22EKİM 2005 Sayı: 2005/42 (42)

  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı sermayeye düşman!
  Saldırı ve ihanet yine kolkola!
  Sosyal yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Kuş gribi ya da Türkiye'nin ikinci Çernobil'i
  DGM'de bu kez bir rektör var!
Özel Öğretim Kurumları Yasa taslağı hazır; Eğitim hakkının gaspına karşı mücadeleye!
TMY tasarısı; Demokratik hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim!
  Ülkeyi pazarlamakla mükellef Başbakan
  Ekim Gençliği; 9 Kasım'da Beyazıt'tayız!
  Ümraniye İşçi Kurultayı çalışmalarından...
  Kurultay hazırlık faaliyetlerinden...
  TİP'in DİSK'inden DİSK'in nesine/Y. Akkaya
  Yerel İşçi Kurultayı çalışmasının bazı sorunları / Orta sayfa
  İzmir üye toplantısı; KESK MYK'sı günah çıkartıyor
  Savaş çetesi İran'ın etrafındaki çemberi daraltmaya çalışıyor
  Anayasa referandumu gerçekleşti; Irak'ta değişen bir şey yok!
  İngiltere'de gözaltı süresi 90 güne çıkarılıyor
  Asya depremi üzerine ; Emperyalistlerin kulakları acı çekenlerin çığlıklarına kapalıdır
  Ulus ve sınıflar ilişkisine giriş /M. C. Yüce
  Dünya Gıda Günü; Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
  Ekstrametal'de işçi kıyımı
  İÜ geleneksel açılış şenliği; Devrimci gelenek bu yıl da bozulmadı!
  Liselilerin Sesi çıktı!
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Mamak/Eski çöplük halkı yıkıma karşı mücadele ediyor!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İzmir'de KESK genel üye toplantısının gösterdikleri...

KESK MYK'sı günah çıkarıyor!

KESK MYK, dönemsel “mücadele programı” olarak açıkladıkları eylemsizlik sürecinin ardından 19-30 Eylül tarihleri arasında il gezilerine çıktı. Bu geziler 25 Haziran tarihli Danışma Meclisi toplantısında karar altına alınmıştı.

Bu toplantılarda, geçmiş sürece ilişkin bilgilendirme (toplu görüşme süreci, demokratikleşme sorunları vb.) yapılması; yasalarla (Kamu Personel Yasası, Sosyal Sigortalar ve GSS yasası) ilgili bilgilendirme ve özelleştirme politikaları ile bağlantısının kurulması; örgütsel sorunlar (örgütlenme, sendika-işyeri bağı ve kurumsal işleyiş) ve örgütlenme sorunlarının tartışılması; mücadelenin ihtiyaçları ve önümüzdeki dönemin pratik faaliyetleri ile eylemlere hazırlık çağrısı (birleşik mücadele ve yerel emek platformları vb.) yapılması amaçlanıyordu. Bu doğrultuda il gezilerine katılan MYK üyeleri, gezi sonuç raporu hazırlayarak 3 Ekim'e kadar Konfederasyon'a göndereceklerdi.

MYK üyelerinin rapor hazırlayıp hazırlamadıklarını, Konfederasyon'a gönderip göndermediklerini bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var, o da İzmir'de yapılan toplantıda olduğu gibi birçok ilde üyelerin yoğun tepki ve eleştirileriyle karşı karşıya kaldıklarıdır.

Bu gerçekle karşılaşacaklarını bilen MYK üyeleri önce özeleştiri veriyor gibi yaptılar. Zaafları sıraladılar ve ardından artan sorunların nedeni olarak işyeri temsilcileri ile kimi şube yönetimleri ve üyeleri suçladılar.

İzmir KESK genel üye toplantısı Çetin Emeç Salonu'nda yapıldı. Yaklaşık 130 kişilik salonu 150 emekçi doldurdu. Toplantıda sürenin yarısını MYK üyeleri kullandı. Kalan zamanda ise 30'a yakın emekçi beşer dakikalık konuşma yapabildi. KESK Genel Sekreteri ve MYK üyesinin uzun süren konuşmalarından sonra söz alan konuşmacılar yoğun eleştirilerde bulundular.

KESK MYK üyesi Hasan Hayır, KESK MYK'nın bütün sendika yöneticileri bir dizi görüşme ve tartışma yaptıktan sonra 9-10 Eylül tarihleri arasında yapılan Danışma Kurulu toplantısında şu ortak tespitleri yaptıklarını ve sonuçlara vardıklarını ifade etti:

* İç demokrasimize ilişkin sorunlarımız var. İşleyişten kaynaklı yaşadığımız sorunları kongrelerimizde de gözlemleyebiliyoruz. Eylem pratiğimizle ilgili sıkıntılarımız var. Kendini tekrar eden eylemler bizi kısır döngüye sokmuş durumda. İletişim problemlerimiz var. Temsilcilerle şubeler, şubelerle merkezler arasında bu konuda sıkıntı yaşanıyor. Bilgilenme-bilgilendirme eksikliği ve farklılığı var. KESK'in şube yöneticileri bu durumdan rahatsız değil, mutlu gibiler. Sorunlar en alt organ yöneticisinden merkez yöneticilere kadar uzanmaktadır. Değerlerimizi savunmada geri düşüldü. İşyerlerinden uzaklaşma, yabancılaşma yaşanmaya başlandı...

MYK üyesi Hasan Hayır bunları söyledikten sonra sözalan bir eğitim emekçisinin konuşması ise dikkate değerdi:

“On yıllardır mücadelenin içinde yeralan ve sizleri de ‘89'dan beri tanıyan bir kişi olmasaydım, bu tespitleri yaparak bir bakıma özeleştiri verdiğinizi kabul edecek ve herkesi alkış tutmaya davet edecektim. Evet sizleri on yıllardır tanıyorum. Ancak dikkat çekmek istediğim şey, birey olarak sizler değil bu tarzın kendisidir.

“Tespitlerde bulunmak (siz adına özeleştiri deyin, ben günah çıkarma diyorum), eksiklikleri ve zaafları sıralamak MYK'ların tarzı haline gelmiştir. Önce sorunları sıralayacaksın, zaafların altını çizecek ve kabul edeceksin, ama en büyük payın yöneticilerde olduğunu yok sayacaksın! Böylece bu cepheden gelecek eleştirilerin önünü de almış olacaksın. Evet bu bir tarz halini aldı. Sözkonusu tespitleri on yıl önce yapıp çözüm yolunu önerdiğimizde günah keçisi, bölücü vb. ilan ediliyorduk. Şimdi KESK MYK'nın ağzından duyuyoruz.

“Sormak istiyorum; demokratik işleyişten uzaklaşmış, kısır döngü içerisine girmiş, kendi değerlerini savunmada geriye düşmüş, işyerlerinden kopmuş, işleyişten eylem pratiğine kadar zaaflı olan sendikal mücadele hangi anlayışa denk düşmektedir? Bizim yarattığımız sendika bu mudur?

“Saydıklarınız sendikal bürokrasinin tanımıdır. Bugün adına ‘çağdaş sendikacılık' dediğimiz sendikal anlayışa denk düşer. Çağdaş sendikacılık anlayışının ne olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. İki cümle ile altını çizmek yeterlidir. Çağdaş sendikacılık anlayışın temel hareket noktası sınıfın ve sınıf mücadelesinin genel çıkarları değildir. Tersine düzenin çıkarlarıdır. Düzenin esneme sınırları onun mücadele anlayışını ve mücadele programının çerçevesini oluşturur. Bugün sendikalarımız, önderliği şahsında, düzene teslim olmuştur.

“Burada, gelecekten yana kaygısı olan herkese, saldırılara dur demek isteyen duyarlı üye, samimi sendika yöneticisi, öncü, devrimci kamu emekçilerine seslenmek istiyorum: Bedeller ödeyerek kurmuş olduğumuz sendikalarımıza sahip çıkalım. Onları gerçek mücadele örgütleri haline getirmek için mücadele edelim!”

İzmir Eğitim-Sen genel üye toplantısı

4 Ekim'de yapılan toplantı Genel Sekreterin sunumu, üyelerin eleştiri ve önerileri ile MYK üyesi Genel Sekreterin yanıtları ve kapanış konuşması şeklinde gerçekleşti.

Eğitim-Sen Genel Sekreteri Emir Ali Şimşek, bu toplantı öncesinde İzmir Eğitim-Sen Şube yönetimleriyle ve ilçelerdeki üyelerle toplantılar yapıldığını belirtti. Daha sonra eğitim emekçilerinin mücadele tarihinden bugünkü saldırılara (12 Eylül faşizminden Ortadoğu sorununa, küresel saldırılardan toplu görüşme süreci ve Eğitim-Sen'in son sürecine) kadar birçok konuya değindi. Uzun süren konuşmasından sonra birlik ve bütünlük çağrısıyla konuşmasını bitirdi.

Ardından sözalan birçok eğitim emekçisi çeşitli eleştirilerde bulundular. Eğitim emekçilerinin konuşmalarından bazıları şöyleydi:

1. emekçi: Yöneticilerimiz kitleye (tabanına) güvenmiyor…

Yaşamın her alanında savunmamız gereken anadilde eğitim maddesi tüzükten nasıl çıkartılır?

Mücadeleci bir sendika nasıl bu hale geliyor, getiriliyor?

Toplu görüşme sürecinde bu örgüt pasif davrandı. Bu süreçte binlerce öğretmenle alanı doldurmalıydı. MEB binasını basmalıydı. Günlerce binaya bakan sokulmamalıydı.

Bu örgütte demokrasi yok, ayak oyunu var.

2. emekçi: Bu örgüt ve yöneticileri bir sürü yanlış yaptı. Çok ciddi hatalar yaptı. Örneğin 10 bin 700 eğitim emekçisi iş bırakmalar nedeniyle sürekli Adliye koridorlarında süründürüldü. “Bir arkadaşımızın burnu kanasa, zarar görse yıkarız ortalığı” denilmekle beraber üyelere sahip çıkılmadı. Bu örnek güven kaybının önemli nedenlerinden biridir.

3. emekçi: Bugün birlik ve bütünlükten sözeden yöneticiler genel kurulların rezilliğini bize yaşattı. Bu yöneticiler, hiç uzağa gitmeye gerek yok, 2. Olağan Kurul'da kendi delegelerine yarım günü ayırmadılar. Ama milletvekilleriyle görüşmelere 1.5 gün ayırabildiler. Kendi üyelerini, kendi grupları dışındaki muhalif sesleri susturacak kadar birlikçidir bu yöneticiler. Muhalefetin sesine dayanamayan bir birlikçi bu yönetim. Eğitim-Sen 1 No'lu Şube'nin yazdığı yazı üzerine ayrı ayrı toplantılar yapıyor merkez. 4 kişi birlik olup sendika kuruyor. Mahkemenin sonucuna göre elleri altında tuttuğu sendika olarak EBS'yi kuruyor. Bu çok ciddi bir durum. Vurup geçme kültürünü taşıyanların birlik sözcüğünü ağzına almalarına tahammül edemiyorum.

4. emekçi: Sendikalar sınıfın örgütü diyoruz. Eğer sınıf kültürüyle bir işleyişi sendikalarda oturtamazsanız sistemden kaynaklı sorunlarla mücadele ederken başarısız olursunuz. Yasa bir dönüm noktası olmuştur. KESK yasadan sonra siyasal ve ideolojik çizgisini yitirmiştir. Ana işlevi yasaya uyum olmuştur. Grev ve TİS'ten bilinçli olarak uzaklaşmıştır. KESK, bugün kendi bileşenleriyle ortak eylem örgütleyemez hale geldi. Kapatma davasına karşı geçiştirme yolunu tercih edersek hiçbir saldırıyla başedemeyiz.

5. emekçi: Gruplar iradesi olarak MYK'sınız, tabanın MYK'sı değil. Siz ayrı yere gidiyorsunuz biz ayrı yere...

6. emekçi: Sahte sendika yasasına karşı mücadelede süreci aynı zamanda bir kırılma sürecidir. “Bu yasayı tanımayacağız, uymayacağız” dedik. Ama yasaya uyduk. Yetki sevdasına kapıldık. Neyin yetkisi bu? Yasada yetki kullanmanın mümkün olmayacağı ortada. Ücret zammı için yaptığımız eylem ile kapatma davasına karşı yaptığımız eylem aynı; basın açıklaması!

Personel Rejimi Yasası'nı biz bu rotada devam ettiğimiz sürece engelleme imkanımız olmayacak. Yine basın açıklaması yapar geçeriz. Bu yetmedi, bir de şimdi sendika adları dolaşıyor ortalıkta. Sendika böyle kurulmaz, sendikalarımızı böyle kurmadık biz. Kimse kimseyi bölücülükle suçlamasın. Bunca başarısızlığa rağmen yöneticilerden rahatsız olan yok! Başaramadım diyen yok! Ben mi yaptım bunu? Rahatsız olup yerinizi terketmiyorsunuz.

7. emekçi: Bu örgütte demokratik bir işleyiş yoktur. Örgütün işyerinden ve üyelerden kopuşunun ana nedeni budur. Muhalefete izin vermemek bu kurumlar için bir ölümdür. Ve MYK böylesi bir dönemden kaçamaz, sorumluluk onda. Eğitim-Sen'le demokratik bir işleyişi sağlamıştık. Ayrı ayrı sendikaları biraraya getirebilmiştik. Grup anlayışlarının belirlediği sendikaların kurulması vb. düşüncesinden vazgeçilmelidir.

8. emekçi: Olağanüstü Kurultay'da örgüt can çekişirken miras paylaşımına düştüler. EBS bunun ürünü. Bu sadece bir tedbirdir, tadilat yaptık diyorsunuz. Kime sordunuz? Eğitim-Sen yaşıyor. Ağır sorunlarla dolu bir süreçten geçse de, can çekişse de yaşıyor. Buna siz nasıl karar verebilirsiniz? Bu hakkı nereden alıyorsunuz! Tüzük Kurultayı'nda direngen davranan, sürece müdahale eden arkadaşlara saygı duyuyorum. Genel Merkez'in istifa eden üyelere karşı tutumunu da kınıyorum. Bir şeyi daha yadırgadım. 1 No'lu Şube deklarasyonuna karşı bir bindirme yapılmak istenmiştir. Bu gelişi buna borçluyuz sanıyorum.

9. emekçi: Genel sekreterimiz iç ve dış saldırıları anlattı. Doğrudur, düzenin özüne aykırı değildir. Yeni de değildir. Örgüt yöneticilerine burada görev düşüyor. Buradaki rolleri düzenin manevralarına karşı tabanını, örgütünü hareket ettirmek, hazırlamak. Önce kendi kitlesine güvenmek zorundadır. 2 yıllık planlama yapıyorsunuz, ama başka bir sendikayı yaratma girişiminde bulunuyorsunuz. Eğitim-Sen'de olup da bu girişimi yapmak etik değildir.

10. emekçi: 4688 yasayla devletin “şefkatli” kollarına bıraktık kendimizi. Siz bir sınıf ideolojisiyle bakamazsanız, politikanız da, duruşunuz da sapar. Saldırının arkasında nelerin yattığını doğru koyamazsanız yanlış yere gidersiniz. Şu hükümet şöyle, bu hükümet ya da AKP böyle diyerek yoğun saldırıları dile getireceksiniz, ama gerçekte hepsinin arkasında sermayenin saldırıları olduğunu unutacaksınız. O zaman sorunları hep yanlış hedeflere bağlarsınız...

Bu eleştirilerin ardından Genel Sekreter yanıt verdi. Şunları söyledi:

Herşeye rağmen Türkiye'nin en dinamik örgütüyüz. Evet eksikliklerimiz var. Ama emeğinize de haksızlık etmeyiniz. Eleştireceğiz, tartışacağız. Ama yarattıklarımızı da unutmayacağız. Eleştirilerin çoğunluğu işleyişe ilişkindir ve doğrudur. Haklıdır da. Biz de farklı düşünmüyoruz. Yeniden bir yapılanma gerekiyor. Temsili demokrasi dediğimiz sistem tıkanıyor. Tabanın iradesini yansıtacak bir yapılanmaya gitmek zorundayız. EBS bize verilen yetki çerçevesinde Eğitim-Sen'in kapatılma riskine karşı sadece tedbir olarak kuruldu. Hiçbir sendika birkaç kişinin kararıyla kurulamaz. Hangi konu olursa olsun, yeni sendika da dahil, tartışılıp Genel Kurul kararıyla kurulur. Hangi sendikaya geçilecekse Genel Kurul kararıyla geçilecektir. Bunu bizim irademiz belirleyemez. Yönetimden kimsenin böyle bir niyeti yoktur, olamaz da. Onların keyfiyetiyle hiçbir şey yapılamaz. Bundan kuşkunuz olmasın, vb...

KESK ve Eğitim-Sen genel üye toplantıları üzerine

KESK MYK'nın hemen ardından Eğitim-Sen MYK'sının İzmir'de yaptığı genel üye toplantılarının gündemi, konuşmaları, sonuçları ile üyelerin tepki ve eleştirileri benzerlik göstermektedir. Eğitim-Sen genel üye toplantısındaki tek fark Eğitim-Sen kapatma davası ve MYK'nın tedbir almak adına 1 Temmuz tarihinde kurduğu “EBS” üzerinden gelişen tartışmalar oldu. Bu tartışmalarda TÖS, TÖB-DER ve Eğitim-Sen'in birbirlerinin devamı ve mirasçısı olduğu, ancak EBS'nin bu geleneğin devamı olmayacağı yönündeki görüşler öne çıktı. Herkesin altını çizdiği nokta ise sendikanın nasıl kurulduğuna ilişkin ifade edilenlerdir. EBS'nin kuruluşunun Eğitim-Sen'in hangi aşamaya geldiğinin/getirildiğinin bir göstergesi olduğuna dikkat çekilerek, MYK'nın bu mücadeleci geleneği unuttuğu, bundan uzaklaştığı ifade edildi.

Genel olarak KESK ve Eğitim-Sen MYK'ları sermayenin emek cephesine karşı yürüttüğü yoğun saldırı karşısında KESK'in bu saldırıyı tek başına göğüsleyemeyeceği gerçeği ile karşı karşıya olduklarını belirttiler. Bu sonucun ayrıntılı bir değerlendirme sonrasında ortaya çıktığını ifade ettiler. Emek ve demokrasi mücadelesinde saldırılara karşı zaman zaman yetersiz kalındığının bilinmesine karşın kullanılan araç ve yöntemlerin geliştirilip zenginleştirilerek tıkanıklığın aşılabileceğinin altını çizdiler. Sık sık yeniden yapılanmadan sözettiler. Bilgilendirme, iç demokrasi, kurumsallaşma, Emek Platformu'yla ortak mücadele... Bunlar, “yeni yapılanma”nın temel taşlarını oluşturuyor.

Emek ve demokrasi mücadelesinde “Kürt sorunu”na da değinen MYK temsilcisi, diğer tüm sorunların çözüme kavuşmamış olmasını Kürt sorununun devam etmesine bağladı. KESK'in Kürt sorununda “barışçıl ve demokratik” bir anlayışla çaba göstereceğini belirtti.

Avrupa Birliği yolculuğunda emekçilerin aleyhine gelişebilecek olumsuzluklara karşı duyarsız kalınmayacağı açıklaması yapan MYK, AB konusunda ne evet, ne de hayır diyen bir yaklaşım içinde olduklarını anlatmaya çalışırken Türkçe'ye yeni bir kavram kazandırmış oldu: “HA-VET”

KESK MYK'nın deyimiyle üyelerin duyarsızlığı, orta katman olarak tanımlanan şube yönetimlerinin beceriksizliği ve katmanlar arasında yabancılaşma ile Türk Kamu-Sen'in ayak oyunları sorunların ana kaynağıydı. Böylece her iki toplantıda da MYK işin içinden sıyrılmış oldu.

İzmir toplantılarında KESK yöneticileri örgütlenme sorunundan sendikal anlayışa, üye sorumluluğundan konfederasyonlara ve muhalefete kadar mücadeleye nasıl baktıklarını özetlemiş oldular. Onlar için sendika; emek cephesinin mücadele örgütleri değil, düzenle uzlaşma çerçevesinden devlet tarafından çizilen yasalar çerçevesinde faaliyet yürüten sivil toplum örgütüdür. Örgütlenme sorunu ise yetki alma sorunudur. Uzlaşmacı sendikal anlayışa karşı mücadele eden muhalifler ise koltuklarına göz dikmiş bölücülerdir. Konfederasyon onlar için her işkolunun birbirini yoketme pahasına da olsa kendi bildiğini okuduğu zoraki birliklerdir...

Toplantılar ve yapılan tartışmalar, sermayenin kapsamlı saldırılarını püskürtebilmek için birleşik, devrimci bir sınıf mücadelesini örgütlemenin önemini açığa çıkarmıştır. Ancak bunun sendikaların tepesini tutan yönetimler yoluyla olmayacağı açıktır. Bu görev ve sorumluluk öncü, devrimci emekçilere düşmektedir. Bu da sermayeye karşı yürütülen mücadele kadar sendikal bürokrasiye karşı da açık, net ve kararlı bir mücadele yürütmeyi zorunlu kılmaktadır.

İzmir'den eğitim emekçileri

-----------------------------------------------------------------------------------------

Eğitim emekçilerine çağrımızdır:

Bir an önce harekete geçelim!

Bugün biz eğitim emekçileri başta olmak üzere bütün kamuemekçileri sermaye iktidarının kapsamlı saldırısıyla karşı karşıyadır.

Kamu hizmet alanlarının tasfiyesi ve sermayeye açılması, esnek çalışmanın tüm üretim birimlerine tahkim edilmesi, özelleştirme -örgütsüzleştirme, yarı zamanlı çalışmaya mahkum etme, sefalet ücreti, milyonlarca kamu emekçisinin iş güvencesini yokedecek personel rejimi ve bir dizi kölelik yasası bu saldırı programının özetidir.

Sermaye, sömürü programını hayata geçirilebilmek için muhalif kesimleri susturmaya, örgütlülüklerini dağıtmaya, sendikaları sivil toplum örgütlerine dönüştürmeye çalışıyor. Bu nedenle Eğitim-Sen'in yanısıra bir bütün olarak KESK'i tasfiye etmek istiyor.

Saldırı bu kadar kapsamlı ve ağır iken sendikal mücadelemiz son 16 yıllık tarihinin en geri noktasında bulunuyor. Sendikalarımız ve konfederasyonumuz KESK tam bir kayıtsızlık içerisindedir. Saldırının püskürtülmesi için bir şey yapmamakta, meclis koridorlarına endeksli takvim eylemlilikleriyle yetinmektedir. Kapsamı ve sonuçları ortada olan saldırı programı bir ölçüde kabullenilmekte, mücadele adına günü birlik, yasak savma türünden eylemler düzenlenmektedir.

Oysa;

* Düzenin baskı ve yasaklamaları karşısında geri adım atarak sendikaları yasakçı yasalara uydurmak bir çıkış yolu değildir.

* Olağanüstü Genel Kurul sürecinden iki gün önce, 1 Temmuz 2005'te, dörtlü ittifakın tabandan gizli ve kopuk kurduğu EBS Sendikası ile çok önceden temelleri atılan ve 17 Ekim 2005 tarihinde yine bir grup tarafından başvurusu yapılan Eğitim-İş Sendikası'nı kurmaya çalışmak, eğitim emekçilerinin birlik ve bütünlüğünü dağıtıcı, mücadelesini geriletici bir rol oynamaktadır.

* Eğitim emekçilerinin TÖS'lerden, TÖB-DER'lerden aldığı ve varetmeye çalıştığı mücadeleci kimlik ve gelenek Eğitim-Sen'de vardır. Başka bir sendika kurmak veya kurmaya kalkışmak bu geleneğe aykırıdır.

* Varlığı süren ancak işlevsizleştirilmiş bir sendika ya da tüm zaafları sürerken adı değiştirilmiş yeni bir sendika gelinen noktada hiçbir soruna çözüm olmayacaktır.

Sendikaların sınıfın mücadele ve örgütlenme aracı olmaktan çıkarıldığı, işlevsizleştirildiği, bürokratlaşma ve yozlaşmanın çoktan baş gösterdiği günümüzde görev öncü, devrimci kamu emekçilerine düşmektedir.

Bu görevi başarmanın birinci adımı sendikalarımızı, sendikal-sınıfsal mücadelemizi burjuvazinin kıskacından kurtarıp kararlı ve militan bir mücadele hattı örmektir. Böylesi bir mücadele hattı ise siyasal grup tercihleri üzerinden değil, devrimci sınıf mücadelesi tercihi üzerinden gerçekleşebilir. Bu bakışla oluşturulan bir mücadele programı etrafında biraraya gelmek günün acil görevidir.

Çözüm tabana dayalı bir örgütlenmeyi yaratmak için yeniden işe koyulmaktır. Başta kölelik yasaları olmak üzere tüm saldırılara karşı işyerlerimizde birleşmek, hiçbir ayırım gözetmeksizin tabanda örgütlenmektir. Sınıfın genel çıkarlarını, birliğini ve örgütlü mücadelesini temel alan bir mücadele programını oluşturarak bir an önce harekete geçelim.

Sosyalist Kamu Emekçileri/İzmir

----------------------------------------------------------------------------------------

Ortak sorunlarımıza ortak çözümler için

Çiğli İşçi Platformu kuruldu!

2. Çiğli İşçi Kurultayı'nda aldığımız kararlar doğrultusunda Çiğli İşçi Platformu'nun kuruluşunu gerçekleştirmek için 16 Ekim günü bir toplantı gerçekleştirdik. Toplantımıza Çiğli Organize'de çalışan tekstil ve metal işkollarından işçiler katıldı. Toplantıda Çiğli İşçi Platformu'na neden ihtiyaç olduğu ve platformun nasıl işlemesi gerektiği üzerine konuşmalar yapıldı. Platformun önüne uzun ve kısa vadeli hedefler konuldu.

Platformun amacı şöyle belirlendi: Öncelikle fabrikalarda taban örgütlülüklerinin oluşturulması için çalışma yapılmalıdır. Sınıf sendikacılığı anlayışıyla sendikal mücadele yürütülmelidir. Platforma destek sunan Çiğli Organize işçilerini bilinçlendirmek için eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Sınıfın ihtiyaçlarına yönelik çeşitli talepleri kamuoyuna duyurmak için kampanyalar düzenlenmelidir. Organize işçilerinin karşılaşacakları hukuksal sorunların çözümü için yardım edilmelidir. Sınıf dayanışmasını geliştirmek için çaba harcanmalıdır. Direnişlere, grevlere maddi-manevi destek olunmalıdır. İşçilerin patronlara açtıkları davalar takip edilmeli, kamuoyuna duyurulmalıdır. Kadın işçilerin örgütlenmesi için özel olarak çalışılmalıdır.

İşleyişe yönelik şu karar alındı: Platform her ay düzenli olarak geniş katılımlı toplantılar yapmalıdır.

Bu toplantılarda alınan kararları yaşama geçirmek için bir yürütme belirlendi. Her ay düzenli olarak çıkan Çiğli İşçi Bülteni'nin Platform'un yayın organı olması kararlaştırıldı. Toplantı birlik ve mücadele çağrısı ile bitirildikten sonra sohbete devam edildi.

Çiğli İşçi Platformu'ndan işçiler