30 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/22

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın hareketliliğinde yoğunlaşma
ve sertleşme eğilimi
   İnkar ve imha çizgisinin izleyicileri “çözüm” gücü olamaz!
Gerici iç çatışma yeni boyutlar kazanıyor!
SSGSS, istihdam paketi, kıdem tazminatı, işgüvencesinin gaspı, sendikalar yasası…
Sermayenin saldırıları artıyor…
1 Haziran mitingi üzerine U. Taner
Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!
  Komünist kamu emekçilerine çağrı:
Parti’yi kamu emekçileri içinde güçlendirmek için ileri!
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi hedefiyle mücadeleye!
  ODTÜ’de boykot yayılıyor!
  Kapitalizm öldürüyor!
  Dünyadan...
  Mayıs şehitleri anmalarından...
  Sincan Kadın Hapishanesi’nden mektup...
  Bir utanç belgesi: “Türkiye’de Kürt sorununa barışçıl çözüm çağrısı” M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sincan Kadın Hapishanesi’nden mektup...

“Küçük hapishaneden dışardaki büyük hapishaneye sesimizi ulaştırmaya çalışıyoruz!”

Sevgili Kızıl Bayrak gazetesi emekçileri merhaba...

Özellikle Sincan Kadın Hapishanesi’nden kucak dolusu sevgi ve selamlar.

Gazetenizin elimize çok düzenli bir şekilde ulaştığını bilmenizi isteriz. Tecrit koşullarında özellikle devrimci basının önemi tartışılmaz. Bu konuda gösterdiğiniz çaba ve emekten dolayı size teşekkür ediyoruz.

Sizlerle son süreçte yaşadığımız keyfi uygulama ve hak gasplarını paylaşmak istiyoruz. Biliyorsunuz buralarda günlük onlarca keyfi uygulama ve hak gasplarına maruz kalıyoruz. Bu uygulamalar zaman içinde “olağan uygulama” halini alıyor. Yaşadığımız sorunları belli başlıklar halinde toparlayarak, 2008 yılı başından itibaren öne çıkan bazı somut örneklerle aktarmak istiyoruz.


1-Sağlık sorunlarımız

Bu sorunu revir, hastane, doktor ve asker boyutuyla değerlendireceğiz. Revirle ilgili sorunların en başında hastane sevklerinin erken yapılmaması yer alıyor. Hapishanede görev yapan doktorlar, pratisyen doktorlar çoğu zaman hiçbir tetkik yapılmadan tanı koyuyor. Bunlar da genelde çok ciddi ve belirgin hastalıklarda bile “psikolojik, üzülme geçer” gibi antibilimsel bir yaklaşımla geçiştirilmeye çalışılıyor. Buna en çarpıcı örnek, Temmuz 2007’de TİKB dava tutsağı Nevin Yaylacı’nın başındaki rahatsızlık nedeniyle çıkarıldığı revirde, hastane sevkinin zamanında yapılmayarak anti-depresan ilaçları verilip “psikolojik” denilerek gönderilmesidir. Sonrasında durumu ağırlaşan arkadaşımız, acil olarak hastaneye kaldırılmış ve beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır. Hayatı tehlike altında uzun süre hastanede tedavi olan Nevin Yaylacı’nın sorunu tam olarak çözülememiş, beyni ve vücudunun belli bir bölümü hasar görmüştür.

Geçen yaz ve bu yıl Şubat ayında yaşanan salgın hastalıklarda birçok kişi rahatsızlanmış ve bu durum revir ve hapishane idaresi tarafından uzun süre gizlenmiştir. Öğrenebildiğimiz kadarıyla amipten kaynaklı dizanteri, tifo vb. rahatsızlıklardır. Bunun için herhangi bir önlem ve temizlik, dezenfeksiyon vs. yapılmamıştır. Pek çok kişi kendi kendine iyileşmiştir. Çok sayıda dilekçe, suç duyurusu yazmamıza rağmen sonucu henüz öğrenemedik. Konu öylece kapandı. Ta ki bir kez daha gündeme gelene kadar. Bundan çok kısa bir süre sonra kanalizasyon tıkanması gerekçesiyle, bulunduğumuz hücredeki logar kapakları açılmış, bir hafta kapatılmamıştır. Birlikte kaldığımız arkadaşlardan birinin Hepatit B diğerinin de Ölüm Orucu gazisi olmasına ve bunun da dosyalarında yer almasına rağmen defalarca uyardığımız halde kapaklar kapatılmamıştır. Sonrasında üçümüzde üst solunum yolları enfeksiyon teşhisiyle bir hafta tedavi gördük.

Normalde aylık düzenli olarak verilmesi gereken temizlik malzemesi hakkımız diğer zamanlarda verilmeyip, gaspedildiği gibi salgın koşullarında dahi istememize rağmen verilmemiştir.

Yine somut bir örnek vermek gerekise, 21.02.08 tarihinde Resmiye Vatansever adlı arkadaşımızın beli tutuldu ve vücudunu kontrol edemediği için yere düştü. Hiç hareket edememesine, yürüyememesine ve tuvalette dahil gidememesine rağmen acil olarak çağırılan doktorun, “psikolojik, üzülme geçer” şeklinde tavırları çok çarpıcıdır. Sonrasında ısrarlı çabalarımızla hastaneye sevki yapılan arkadaşımız, bu kez de Sincan Devlet Hastanesi’ndeki doktorların saldırgan tutumuyla karşılaşmıştır. Durumu oldukça kötü olduğu halde, doktor kelepçesinin açtırılmasını istememiş, muayene olmak için kelepçesinin açılmasını talep eden arkadaşımıza “kelepçen açılınca bana saldırmayacağını nereden bileyim” diyerek tutunak tutturup dışarı attırmıştır.

Bir başka örnekte Münevver Şeker adlı arkadaşımızın yaşadıklarıdır. Diş çekimi için gittiği “kampüs” içinde yer alan diş ünitesinde tedavi olabilmek için kelepçesinin açılmasını isteyen arkadaşımıza, doktor “senin dişini çekeceğiz, tırnağını değil” şeklinde fazlaca da yoruma gerek kalmayan bir cevap vermiştir. Her iki örnekte de görüldüğü gibi sevk yaptırıp hastaneye gidebildiğimizde ise hiçbir şekilde tedavi olamıyoruz. Asker, jinekoloji de dahil olmak üzere muayene odasından çıkmıyor, kelepçelerimizi açmıyor, doktorlar ise bu duruma müdahale edip kelepçeyi açtırıp askeri dışarı çıkarması gerekirken (ki bu hem görevi, hem de buna yetkisi vardır) asli hekimlik görevini unutup, askerin baskısı altında kalarak, bazen de askerin apoleti karşısında hazırola geçip, askerden de daha saldırgan tutum sergileyebilmektedir.

Bir dizi uluslararası anlaşmalarla ve ülke içi ‘anayasal’ bir hak olan sağlık ve tedavi olma hakkımız çiğnenerek insanlık onuruna yakışmayan koşullarda tedavi dayatılıyor. Doktorlar bağlı oldukları meslek kurumlarının kararlarını değil, askerin kanunlarını yaşama geçiriyor. Birçok arkadaşımız çeşitli uğraşlar sonucu sevkedildiği hastaneden defalarca askerin muayene odasından çıkmaması ve kelepçenin açılmaması nedeniyle tedavi olamadan geri dönmüştür. Ayrıca bilincimizi kaybetmiş vaziyette dahi olsak, hastaneye ambulansla değil, ringle kelepçeli bir şekilde götürülüyoruz. Zaten çok ciddi rahatsızlıklarımız varken, hastanede (yaz, kış) muayeneyi beklerken daha da hastalanıyoruz.

Bunun dışında askerin saldırgan tutumuna ek olarak, ayakkabı aramasını protesto ettiğimiz için ayakkabısız gittiğimiz mahkemelerde nezarethanede bekletilirken hastalanmamızı sağlamak için asker tarafından nezarethaneye ve oturulacak banklara su dökülerek ıslatılması da yaşadığımız saldırgan tutumlardan bir tanesi.


2- Disiplin cezaları

Açıldığı tarihten bugüne bütün F tipi hapishaneler de dahil keyfi cezaların uygulanma sıklığı ve cezaların limitleri bakımından en yüksek cezaların verildiği hapishane burası. Disiplin cezaları bir yana bazı arkadaşlarımız hapis cezası dahi aldı. Saldırıya, hakarete uğradığımız, onursuz arama dayatıldığı ve bunların bir kısmı kameralar önünde yaşandığı halde, mahkemeden kayıtların incelenmesini istediğimizde “yanlışlıkla silinmiş” cevabını alarak suçlu çıkarılıyoruz.

Son 2 ay içinde verilen bazı disiplin cezaları ve hak ihlallerini şu şekilde sıralayabiliriz.

- 04.03.08 tarihinde Birgül Uzun’a hapishaneye ilk getirildiği zaman dayatılan uygulamalar sonrası soruşturma açılmıştır. Hapishane açıldığında ilk getirilen tutsaklardan olmasına rağmen, neredeyse 2 yıla yakın zamandır açılmayan soruşturmanın şimdi açılıp işleme konması da Eylül’de cezası bitip tahliye olacak olan arkadaşın tahliyesini engellemeye dönük bir uygulama olduğu ortadadır.

- 11.04.08 tarihinde yapılan genel arama sonrası çatılarda takılan gazete, not vb. şeyleri havalandırmaya atarak bunların temizliği gerekçe gösterilip, açık olması gereken havalandırma kapılarımız kilitlenmek istenmiştir. Gün içerisinde hücrelerimize kilitlenmek istenmemize karşı çıktığımızda da fiili saldırıya uğrayarak ardından yine bizim hakkımızda soruşturma açıldı. Soruşturma sonucunda Fadime Özkan, Resmiye Vatansever, Zeliha Bulut, Sema Gül, Deniz Tepeli, Münevver Şeker ve Filiz Uluçelebi’ye “2 ay ziyaret yasağı”, Özlem Aydın ve Semra Yalçınkaya’ya ise “2 ay iletişim yasağı” verildi.

- 11.04.08’deki genel arama sırasında “2 ay ziyaretçi yasağı” olan Sema Gül’ün cezası 09.05.08’de başlatılmış, Temmuz ayında tahliye olması gereken arkadaşımızın tahliyesi de yakılarak Ekim 2008’de tahliye olacağı söylenmiştir.

- 11.04.08’de uyuşturucu suçundan yatan adli tutukluların bulunduğu 2 koğuşta anüs ve vajina araması yapılmıştır.

- 17.04.08’de Deniz Tepeli’nin asker hakkında yaptığı suç duyurusu sonucu askere iftira attığı gerekçesiyle ifadesi alınmış, haklıyken haksız pozisyona getirilmiştir.

- 17.04.08 tarihinde kaldığımız hücrelerde bulunan ortak alanlarımızın elektriği tamamen keyfi bir şekilde kesilmiş, 3 kişi kalınan hücrelerdeki tecrit yetmemiş ki yaşamımız tek kişilik hücrelerimizle sınırlandırılmak isteniyor. Elektriklerin kesilmesi, tecrit-tredman ve hapishanelerin ticarileştirilmesine yönelik başlıbaşına ele alınması gereken çok yönlü bir saldırıdır. Bu durumda her hücreye ayrı buzdolabı, televizyon, ketıl, vb. alınması dayatılmaktadır.

- Nisan-Mayıs ayları içinde yaklaşık bir ay boyunca 1 saat olan görüş süremiz 10 dk. gasp edilerek, 50 dk. ile sınırlandırılmıştır.


3- Görüş sorunları

Diğer bütün hapishanelerde haftalık yapılan arkadaş görüşleri burada aylık yapılmaktadır. Gaspedilen arkadaş görüş haklarımız ayrıca ilk tutuklanıldığında 10 gün içinde görüşülecek kişinin isim ve adresinin bildirilmesi zorunluluğu getirilerek, zamanında bildirilmediğinde bu hak da ortadan kalkmaktadır. Tecrit koşullarında iletişimin çok sorunlu olduğu koşullarda bu süre kesinlikle gerçekçi değildir.


4- Arama sorunları

Kısmi arama adı altında istedikleri zaman istedikleri hücreye baskın arama yapmayı meşrulaştırdılar. Normal aramalarda daha önce sorun olmayan şeyler, daha sonra sorun olabiliyor. Keyfi tutumlar takınılıyor.

Yine aramalarla ilgili askerin keyfi tutumlarıyla da karşılaşıyoruz. Mahkeme-hastaneye gidiş gelişlerde gerek eşyalarımızı aramaları, gerekse kitap, gazete, yiyecek, sigara vs. almamaları, zaman zaman sözlü ve fiziki saldırıları sık sık yaşıyoruz. Mahkemeye götürüldüğümüzde gün boyu nezarette kelepçelerimiz açılmadığı gibi tuvalete de kimi zaman çıkarılmıyoruz. Öyle ki kelepçelerimizi açmadan tuvalete gitmemiz isteniyor.


5- Sohbet hakkı

Bazı hapishanelerde bir dönem uygulanan ama gelinen aşamada hiçbir hapishanede uygulanmayan ‘haftada 10 kişiyle 10 saat sohbet hakkı’ bulunduğumuz hapishanede uygulanmıyor.


6- Yayın sorunu

Yayınlarımıza daha önceden sınır konmazken gelinen aşamada arşiv yapmamız engelleniyor. Önceden adımıza fotokopi şeklinde gelen yazılar sorun olmazken şimdi alınmıyor. Elle yazmamız isteniyor.


7- Savunma hakkımız engelleniyor

Zaman zaman avukatımıza yazdığımız mektuplarımıza el konularak, avukat görüşüne giderken kağıt, kalem bulundurmamız engellenerek savunma hakkımız gaspediliyor.

Yukarıda sıraladığım disiplin cezalarına ek olarak bütün siyasi tutsakların neredeyse 1 yılı geçen açık görüş cezaları da bulunmaktadır. Açık görüş cezası hangi disiplin cezası alınırsa alınsın, cezanın kaldırılma süresine kadar ayrıca uygulanmaktadır.

Sevgili dostlar, size kabaca buranın koşullarını ve maruz kaldığımız uygulamaları aktarmaya çalıştım. Elbette sizlerin bu uygulamalara yabancı olmadığınızı biliyoruz. Bizler bu koşullarda yaşananları kamuoyuna taşımaya ve sorunlarımızı gündemleştirmeye, duyarlılık çağrılarımızın sizlerin de aracılığıyla en geniş kesime ulaşmasını amaçlıyoruz. Zira dışarda yaşananlar, işçilere, emekçilere, devrimci, demokrat kesimlere yönelik uygulamalar buraları aratmıyor. Bizler sadece küçük hapishaneden dışardaki büyük hapishaneye sesimizi ulaştırmaya çalışıyoruz.

Çalışmalarınızda başarılar diliyor tekrar sevgilerimizi yolluyoruz.

Sema Gül, Özlem Aydın, Münevver Şeker

Sincan F Tipi Kadın Hapishanesi