08 Nisan 2006 Sayı: 2006/13 (13)
  Kızıl Bayrak'tan
   Birleşik mücadele için görev başına!
  Kürt halkının yeni serhıldanı
  AB makyajı çok geldi; Baskı ve terör rejimi pekiştiriliyor!
  Kürt halkının serhıldanı ve düzenin 1 Mayıs korkusu!
Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı'nı örgütleme çalışması başlıyor!
  DİSK bürokratları Kürt düşmanlığına devam ediyor!
Kıyılar yağmaya açılıyor; AKP sermayeye uşaklıkta sınır tanımıyor!
GSS Yasa Tasarısı; Sağlık hakkı gaspediliyor!
GSS referandumunun sonuçları üzerine
Adana'da GSS'ye karşı sağlık sempozyumu
Okullarda şiddet/2; Birinci vazifesi yozlaşmak olan gençlik!
Has Alüminyum işçisi direniyor!
  Sinter Metal'de işçi kıyımı!
  Ekim'den: Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / (Orta sayfa)
   Sol içi zorbalığın karşısına dikilmek vazgeçilemez bir devrimci sorumluluktur!
   Devrimci siyasal faaliyetimiz engellenemez!
  Avrupa'da grevler yayılıyor!
  Fransa gençliği ve işçi sınıfı mücadeleye devam kararı aldı
  Putin'in Çin gezisi; Çin-Rusya ittifakı pekişiyor!
  Emperyalist ordular İran'a saldırı hazırlığına hız veriyor
  Avrupa'da devrimcilerden ortak açıklama; Kahrolsun faşist diktatörlük! Kürt halkına özgürlük, eşitlik, kardeşlik, gönüllü birlik!
  Halkımızın direnişini selamlıyoruz!
  Liseli gençlik mücadeleyi kurultayla büyütecek, 1 Mayıs'a taşıyacak!
  Küçükçekmece İşçi Platformu; Sosyal yıkım saldırılarına karşı 1 Mayıs'ta alanlara!
  Üniversitelerden...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Putin'in Çin gezisi dünya jandarmasını rahatsız etti...

Çin-Rusya ittifakı pekişiyor!

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2004'ten bu yana ikinci Çin gezisini 21-22 Mart tarihleri arasında gerçekleştirdi. Nisan 1996 yılında imzalanan Çin-Rusya stratejik ortaklığı anlaşmasının onuncu yılına denk getirilen geziye, Putin'le birlikte bin kişilik bir heyet katıldı. İki günlük ziyaret esnasında, güvenlikten silahlanmaya, enerjiden ticarete kadar geniş yelpazeyi kapsayan çok sayıda yeni anlaşma imzalandı.

Emperyalist güç odakları arasında özellikle enerji kaynaklarına erişim ve bu alanların kontrolü konusunda devam eden rekabet ve çatışmanın son yıllarda giderek keskinleştiği biliniyor. Dolayısıyla enerji kaynakları yönünden zengin olan ülkelerle, enerji kaynaklarının emperyalist merkezlere taşınması için köprü işlevi gören bölgeler emperyalistler arası hegemonya çatışmalarının arenası durumundadır. Bu çatışmada ABD, AB, Japonya, Rusya, Çin gibi güçlerin çıkarları kimi yerde çatışıyor, kimi yerde ise çakışabiliyor. Dolayısıyla dünyanın gerici güç odakları arasındaki girift ilişkiler son derece faydacı, kaypak, saldırgan, her an zıddına dönüşebilecek özelliktedir.

Putin'den önce Çin'i haydutbaşı Bush ziyaret etmişti. Kısa süre önce ABD Dışişleri Bakanı'nı ağırlayan Putin ise, Çin gezisinden önce Bush'la telekonferans düzenlemişti. Çin başkanı Hu Jintao ise içinde bulunduğumuz Nisan ayında Washington'a gidecek vb.

Hal böyleyken dünya zenginliğini yağmalamak amacıyla kurulan “kurtlar sofrası”nda Rusya ile Çin, verili durumda herşeye rağmen birbirine en yakın görünen iki güç konumundadır. Çıkar çatışmalarını gözardı etmeden, AB ile Japonya ise halen dünya jandarması ABD'nin dümen suyunda yüzüyorlar. Dolayısıyla Rusya-Çin yakınlaşması, her iki tarafın tüm kaygı ve iç hesaplarına rağmen pekişme eğilimindedir. Putin'in Çin gezisi bu açıdan pek çok veri sunmaktadır.

Putin'in gezisi sırasında enerji alanında beklenenin de ötesinde anlaşmaların imzalanması dikkat çekti. Özellikle Rusya'dan Çin'le petrol, doğalgaz, elektrik enerjisi satışı konusunda bir dizi anlaşma imzalanmış, nükleer enerji konusunda da varolan işbirliğinin daha da geliştirileceği mesajı verilmiştir. Örneğin Rusya ve Çin devlet elektrik enerjisi şirketleri arasında imzalanan ön anlaşmaya göre, Rusya yılda 60 milyar kilowat saatlik elektrik enerjisini Çin'e ulaştırabilmek için hazırlık yapacak. Oysa Rusya'nın Sibirya'daki bütün elektrik santrallerinin yıllık kapasitesi halen 32 milyar kilowat saattir. Bu oranlar iki ülke arasında varılan anlaşmaların devasa boyutlarını gösteriyor.

Suudi Arabistan'dan sonra dünyanın ikinci büyük petrol satıcısı olan Rusya, Çin'in tükettiği enerjinin halen yüzde 8'ini karşılıyor. İki ülke arasında boru hattı olmadığı için, ham petrol demiryolu aracılığıyla taşınıyor. Ancak Rusya'nın 2008 yılında tamamlamayı planladığı Sibirya'dan Pasifik kıyısına uzanacak petrol boru hattının bir kolunu Çin'in Şinciang bölgesine yönlendireceği bildiriliyor. Bu boru hattı ile, Çin'in Rusya'dan alacağı ham petrol miktarının önemli ölçüde artması bekleniyor. Öte yandan Rusya'nın Gazprom şirketi ile Çin devlet enerji şirketi CNPC arasında imzalanan doğalgaz anlaşması da, iki ülke arasındaki enerji pazar hacminin giderek büyüyeceğini gösteriyor.

Putin'in ziyareti esnasında, 2005 yılı itibarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacminin 29.1 milyar dolar olduğu, bu miktarın 2010 yılı itibarıyla 60-80 milyar dolar seviyesine çıkarılmasının hedeflendiği dile getirilmiştir. Enerjinin yanısıra taşımacılık, bankacılık gibi alanlarda işbirliği üzerinde anlaşıldığı, uzay çalışmalarında da işbirliği yapılacağı açıklandı.

Bölgesel sorunlar konusunda da Çin'e destek veren Putin, Tayvan'ın Çin'in ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulayarak, Tayvan'ın bağımsızlık yönünde atacağı olası adımların hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini söyledi. Bu bağlamda, Tayvan'ın BM veya diğer uluslararası örgütlere üye olmayacağını dile getiren Putin, Tibet'in de Çin'in bir parçası olduğunu, her iki sorunun da Çin'in içişlerini ilgilendirdiğini vurguladı. Putin, bu iki bölgeden dolayı hiçbir gücün bağımsız ve egemen bir devletin içişlerine müdahale edemeyeceğini de belirtti.

Çin-Rusya stratejik ortaklığının önemli ayaklarından biri de askeri alandaki işbirliğidir. 2001 yılında, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün kurulmasına ön ayak olan iki ülke, ABD emperyalizminin Avrasya bölgesini denetim altına alma çabasına set çekmek, hiç olmazsa sınırlamak için ortak çaba sarfetmeye başlamıştır. Silahlanmaya ağırlık veren Çin, birçok ülkeden silah ve silah teknolojileri satın alsa da, en büyük silah tedarikçisi Rusya'dır. Halen Rusya-Çin işbirliği ile devam eden devasa boyutlarda silahlanma projeleri mevcuttur.

Çin-Rusya arasında pekiştirilen işbirliği, Irak bataklığında çırpınan dünya jandarmasını fazlasıyla rahatsız etmektedir. Bu işbirliğinin yarattığı kaygıdan dolayı Bush yönetimi, Çin'le arayı iyi tutma çabası harcıyor. Putin'in Çin ziyaretinden bir hafta önce Avustralya'yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, basına verdiği bir demeçte, ABD'nin Çin'i çevrelemek gibi bir politikasının olmadığını söylemek zorunda kalmıştır. Küstahlığı elden bırakmayan savaş kundakçılarının bu açıklaması, ABD emperyalizminin sadece Ortadoğu'da değil, Avrasya'da da hesaplarının bozulmakta olduğunu gösteriyor.

----------------------------------------------------------------------------------------

Ukrayna seçimlerinde batı kuklaları hezimete uğradı...

“Turuncu Devrim” 15 ayda tarihin çöplüğüne atıldı

CİA'nın organizasyonu, spekülatör Soros'un akıttığı dolarlar, paravan örgütlenmeler sayesinde kukla “muhalefet” liderlerinden oluşan gerici koalisyon, Aralık 2004'te Ukrayna'da yönetimi ele geçirmişti. Emperyalist güçlerin hizmetindeki medya tekelleri, bu gelişmeyi “Turuncu Devrimin zaferi” diye göklere çıkarmıştı. Devlet başkanı olan Viktor Yuşçenko ise, ülkede yeni bir dönemin başladığını öne sürmüş, Ukraynalılar'a, Batı Avrupa standartlarında “müreffeh, demokratik” bir gelecek müjdesi vermişti. Geçen hafta yapılan seçimlerinden çıkan sonuçlar, Ukraynalılar'ın sahte vaatlere itibar etmediğini ortaya koymuştur.

Gerici koalisyonun devirdiği Viktor Yanukoviç'in partisi seçimlerin galibi oldu. “Turuncu Devrim”den kısa süre sonra Yuşçenko ile yolları ayrılan Yulia Timoşenko liderliğindeki parti ikinci olurken, Yuşçenko'nun partisi üçüncü sırada kaldı. Hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamaması, koalisyon pazarının kurulmasına yolaçtı. Bu durumda Yuşçenko, rakiplerinden biriyle koalisyon kurmak zorunda kalacak. Buna karşın artık Ukrayna rejiminin yüzünü AB ile NATO'ya, sırtını ise Rusya'ya dönme devrinin son bulma olasılığı yüksek görünüyor.

Eski Sovyet Cumhuriyetleri'nin en büyüklerinden biri olan Ukrayna'nın, Rusya ile batılı emperyalistler arasında bir çatışma alanına dönüştüğü, her iki gerici odağın da bu ülke üzerinde etkinlik kurmak istediği bilinmektedir. Bu seçim sonuçlarının, daha önce etkisi zayıflayan Rusya'nın elinin yeninden güçlenmesine yarayacağı kabul ediliyor. Bu arada geçen süreçten ders alan Putin yönetimi de “tek at” üzerine oynama taktiğini değiştirmiş, Yanukoviç'in yanısıra diğer partilerle de ilişkilerini geliştirmiştir. Bu arada Viktor Yanukoviç, Amerikalı danışmanlara çalışma devrini başlatarak, batılı emperyalistlere göz kırpmaya başlamıştır. Bu, gerici güç odaklarının Ukrayna'ya dönük müdahalelerinin devam edeceğini göstermektedir.

Seçimlerden çıkan sonuçların, Ukrayna işçi sınıfı ve emekçilerinin sorunlarına çözüm üretecek gelişmelere yol açması beklenmiyor. Buna karşın seçim propagandasını Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü ve NATO ile ilişkilerin geliştirilmesi üzerine kuran Yuşçenko'nun hezimeti, Ukrayna halklarının, emperyalizmin mali, askeri ve siyasi örgütlerine umut bağlamadığını, dahası bu örgütlenmelerle işbirliğine onay vermediğini de ortaya koymuştur. Asıl önemli gelişme ise, Ekim Devrimi deneyiminden geçen Ukrayna işçi sınıfı ile emekçilerinin şu veya bu burjuva akımın peşinden sürüklenmeye son verip, geleceklerini kurma iradesini ortaya koyabildikleri zaman görülecektir.