10 Eylül 2005
Sayı: 2005/36 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Faşist terör ve provokasyonlarla Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğamazsınız!
  Gemlik yürüyüşü devlet terörü ve linç girişimiyle engellendi
  Özelleştirme yağmasını ancak işçi sınıfı durdurabilir
  TÜPRAŞ'ta konuşma sırası işçilerde!
  TÜPRAŞ işçisi özelleştirmeye karşı direnme kararlılığında
Avrupa Birliği sürecinde son gelişmeler
AB "demokrasisi" yolunda "iş kazaları": Grevciye yasak, sendikalıya kurşun
  Sınıflı toplumların sınıf ayrımcı okulları: Eğitimde eşitlik için sosyalizm!
  Katrina kasırgası; Doğal afet mi kapitalizmin çöküşü mü?
  Felaketin ve sefaletin küreselleşmesi!
  Katrina'nın aynasında iki Amerika
  Katrina evdeki "üçüncü dünya"yı açığa çıkardı
  Devletin devekuşu politikası ve boşa çıkan İmralı çizgisi (Orta sayfa)
  Sendikal tazminat hakkı nasıl gaspediliyor!
  Dinsel gericiler siyonistlerin hizmetinde
  Irak'ta İmam Musa Kazım anmasında bine yakın Iraklı can verdi

  ABD'de neo-faşist çetenin saltanatı sarsılıyor

  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Gücümüzü Ümraniye İşçi Kurultayı'nda birleştirelim!
  12 Eylül faşizmi üzerine
  Bir mücadele deneyimi...
  Pendik BDSP'den açıklama; Dar grupçu çatışma değil devrimci mücadele
  Bültenlerden/ Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden/ Mamak Türküsü
  Basında 6-7 Eylül provokasyonu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Katrina'nın Aynasında İki Amerika

Geçen yıl Eylül'de, 5 kuvvetinde bir kasırga saatte 160 mile ulaşan hızıyla Küba'yı vurdu. 1.5 milyondan fazla Kübalının daha yüksek ve tehlikesiz bir bölgeye tahliye edilmesi sağlandı. Kasırganın 20 bin evi yerle bir etmesine rağmen, hiç can kaybı olmadı.

Küba'da sıfır kaybın sırrı

Peki Küba başkanı Fidel Castro'nun büyük sırrı neydi? New Mexico Üniversitesinde sosyoloji profesörü, aynı zamanda Latin Amerika uzmanı Dr. Nelson Valdes'e göre “Küba'da sivil savunma daha en baştan toplumla iç içe geçmiş bir kavramdır, insanlar felaket olmadan önce nereye gideceklerini bilirler.”

Valdes, “Kübalı liderler televizyona çıkıp sorumluluk üstleniyorlar,” diyor. Bunu George W. Bush'un Katrina kasırgasına verdiği tepkiyle karşılaştırın. Katrina'nın Körfez kıyısını vurduğunun ertesi günü, Bush golf oynuyordu. Medya aracılığıyla tepkisini bildirmek için 3 gün bekledi, afet bölgesini ziyaret etmek için ise 5 gün. New York Times'ın Perşembe günkü başmakalesi bu konuyu şöyle ele almıştı: “Bush'un aldırmazlık kertesindeki sıradan tutumu, bu krizin ciddiyetine ilişkin algısını yeterince ortaya belli ediyordu.”

Gene Valdes'in dediğine göre: “Küba'da insanları bir stadyuma tıkmak gibi bir seçenek düşünülemez bile.

“Sığınaklarda o mahalleden sağlık personeli bulunur. Ayrıca Küba'daki aile doktorları, tahliye işlemine o mahalledeki komşularıyla birlikte katılır ve böylece kimin örneğin ‘insülin'e ihtiyacı olduğunu daha en baştan bilirler.

“Küba'da tahliye işlemleri sırasında, insanlar ‘eşyalarım ne olacak' korkusuyla yaşamamaları için hayvanlarını ve veterinerlerini, buzdolaplarını ve televizyon setlerini de beraberlerinde götürebilirler.”

Bush bent yapım bütçesini kıstı

İvan kasırgasından sonra, Birleşmiş Milletler Felaket Kurbanlarına Yardım (ISDR) sekreterliği, Küba'yı kasırgaya hazırlık konusunda örnek olarak gösterdi. ISDR direktörü Salvano Briceno da, Küba tarzı kasırgaya hazırlığın, Küba gibi ekonomik gücü kısıtlı başka birçok ülkeye, hatta ekonomik gücü Küba kadar kısıtlı olmamakla birlikte insanlarını korumayı beceremeyen diğer ülkelere örnek teşkil etmesi ve uygulanması gerektiğini söyledi.

Bizim federal ve yerel hükümetlerimiz, küresel ısınma nedeniyle çok daha fazla yoğunlaşan ve sertleşen kasırgaların New Orleans'ı bile yıkabileceği konusunda çok sayıda uyarı almışlardı. Bush ise bu uyarılardan ders almak yerine, küresel ısınmayı kontrol mekanizmasını engellemeye yeltendi, Federal Kriz Yönetimi Ajansı'nı (FEMA) zayıflatmaya çalıştı, New Orleans'ta bent inşası için çaba gösteren Ordu Gönüllü Mühendisleri bütçesini yüzde 44 oranında azaltarak bütçeden 71.2 milyon dolar kesti.

Bush Ulusal Muhafız birliklerimizin ve suyla kaplı arazilerde hareket edebilen “Humveeler”in neredeyse yarısını gereksiz bir savaşta savaşmak üzere Irak'a gönderdi. New Orleans'ın Jefferson Parish ilçesi acil durum şefi Walter Maestri bir yıl önceki bir demecinde şöyle diyordu: “Öyle görünüyor ki Başkan Bush'un bütçesinde öncelik anavatanın güvenliği değil Irak'taki savaş.”

Editör ve yayımcı Wednesday de bir makalesinde “Ordu Gönüllü Mühendisleri'nin Irak Savaşı ve Anavatanın Güvenliği Yasasıyla üst üste gelen federal vergi indirimlerinin bütçe kısıntılarının asıl nedeni olduğu gerçeğini hiç saklamadıklarını” söylüyordu. Bu da taşkın kontrolü ve bent yapımı çalışmalarını yavaşlatmıştı.

Gönüllülerin New Orleans'ta önde gelen proje yöneticilerinden Alfred C. Naomi de “Bu kasırga bizim elimizdeki koruma olanaklarıyla başa çıkabileceğimizden çok daha büyüktü,” diyor.

Hükümet savaşa para harcamayı seviyor, felakete değil

Anavatan güvenliğinin, ülkeyi yabancı işgalden olduğu kadar, doğal afetlerden de korumak anlamına geldiği Küba'dakinin aksine, Bush kendi insanlarımızın güvenliğini sağlamayı beceremedi.

Paul Krugman New York Times'da dün yayınlanan makalesinde afete ilişkin olarak şu gözlemleri belirtiyor: “Şu anki liderlerimiz hükümet olmanın gerektirdiği bazı başlıca sorumlulukları pek ciddiye almıyorlar. Savaşa bütçe harcamayı seviyorlar ama güvenlik sağlamayı, kurtarılmaya ihtiyacı olanları kurtarmayı, ya da önlem almayı sevmiyorlar. Hiçbir zaman fedakârlığı paylaşmaya yanaşmıyorlar.”

2004 seçim kampanyaları sırasında, başkan yardımcısı adayı John Edwards “iki Amerika'dan” bahsetmişti. Gerçekten de insanların arama-kurtarma görevlilerine ateş açmaları inanılmaz. Rodney King'in dövülmesi ülkedeki bütün televizyonlarda yayınlandıktan sonra, Watts'ın fakir, çaresiz ve aç insanları komşularının evlerini talan edip yakmışlar, yıllardır derinden derine biriken öfke patlamıştı. New Orleans'ta şu an olan da bu. Biz çoğunlukla beyaz olan ayrıcalıklı Amerikalılar, bu öteki Amerika'yı çok ender olarak görüyoruz.

Öteki Amerika: Yoksullar, siyahlar, İspanyol kökenliler

Abyssinian Baptist klisesinin papazı Calvin O. Butts III de, “Sanırım bunun ırk ve sınıf ayrımıyla çok ilgisi var, afetten etkilenen insanların çoğu fakir insanlar, fakir ve zenci...” diyor.

New Orleans belediye başkanı Ray Nagin sorunun yerel yönetimde olduğu imaları sürüp gidince sonunda Perşembe gecesi patladı: “Ne yani siz bana binlerce insanın öldüğü, ve her gün ölmeye devam ettiği bir afette neye ihtiyacımız olduğunu bilmenin yolunu bulamadığımızı mı söylüyorsunuz? Haydi oradan!”

Anavatan güvenliği sekreteri Michael Chertoff FEMA ve diğer federal organların mevcut koşullar altında “mükemmel bir iş” başardıklarını söyleyip övünürken Nagin “insanlara insanlık dışı bir biçimde yemek dağıtılıyor, insanlar ölüyor, kaldırın bir taraflarınızı da bir şeyler yapalım” diye isyan ediyordu.

Yağmalama olaylarına ilişkin bir soruya karşılık olarak da Nagin, “yağmalama” olarak yansıyan şeyin, çaresiz bir şekilde yemek arayan insanlardan ibaret olduğunu belirtti.

Ivan kasırgası Küba'yı vurduğundaysa, sokağa çıkma yasağı ilan edilmemişti, ama hiçbir yağmalanma ve şiddet olayı da olmadı. Herkes aynı gemide olduğunu biliyordu.

Fidel Castro Küba hükümetinin İvan kasırgası için hazırlık çalışmalarını, Amerika'nın işgaline karşı yaptıkları uzun hazırlıklara benzeterek “Bunun için tam 45 yıldır çalışıyoruz” dedi.

Perşembe günü Küba Ulusal Meclisi, Katrina kasırgası kurbanlarına dayanışma mesajı gönderdi. Mesajda Kübalıların Katrina'nın Louisiana, Alabama ve Mississippi'de yol açtığı felaketleri yakından izledikleri ve bu olaylardan acı ve üzüntü duydukları belirtiliyordu.

Ayrıca, felaketten en çok etkilenenlerin hala kurtarılmayı ve güvenli yerlere götürülmeyi bekleyen, evsizlikten en çok mağdur olan Afrikalı-Amerikalılar, Latin kökenli emekçiler, kısacası yoksullar olduğu da belirtilen mesaj bütün dünyanın bu trajediyi kendi ülkelerinde olmuşçasına hissetmeleri dileğiyle bitiyor.

Marjorie Cohn

Truthout Perspective,

3 Eylül 2005'ten çeviren Nilsu Yürür

(Bianet'ten alınmıştır...)

-----------------------------------------------------------------------------------------

Katrina değil kapitalizm öldürdü!

Haftalar öncesinden Amerika sahillerini vuracağı bildirilen Katrina kasırgasının yolaçtığı “felaket”, kapitalizmin gerçek yüzünü gözler önüne serdi. Küreselleşme karşıtlarının eylemlerinde şiarlaştırılan “Kapitalizm öldürür!” ifadesi en yalın ve çarpıcı biçimde somutlandı.

Yaşanan açık bir katliamdır ve bu katliama maruz kalanların alt sınıflara mensup insanlardan oluşması yine kapitalizmin temel işleyiş yasaları gereğidir.

Kasırganın en etkili olduğu New Orleans kentinde ölenlerin, yiyecek ve su sıkıntısı çekerek yeni “felaketler” yaşamaya mecbur kalan insanların tek suçu kenti terketmeye ve barınma ihtiyacını karşılamaya yetecek bir gelirden yoksun olmalarıydı. Zira “fırsatlar ülkesi” Amerika, onlara bu kadar fırsatı sağlamamıştı.

ABD yönetiminin kasırga karşısında gerekli önlemleri almamasıyla oluşan trajik tablo dünya kamuoyunda da geniş bir yankı uyandırdı. ABD'nin en sadık uşağı durumunda olan sermaye medyası da konuya gereğince yer verdi. Ancak her zaman olduğu gibi haberi bağlı olduğu tekellerin çıkarlarına en iyi hizmet edecek şekilde sundu.

Türkiye benzer bir felaketi 17 Ağustos'ta yaşamıştı. Sermaye medyası Amerika'da yaşanan kasırgayı kullanarak sermaye devletini aklamaya çalışıyor. Bir süper güç olarak ABD'nin bile doğal afetlerde “çaresiz” kalabildiği fikri işlenerek emekçilerin bilincinde sermaye devletinin yaptıkları meşru gösterilmeye çalışılıyor. Hatta olaya müdahale noktasında sermaye devletinin başarılı olduğu işleniyor. Böylece yoksul Amerikan emekçi halkını vuran kasırga, sermaye medyası için Türkiyeli işçi ve emekçileri sisteme bağlamada bir araca dönüştürülüyor.

Amerika'da yaşanan Katrina kasırgası bir kez daha gösterdi ki, bugün“doğal felaket”olarak sunulan olayların birçoğu engellenebilir, vereceği zarar en aza indirilebilir. Hatta birçok felaket kapitalist üretim tarzının sonuçlarıdır. Bu nedenle bu yaşanan trajediler emekçiler için bir kader değildir. Yapılması gereken, “Kapitalizm öldürüyor, kapitalizmi öldürelim!” şiarıyla mücadeleyi yükseltmektir.