22EKİM 2005 Sayı: 2005/42 (42)

  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı sermayeye düşman!
  Saldırı ve ihanet yine kolkola!
  Sosyal yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Kuş gribi ya da Türkiye'nin ikinci Çernobil'i
  DGM'de bu kez bir rektör var!
Özel Öğretim Kurumları Yasa taslağı hazır; Eğitim hakkının gaspına karşı mücadeleye!
TMY tasarısı; Demokratik hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Ülkeyi pazarlamakla mükellef Başbakan
  Ekim Gençliği; 9 Kasım'da Beyazıt'tayız!
  Ümraniye İşçi Kurultayı çalışmalarından...
  Kurultay hazırlık faaliyetlerinden...
  TİP'in DİSK'inden DİSK'in nesine/Y. Akkaya
  Yerel İşçi Kurultayı çalışmasının bazı sorunları / Orta sayfa
  İzmir üye toplantısı; KESK MYK'sı günah çıkartıyor
  Savaş çetesi İran'ın etrafındaki çemberi daraltmaya çalışıyor
  Anayasa referandumu gerçekleşti; Irak'ta değişen bir şey yok!
  İngiltere'de gözaltı süresi 90 güne çıkarılıyor
  Asya depremi üzerine ; Emperyalistlerin kulakları acı çekenlerin çığlıklarına kapalıdır
  Ulus ve sınıflar ilişkisine giriş /M. C. Yüce
  Dünya Gıda Günü; Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
  Ekstrametal'de işçi kıyımı
  İÜ geleneksel açılış şenliği; Devrimci gelenek bu yıl da bozulmadı!
  Liselilerin Sesi çıktı!
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Mamak/Eski çöplük halkı yıkıma karşı mücadele ediyor!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İngiltere'de gözaltı süresi 90 güne çıkarılıyor

AB sermayesinin pervasız saldırılarına karşı gerçekleşen genel grevlerle kitlesel gösteriler, sınıf çatışmalarının bu ülkelerde de ivme kazanmakta olduğunun somut göstergeleridir. Çatışmaya hazırlıklı girmek için uğraşan Avrupa burjuvazisi, çıkışı “polis devleti”nde arıyor. Bu alanda öncülüğü şimdilik Bush'un “fino köpeği” Tony Blair yapıyor.

İngiltere'de başında Blair'in bulunduğu hükümet tarafından hazırlanarak Avam Kamarası'na sunulan yeni “terörle mücadele” yasa tasarısı, “terör zanlıları”nın 90 gün boyunca mahkemeye sevkedilmeden gözaltında tutulmalarına olanak sağlıyor. Tasarıda ayrıca, “terör eylemleri”ni övücü konuşma yapmak suç sayılıyor. Bu yasa ile kolluk kuvvetlerine, devletin hedef almak istediği muhalifleri “terör zanlısı” ilan edip 90 gün işkence altında tutmaları için zemin hazırlanıyor.

Muhalifler bir yana, İngiliz devletinin bazı savcıları bile uygulamayı anti-demokratik bularak yasa tasarısına tepki gösterdiler. Blair'in partisinden de tasarıya karşı çıkan bir kesim var. Bu sınırlardaki tepkileri dikkate almayan Blair, yasayı savundu. Yasa tasarısının açıklanmasının hemen ardından Avam Kamarası'nda soruları yanıtlayan Blair, sadece polisin yeni bazı yetkilere ihtiyaç duyduğunu, “toplumu terörün yıkıcı etkisinden korumak için bu yetkileri vermek durumunda olduklarını” söyledi. “Terörün doğası gereği zanlının gözaltında uzun süre tutulması gerekebileceğini” iddia etti. Böylece polisin bu kişileri yargıya sevkedebilmek için gerekli delilleri toplayacak zamanı kazanacağını savundu.

Ortada tanımı yapılmış bir “terör” bulunmuyor. “İslamcı terör”ün bahane edilmesi yanıltıcı olmamalıdır. Bu hazırlık esas olarak burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin giderek sertleşecek olmasına yöneliktir.

Bunlar ancak faşizan eğilimli rejimler tarafından gündeme getirilen uygulamalardır. Yasa tasarısına bakarak, AB tekellerinin yeni dönem eğilimini rahatlıkla görmek mümkündür. Bu arada 12 Eylül cuntasının anayasasını bile yetersiz bulan Türk Genelkurmay başkanının, İngiltere'nin “terörle mücadele” yasasını neden örnek gösterdiği de daha iyi anlaşılıyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Çin sermayesi işçi kanıyla palazlanıyor

Son yıllarda Çin'de üretilen metaların dünya pazarlarını istila etmesinden sık sık sözedilir oldu. Çin burjuvazisinin bu olanağı yakalamasının temel etkenlerinden biri kuşkusuz ki yaygın ucuz işgücüdür. Genelde Çin'de yaşanan ekonomik büyüme değişik koşulların biraraya gelmesi sayesinde mümkün olmakla beraber, bu büyüme esas olarak Çin işçi sınıfının ürettiği artı-değer sayesindedir.

Ücretli emek sömürüsüne karşı her mücadelede olduğu gibi Çin'de de işçi sınıfının ürettiği değerlerden daha fazla pay alma mücadelesi devletin azgın saldırılarıyla karşılanmaktadır. Sınıf hareketinin henüz kitlesel bir düzeye ulaşmadığı bu ülkede, kimi çıkışlar kolluk kuvvetlerinin saldırısıyla sindirilmek isteniyor. Yoğun emek-gücü sömürüsü sayesinde sağlanan ekonomik büyüme, Çin işçi sınıfının yoksullaşmasını beraberinde getirdiği ölçüde, sınıf çatışmaları yaygınlaşıyor.

Çin rejiminin giderek saldırganlaştığını gösteren örneklerden biri, ülkenin en büyük sanayi tesislerinden Çelik Fabrikası'nda eyleme geçen işçilere karşı tutumu oldu. Temmuz ayında iflas ettiği söylenen fabrikadan tazminatsız işten atılan 2 bin işçi aylardır çeşitli eylemlerle sesini duyurmaya çalışıyordu. 7 Ekim'de yaptıkları gösteriye saldıran kolluk güçleri, iki kadını katledip, 24 işçiyi yaraladı. Direnişe öncülük eden 3 işçi önderini de gözaltına aldı.

Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Çin'de de sermaye birikimi, ücretli emeğin yoğun sömürüsüne eşlik eden azgın baskı ve devlet zoru ile sağlanıyor.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Kabardin-Balkar Cumhuriyeti'ne düzenlenen saldırı yüzü aşkın insanın hayatına maloldu...

Özgürlük uğruna direnenler sömürgecileri hedef almakla yükümlüdür!

Çeçen milis şefi Şamil Basayev'e bağlı 217 kişilik ağır silahlı bir grubun, Rusya'nın Kabardin-Balkar Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti Nalçik'e baskın düzenlemesi, bir anda tüm gözlerin Rusya'ya çevrilmesine neden oldu. Baskın üzerine kenti kuşatan Rus kolluk kuvvetleriyle Çeçen militanlar arasındaki çatışmalar sonucu sokakların ceset dolduğu bildirilirken, Rus resmi rakamlarına göre 92'si eylemci, toplam 139 kişi öldü. Saldırıyı doğrudan üstlenen şamil Basayev ise karşı tarafın kayıplarının 140 olduğunu öne sürdü. Basayev, saldırılara 217 militanın katıldığını, bunlardan 41'inin öldüğünü belirtti.

Geçen yıl Beslan'da gerçekleşen okul baskınında çocukları rehin alan Çeçenler, bu defa devletin temel kurumlarını hedef aldı. Yine de çatışmaların sokaklarda cereyan etmesi, onlarca sivilin ölümüne neden oldu. Hedef alınan binaların askeri komiserlik, Federal Güvenlik Servisi (FSS) merkezi ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı kamu binaları olduğu açıklandı.

Saldırının hemen ardından kolluk kuvvetlerine emir veren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kentin ablukaya alınması ve “direniş gösteren tüm silahlı kişilerin tasfiye edilmesi” emrini verdi. Böylece iki güne yayılan çatışmalar sonucu Nalçik kenti de kitlesel insan kıyımına sahne oldu.

Bu kanlı sahneler, Rus burjuvazisi adına hareket eden Moskova'daki gerici rejimin, Çeçen halkının iradesini yok sayan baskıcı politikalarının ürünüdür. Rus egemenliğine karşı mücadele eden Çeçen direnişçilerin zamanla terör yöntemlerini benimsemesi ise, haklı bir mücadele olan ulusal bağımsızlık davasının amacından sapmasını beraberinde getirdi. Bu sapma, direnişe duyulan ilginin zamanla ortadan kalkmasına yolaçtı. Bu yalıtılmışlık durumu ise, Çeçen militanların ilkel milliyetçi denebilecek eylemlere yönelmesine vardırdı işi. Rus kolluk kuvvetlerinin kural tanımaz acımasızlığı bu yönelişi pekiştirdi. Sivil halkı hedef alan saldırılar, Çeçenler'in “terörist” olduğu kanısının Rus emekçileri arasında yaygınlaşmasına zemin hazırladı.

Oysa Sosyalist Ekim Devrimi sonrasında tüm Sovyet cumhuriyetlerinde yüzü aşkın ulus ve azınlık kardeşçe birarada yaşama imkanı bulmuştu. Halklar hapishanesi Çarlık Rusya'sının tersine, sosyalist kuruluş yıllarında, adı bile duyulmayan pek çok halk modern ulus düzeyine ulaşma olanağı bulmuştu. Ne zaman ki Ekim Devrimi'nin kazanımları ortadan kaldırıldı, yıllardır birlikte yaşayan halklar arasına atılan nifak tohumları serpilmeye başladı. Kapitalizmin yeniden inşası halkların birbirini boğazlamasının ortamını hazırladı. Çeçenistan'da halen devam eden trajik sorunlar bu dönemin ürünüdür. Özellikle son yıllarda sorun, çözüme zerre kadar katkı sunmayan kanlı çatışmalar şeklinde kendini gösteriyor.