yer yer kendini “iki başlılık olmaz” ifadesiyle göstermiştir.

KESK’in genel kurul sürecinde yaşanan iç çatışma SSGSS sürecine de yansımıştır. SSGSS karşıtı mücadele süreci grupsal kaygı ve hesaplaşmalarla heba edilmiştir.

Tüm bu olumsuzluklar sendikalarda örgütlü ve nispeten daha dinamik unsurların harekete geçirilmesini, taban dinazminin açığa çıkarılmasını, eylemli bir hatta sevkedilmesini engellemiştir. Böylece asıl harekete geçirilmesi gereken kesimler gözardı edilmiştir.

Bu sürecin en anlamlı kazanımı ise Türk-İş’in içinden Türk-İş gericiliğine karşı gelişen ve açıktan gösterilen tepki olmuştur. Bugüne kadar Türk-İş bürokratlarının ihanetçi tutumlarından rahatsız olan fakat ona karşı bir duruş geliştiremeyen kimi ilerici sendika ve şubeler bu süreçte kendilerine dayanacak meşru bir zemin yaratmışlardır. Süreç boyunca yaşanan açık çatışma Türk-İş içindeki ayrışmayı da derinleştirmiştir.

SSGSS sürecinin deneyimlerinden çıkan derslerle önümüzdeki sürece yüklenmek...

SSGSS sürecinin deneyimleri ve dersleri üzerinden söylenebilecek daha pekçok başlık bulunabilir. Ancak dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise platformların en işlevli ve en işler halinin İstanbul ayağıyla sınırlı kalmasıdır. Bu, mücadelenin ülke geneline yayılmasında, merkezileştirilmesinde ve ortaklaştırılmasında ciddi bir eksiklik yaratmıştır. Özellikle platform içerisinde yeralan odaların, sendika ve şubelerin yönetimlerini tutan anlayışların illere göre farklı tutumlar göstermesi İstanbul dışındaki illerde mücadelenin ortaklaştırılmasında sorun yaratmıştır. Kimi illerde, Türk-İş ve DİSK’e bağlı bazı sendika ve şubelerin SSGSS sürecinde ortaklaştırıcı bir tutum içerisinde olmak yerine birbirleriyle karşılıklı rekabete girişmesi mücadelenin parçalı ve dağınık bir seyir izlemesine neden olmuştur.

SSGSS karşıtı mücadelede anlamlı bir işlev gören HSGGP, alt kademe sendika yönetimlerine ve meslek odalarına dayanan bir işleyişi aşamamıştır. Bu durum esas olarak sendikal bürokrasi ile karşı karşıya gelindiği süreçlerde sınırının ne olduğunu göstermiştir. Keza platformun bu işleyişi kimi eylemlerde militan bir tutum alınmasında da zayıflık yaratmıştır.

Tüm zaaf ve eksikliklerine rağmen platform bu süreçte anlamlı deneyimler biriktirmiştir. Bugüne kadar oluşturulan yerel platform deneyimlerinin en temel eksikliği olan tabandan kopukluk kısmen aşılmıştır. Platform deneyimi, bileşenlerinin gücü ve takati oranında yüzünü tabana dönen, tabanla bütünleşmeye, kitlelerin enerjisini açığa çıkarmaya çalışan bir yerel deneyim sınırlarında kalsa da önümüzdeki süreçte aşılması gereken eksiklikleri ve izlenmesi gereken yolu göstermektedir.

Zira kıdem tazminatından grev ve sendikalar yasasına, iş güvencesinin gaspından esnek üretime kadar bir dizi sosyal yıkım saldırısı sermayenin gündemindedir. Yeni döneme SSGSS sürecinin deneyimlerini aşacak tarzda hazırlanmak gerekmektedir. Bu, hiç zaman kaybetmeden mücadelenin birleşik bir karakter kazanması için sosyal yıkım saldırılarına karşı taleplerin somutlanması, birleşik bir mücadelenin örülmesi, merkezi bir hatta ilerlemesi ve kazanmayı esas alan bir mücadele programı oluşturulması anlamına gelmektedir.

Böylesi bir çıkışın aşması gereken eksikliklerini SSGSS sürecinin sınırlı deneyimleri göstermektedir. Tabanın devrimci enerjisine dayanan, yerelliklere yayılan ve derinleşen, genel grev-genel direniş şiarını esas alan bir mücadele hattı önümüzdeki sürecin temel yönelimi olmalıdır.

Emekten yana tüm bileşenleri, ilerici sendikacıları, devrimci güçleri bekleyen en temel görev budur.