10 Eylül 2005
Sayı: 2005/36 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Faşist terör ve provokasyonlarla Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğamazsınız!
  Gemlik yürüyüşü devlet terörü ve linç girişimiyle engellendi
  Özelleştirme yağmasını ancak işçi sınıfı durdurabilir
  TÜPRAŞ'ta konuşma sırası işçilerde!
  TÜPRAŞ işçisi özelleştirmeye karşı direnme kararlılığında
Avrupa Birliği sürecinde son gelişmeler
AB "demokrasisi" yolunda "iş kazaları": Grevciye yasak, sendikalıya kurşun
  Sınıflı toplumların sınıf ayrımcı okulları: Eğitimde eşitlik için sosyalizm!
  Katrina kasırgası; Doğal afet mi kapitalizmin çöküşü mü?
  Felaketin ve sefaletin küreselleşmesi!
  Katrina'nın aynasında iki Amerika
  Katrina evdeki "üçüncü dünya"yı açığa çıkardı
  Devletin devekuşu politikası ve boşa çıkan İmralı çizgisi (Orta sayfa)
  Sendikal tazminat hakkı nasıl gaspediliyor!
  Dinsel gericiler siyonistlerin hizmetinde
  Irak'ta İmam Musa Kazım anmasında bine yakın Iraklı can verdi

  ABD'de neo-faşist çetenin saltanatı sarsılıyor

  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Gücümüzü Ümraniye İşçi Kurultayı'nda birleştirelim!
  12 Eylül faşizmi üzerine
  Bir mücadele deneyimi...
  Pendik BDSP'den açıklama; Dar grupçu çatışma değil devrimci mücadele
  Bültenlerden/ Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden/ Mamak Türküsü
  Basında 6-7 Eylül provokasyonu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

7. İmam Musa Kazım anmasında bine yakın Iraklı can verdi...

Kıyımın sorumlusu emperyalist işgalciler

Bağdat'ta Şii Araplar'ın 7. İmam Musa Kazım'ı anma törenlerinde saldırı söylentileri üzerine çıkan izdihamda bine yakın insan feci bir şekilde can verdi. Bir o kadar insan da yaralandı. Bedeli ödeyenlerin çoğunu, benzer olaylarda olduğu gibi kadın, çocuk, yaşlı Iraklılar oluşturdu. Diğer felaketler bir yana, sadece bu insan kıyımı, işgalcilerin Irak'ı nasıl “daha güvenli” bir yer haline getirdiklerini göstermeye yetiyor.

Anma töreni dolayısıyla Kazimiye Türbesi'ne doğru giden 1 milyona yakın Şii Arap El Ayma Köprüsü'ndeyken, aralarında iki intihar saldırganın bulunduğu söylentisinin yayılmasıyla köprü üzerinde yığılma yaşandı. Köprünün yıkılması üzerine yaşanan panikle insanlar Dicle Nehri'ne atlamaya başladı. Kıyım, bu esnada meydana gelen boğulma ya da ezilme sonucu gerçekleşti.

Kıyımın sorumlusu işgal orduları ile devşirme polislerdir

Irak'ı bu hale getiren emperyalist işgalciler, 100 bin Iraklı'nın katlinden olduğu gibi, bu kitlesel kıyımdan da sorumludur. Ancak suçları bununla sınırlı değil. Zira tanıklar, paniğin faciayla sonuçlanmasında ABD işgal kuvvetlerinin sorumlu olduğunu söylüyorlar. Arap gazetecilere konuşan Iraklılar, bölgedeki hemen bütün yolların ABD ordusu tarafından beton bariyerlerle kapatıldığını, bu nedenle kalabalığın çıkış yolu bulamadığını, tıbbi yardımın da çok geç ulaştığını anlatıyor.

Arap gazetecilere konuşan bir grup tanık ise, paniğin sebebinin El Kazimiye Karakolu'ndan polisler olduğunu söylüyor. Bir yaralı ise “Polis, köprüdeki insanları daha hızlı ilerlemeleri için zorluyordu. Bu sırada ‘Acele edin, araç bombaları var, teröristler var, gruplaşmayın, ilerleyin' gibi ifadeler kullandılar. İnsanlar bu sözlerden paniğe kapıldı“ diyor.

Nitekim, kukla hükümetin İçişleri Bakanlığı'nın, o sırada köprüde görevli olan devşirme polisler hakkında soruşturma başlattığı bildirildi.

Kukla bakanın itirafı

Tanıkların gazetecilere yaptığı açıklamalar Ulaştırma Bakanı Selam el Maliki tarafından da doğrulandı. El Maliki, kıyımın hemen ardından düzenlediği basın toplantısında, “Çokuluslu kuvvetler, bu facianın asıl sorumlusudur. Bölgeye tıbbi yardım ulaşmasını önlediler” dedi. El Maliki, işgalcilerin yolları kapattığını ve Amerikan araçları dışında hiçbir aracın geçmesine izin vermediklerini, ambulansların kontrol noktalarında beklemek zorunda kaldığını dile getirdi. Iraklı bakan, “Amerikalılar kendilerine yönelik olası bir saldırıdan o kadar korkuyordu ki, Iraklılar'ın hayatı umurlarında değildi” dedi.

Bakan El Maliki'nin sözleri, işgal altındaki Irak gerçeğini yalın bir şekilde anlatmakla kalmıyor; “Irak hükümeti” diye adlandırılan oluşumun iradesiz kuklalardan ibaret olduğunun da itirafı oluyor aynı zamanda.

Diğer yandan, facianın kukla hükümeti de karıştırdığı gözleniyor. Sağlık “Bakan”ı Abdülmuttalib Muhammed Ali, İçişleri ve Savunma “bakanları”nın derhal istifa etmesini talep etti. Iraklı “bakan”, “Yaşananlar nedeniyle bu iki meslektaşımı sorumlu tutuyorum” dedi. Şii Arap milletvekili Fettah el Şeyh de bu çağrıya katıldı. Şeyh, iki bakanın da, İmamlar Köprüsü'nün binlerce insanın aynı anda geçmesine olanak tanımasının imkansız olduğunu iyi bildiğini dile getirdi.

Şii Arap lider Mukteda Sadr da facia nedeniyle işgal güçlerini suçladı. Sadr'ın temsilcisi, geçmiş yıllarda bu yürüyüşün kendileri tarafından organize edildiğini ve hiçbir sorun çıkmadığını, bu yıl ise organizasyonu yürütecek kişilerin Amerikan ordusu tarafından belirlendiğini açıkladı. Sadr, “Bağdat katliamı” olarak adlandırdığı olay nedeniyle ABD işgali ile Bağdat'taki kukla hükümeti suçladı.

Savaş çığırtkanı medya “iç savaş” tellallığı yapıyor

Batı medyası, facianın ardından Şii-Sünni geriliminin tırmanacağı yorumlarını yaptı. Kimi yerde ufak çaplı çatışmalar oldu. Ancak bu yorumların iç savaşı kışkırtma boyutu da var. Zira psikolojik savaş aracı medya, ortada kayda değer çatışmalar yokken, Şii Araplar ile Sünni Araplar arasında iç savaş çıkacağını yaymaya başladı.

Oysa Müslüman Din Adamları Birliği liderliğindeki Sünni Araplar, facianın kurbanlarına yardım etmek için hızla harekete geçtiler. El Azemiye Mahallesi'nden yüzlerce Sünni Arap, Yarmuk Hastanesi'ne koşarak kan bağışı yaptı. Sünni Araplar ayrıca, Dicle'ye düşen yaralıların çıkarılması için nehre girerek kurtarma çalışmalarında önemli rol oynadılar. Örneğin nehre atlayarak birkaç kişiyi kurtaran Sünni Arap bir gencin, kurtarmaya çalıştığı bir kadının kendisini suya çekmesiyle yorgun düşerek boğulması, Araplar arası dayanışmanın simgesi olarak gösteriliyor.

Elbette emperyalist işgalin Irak'ta yarattığı kaos ortamı mezhep çatışmalarını kışkırtıyor. Denebilir ki, Irak'ta bu tehlike hiçbir zaman bu kadar yakın olmamıştır. Oysa modern Irak tarihinde böyle bir “kara sayfa” yoktur. Özellikle son yarım yüzyıldır Şiiler'i baskı altına alan gerici Irak rejiminin ayrımcı politikalarına rağmen, Araplar arası mezhep çatışması yaşanmamıştır. Eğer bu aşamada böyle bir çatışma çıkarsa, Irak halklarının işgalden dolayı uğrayacağı yıkımın çok daha ağır olması kaçınılmaz olacaktır.

----------------------------------------------------------------------------------------

İşkence kampı Guantanamo'da açlık grevi

ABD “demokrasisi”nin sembollerinden biri olan Guantanamo toplama kampında, tutsakların bir kısmı yeniden açlık grevine başladı. Herhangi bir yasanın geçerli olmadığı toplama kampında işkence, hakaret, küfür günlük icraatlar durumunda. En basit insani haklardan bile yoksun bırakılan tutsaklar sık sık bu vahşete başkaldırıyorlar.

Merkezi New York'ta bulunan Anayasal Haklar Merkezi'nden yapılan açıklamada, ABD Savunma Bakanlığı, Haziran-Temmuz aylarında 200 kadar tutsağın yaptığı açlık grevinden sonra verdiği “tutsaklarla görüşme sözü”nden döndüğü için bazı tutsakların yine açlık grevine başladığı belirtildi.

Merkezde görevli avukatlardan Gitanjali Gutierrez, yaptığı açıklamada, “Savunma Bakanlığı'nın tehlikeli bir aldatma oyunu oynadığını” belirterek, bakanlığın hem açlık grevi, hem de tutsaklara yapılan işkenceyle ilgili kanıtları üssü ziyaret eden senatörler ve halktan sakladığını belirtti. Gutierrez, tutsakların adil yargılanmak, insani muamele görmek için ölmeye hazır olduğunu ifade etti. Açıklamada, grevin tam olarak ne zaman başladığının bilinmediği, ancak hükümetin avukatların notlarını açıklaması en az iki hafta sürdüğü için grevin de iki haftadır sürüyor olabileceği belirtildi.