30 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/22

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın hareketliliğinde yoğunlaşma
ve sertleşme eğilimi
   İnkar ve imha çizgisinin izleyicileri “çözüm” gücü olamaz!
Gerici iç çatışma yeni boyutlar kazanıyor!
SSGSS, istihdam paketi, kıdem tazminatı, işgüvencesinin gaspı, sendikalar yasası…
Sermayenin saldırıları artıyor…
1 Haziran mitingi üzerine U. Taner
Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!
  Komünist kamu emekçilerine çağrı:
Parti’yi kamu emekçileri içinde güçlendirmek için ileri!
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi hedefiyle mücadeleye!
  ODTÜ’de boykot yayılıyor!
  Kapitalizm öldürüyor!
  Dünyadan...
  Mayıs şehitleri anmalarından...
  Sincan Kadın Hapishanesi’nden mektup...
  Bir utanç belgesi: “Türkiye’de Kürt sorununa barışçıl çözüm çağrısı” M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tuzla’daki provokatif eyleme karşı TİB-DER’den açıklama:

Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!

Tuzla cehenneminde yaşanan son gelişmeler tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Bugüne kadar resmi kayıtlarda olan ve olmayan yüzlerce ölüm yaşanmıştır. Bu ölümlerin elbette ki baş sorumlusu tersane patronlarının örgütü GİSBİR’dir. Çünkü yıllardır bu havzada orman kanunlarını işletmişlerdir. Yasadışı olan taşeronluğu pervasızca kullanmışlardır. Yıllarca işçi sağlığı ve iş güvenliği için tek kuruş bile harcamamışlardır. Mevcut yönetmelikleri çiğneyen patronlar kendilerine has yasaları uygulamışlardır. Bu yasalar tamamen kâr merkezli yasalardır. Bundan kaynaklı yıllardır burada saltanat süren patronlar, gemicilikte dünya dördüncülüğüne yükselmişlerdir. Bu saltanatın kaynağı bellidir: Sigortasız, güvencesiz, yaşam hakkı gaspedilmiş onbinlerce işçinin varlığıdır. Tersane patronları bu hükümranlığı sürdürmek peşindedir.

“İşçilerin mezarını kazan tersane patronlarıdır!”

Bilindiği gibi cehennem koşullarına karşı mücadele yürüten işçilerin havzadaki çalışma koşullarının kamuoyuna yansımasına önemli katkıları olmuştur. SELAH Tersanesi’nin süresiz kapatılmasına varan mücadele sekteye uğratılmaya çalışılmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, dini imanı para olan patronlar bir saniye dahi üretimin durdurulmasına katlanamamaktadır. SELAH tersanesinin kapatılmasından dolayı burada mücadele yürüten işçiler hedef tahtasına çakılmak istenmektedir. Sorumluluk bizlere yüklenmeye çalışılmaktadır. Oysa bu koşulları yaratanlar, biz işçilerin hemen her gün mezarını kazan tersane patronlarıdır.

Sarı sendika Dok Gemi-İş ve asalak tersane patronları kolkola!

Evet, Selah Tersanesi’nde 1000 işçi işsiz kalmıştır. Devlet bünyesinde kurulan “İşsizlik Sigortası Fonu”ndan işçi kardeşlerimizin zararları karşılanmalıdır. Zira SELAH Tersanesi’ndeki işçi kardeşlerimizin akıbeti İşsizlik Sigortası kapsamına girmektedir. Tersane patronları tamamen sorumlu oldukları cehennem koşullarından sıyrılmaya çalışmaktadır. Bu cehennemi yaratan koşulların bir parçasını da patronların hizmetinde olan sarı sendika Dok Gemi-İş oluşturmaktadır. Bu nedenle GİSBİR ve Dok Gemi-İş Sendikası tarafından ortak imzalı bir basın açıklaması gerçekleştirilmek istenmiştir. Aslında yapılmak istenen basın açıklaması değil bizlere dönük bir linç tehdididir. Açık bir provokasyondur. Zira burada biz mücadeleci işçiler hedef tahtasına çakılmıştır. GİSBİR ve Dok Gemi-İş Sendikası’nın her yönüyle organizeli olduğu anlaşılan bu eylemde “terörist” diye sıfatlandırıldık. Başta SELAH işçileri olmak üzere değişik tersanelerden işçilerin eline bayrak ve pankart tutuşturan bu güruh saltanatını sürdüremeyecektir. Her fırsatta tersane patronlarının biz de “taşeronlara karşıyız” söylemi bugün iflas etmiştir. Zira onlar tersane patronlarıyla kolkola bugün eylemdeydi. Binlerce taşeron, Gemi-İş Sendikası ve uşakları, patronlar ve yalakaları ve dışarıdan getirdikleri “işçi olmayan” binlerce kişiyle bir provokasyon girişiminde bulunmuşlardır. Bu provokatörlerin arasında GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, DESAN patronu Cengiz Kaptanoğlu, SELAH patronu Erkan Selah ve daha birçok tersane patronu da bulunmaktadır.

“Tersane işçileri bu cehennemi kabul etmeyecek!”

Yapılan açıklamada “Tersanelerimiz daha da çoğalsın, istihdam artsın, iş olsun. Türkiye ancak böyle kalkınır ve müreffeh olur” vurgusunun ön plana çıkması dikkat çekicidir. Kan üzerinde kurulan saltanat sürsün istemektedirler. Ama yağma yok! Mücadele bu kez daha aktif bir şekilde sürecek. Şimdi onlar binlerce işçiyi kendi çıkarları için kullanacaklar. “Bakın işçiler çalışma koşullarından memnun” diyecekler. Ama bugün eyleme taşıdıkları işçileri zorla yığmışlardır. Bunu en iyi şekilde DESAN Tersanesi’ndeki dernek üyeleri açıklamaktadır: “Tersane patronları elektriği keserek üretimi durdurdular ve işçileri zorla alana sürüklediler.” Tersane işçisi kardeşlerimizin birçoğu bu oyunun bir parçası olmamışlardır. Olmayacaklardır.

Tersane işçileri bizleri iyi bildikleri gibi tersane patronlarını da iyi tanımaktadır. Eninde sonunda bu oyunu bozacaktır. Tersane işçisi daha fazla bu cehennemi kabul etmeyecek, bu cehennemi yaratanlardan hesap soracaktır.

Tersane İşçileri Birliği Derneği

23 Mayıs ‘08



Tersaneler havzasında provokasyon girişimleri ve yeni dönem

Tersaneler havzasında yeni bir döneme giriliyor. Tersanelerde peşpeşe yaşanan iş cinayetleri ve iş cinayetlerine karşı kamuoyunun artan tepkisini bastırmak ve gelişebilecek olası bir sınıf hareketinin önüne geçmek amacıyla sermaye cephesinden bir dizi hazırlık yapıldığı anlaşılıyor. Sermayenin sınıf mücadelesi tarihinde sıkça başvurduğu yöntemlere giriştiği açık bir biçimde gözler önünde duruyor.

Türk sermaye sınıfı açısından sivrilen bir çıbanbaşı olarak beliren tersaneler ve tersanelerde gelişen mücadele dinamizmi, her yönden sermayeyi ve dolayısıyla sermaye iktidarını tehdit etmektedir. Tersanelerden gelişebilecek bir mücadelenin diğer sınıf bölükleriyle buluşması, dolayısıyla birleşik bir karakter kazanarak sermayeye ve iktidarına karşı bir hareket niteliği taşıması, sınıf hareketinin şimdiye kadarki süreci üzerinden bakıldığında muhtemel bir gelişim olarak filizlenebilir. Dolayısıyla işçi sınıfının her yönden gelişebilecek hareketini dizginlemek ve kontrol altında tutabilmek bakımından sermayenin ve kolluk kuvvetlerinin bu sürece müdahale etmesi kaçınılmazdır.

Geçtiğimiz haftalarda Desan Tersanesi patronu Cengiz Kaptanoğlu’nun sermaye basınında çıkan demeçleri bu sürecin sinyallerini vermiş oldu. Burjuva basın başta olmak üzere birçok ilerici yazar ve çevrenin yapılan açıklamalara bir anlam verilmemesi biçimindeki tartışma, Dok Gemi-İş ve GİSBİR işbirliği sonucu Selah Tersanesi önündeki eylemle açıklık kazanmış oldu.

Elbette, düzen açısından stratejik bir alan olan “Milli Savunma Komisyonu”nun bir dönem başkanlığını yapmış olan Cengiz Kaptanoğlu’nun bu açıklaması öyle sıradan bir olay olarak görülemez. Ne aymazlıkla söylenmiş sözlerdir bunlar ne de salt kendi cephesinden ifade edilmiştir. “Tersanelerde yaşananlar kaza değil polisiye olaylardır, MİT’lik olaylardır” biçiminde sözler, aslolarak sermaye ve düzenin kolluk kuvvetlerinin tersanelerde gelişebilecek muhtemel bir hareketin önüne geçmek ve kontrolü altına almak için girilecek olan sürecin ilk yansımaları olmuştur.

Tersane patronları ve pazar sorunu

Tersanelerde gelişen hareketlilik ve kamuoyunun artan ilgisi Türkiye’nin “parlayan yıldızı” olan tersane sanayisini tehlikeye sokuyor. Geçtiğimiz gün Kanal 1’de “Teke Tek” programına çıkan GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’ın ifadesiyle, “bu durum gelişen sanayimiz açısından ciddi bir tehdittir.” Dünyanın gözlerinin tersanelere çevrilmesinden, tersanelerde yaşanan bu sürecin ardından pazarın Asya’ya ya da diğer üretim alanlarına kayması ihtimalinden sözediliyor.

Murat Bayrak diyor ki, “yaklaşık üç aydır üye tersanelerimizde sipariş alamadık. Oysa ki bu süreçten önce günler bize yetmiyordu.” Bu sözler bile sermayenin korkusunun hiç de temelsiz olmadığını kanıtlıyor.

Öte yandan tersanelerde yaşanan bu süreci önceleyen günlerde, iş cinayetlerinin ve diğer sorunların başlıca nedeni olan taşeronluk uygulaması da tersane patronları için pazarın daralması ya da olası bir kriz dönemi için bir sigorta niteliği taşıyor.

Yeni ama hızla gelişen bir sektör olarak gemi inşa sanayi henüz tam anlamıyla bir pazar oluşturmuş ve kendini güvenceye almış değil. Diğer yandan sistemin engelleyemeyeceği olası krizler, bu sektörün genç sermayesine vereceği zarar açısından önden hesaplanması gereken bir sorun niteliği taşıyor.

Dolayısıyla sermayenin bu çok yönlü korkusunu ve tehlikeyi bertaraf etmek için girişeceği çabalar, bu yolda atacağı adımlar hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Sermayenin provokatif girişimleri

Yaşanan süreç adım adım sermaye ve iktidarı aleyhine işlemeye devam ediyor. Selah Tersanesi’nin kapatılması bu açıdan bardağı taşıran son damla mahiyetindedir. 1982’den bu yana benzeri birçok hareketlilik yaşanmış olsa da, tersane işçisi kısa aralıklarla birçok kendiliğinden eyleme gerçekleştirse de, hiç bu kadar yaygın bir kamuoyu desteğini arkasına alamamıştı. 2002 ve 2005 yılında yaşanan eylemlilikler o dönem için tersane patronları cephesinden böyle bir tehlikeye işaret etmiyordu.

Bugünkü tehditin sadece tersane işçisiyle sınırlı kalmaması, dahası genel bir niteliğe bürünmesi ve bir genel hareket düzeyine sıçrama ihtimali sermaye ve iktidarının harekete geçmesine neden oldu.

Selah Tersanesi önünde bizzat tersane patronlarının gerçekleştirdiği eylem, bu durumun en açık göstergesidir. Bir takım tersanelere ajan provokatörlerin de konumlandırılmasıyla iyi planlanmış bir eylemdir sözkonusu olan.

Özellikle MHP ve AKP kökenli tersane patronları eyleme geçirilen kitleyi provokatif bir biçimde yönlendirerek ve şovenist-milliyetçi bir atmosfer yaratarak hem işçiler arasında siyasal kutuplaşma yaratmayı hem de havzada mücadele yürüten öncü devrimci kurumlara karşı harekete geçirmeyi hedeflemişlerdir. Kamuoyuna yönelik maksatlı açıklamalar tersane işçisinin kafasını karıştırmak ve kutuplaştırmak için sinsice planlanmıştır.

Yaşanan iş cinayetlerinin arkasında bir takım “dış mihrak”ların ve “PKK”nın olduğuna yönelik söylemler, bu taktiğin önünü düzlemek, kendi sorumluluklarından kurtulmak ve gelişen mücadele dinamizmini baltalamak maksadıyla ortaya atılmıştır.

Bu taktiğe yıllardır, işçi sınıfı içinde kutuplaşma yaratmak, dolayısıyla gelişebilecek bir tehlikeyi kontrolü altına almak maksadıyla sıkça başvurulmaktadır.

Yeni dönem ve sınıf hareketinde tersanelerin misyonu

Hava-İş grevinden bu yana gerek TİS görüşmeleri gerekse özelleştirme saldırıları üzerinden şekillenen parçalı bir sınıf hareketi tablosu önümüzde duruyor. En ileri biçimiyle SSGSS eylemlikleri üzerinden şekillenen sınıf hareketi 1 Mayıs’ın ardından bir bekleme sürecine girmiş oldu. Ama yeniden boy veren bir takım mevzi direnişler, sendikalaşma girişimleri ve TİS süreçleri dönemin hayli yoğun ve sert geçeceğinin sinyallerini veriyor.

Bu sürecin temel sorunu, SSGSS gibi birleştirici bir sürecin örgütlenip örgütlenemeyeceğidir. Tersanelerde yaşanacak süreç, sermayeye ve saldırılarına karşı yükseltilecek mücadelede, birleştirici bir rol oynayabilme potansiyeliyle önemli bir yerde durmaktadır. Öyle ki, en küçük bir eylem bile ciddi bir kamuoyu oluşmasına, tersanelerin toplumun gündemine girmesine yolaçmaktadır.

Tersanelerdeki mücadelenin böyle bir misyona bürünüp bürünmeyeceği, mücadelenin bundan sonraki sürecine, bu süreci örgütleyen güçlerin taktik politik tutumlarına bağlı olacaktır. Havzanın özgünlüğü ve yaşanan 27 Şubat eyleminin tersane işçisi üzerindeki etkisi, tersanelerdeki mücadelenin nasıl bir ivme kazanacağı ayrı bir tartışma konusudur.

Ama dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta, tersanelerdeki mücadelenin birleştirici bir nitelik taşıması, fakat bu dinamizmin heba edilmesi tehlikesidir.

Tersanelerde açık bir savaşa doğru..

Tüm bu etkenler, sermayenin manipülatif politikaları ve saldırıları tersanelerdeki mücadelenin sertleşeceğini gösteriyor. Bir yandan tersane işçisinin bir politizasyon yaşanması kaçınılmazken, diğer yandan gelişen hareketin ezilmesi, kendi kabuğuna çekilmesi ve yeni bir biriktirme sürecine girmesi de bir ihtimal olarak orta yerde duruyor.

Dok Gemi-İş Sendikası’nın sermaye ve tersane patronları için önemli bir misyonu yerine getirdiği ve ilerleyen süreçlerde bu işbirlikçi hainlerin daha etkili kullanılacağı açık. 35 tersanede TİS imzalayan ve 4 ayrı tersanede görüşmeleri sürdüren sarı sendikanın tersane patronları cephesinden hem uluslararası pazarda prestij kaybını yenilemek hem de havzada mücadele eden kurumlara karşı estirilen provokatif rüzgarın altını doldurmak maksadıyla kullanıldığı bir gerçektir. Bu yönlü girişimler şimdiden başlamıştır. Burjuva basının bir bölümü de bu politikaya destek vermektedir.

Buradan bakıldığında, havzada gerçek bir grev sürecinin örgütlenmesi, bu yönlü ciddi bir hazırlık sürecine girilmesi sorunun çözümü noktasında tutulması gereken biricik yoldur. Fakat bu sürecin bugünden yarına örgütlenemeyeceği ve tersane işçisinin böyle bir süreci bugünden kucaklayamayacağı gerçeği de önümüzde durmaktadır.

Tüm öncü ve ilerici işçilerin ve devrimci kamuoyunun bu gerçekliğin bilinci ve sorumluluğuyla hareket etmesi gerekmektedir.


Tersanelerdeki iş cinayetlerine tepkilerden...

“Çalışma Bakanı istifa etsin!”

Tuzla tersanelerinde devam eden iş cinayetlerine karşı KESK İstanbul Şubeler Platformu, İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, Limter-İş Sendikası, Hava-İş Sendikası, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası 23 Mayıs günü gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısıyla tersanelerdeki iş cinayetlerinin sorumlusunun Çalışma Bakanlığı, tersane patronları ve hükümet olduğunu söylediler.

Toplantıya katılan kurum temsilcileri tek tek söz alarak iş cinayetlerine ve Tuzla’daki çalışma koşullarına ilişkin düşüncelerini dile getirdiler. Kurumlar adına ortak basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen okudu. Yaşanan ölümlerin ardından Selah Tersanesi için alınan kapatma kararının yeterli olmadığını belirtti.

Demirdizen açıklamasını şu sözlerle sürdürdü: “Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere hükümeti bu cinayetlerin durması için öncelikle konunun tarafları ile bir araya gelmeye ve gerekli önlemleri almaya davet ediyoruz. Çalışma Bakanı yaşanan ölümlerden, işçilere dayatılan ağır çalışma koşullarından sorumlu olduğunu unutmamalı, sorumluluğunu yerine getirmek konusunda ciddi adımlar atmalı, aksi halde istifa etmelidir.”

Demirdizen’in ardından söz alan kurum temsileri düşüncelerini ifade ettiler.

Konuşmaların ardından basının yönelttiği sorular yanıtlandı. Kurum temsilcilerine yöneltilen sorularda ileriki dönemde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu kurulması yönünde talep ve öneriler geldi.

Açıklamada 16 Haziran günü Tuzla’da gerçekleştirilecek eyleme destek verileceği duyuruldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Bursa’da cinayetlere tepki...

Tuzla tersaneler cehenneminde devam eden iş cinayetleri İstanbul dışındaki illerde de tepki topluyor. Bursa’da Eski Belediye binası yanında 24 Mayıs günü gerçekleştirilen basın açıklamasını BDSP, Partizan, DHP, SDP, ESP ve SGD örgütledi. 30 kişinin katıldığı açıklamada şunlar söylendi:

“Son günlerde Tuzla tersaneler bölgesinde tersane patronlarının kâr hırslarından dolayı peşpeşe işçi ölümlerinin yaşandığı, bunların iş kazası değil iş cinayeti olduğu söylendi. Bu iş cinayetlerinin sorumluları başta tersane patronları ve AKP hükümetidir. Biz buradan bir araya gelen kurumlar olarak iş cinayetlerine karşı sesimizi yükselterek Tuzla tersane işçilerinin yalnız olmadığını haykırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / Bursa


Emekli-Sen SELAH önündeydi...

Emekli Sen İstanbul Şubeleri, 23 Mayıs günü Selah Tersanesi önünde Tuzla tersanelerinde yaşanan iş cinayetlerini protesto etti ve tersane işçilerinin bundan sonraki her eylem ve direnişine destek vereceğini açıkladı.

Basın açıklamasını Emekli-Sen Beyoğlu Şube Başkanı Hasan Kaşkır okudu. Tersane işçilerinin 27 Şubat’ta büyük bir eylem gerçekleştirdiğini belirterek şunları söyledi: “Sizler bu havzada bir tarih yazdınız, tarih yazanları tarih de yazar.”

Eyleme 30 Emekli-Sen üyesi katıldı. Eylemde, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İşçiler birleşin ölümleri durdurun!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla


Ankara’da dayanışma eylemi…

Yurtsever Cephe Ankara Metal İşçileri Örgütü, 22 Mayıs günü OSTİM Metro Çıkışı’nda Tuzla’daki tersane işçileriyle dayanışma eylemi gerçekleştirdi. İş cinayetlerine karşı yapılan eylemde, birlikte mücadele ve örgütlenme çağrısı yapıldı. OSTİM işçilerinin de destek verdiği basın açıklamasında Tuzla tersane işçileriyle dayanışma vurgusu öne çıktı.


Kolektifler’den Tuzla eylemi…

Öğrenci Kolektifleri, 24 Mayıs günü Tuzla Gemi Tersanesi önüne gerçekleştirdikleri bir yürüyüşle iş cinayetlerini protesto ettiler. “Tersane işçisi yalnız değildir!”, “İşçiler köle kalmayacak!” sloganları ile tersane önüne gelen öğrenciler burada basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamada 16 Haziran günü Tuzla’da olacaklarını duyurdular. Eyleme Limter-İş Sendikası da destek verdi.


“Sevinç Özgüner Barış, İnsan Hakları ve Demokrasi Ödülü” tersane işçilerine ve Barış Annesi’ne!..

Geleneksel “Sevinç Özgüner Barış, İnsan Hakları ve Demokrasi Ödülü” 23 Mayıs akşamı İstanbul Tabip Odası’nda düzenlenen ödül töreni ile tersane işçileri ile Barış Annesi’ne verildi.

12 Eylül 1980 darbesi öncesi faşistler tarafından katledilen Diş Hekimi Dr. Sevinç Özgüner’in anısına her yıl düzenlenen ödül töreni bu sene Barış Anneleri İnisiyatifi’nden Peyruzhan Altoğ ve tersaneler havzasında mücadele yürüten kurumlar olan Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) ve Limter-İş Sendikası’na verildi.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Özdemir Aktan, gecede yaptığı konuşmada, Özgüner’i her yıl andıklarını ve TTB’ye büyük emekleri geçen biri olduğunu söyledi. Her yıl Sevinç Özgüner’in ölüm yıldönümünde bu anmayı ve ödül törenini gerçekleştirdiklerini vurguladı.

Faşistler tarafından katledilen TTB Merkez Konseyi Üyesi Sevinç Özgüner anısına yapılan saygı duruşuyla başlayan ödül töreni Özgüner’in yaşamını anlatan sinevizyon gösterimiyle başladı. Gösterimin ardından şiirler okundu. Tersane işçilerine verilen ödül, “yaşam hakkını savunma” olarak gerekçelendirildi.

Tören, Tuzla Tersaneleri İzleme ve İnceleme Komisyonu’nun Tuzla tersanelerindeki çalışma koşullarına dönük hazırladığı sinevizyonun gösterilmesiyle devam etti.

Sinevizyon gösteriminin ardından kürsüye TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu çıkarak bir konuşma yaptı. Nihadioğlu iş kazalarının gündeme taşınmasında devrimci ve ilerici güçlerin rolünden bahsetti. Milletvekillerinin ve bakanların göstermelik açıklama ve önlemlerini de teşhir etti. Mücadelelerinin “gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri” için olduğunu belirterek, bu uğurdu gördükleri baskıları anlattı. Son olarak tersane kapatma tartışmalarına değinen Nihadioğlu, sözlerini Tersane İşçileri Birliği Derneği’nin 15 Haziran tarihinde Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleştireceği iş cinayetlerine kurban giden tersane işçilerinin aileleriyle dayanışma etkinliğine çağrı yaparak sonlandırdı.

TİB-DER Başkanı’nın konuşmasının sonrasında Tabip Odası üyeleri ve katılımcılar Bertholt Brecht, Nazım Hikmet, Atilla Joseph, Tevfik Fikret’ten şiirler ve kendi yazdıkları şiirleri okudular.

Etkinlikte Savaş ve Barış adlı bir sinevizyon gösterildi.

Barış Annesi kürsüye çağrılmadan önce neden ödüle layık görüldüğünden bahsedildi ve Altoğ’un hayat hikâyesi kısaca okundu. 1990 yılındaki Kürdistan’daki çatışmalarda eşi ve oğlunu kaybeden, 1994 yılında diğer oğlunu ölüme uğurlayan Peyruzhan Altoğ’un aynı yıl içinde evine yapılan baskında el bombasının patlamasıyla 4 yaşındaki kızının kulak zarı patlamıştı. Devam eden sistematik baskılar Peyruzhan Ana’nın tutuklanmasıyla sürmüştü.

Barış Annesi’nin kürsüden Kürtçe olarak yaptığı konuşma Türkçe’ye çevrilerek dinlendi. Sevinç Özgüner’in yolundan gittiklerini söyleyen Altoğ, Türk, Kürt, Çerkez tüm asker ve gerilla ailelerini elele vererek savaşı durdurmaya çağırdı.

Tersane işçileri adına Reşit Yılmaz da bir konuşma yaparak tersanelerdeki çalışma koşullarına değindi. Tersane patronlarının kendilerine bir hayvan kadar değer vermediklerini belirtti. Tersane patronlarının ‘bölücü’ söylemleriyle yaratmaya çalıştıkları ayrılıklara karşı mücadele çağrısı yaptı. TİB-DER’li tersane işçileri de ödül törenine katıldılar.

Limter-İş Sendikası ise dargrupçuluk örneğini yineleyerek ödül törenine katılmadı ve ödülünü öğlen saatlerinde yapılan basın açıklamasının ardından aldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

Selah Tersanesi ancak 6 gün kapalı kalabildi...

Tersane patronlarına gereken yanıt örgütlü militan mücadeleyle verilecektir!

Beklenen oldu. Selah Tersanesi’nin bir haftada iki işçiye mezar olmasının ardından tersane hakkında verilen “süresiz kapatma” kararı sadece 6 gün sürdü. Selah Tersanesi’ne 27 Mayıs günü sabah saatlerinden itibaren işçi girişleri başladı.

Selah Tersanesi, 9 Mayıs günü yaşanan patlama sonucu İzzet Güder’in öldüğü, yine 17 Mayıs günü Deniz Kaşıkeman isimli kaynak ustasının can verdiği tersane olarak gündeme girmişti. Defalarca iş kazaları ve cinayetlerinin yaşandığı tersanenin kapatılması tam da göz boyama amacıyla gerçekleştirilmişti.

Ancak asalak tersane patronlarının bitmek bilmez kâr hırsı ölüm kusan Selah’ın daha fazla kapalı kalmasına dayanamadı. Selah Tersanesi 6 gün sonra üretime tekrar başladı.

Selah’ın kapatılma kararının ardından Tersane İşçileri Birliği Derneği’nin yaptığı açıklamalar da “Çözümün tersane kapatmak olmadığı”, asıl çözümün tersaneler havzasında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almak olduğu yönündeydi.

Kapatan da, açtıran da sermaye!

Ancak sermaye devleti ve onun Çalışma Bakanlığı’nın seri cinayet şebekesine karşı yaptırımı ancak bu kadar olabildi. Kapatma kararı geçmiş örneklerde olduğu gibi ilerici, devrimci kamuoyunu şaşırtmadı.

23 Mayıs günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri tersanede sözde incelemeler yapmış ve tersanenin eksiklerinin giderildiğine karar vermişti. Ne oldu da kısa bir sürede tüm önlemler alındı?

Aslında Selah’ın kapatılması kararından geri dönüleceğinin en yakın sinyali 26 Mayıs gecesi Fatih Altaylı’nın ‘Tuzla Ölüm Tersaneleri’ başlıklı programında verildi.

Programa tersane patronlarının örgütü GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, GİSBİR’in çanak yalayıcısı ve işbirlikçisi olan Dok Gemi-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Necip Nalbantoğlu ve Çalışma Bakanlığı İş Müfettişi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Özcan katıldılar.

Nalbantoğlu: “Niyetimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil!”

Bu üçlü çete, gece geç saatlere kadar süren program boyunca aynı dili konuştular, aynı şeyleri söylediler.

GİSBİR Başkanı Murat Bayrak gemi inşa sektörünün zarar göreceğini ve “eğitimlere devam ediyoruz!” lafını sürekli tekrarlarken, Dok Gemi-İş Sendikası Genel Başkanı’na sorulan soru sendikanın Tuzla tersanelerindeki misyonunu gözler önüne serdi. Selah Tersanesi’nin kapatılmasının ardından tersane patronları ve taşeronlarla ortak eylem yapan Dok Gemi İş Sendikası “Hepimiz aynı gemideyiz!” sloganını yükseltmişti.

26 Mayıs gecesi gerçekleşen “Teke Tek” programında ise Necip Nalbantoğlu, Bayrak’ı katbekat aşan bir patron dili becerisiyle, “işverenlerin” ve “güzide gemi inşaa söktörünün” alacağı yaralardan bahsetti. Tersane kapatmanın doğru olmadığını söyleyerek insanların bu tersanelerden ekmek yediğini söyledi. Bayrak’ın aynı biçimde savunamadığı birçok şeyin “cesaretle” arkasında durdu. Nalbantoğlu, Fatih Altaylı’nın “sizin için patron diliyle konuşuyor, işçilerden çok patronlara duyarlı diyorlar” sözlerine ise pişkinlikle cevap verdi.

Tuzla’daki 44 tersaneden 37’sinde örgütlü olduklarıyla övünerek, “niyetimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil!” diyerek, tersane patronlarıyla olan açık işbirliğini milyonların önünde gösterdi.

Gecenin Nalbantoğlu’yla beraber diğer yıldızı GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’tı. Bayrak, yıllardan beri tersanelerde yaşanan iş cinayetleri gerçeği bilinmiyormuş gibi iş cinayetlerini “tersane sahipleri hazırlıksız yakalandı!” diyerek gerekçelendirdi.

Bayrak konuşmasının devamında, Altaylı’nın tersanelerdeki taşeronluk sistemiyle ilgili sorularını yanıtladı. Bu konuda da “devlet önce kendi taşeronlarını çıkarsın biz de uyalım!” diyerek sorumluluğu devlete yükledi, aynı zamanda taşeron çalıştırmayı da akladı.

Taşeronlaşmanın son bulmasını istememesini ise “Taşeron, işçi, patron ekmek yiyiyor. İşsizler ordusu mu yaratalım?” sözleriyle gerekçelendirdi. Bayrak, tersane işçilerine kadrolu veya kadrosuz diye ayırmadan çeşitli eğitimler verdiklerini iddia etti. Bir iş güvenliği birimi kurduklarını, ayrıca yangın eğitimi verdiklerini de ekledi. Bayrak, televizyon ekranlarından da tersane işçilerine çağrı yapmayı da ihmal etmedi. “Kurs almak istiyorlarsa gelsinler, herkese açığız!” diyerek “patron iyi niyetini” göstermiş oldu.

Nalbantoğlu da program boyunca patronuna övgüler yağdırmayı, onun kanatları altında olduğunu hatırlatmayı ihmal etmedi. Sürekli olarak “işverenimiz” diyen Nalbantoğlu, sınıf işbirlikçisi kimliğini “İşveren olmazsa işçi ve sendika da olmaz” diyerek gösterdi.

Konuşma aralarında “iş yasası mevzuatına dair” konuşan Şeref Özcan ise, her seferinde ellerinin kollarının bağlı olmasından dem vurarak cezaların yaptırım gücü olmadığından yakındı.

GİSBİR Başkanı Murat Bayrak ise tersanelerde yaşamını yitirenlere “Allah’tan rahmet!” diledi. “Biz de aynı acıları tattık!” dedi. Konuşmasının devamında patron demagojisini elden bırakmadı. “Şimdi ölümleri tartışırken ileride işsizliği tartışacağız!” diyen Bayrak, tersane işçilerinin yaşamlarına verdiği değerin göstergesi olarak işsizlik konusunu ön plana çıkardı.

Bayrak, konuşması boyunca Tuzla tersanelerinden kural haline gelmiş kuralsızlıkların değişmezliğine olan inancıyla konuştu.

Çalışma Bakanlığı, tersane patronları ve işbirlikçi-ihanetçi sendika Dok Gemi-İş katıldıkları programda hiçbir sorun yaşamadılar. “Aynı gemide olanlar” aynı pencereden baktılar.

Aklamaya karşı örgütlü ve militan mücadele!

Komünist tersane işçileri, kölece çalışma koşullarına karşı yükselttikleri mücadelede tersane işçilerini “kapatmaların çözüm olmadığı” yönünde uyardılar. Tek seçeneğin tersane işçilerinin yıllardır çözülmeyen temel talepleri uğruna mücadeleden geçtiğini bıkmadan usanmadan havza içinde ve dışında haykırdılar.

Selah Tersanesi, tersane patronlarını aklama çabasının ve “bakın kapatabiliyoruz, yaptırım uygulayabiliyoruz!” göstermelik anlayışının bir ürünü olarak 6 gün kapalı kaldı. Ancak tersane kapitalistleri aldıkları gemi siparişlerinin yoğunluğundan kaynaklı tersanelerinin bir gün dahi kapatılmasına katlanamadılar.

Şimdi tersane işçilerinin taleplerine daha sıkı sarılmasının zamanıdır. Tersanelerdeki işçi kanıya beslenen cinayet şebekesine ve işbirlikçilerine gereken yanıtı tersane işçilerinin örgütlü ve militan mücadelesiyle verme zamanıdır.