10 Eylül 2005
Sayı: 2005/36 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Faşist terör ve provokasyonlarla Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğamazsınız!
  Gemlik yürüyüşü devlet terörü ve linç girişimiyle engellendi
  Özelleştirme yağmasını ancak işçi sınıfı durdurabilir
  TÜPRAŞ'ta konuşma sırası işçilerde!
  TÜPRAŞ işçisi özelleştirmeye karşı direnme kararlılığında
Avrupa Birliği sürecinde son gelişmeler
AB "demokrasisi" yolunda "iş kazaları": Grevciye yasak, sendikalıya kurşun
  Sınıflı toplumların sınıf ayrımcı okulları: Eğitimde eşitlik için sosyalizm!
  Katrina kasırgası; Doğal afet mi kapitalizmin çöküşü mü?
  Felaketin ve sefaletin küreselleşmesi!
  Katrina'nın aynasında iki Amerika
  Katrina evdeki "üçüncü dünya"yı açığa çıkardı
  Devletin devekuşu politikası ve boşa çıkan İmralı çizgisi (Orta sayfa)
  Sendikal tazminat hakkı nasıl gaspediliyor!
  Dinsel gericiler siyonistlerin hizmetinde
  Irak'ta İmam Musa Kazım anmasında bine yakın Iraklı can verdi

  ABD'de neo-faşist çetenin saltanatı sarsılıyor

  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Gücümüzü Ümraniye İşçi Kurultayı'nda birleştirelim!
  12 Eylül faşizmi üzerine
  Bir mücadele deneyimi...
  Pendik BDSP'den açıklama; Dar grupçu çatışma değil devrimci mücadele
  Bültenlerden/ Ankara İşçi Bülteni
  Bültenlerden/ Mamak Türküsü
  Basında 6-7 Eylül provokasyonu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İsrail diplomatik yalıtılmışlığı kırmaya çalışıyor...

Dinsel gericiler siyonistlerin hizmetinde

Kuruluşunun üzerinde 57 yıl geçmesine rağmen İsrail devleti, harcadığı tüm çabalara karşın, bölge devletlerinin çoğu ile resmi diplomatik ilişki kurabilmiş değil. Aslında gerici bölge devletleri de İsrail'le ilişki kurmak istiyor. Fakat bu ırkçı devletin Filistin halkına reva gördüğü akıl almaz zulüm, şimdiye kadar buna fırsat vermemiştir.

ABD önderliğinde İsrail'le saldırgan mihver kuran Türk devletini saymazsak, Ortadoğu'da Mısır ve Ürdün gerici rejimleri dışında siyonist İsrail'le resmi ilişki geliştirmiş devlet bulunmuyor. Diğer gerici devletlerin de İsrail'le dolaylı veya gizli görüşmeler yaptığı bir sır değil. Yine de bölge halklarının Filistin sorunu konusundaki hassasiyetinden dolayı, ırkçı-siyonist devlet istediği hareket serbestliğine ulaşmadı.

İsrail, “Oslo Barışı” sonrasında yalıtılmışlık çemberini kısmen genişletebilmişti. Oysa görüldü ki, Oslo Barışı Filistin halkını aldatmaktan başka bir işe yaramadı. İsrail şimdi de Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşimlerini boşaltmayı aynı yönde kullanmak istiyor. İsrail'in manevraları, gerici Arap veya Müslüman ülke rejimleri tarafından da, siyonistlerle işbirliğini geliştirmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Zaten bölge halklarının basıncı olmasaydı, gerici devletlerin çoğu İsrail'le işbirliği kurmak için birbirleriyle yarışırdı.

AKP siyonistlere yol düzlüyor

Diplomatik alanda yeni hamleler yapan siyonist İsrail, Oslo Barışı sonrasına göre daha avantajlı. Zira artık aktif bir işbirlikçiye sahip. Üstelik bu işbirlikçi, tek başına hükümet kuran “ılımlı İslami” çizgide bir parti olunca, göreceği işin önemi bir kat daha artıyor. Bu girişimin ilk “meyvesi” Pakistan-İsrail dışişleri bakanlarının İstanbul'da buluşturulması oldu.

Filistin halkını katletmeye devan eden siyonist İsrail'e yol düzleyen gerici dinci takımının başında Tayyip Erdoğan bulunuyor. Pakistan-İsrail dışişleri bakanları görüşmesine katılan Devlet Bakanı Mehmet Aydın, bu temasın çok önemli olduğunu, ardından başka adımların da geleceğini belirterek, şunları söyledi: “Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, başbakanımızla bir telefon görüşmesi yapmış, Pakistan ile İsrail dışişleri bakanlarının bir araya gelmesinin ve özel bir toplantıda birlikte görüş alışverişinde bulunmasının yararlı olacağını kendilerine iletmiştir. Sayın başbakan ilgili temasları kurarak bu toplantıların İstanbul'da olmasına yardımcı olmuştur.” (Milliyet, 2 Eylül ‘05). Kimi haberlere göre ise Tayyip, bu görüşmenin gerçekleşmesi için iki yıl süren üst düzey çabalar harcamış. (Aynı tarihli Radikal)

İç politikada “dinin rantı”nı yiyen Tayyip liderliğindeki bu mürit takımı, dış politikada bir yandan ABD emperyalizmine yaranmak için çırpınırken, öte yandan siyonist İsrail'e hizmet uğruna canla başla çalışıyor. Pakistan Dışişleri Bakanı Kasuri ile İsrail Dışişleri Bakanı Şalom'un İstanbul'da, AKP'li bakanın ev sahipliğinde buluşturulması, bunun ürünüdür. Bush'un huzuruna çıkabilmek için kasap Şaron'dan vize aldığı söylenen Tayyip'in gayretkeşliği, kasap Şaron'a olan “vefa borcu”yla da bağlantılıdır.

Amerikancı Pakistan rejimi Bush çetesinin emirlerine uydu

CİA destekli askeri bir darbe ile başa geçen Pervez Müşerref başkanlığındaki gerici Pakistan rejiminin attığı adım, siyonistleri fazlasıyla memnun etmiştir. Çünkü yıllardır gizli şekilde devam eden Pakistan-İsrail ilişkileri, bu üst düzey görüşme ile ilk kez açıktan yapılmış oldu. Washington'dan gelen yoğun baskılara rağmen, şimdiye kadar İsrail'le açık ilişkilere girmekten kaçınan gerici Pakistan devleti, Gazze'den çekilmeyi bahane ederek bu adımı attı. Oysa İsrail'le açıktan görüşmenin hem Pakistan muhalefeti, hem Filistin halkı tarafından tepkiyle karşılanacağı bilinmekteydi. Buna rağmen diktatör Müşerref'in bu adımı atması, Bush liderliğindeki savaş çetesine boyun eğmesi olarak yorumlandı.

İsrail'le yapılan görüşmeye Pakistan muhalefeti anında tepki gösterdi. Muhalefet lideri Gazi Hüseyin Ahmed, “Halkımızı İsrail devletiyle yapılan her türlü yakınlaşmaya karşı seferber edeceğiz. Yapılan görüşmeler Pakistan halkının istemleriyle bağdaşmıyor” dedi. Gazze Şeridi'nde sokaklara dökülen binlerce Filistinli ise, Pakistan rejiminin İsrail'le yaptığı görüşmeyi protesto etti.

Görüşmeye en sert tepki Hamas örgütünden geldi. Hamas tarafından yapılan açıklamada, İsrail'in sürekli Filistinliler'in arazilerini gaspettiği, halen binlerce Filistinli'yi zindanda tuttuğu ve hergün yeni tutuklamalar yaptığı hatırlatılarak, “Bu şartlarda böyle bir adım atılmasını şiddetle reddediyor ve kınıyor, Filistin halkının ve onun haklı davasının göğsüne saplanmış bir hançer olarak değerlendiriyoruz” denildi.

Tepkiler üzerine açıklama yapmak zorunda kalan Pakistan Dışişleri Bakanı Kasuri, İsrail'le yakınlaşmayı savundu. “Başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması konusundaki tutumumuzda bir değişiklik yok. Pakistan halkının bunu anlayacağını umuyorum” türünden pişkin sözlerin ardından şunları söyledi: “Açıkçası, ‘gizli' temaslar on yıllardır sürüyordu. Ancak biz, İsrail hükümetine ve halkına, İslam ülkelerinin Yahudi devletiyle bir arada yaşayamayacağı argümanının doğru olmadığı sinyalini göndermek istiyoruz.”

Amerikancı diktatör Müşerref başkanlığındaki rejimin attığı bu adım, muhtemelen diğer gerici rejimler için ön açıcı olacaktır. Pakistanlı bakanın itiraf ettiği gibi, on yıllardır gizli temaslar sürdüren gerici devletler, ilk fırsatta bunları açık yürütmenin yollarını arayacaktır. Nitekim şimdiden Müşerref'in kasap Şaron'la görüşeceği, İsrail dışişleri bakanı Şalom'un da Tunus'u ziyaret edeceği dillendirilmeye başlandı.

Irkçı siyonistlerin işini kolaylaştıran bu adımlar, Hamas'ın açıklamasında da vurgulandığı gibi, Filistin halkının haklı davasının hançerlenmesidir aynı zamanda. İşte Tayyip başkanlığındaki AKP bu adımların atılması için yol düzlüyor.

----------------------------------------------------------------------------------------

Katil Yahudi olunca!..

Dünyada “terörist devlet” nitelemesine, siyonist İsrail devletinden daha uygun bir örnek bulmak zordur. Zira bu ülkede işkence yasal güvence altındadır, ırkçılık olağan bir uygulamadır. Kolluk kuvvetleri veya Yahudi yerleşimcilerin Filistinliler'i katletmesi ise “takdir”le karşılanır... Irkçı-siyonist şeflerin iddiasına göre bu yönetim şekliyle İsrail, dünyaya “yüce ahlak” konusunda ders veriyor.

Kasap Şaron hükümeti, ırkçı niteliğine uygun bir karara daha imza atarak, siyonistlerin “yüce ahlak”tan ne anladığını gösterdi. İsrail Savunma Bakanlığı, İsrailli bir askerin öldürdüğü 4 İsrail vatandaşı Filistinli'nin “terör kurbanı” olamayacağını, çünkü katilin Yahudi olduğunu ilan etti.

Savunma Bakanlığı kararında, “Kanunlara göre terörizm, ancak İsrail'e düşman örgütlerce gerçekleştirilebilen eylemlerdir” denildi. 19 yaşındaki İsrailli asker Nathan Zaada, 4 Ağustos'ta gerçekleştirdiği katliamın ardından öfkeli Filistinliler tarafından olay yerinde öldürülmüştü. Kasap Şaron bile, olayı “kana susamış bir teröristin eylemi” olarak nitelendirmişti.

İsrailli Arap liderler kararı lanetlediler. İsrail parlamentosu üyesi Muhammed Barakeh, “Bu karar ırkçılık kokuyor, çünkü Yahudi bir terörist ile Arap bir terörist arasında ayrım yapıyor” dedi. 1990 yılında da, 21 yaşında bir İsrail askeri, 7 Filistinli işçiyi kurşuna dizerek katletmişti. Bu olay da “terörizm” olarak nitelenmemiş ve aynı konu yine tartışılmıştı.

Filistin'in özgürlüğü uğruna yapılan her eyleme “terör” damgası vuran İsrail devleti, hükümeti ve medyası sözkonusu olan yerleşimlerin boşaltılmasına karşı çıkan Yahudi bir terörist olunca, katili savunmaya geçiyor. Sadece bu olay bile bu kurumların ırkçı kimliklerini ortaya koymaya yetiyor.