27 Mayıs 2006 Sayı: 2006/20 (20)
  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen cephesinde sertleşen iç mücadelenin yeni aşaması
  Kızışan düzen içi çelişkiler ve ötesi
  Genelkurmay Başkanı'nın “halk tepkisi”ne övgüsü!
  Ekonomide dalgalanma ve faturayı emekçilere ödetme hazırlıkları
  Lastik'te ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler
  DESAN Tersanesi'nde direniş kazandı! .
Sermayenin has uşağı Ecevit'e burjuva medyasından sahte övgüler!
Yerel işçi kurultaylarından İstanbul İşçi Kurultayı'na doğru
“Birleşik, devrimci, militan bir sınıf hareketi yaratmak gerekiyor!”
İşyerlerinde kreş açma zorunluluğu da saldırı hedefi!
Artık “Yasalar işçilere bedel ödetmek” için vardır… Öyleyse “ne yapmalı”?/ Yüksel Akkaya
  Devrimci sınıf sendikacılığı ve BMİS gerçeği
   BMİS sendikal hak ihlallerine karşı forum gerçekleştirdi
   THY yağmasına “halka arz” kılıfı
   Serna-Seral grevi 250. gününde sona erdi
  MENSA işçileriyle konuştuk... “İşimizi istiyoruz!”
  Belediye-İş 2 No'lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ile röportaj; "hakim sendikal anlayışa cepheden bayrak açılmalı"
  Yıldız Teknik Üniversitesi'nde soruşturma terörü
  Anma etkinliklerinden..
  Ekvador yönetimi de petrolü kamulaştırma kararı aldı
  Irak'ta yeni kukla hükümet kuruldu
  Rusya ve Çin İran'a askeri saldırıya onay vermiyor
  Yeni bir 28 Şubat / Kürdistan Devrimci Sosyalistleri
  Sermaye düzeninin çeteleri bir genci daha katletti
  Neredeeen Nereye/ Ergin Yıldızoğlu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ekonomide dalgalanma ve faturayı emekçilere ödetme hazırlıkları...

Faturayı kapitalistler ödesin!

Ekonomide geçen hafta belirgin hale gelen çalkantılı durum sürüyor. Dengelerin yerinden oynaması sonucunda dolar ve euro bir miktar değer kazandı. Borsa'da ise tam tersine düşüş yaşanıyor.

Yaşanan çalkantının temel nedeni sıcak para kaçışı. Bilindiği gibi hükümetin uyguladığı İMF, Dünya Bankası patentli “Ekonomik İstikrar Programı”nın temel dayanağı Türkiye'ye yabancı sermaye girişiydi. Bu nedenle yabancı sermaye girişi için her türlü kolaylık tanınmış, Türkiye'de yatırım yapacaklara büyük yağma ve vurgun olanakları sağlanmıştı. Yüksek kâr olanakları nedeniyle uluslararası spekülatörler yatırımlarının bir bölümünü Türkiye'ye kaydırmışlardı. Bu sayede belli bir sıcak para girişi oluyor, büyük vurgunların gerçekleşmesi pahasına ekonomide bir yalancı bahar havasının yaşanması mümkün oluyordu.

Fakat son haftalarda bu gidişat bozuldu. Çünkü borsa aşırı şekilde yükseldi ve tıkanmaya yüz tuttu. Buna karşılık ülkeye aşırı döviz girişinden dolayı doların değeri epeyce düştü. Tüm bunların üzerine ABD ve Japon merkez bankalarının faiz artırımına gideceklerini açıklamaları ve bir dizi başka gelişme, vurguncu sermayenin bir bölümünün Türkiye'yi terketmesine neden oldu. Elindeki hisse senetlerini satıp ucuz fiyata dolar alan ve bu sayede bir vurgun daha vuran yağmacılar yeni vurgunlar için başka ülkelere yelken açtılar. Bunun neticesinde de ekonominin dengeleri sarsıldı, borsa düştü, döviz ve faizler yükseldi vb.

Bütün bunlar ilk günlerde düzen cephesinde belli bir küçümsemeyle karşılandı. Genelde bahane aynıydı; madem ki uygulanan temel ekonomi politikalarından biri de “dalgalı kur” uygulamasıydı, o halde döviz fiyatlarındaki iniş çıkışları da doğal karşılamak gerekirdi. Hem zaten uygulanan yapısal programlar sayesinde Türkiye ekonomisi eskisine göre çok daha sağlamdı, kırılganlıklara karşı dayanıklıydı. Bu çalkantı da birkaç gün içinde geçip gidecek, herşey yeniden eski dengesine kavuşacaktı.

Fakat ilerleyen günler durumun hiç de öyle olmadığını gösterdi. Ekonomideki dalgalanmanın temelde dış piyasalardaki gelişmelerle (en başta da ABD ve Japonya merkez bankalarının faiz arttırma politikasıyla) ilgili olduğu, dolayısıyla da öyle birkaç günde geçip gitmeyeceği anlaşıldı.

Bu noktadan sonra sermaye sözcüleri ağız değiştirdiler. Döviz fiyatlarının zaten gereğinden fazla düşük olduğunu, şu an yaşanan şeyin döviz fiyatlarında bir “düzeltme” anlamına geldiğini, üstelik bu “düzeltme”nin ekonomik yapı için gerekli bir şey olduğunu vb. söyler hale geldiler.

Sermaye faturayı emekçilere ödetmeye hazırlanıyor

Sermaye cephesinden ekonomideki dalgalanmaya dair yapılan bu içerikteki tüm iyimser açıklamalar aslında mezarlıkta ıslık çalmaya benzemektedir. Çizilmek istenen tablonun aksine hem AKP hükümeti ve hem de ekonomi bürokratları Türkiye ile birlikte dünyada birçok ülkeyi de etkileyen bu dalgalanmayı endişe ile takip etmekte, gerektiğinde uygulamaya sokmak üzere tedbir politikaları üzerinde kafa yormaktadırlar.

Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada sarfettiği şu sözler, sergilenen zoraki soğukkanlılığın gerisindeki tedirginliği ortaya koyar niteliktedir.

“Kurumlarımız bu hareketliliği yakından izliyor. Gerektiğinde önlemleri uygulamaya geçirmek için hazır bekliyor… Kimse bizden rehavet, gevşeme, popülizm beklemesin… Binbir zorlukla, sıkıntıyla, mücadeleyle, gayretle geldiğimiz bu noktadan, kazanımlardan geriye dönüş aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Disiplinli para politikalarımız aynen devam edecektir. Yapısal reformlar bütün hızıyla devam edecektir. Makro ekonomik hedeflere ulaşmaya yönelik politikamız aynen devam edecektir.”

Benzer sözleri 22 Mayıs'ta İMF ile gözden geçirme görüşmelerinin bitmesi vesilesiyle yapılan toplantıda konuşan Devlet Bakanı Ali Babacan'dan da duymak mümkün.

“Döviz kurundan şikayet edenler ve memnun olanlar hep olacaktır. Piyasa hangi kuru belirliyorsa doğru olan odur. Önemli olan her türlü oynaklığa karşı tedbirli olmaktır. Biz olabilecek tüm senaryoları çalıştık ilgili kurumlarla. Hangi kurum ne zaman ne yapacağını biliyor. Çekmecelerde herşey hazır bekliyor. Bu yaşananlar sürpriz değil, biz zaten hazırlıklıyız ve kurumlar işlerini gayet rahat yürütüyor.”

Başbakan'ın ve Devlet Bakanı'nın bu sözlerinin bir ortak noktası daha var. Her ikisinin sözlerinden de hükümetin ekonomideki dalgalanmanın yükünü emekçilerin sırtına yıkmak için bazı hazırlıklar içinde olduğunu anlamak mümkündür. Eğer ekonomideki çalkantı bir süre daha devam edecek olursa, ki tüm işaretler böyle olacağı yönündedir, hükümet hızla harekete geçecek ve faturayı emekçilere kesecek uygulamaları devreye sokacaktır.

Kaldı ki bu yönde ilk adımlar da atılmaktadır. Petrol Ofisi'nin üst düzey bir yöneticisi bundan sadece birkaç gün önce “döviz fiyatlarındaki artış devam ederse akaryakıt fiyatlarındaki artış da devam eder” diye konuşuyordu. Elbette burada dile getirilen bir yorumdan ziyade hükümetten bir talepti. Ve hükümet zaman geçirmeden sermayeden gelen bu talebi yerine getirdi ve 24 Mayıs günü akaryakıt ürünlerine zam yapıldı. Ekonomideki çalkantının sermayeyi zor durumda bırakmasını engellemek için bundan sonra da benzer taleplerin anında karşılanacağını tahmin etmek zor değildir. Tıpkı önceki kriz dönemlerinde yaşandığı gibi sermaye, faturayı yeni vergi ve zamlarla işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak için gerekli kararları hızla alıp uygulayacaktır. “Çekmecelerde bekleyen” tedbir planlarının önemli bir kısmı buna yöneliktir.

Hastaneler soygun yerine çevriliyor

İMF ve hükümetin faturayı işçi ve emekçilere ödetme planlarının bir ayağını da sağlık harcamalarında tasarrufa gidilmesi politikası oluşturmaktadır. Gözden geçirme görüşmelerinin sonunda yapılan basın toplantısında Devlet Bakanı Ali Babacan sağlık harcamaları hedefinde yıl sonu itibarıyla 1.4 milyar dolar kadar bir sapma olacağını öngördüklerini, bu nedenle de 4.5 milyar dolarlık bir ek tedbir paketi hazırladıklarını açıklamıştır. İMF ve hükümet tarafından kararlaştırılan bu ek tedbir paketi ise sağlık hizmetlerini paralı hale getirmeye dönük adımlar içermektedir.

Buna göre hükümet sağlık harcamaları için bütçeden ayrılan payı düşük tutmak için tedavi olmak için hastanelere başvuran sigortalılardan yüzde 3-5 oranında katılım payı alınması planlamaktadır. Sigortalılar ilaç alırken zaten yüzde 10-20 oranında bir katılım payı ödemek zorundaydılar. Şimdi benzer bir durum muayene ve tedavi masrafları için de geçerli olacaktır.

İşçi ve emekçiler faturayı ödemeyi reddetmelidir!

Sermaye bir yandan ekonomideki çalkantıların yükünü vergi ve zamlarla, sömürüyü derinleştirecek yeni politikalarla işçi ve emekçilere ödetmeye hazırlanıyor. Diğer yandan ise Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği sosyal yıkım yasasını bir an evvel meclisten geçirmek için var gücüyle çalışıyor.

İşçi ve emekçiler bu faturayı ödemeyi reddetmelidir. Ekonomik ve sosyal yıkım politikalarına karşı, yani İMF programlarına karşı, yani emperyalist yağma ve kapitalist sömürüye karşı örgütlenmeli, mücadeleyi yükseltmelidir.