06 Ağustos 2005
Sayı: 2005/31 (31)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seydişehir direnişinin
anlamı ve önemi
  Seydişehir’de yağmacılara karşı militan
direniş!
   Avrupa Birliği’nin TEKEL’i ve tütüncülüğü bitirme dayatması
  TMY’de değişiklikler gündemde... Devlet terörde sınır tanımayacak
  ÖSS’de biçimsel değişiklikler
Coca Cola işçilerinin çadırına polis saldırdı
Sendikalaşmanın önündeki en büyük
engel sendika ağalarıdır!
  Adalet Ağaoğlu’nun İHD üyeliğinden istifası... “Aydın” olmanın
dayanılmaz hafifliği!
  Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
  Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar’ın
kanlı iktidarını yıkalım!
  Munzur Festivali fiili
olarak gerçekleşti!
  Mersin Limanı işçilerinin eylemi sürüyor
  Bu UMUDU öldürmeye
gücünüz yetmez!
  Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi
kurultayı çalışmaları (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:
Demokratik konfederalizm!
  Şimdi de Gazze’ye ırkçı duvar

  ABD askerleri arasında depresyon
yaygınlaşıyor.

  İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (İRA) silahlı mücadeleye son verdi
  Özbekistan, topraklarındaki ABD
üssünün boşaltılmasını istiyor
  Düzen mumdan gemiyle ateşten denizi geçmeye çalışıyor
  Yarım kalan hayatlar
  Ekim Gençliği’nden
  Mamak 2. Kültür-Sanat Festivali
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yarım kalan hayatlar...

Karanlık bir günün ardından yine doğuyor güneş. Sapsarı, yakıcı, parlak... Çoğu için sıradan bir olaydı bu, çünkü alışmışlardı artık hayatın sıradanlığına, aynılığına. Fakat onun için bu rutinlik ortadan kalkmıştı, kaldırılmıştı. O güneş belki yeni bir günün habercisi olacaktı, yeni bir umut olacaktı.

O umutla gözlerini kamaştırdı duvarların arasından sızan güneş. Kalktı, önce etrafına bakındı gözleri. Birini arıyor gibiydiler. Sonra...

Sonra şiddetli bir ses duyuldu. İşte tek düze yaşamları farklılaştıran sesti bu. Ardından biri daha, biri daha. Ve çığlıklar... Büyük-küçük, kadın-erkek çığlıkları, bağrışları. Koşuşturmalar... Nereye gittiğini, ne yaptığını bilmeden etrafa kaçışlar.

Yeni bir gün yine felaket getirdi Iraklılar'a. Uçaktan düşen bombalar, havada uçuşan mermiler, koşuşturan insanlar, yerde yatan anneler, babalar, çocuklar, onları kurtarmaya çalışan yakınları... Keskin bir koku... Barut ve kan! Uçuşan mermilerin çıktığı silahlardan atılan bombalardan gelen barut kokuları. Yerde yatan üstübaşı parçalanmışlardan gelen kan kokusu. Bu koku burnunu yakıyor bir gazetecinin, fakat onlar bunun farkında değil. Kaçıyorlar, kurtulmaya çalışıyorlar, kurtarmaya çalışıyorlar çünkü. O ise yarın gazetelerde belki de manşet olacak yazısının altına koyulacak resmin peşinde....

Küçük bir ses, küçük bir ışık... Flaş patladı herkes dondu sanki. Mermiler havada kaldı, bombalar yere düşmedi, 30 yaşlarındaki adam patlamanın verdiği hisle kendini yere atamadı. Bu duruşa sanki aldırmayan bir şey vardı. Flaş patlamadan önce de aynıydı sonra da aynı kalmaya devam etti. Hayat devam edeceği zaman da aynı kalacaklardı.

Neydi aynı olan şey? Niye kıpırdamıyorlardı? Dikkatle baktı okuyucu gazeteye. Yerde yatan bir anneydi. Yıllardır sakladığı saçları açılmış, yemenisi boynuna düşmüştü. Basma bir etek, çiçekli bir bluz vardı üstünde. Fakat o çiçeklerin saflığına yakışmayan bir şey de vardı üstünde. Vücuduna açılan deliklerden kan sızıyordu.

Gözleri evde aradığını bulamamıştı kadının ve dışarı çıkmıştı, içindeki umut henüz sönmemişti. Belki diyordu, belki bugün olmaz. Derken bulmuştu aradığını. Arkadaşlarının yanında oyuna dalmıştı oğlu. Hızlı adımlarla yaklaştı yanına, kolundan tuttu ve aldı onu oyunun başından. Yolda yürüyorlardı şimdi ve annesi azarlıyordu çocuğu. Sabah erken kalkıp dışarı çıkmaması gerekiyordu. O anda duyulmuştu sesler, o anda atılmıştı teknoloji harikası bombalar ve o anda patlamıştı bir zamanların en büyük buluşu silahlar.

Annelik içgüdüsü harekete geçti kadının. Önce çocuğunu kollarının arasına aldı, daha çocuk ne olduğunu anlamadan. Sonra kendini yere attı fakat geç kalmıştı. Çoktan vurulmuştu. Silahtan çıkan ilk mermiler kadının vücuduna saplanmıştı.

Daha dikkatli baktı okuyucu gazeteye. O zaman görebildi annenin kolları arasındaki çocuğu. 7-8 yaşlarında ufak tefek bir çocuktu yerde yatan. Avuçları açılmış, ellerindeki bilyeler yere dökülmüştü.

Sabah erkenden kalkmıştı her zaman yaptığı gibi. Kalkar kalkmaz misketlerini aldı yastığın altından. Annesinden saklıyordu onları, çünkü annesi dışarı çıkmasını, oynamasını istemiyordu. Her an bir mermi oğlunun göğsüne saplanabilirdi. Fakat çocuk buna bir türlü anlam veremiyordu. Bu yüzden de annesinden gizlice kaçarak oynuyordu.

Bilyeleri kaptığı gibi arkadaşlarıyla her zaman buluştuğu yere gitti. Diğerleri de kaçıp gelmişti. Dün yarım bıraktıkları oyunlarına devam etmeye başladılar.

O gün şanslıydı çocuk, hep o kazanıyordu. Derken biri çekti kolundan, annesiydi bu. O kargaşada toplayabildiği bilyeleri avucuna aldı. Yürümeye başladılar, annesi yine kızıyordu ona, hatta kulağını çekiyordu. Çok acıyordu küçücük kulağı. Ne zaman susacak diye bekliyordu. İşte o anda duyulmuştu sesler, o anda atılmıştı teknoloji harikası bombalar ve o anda patlamıştı bir zamanların en büyük buluşu silahlar.

İki kol sarıldı çocuğa, annesiydi. Başka kimse sarılamazdı ona böyle. Sonra yere attı annesi kendini ve çocuğunu. Fakat çok geç kalmıştı. Çocuk sıcak bir şey hissetti sırtında. Annesinin vücuduna açılan deliklerden sızan kanın sıcaklığını hissetti.

Biraz daha dikkatli baktı okuyucu gazeteye. Çocuğun o küçücük vücuduna yakışmayan bir şey vardı. Kan... Fakat karar veremedi okuyucu. Annesinin vücudundan mı bulaşmıştı yoksa onu da mı vurmuştu mermiler?

Daha da dikkatle baktı okuyucu gazeteye. Evet mermiler çocuğa da saplanmıştı, hem de yatarken. Hissettiği sıcaklığın hemen ardından. Önce bir acı duydu çocuk, sonra da hiçbir sesi duymaz oldu ve yavaşça kapandı gözleri bir daha hiç açılmamak üzere.

Gözlerini diğer resimlerde gezdirdi okuyucu. Hemen yanındaki resimde bir anne kaplan yavrusunu korumaya çalışıyordu. O resmi de inceledikten sonra yukarıda yazan başlığı okudu adam; “Annelik içgüdüsü insanlarda da hayvanlarda da aynı“.

Yarım kalmış iki hayattı yerde kalan, iki beden, iki can... Daha oynanacak bir sürü oyun, yapılacak bir sürü iş vardı. Belki de ölürken annenin son düşüncesi insanlar bizi görürler de bize yardım ederler oldu. Evet insanlar onları görmüştü, fakat manşetteki “Irak'ta vahşet” başlığıyla değil, orta sayfalardaki “annelik iç güdüsü insanlarda da, hayvanlarda da aynı” başlığıyla!

Çemberlitaş Kız Lisesi'nden bir İLGP'li

-----------------------------------------------------------------------------------------

“Irak Direnişi Politbürosu” kuruluyor

Emperyalist orduların işgaline karşı mücadelenin tüm sıcaklığıyla devam ettiği Irak'ta, direnişçi gruplar, dünya kamuoyuna seslenme konusunda önemli bir adım attılar. Direniş kaynakları, hem direnişçilerin kendilerini daha iyi ifade edebilmesi, hem de direnişle ilgili bilgi akışının daha sağlıklı yapılabilmesi amacıyla, bir “Politbüro” kurmaya karar verildiğini duyurdular.

Politbüro ile direniş karşıtı propagandanın önüne geçmeyi hedefleyen direnişçi örgütler bu kararı, “Iraklı direniş grupları, kendilerini daha iyi ifade edebilmek ve uluslararası arenada daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek adına, ‘Irak Direnişi Politbürosu' adı altında yeni bir birim oluşturma kararı almıştır. Bu büro gizli bir şekilde örgütlenecek ve birkaç hafta içerisinde faaliyete geçecektir” şeklinde aktardılar.

Politbüro'nun, Irak direnişiyle ilgili çıkan yalan haberleri ve direniş adına konuştuğunu iddia eden kişileri engelleyeceğini ifade eden direniş grupları, şimdilik “Irak İslami Ordusu, Ensar-ül Sünnet Ordusu ve Mücahid Ordusu”nun Politbüro'ya üye olduklarını kaydetti. Kısa vadede tüm direniş gruplarının büroya dahil olacağını ifade eden direnişçiler, “İşgal askerlerine karşı savaşan tüm gruplar, kısa süre sonra Politbüro'nun üyesi olacaktır. ABD işgali tüm Arap topraklarında sona erinceye değin, direniş ve onun bilgi ile haber merkezi Politbüro mücadelesine devam edecektir. Politbüro, işgalin sona ermesinin ardından ülkedeki politik sürecin de çekirdeği olacaktır.” vurgusunu yaptılar.

Bu adımın fiilen atılması ile hem direnişin gelişimi, hem de direnişçi örgütlerin durumu hakkında daha sağlıklı bilgiye ulaşmak mümkün olacaktır.