30 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/22

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın hareketliliğinde yoğunlaşma
ve sertleşme eğilimi
   İnkar ve imha çizgisinin izleyicileri “çözüm” gücü olamaz!
Gerici iç çatışma yeni boyutlar kazanıyor!
SSGSS, istihdam paketi, kıdem tazminatı, işgüvencesinin gaspı, sendikalar yasası…
Sermayenin saldırıları artıyor…
1 Haziran mitingi üzerine U. Taner
Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!
  Komünist kamu emekçilerine çağrı:
Parti’yi kamu emekçileri içinde güçlendirmek için ileri!
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi hedefiyle mücadeleye!
  ODTÜ’de boykot yayılıyor!
  Kapitalizm öldürüyor!
  Dünyadan...
  Mayıs şehitleri anmalarından...
  Sincan Kadın Hapishanesi’nden mektup...
  Bir utanç belgesi: “Türkiye’de Kürt sorununa barışçıl çözüm çağrısı” M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

NKP (Maoist) hükümet kurmaya hazırlanıyor!

10 yıl süren gerilla savaşı ile ortaçağ kalıntısı monarşiyi teslim olmaya zorlayan Nepal Komünist Partisi (Maoist), liberal burjuva partileriyle vardığı anlaşmadan sonra Nisan ayında girdiği seçimlerden zaferle çıkmıştı. Nepal Başbakanı Girija Prasad Koirala, seçimden en büyük parti olarak çıkan NKP (Maoist) liderlerini yeni hükümeti kurmaya davet etti.

Konuyla ilgili açıklamayı yapan Barış Bakanı Ram Çandra Poudel, “Başbakan, seçime Nepal Komünist Partisi olarak katılan eski gerilla liderlerinden yeni hükümeti kurmak için çalışmalara başlamasını istedi” dedi.

Bu arada krallığı lağvetme sürecini başlatacak olan Kurucu Meclis’in de 28 Mayıs’ta toplanacağı bildirildi. Kurucu Meclis’in, önceki toplantılarında monarşiyi yıkıp cumhuriyeti kurma kararı almasına rağmen, cumhuriyeti kurmak için yapılan hazırlıkların yeterli olmadığı bildiriliyor.

NKP (Maoist)’in kararlı tutumu karşısında krallığın lağvedilmesini kabul eden hükümetin, yeni bir cumhuriyetin kurulması için gerekli olan mekanizmaları oluşturmakta ağır davrandığı belirtiliyor. Buna karşın 28 Mayıs’taki toplantıda Kurucu Meclis’in cumhuriyet ilan etmesi bekleniyor.

Eski gerilla liderlerine hükümeti kurma çağrısı yapan hükümet, hemen ertesinde başkent Katmandu’nun önemli merkezlerinde miting ve yürüyüşleri yasakladığını ilan etti.

Eylem yapmanın yasaklandığı yerler arasında devrik Kral Gyanendra’nın oturduğu saray, yeni seçilen meclis binası ve başbakanlık konutu gibi yerler de bulunuyor.

Göründüğü kadarıyla merkezi alanların eylemlere kapatılmak istenmesi, NKP (Maoist)’in kitlesel eylemler yapmasının önüne geçmeyi hedefliyor. Tabii halen sarayda ikamet eden monarşik yönetimin devrik kralı Gyanendra’yı koruma kaygısı da var.

Son nefesini veren Ortaçağ kalıntısı monarşinin ömrünü uzatmak için yeni çırpınışlarda bunup bulunmayacağı belli değil, ama bu despot rejimin tarihin çöplüğünü boylayacağı kesindir.

Tarihin çöplüğünü boylayan monarşinin yerine cumhuriyetin kurulması, kuşkusuz ki Nepal halkları açısından büyük önem taşıyan bir gelişmedir. Ancak bu gelişme, sınıf çatışmalarının daha karmaşık bir hal alarak devam edeceği gerçeğini de içeriyor. Hem yaygın kitlesel desteğe yaslanan hem güçlü örgütlülük ağı kuran NKP (Maoist)’in farklı bir biçime bürünen sınıf çatışmalarını hangi perspektifle sürdüreceği önümüzdeki dönemde belli olacaktır. Bu tercih, Nepal halklarının geleceği açısından tarihsel önemde bir rol oynayacaktır.


 

Güney Amerika Ülkeleri Birliği

(UNASUR) anlaşması imzalandı!

Kıtada “sol dalga”nın yükselmesinden sonra, emperyalist merkezlerin Latin Amerika’nın doğal ve beşeri zenginliklerini yağmalama pervasızlığına belli sınırlamalar getirilebildi. Venezüella, Bolivya, Ekvador, Arjantin, Şili gibi ülkelerde yapılan bir takım düzenlemelerin yanısıra mali ve ticari alanda bölgesel çapta yapılan anlaşmalar kısmen de olsa yağmanın sınırlanmasına katkıda bulunmuştur.

Bu gelişmeler esas olarak, kıtayı saran ve meşru-militan bir zeminde gelişen işçi, emekçi ve yerli hareketlerinin basıncı sonucu olmuştur. Nitekim atılan adımların bir kısmı harekete geçen emekçiler lehinedir. Bununla birlikte kıta ülkelerindeki kapitalistlerin de, bir yandan bölgesel güç olma hevesleri güçlenirken, öte yandan emperyalist güçlerle bölüştükleri artı-değerden aldıkları payları büyütmeye yarayacak kararlar da almaya başladılar.

Bu alandaki önemli yeni gelişme, 12 ülkenin devlet başkanları düzeyinde katılımıyla Brezilya’da gerçekleştirilen zirvede varılan anlaşmada görüldü. Zirveye katılan başkanlar, Güney Amerika Ülkeleri Birliği’ni (UNASUR) kurmak için anlaştıklarını ilan ettiler. Anlaşma, farklı yansımaları olan önemli bir siyasi gelişme olarak değerlendiriliyor. Nitekim UNASUR’un doğduğunu ilan eden katılımcılar, attıkları bu adımla kıtada siyasi birliği ve ekonomik entegrasyonu geliştirmeyi amaçladıklarını belirttiler.

Zirvede konuşan Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, Avrupa Birliği’nin bölgesel versiyonu olarak yorumlanan UNASUR’u selamlayarak, diğer Latin Amerika ve Karayip ülkelerini de bu girişime katılmaya davet etti.

Varılan anlaşmanın Güney Amerika’nın küresel aktör olduğunun işaretlerini verdiğini savunan Da Silva, hükümetler arasındaki farklılıkların ise bir canlılık yarattığını söyledi.

Zirvedeki konuşmasında, ABD’nin Güney Amerika’da savaşlar çıkarmak için çaba harcadığını hatırlatan Venezüella lideri Hugo Chavez ise, “Güney birliğinin bir numaralı düşmanı, Birleşik Devletler imparatorluğudur” dedi.

UNASUR’un yılda iki kere dışişleri bakanları düzeyinde toplanması, başkanlığının dönemsel olması ve Bolivya’da bir parlamentosunun bulunması planlanıyor.

Bu girişimin ABD’yi memnun etmeyeceği ne kadar açıksa, birliğin anti-emperyalist bir nitelik taşımadığı da o ölçüde açıktır. Zaten zirveye katılan başkanlar da savunma ve ticaret gibi iki önemli konuda görüş birliğine varamadı. Yine de işlevsel olması durumunda UNASUR’un kıta ülkelerinin inisiyatif alanını genişleteceğini söylemek mümkündür.


Şili’de 100 işkenceci katil tutuklandı

Tüm kapitalist devletler istihdam ettikleri işkenceci katilleri korumak için, kendi yasalarını ayaklar altına almak dahil her yola başvururlar. Zira burjuvazi, en iğrenç işlerini gören bu ücretli güruhları her zaman el altında bulundurmadan edemez. Kapitalizm, uzlaşmaz sınıf çelişkilerini her gün yeniden üretirken, rejimin efendileri, bu çelişkiden beslenen muhalefeti ezmek ya da kontrol altında tutabilmek için genelde zorbalığa bel bağlarlar. Bundan dolayı burjuva devletlerin militarist kurumlarının tümünde bu icraatları yürütmekle görevlendirilmiş tetikçi güruhlar istihdam edilir.

Türkiye’de işkenceci katiller devlet hiyerarşisinde zirvelere doğru tırmanırken, toplumsal muhalefetin kitleselleştiği Arjantin, Şili gibi ülkelerde egemenler, dünün tetikçilerini yargı önüne çıkarmak zorunda kalıyor. Bunun son örneği Şili’de gerçekleşti. Başını Pinochet’in çektiği askeri faşist diktatörlük döneminde işlenen cinayetleri soruşturan Şilili bir yargıç, 100 civarında istihbaratçı ve ordu mensubu subayın tutuklanması talimatını verdi.

Tutuklanan istihbaratçı ve subaylar, 11 Eylül 1973’te, ilerici Salvador Allende yönetimine karşı gerçekleşen CIA patentli askeri darbenin hemen ardından uygulamaya konan “Colombo Operasyonu” kapsamında, 119 ilerici ve devrimciyi kaçırıp katletmekle suçlanıyor.

Mahkeme tutanakları Temmuz 1975’te 119 ilerici ve devrimciyi katleden devlet görevlilerinin korunduğunu, katliamın üstünü örtme işinin ise gizli servis tarafından üstlenildiğini saptıyor. Tutanaklar, gizli servisin, 119 kişinin diğer sol fraksiyonlarla giriştikleri çatışmalarda öldüklerine dair haberler yaydığını vurguluyor.

Katledilen 119 kişiden 42’sinin cesetlerinin halen bulunamadığını ifade eden yetkililer, tutuklananlar arasında Dina adlı tetikçi gizli polis biriminin eski yöneticilerinden Manuel Contreras’ın da bulunduğu belirtti.

İşkenceci katillerin düzen mahkemelerinde de hesap vermesini sağlamanın önemi küçümsenemez. İlerici ve devrimci güçlerin elleri, düzenin işkence ve cinayet şebekelerinin yakasından düşmemel, ancak bu tür yargılamaların, asıl suçlu olan kapitalist rejimi aklanma operasyonuna dönüşmesine de izin verilmemelidir.


Lübnan’da taraflar anlaştı…

14 Mart’çılar geri adım atmak zorunda kaldı!

Fuad Sinyora hükümetinin ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle Hizbullah şahsında Lübnan direnişine karşı saldırıya geçmesiyle başlayan gerginlik, kısa sürede silahlı çatışmaya dönüşmüş, çatışmalar onlarca kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açmıştı. ABD’nin finanse ettiği paralı askerleri sokaklara salan Saad Hariri önderliğindeki 14 Mart’çılar, Hizbullah savaşçılarının kısa sürede Batı Beyrut’u denetim altına almasıyla hüsrana uğradılar. Paralı askerlerle idealleri için savaşan direnişçiler arasındaki bariz fark, Beyrut çatışmalarında bir kez daha açıkça görüldü.

ABD işbirlikçisi 14 Mart’çıların geri adım atması ve ordunun araya girmesiyle çatışmalar son bulmuştu. Sinyora hükümeti de, Beyrut uluslararası havaalanı güvenlik şefinin görevine devam etmesini kabul etmiş, direniş için hayati önem taşıyan Hizbullah’ın kurduğu telefon şebekesini yasadışı ilan eden kararını geri almıştı. Bu kararlar çatışmaların bitirilmesini sağlamıştı ancak kronikleşen sorunları çözmek için yeterli değildi. Her an çalışma alevlenebilirdi.

Bu aşamada Beyrut’u ziyaret eden Arap Birliği genel sekreteri Amr Musa devreye girmiş, ancak önerdiği çözüm kabul görmemişti. Başarısız olan Amr Musa’nın ardından Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife el Tani arabuluculuğa başladı.

14 Mart’çılardan Başbakan Fuad Sinyora, Gelecek Hareketi Şefi Saad Hariri, Lübnan Güçleri Şefi Semir Caca, Dürzi lider Velid Canbolat, muhalefet kanadından ise, Meclis Başkanı Nebih Berri, Özgür Yurtsever Hareket lideri Mişel Aun, Hizbullah Milletvekili Muhammed Raad ile taraflara mensup delegasyonlar Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleşen görüşmelere katıldılar. Yaklaşık bir hafta süren görüşmeler önce tıkanma noktasına gelirken, Katar Emiri’nin bizzat araya girmesi ile anlaşmayla sonuçlandı.

Varılan anlaşmaya bakıldığında, Beyrut çatışmalarını kışkırtan 14 Mart’çıların Doha’da geri adım atmak zorunda kaldıkları görülüyor. Nitekim anlaşmanın ardından bir açıklama yapan Amerikancı güçlerin şefi Saat Hariri, “Ağır yaralıyız ama bu uzlaşmayı kabul etmeye mecbur kaldık” dedi. Bu açıklamanın ardından Hariri’nin siyaseti bırakıp aile şirketlerinin başına geçebileceği iddia edilmeye başlandı. Bu arada İsrail’deki siyonist şeflerin Doha anlaşmasından rahatsız olduklarını dile getirmeleri, Lübnan direnişinin bu süreçten de kazanımlarla çıktığını teyit etmektedir.

Üç temel noktayı içeren anlaşma, ortak aday olan ve genelkurmay başkanlığı görevini yürüten Mişel Süleyman’ın cumhurbaşkanı olmasını öngörüyor. Nitekim 25 Mayıs’ta yapılan seçimle Mişel Süleyman cumhurbaşkanlığına seçildi. Böylece aylardır süren cumhurbaşkanlığı sorunu çözülmüş oldu.

Anlaşmanın ikinci maddesi ise taraflara verilecek bakan sayısıyla ilgili. Buna göre, seçimden sonra kurulacak “ulusal birlik hükümeti”nin otuz üyesinin 16’sı çoğunluk (14 Mart’çılar), 11’i muhalefet (Hizbullah, Emel Hareketi), 3’ü de devlet başkanı listesinden seçilecek. Daha önce 4 bakanla temsil edilen Hizbullah, bu anlaşma ile hükümet kararlarını veto edebilecek bir kabine çoğunluğunu elde etmiş oldu.

Mutabık kalınan bir diğer konu ise, kurulacak hükümetin görev süresinin en az bir yıl olması, yeni bakanlar kurulunun ise 2009 ilkbaharında yapılacak seçimlerden sonra oluşturulmasıdır.

14 Mart’çıların üzerinde en çok durdukları nokta olan direnişin silahsızlandırılmasının ise Doha görüşmelerinde gündeme gelmediği bildirildi. Zaten Hizbullah daha önce direnişin silahtan arındırılmasının görüşülmesini ilke olarak reddettiğini açıklamıştı.

Sinyora hükümetinin provokatif girişimiyle Beyrut’ta başlayan çatışmalarda Hizbullah’ın silah kullanmasını fırsat bilen ABD-İsrail borazanları, “Hizbullah ulusal bir hareket değildir. Silahlarını ülke içine çevirerek gerçek yüzünü göstermiştir” vb. demagojilerle hemen karşı saldırıya geçmişti. Ancak 14 Mart’çılar bile direnişin silahlarını tartışma gücünü kendilerinde bulamadılar. Çünkü onlar, ABD’nin silahlandırdığı paraları askerleri halkın ve Hizbullah’ın üzerine salmışlardı.

Washington’daki savaş kundakçılarının planladıkları saldırı, direnişi zayıflatmak bir yana, ABD-İsrail işbirlikçisi 14 Mart’çıların mevzi kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.

Fakat bu durum, emperyalist-siyonist güçlerle Lübnan’daki işbirlikçilerinin rahat duracakları anlamına gelmiyor. Tersine, ilk fırsatta yeniden saldırıya geçecekleri biliniyor. Tehlikenin farkında olan direnişçi güçlerin de olası saldırılara karşı hazırlıklı olacakları açıktır.



Dünyadan...

Almanya: Berlin’de öğrenci yürüyüşü!

22 Mayıs günü 8 bin civarında öğrenci, SPD-Die Linke hükümetini protesto etmek için sokağa çıktı. Öğrenciler eylemde yaptıkları konuşmalarda, sözde “sol” hükümet olarak geçinen bu partileri, eğitim alanında en büyük kısıtlamaları yapmakla eleştirdiler. Berlin’de grevde olan kamu çalışanları ile dayanışma içinde olduklarını belirttiler.


Almanya: Karmann işçileri yürüdü

21 Mayıs günü Osnabrück’te kurulu bulunan araba üreten Karmann Fabrikası’nın bin çalışanı fabrikanın tasfiye edilmesini engellemek için bir yürüyüş gerçekleştirdi. Karmann patronunun yaptığı açıklamaya göre, yeterli üretim siparişi alınmaması durumunda, 30 Haziran’da fabrikanın kapısına kilit vurulacak.


Fransa: Liman işçileri ve balıkçılar eylemde!

Fransa’da liman işçileri özelleştirme planlarına, balıkçılar ise yükselen mazot fiyatlarına karşı 20 Mayıs’ta birçok limanı bloke edip greve giderek tepkilerini ortaya koydular.

Grevdeki liman işçileri limanların özelleştirilmesine karşı tepkilerini aylardır çeşitli eylemlerle dile getiriyorlardı. 20 Mayıs’ta Marsilya’da 500 liman işçisinin katıldığı sokak eyleminde polis liman işçilerine azgınca saldırarak göz yaşartıcı gaz kullandı.


Fransa: Alcan tekelinde grev!

Fransa’nın Neuf-Brisach bölgesinde Alcan Alimünyum Fabrikası’nda bin işçinin yüzde 80’i 13 Mayıs’tan bu yana grevdeler. Greve giden işçiler, yeni çıkarılan iş yasasına, alım gücünün düşmesine, işten çıkarılma tehditlerine karşı olduklarını açıkladılar.

Kanada’lı tekel olan Alcan dünyanın en büyük alimünyum üreticileri arasında yeralıyor.


Almanya: Pilotlardan uyarı grevi!

Birleşik Pilotlar Sendikası Cockpit, 21 Mayıs sabahı, saat 5.30 dan 8.00’e kadar 99 uçaktan 97’sinde greve gitti. Greve ücretlerin artırılması talebiyle gidildi. Grev nedeniyle Eurowings, Germanwings, Lufthansa firmalarının uçuşları yapılmadı. Almanya genelinde 14 havaalanı grevden etkilendi.


Almanya’da ulusal dinleme merkezi planı

Almanya içişleri bakanlığı kendine örnek aldığı Amerikan ulusal güvenlik acentasından hareketle, Almanya’da ulusal dinleme merkezi kurmak istiyor. Birçok farklı kurumun yaptığı kişi, kurum, örgüt, parti vb. yerlere yönelik ispiyonlama, dinleme, gözetleme vb. işleri merkezi bir çatı altında toplanmış olacak. Böylelikle federe anayasayı koruma, federe polis, federe istihbarat teşkilatı ve bunların her eyaletteki çalışan birimleri birleştirilecek.


Berlin: “Denetlenen şehir’’ protesto edildi

Berlin’de “Korku yerine özgürlük!” şiarı altında 17 Mayıs günü düzenlenen yürüyüşe ikibin kişi katıldı. Yürüyüş, devletin son yıllarda hayata geçirdiği toplumun her kesimine dönük telefon, internet vb. dinleme ve bilgileri kaydetmesine karşı çıkmak amacıyla gerçekleştirildi.