06 Ağustos 2005
Sayı: 2005/31 (31)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seydişehir direnişinin
anlamı ve önemi
  Seydişehir’de yağmacılara karşı militan
direniş!
   Avrupa Birliği’nin TEKEL’i ve tütüncülüğü bitirme dayatması
  TMY’de değişiklikler gündemde... Devlet terörde sınır tanımayacak
  ÖSS’de biçimsel değişiklikler
Coca Cola işçilerinin çadırına polis saldırdı
Sendikalaşmanın önündeki en büyük
engel sendika ağalarıdır!
  Adalet Ağaoğlu’nun İHD üyeliğinden istifası... “Aydın” olmanın
dayanılmaz hafifliği!
  Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
  Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar’ın
kanlı iktidarını yıkalım!
  Munzur Festivali fiili
olarak gerçekleşti!
  Mersin Limanı işçilerinin eylemi sürüyor
  Bu UMUDU öldürmeye
gücünüz yetmez!
  Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi
kurultayı çalışmaları (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:
Demokratik konfederalizm!
  Şimdi de Gazze’ye ırkçı duvar

  ABD askerleri arasında depresyon
yaygınlaşıyor.

  İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (İRA) silahlı mücadeleye son verdi
  Özbekistan, topraklarındaki ABD
üssünün boşaltılmasını istiyor
  Düzen mumdan gemiyle ateşten denizi geçmeye çalışıyor
  Yarım kalan hayatlar
  Ekim Gençliği’nden
  Mamak 2. Kültür-Sanat Festivali
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

ABD askerleri arasında depresyon yaygınlaşıyor...

Vahşi işgalci aczini itiraf ediyor

Irak topraklarını kirleten işgalci asker sayısı 180 binin üzerindedir. Son teknoloji ürünü silahlarla donanmasına rağmen işgal orduları, sınırlı merkezler dışında Irak'ta bir denetim kurabilmiş değiller. Denetim kurmak bir yana, bu işgal savaşını kazanmanın mümkün olmadığını, gelinen aşamada savaş kundakçılarının “saygın” akıl hocaları da dile getirmeye başladı. Zira artık mızrak çuvala sığmıyor.

ABD ordusu: “Irak'taki askerlerimiz depresyon ve moral bozukluğundan muzdarip”

İşgalci orduların kaçınılmaz akıbeti olan ruhsal çöküntü, Irak işgaline katılan Amerikan askerlerinin de “baş belası” oldu. Aslında bu yeni bir durum değil. Uzmanlar uzun süre önce işgal ordusu askerleri arasında “Irak sendromu”nun yayılmakta olduğunu dile getirmişlerdi. Fakat resmi makamlar bu konu hakkında konuşmaktan kaçınıyordu. Ancak sorunun vardığı boyut bizzat ABD ordusunu gerçeği itirafa zorlamıştır.

ABD ordusu tarafından 30 Ocak'ta hazırlanan bir rapor geçtiğimiz günlerde kamuoyuna sunuldu. Bu raporda en çok dikkat çeken konu, Irak'taki ABD askerlerinin depresyona girdiklerini gösteren tablodur.

Irak'taki ABD askerlerinin yüzde 54'ünün “aşırı moral bozukluğu ya da umutsuzluk” yaşadığına dikkat çekilen raporda, 2004 yılında bu askerler arasında 9 intihar vakasının yaşandığı belirtildi. ABD askerlerinin Irak'ta kalmak istemediklerini belirten rapor, askerleri en fazla “umutsuzluğa düşüren” konunun, bu ülkede daha fazla kalmak zorunda bırakılmaları olduğuna dikkat çekti.

İşgalin ilk günlerinde ülkeye gönderilen ABD askerleri Irak'ta 6 ay kalırken, şimdi gönderilenler 12 ay kalmak zorunda bırakılıyor. Yeni yapılan başka bir araştırmanın sonuçları, Irak'tan dönen işgalci askerler arasından da durumun iç açıcı olmadığını gösterdi. Buna göre Irak işgaline katıldıktan sonra ABD'ye dönen askerlerin yüzde 30'unda kalıcı ruhsal bozukluklar tespit edilmiştir. “Vietnam sendromu” diye ifade edilen bu kitlesel çürüme, her işgalin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu raporun 6 ay önce hazırlandığı, büyük ihtimalle gerçeği tüm boyutlarıyla yansıtmadığı gözönüne alındığında, işgal orduları saflarındaki ruhsal çöküntü halinin daha da derinleştiğini tahmin etmek güç değildir. Savaş kundakçısı bir çetenin çıkarları için işkenceci/katil olan, arkadaşının ölümüne tanık olan, dahası kendisi de sürekli bu risklerle burun buruna yaşayan askerlerin depresyona girmeleri önünde herhangi bir engel olabilir mi?

Iraklı devşirmeler işgal ordularının beklentilerine karşılık vermiyor

Bush'un başını çektiği neo-faşist çetenin yüzbinlerce askeri uzun süre Irak'ta tutmak istemediği açıktır. İşgalin bu hali hem çok masraflıdır, hem de yeni cepheler açma önünde ciddi engeldir. Bu arada ABD'ye bayrağa sarılı tabut akışının devam etmesi de “can sıkıcı” bir mesele olarak orta yerde duruyor. Dolayısıyla Irak'ta işleri bir an önce düzenleyip, yeni cepheler açmak için yolu düzlemek arzu edilendir. Ancak bu planın işlemesini engellemek için, Irak halklarının sadece bir bölümünün direnmesi şimdiye kadar yeterli olmuştur.

Savaş kundakçılarının bu handikaptan kurtulmak için geliştirdiği formül, bilindiği gibi yüzbini aşkın Iraklı'yı silahlandırıp eğitmek, ardından bu güçleri direnişçilerin üstüne salmaktır. Bu plana göre silahlı devşirmelerin ipleri işgalci ABD ordusunun elinde olacak, ama direnişçilerle de fiili savaşı bunlar yürütecekler. Bunu başarabilselerdi eğer, savaş kundakçıları bir taşla birkaç kuş vurma şansı elde edeceklerdi.

Asker, polis, özel birlik vb. adı altında biraraya getirilen Iraklı devşirmeler, bir türlü kendilerinden bekleneni yerine getiremedi. Bu da Pentagon'daki hesabın Irak'a uymadığının bir başka göstergesidir. Bunun böyle olduğunu Pentagon raporları da teyit ediyor.

ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) hazırladığı bir raporda, “Irak rejimi güçlerinin direnişçilerle mücadele etmede yetersiz olduğu ve ABD askerlerinin ‘depresyon ve moral bozukluğundan' dolayı onlara yeterli destek sağlayamadıkları” itiraf edildi.

Savaş borazanlarından New York Times gazetesinde yayınlanan raporda, Irak'ın yeni polis birimlerinin yarısının hala eğitim safhasında olmalarından dolayı, saldırı operasyonlarına katılamadıkları belirtildi. Pentagon raporunda ayrıca, polis gücünün yeterli eğitime sahip olan diğer yarısının ve yeni ordu birliklerinin üçte ikisinin direnişçilere karşı ‘kısmen mücadele kabiliyetine' sahip oldukları vurgulandı.

Geçtiğimiz günlerde yapılan bir başka resmi açıklamada, direnişçilerin “Irak polisi” içine sızdıkları dile getirilmişti. “Irak polisi” içinde belli noktalara sızan direnişçiler, bu devşirme gücün saldırgan yapısını zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda direnişçilere karşı girişilecek olası saldırılar hakkında önden bilgi sahibi olmaları da mümkün oluyor. Bu da ABD emperyalizminin Iraklılar'ı birbirine kırdırtma planlarını önemli ölçüde boşa düşürüyor.

“Irak projesi”nin başarısızlığa uğramasına tahammül etmeyen Bush liderliğindeki neo-faşist çete, şimdiye kadar bozgunu engellemek için pek çok kirli taktik geliştirdi, geliştirmeye de devam edecektir. Ancak topraklarını emperyalist ordulardan temizlemekte kararlı olduklarını vurgulayan direnişçiler bu iddianın arkasında durdukları sürece, tüm kirli taktikler hüsranla sonuçlanmaya mahkum olacaktır.

------------------------------------------------------------------------------------------

Rejimi protesto eden Haitililer'e BM kurşunu...

BM askerleri emperyalistlerin kiralık katilleri!

ABD emperyalizmi eliyle geçen yıl gerçekleştirilen darbe ile cumhurbaşkanı Jean-Bertrand Aristide devrilmişti. Amerikan uşağı yönetimin başa geçmesi ile ülkedeki karışıklık arttı. Derin bir yoksulluğa eşlik eden devlet terörü altında ezilen emekçiler, bu faşizan rejime karşı duydukları tepkiyi kitlesel eylemlerle ortaya koyunca, kolluk kuvvetlerinin vahşi saldırılarıyla karşılaştılar.

Geçen 6 Temmuz'da Cite Soleil adlı gecekondu mahallesine saldıran BM askerleri, Haiti polisi ile birlikte onlarca kişiyi katletmişti. Vahşi saldırıların görgü tanıkları olayı, “Mavi kafalılar onlarca insanı gözünü kırpmadan öldürdü ve bununla da yetinmeyip mahalleye tıbbi yardım konvoylarının girmesine de izin vermedi...” diye anlattılar. Saldırıdan sonra, Cite Soleil'de yapılan araştırmada 27 kişinin katledildiği ortaya çıktı. Aynı araştırmada, katledilenler arasında kadınlar ile çocukların çoğunluğu oluşturduğu tespit edildi.

Başkent Port-au-Prince sokaklarında biraraya gelerek ülkedeki durumu protesto eden binlerce Haitili'ye ateş açan da yine BM “Barış Gücü” askerleri oldu. Bu saldırıda da 23 kişi katledildi, onlarca kişi yaralandı. Katliamlar sonrasında BM Haiti İstikrar Misyonu (Minustah) tarafından yapılan açıklama da, “Mavi kafalılar”ın kimlere hizmet ettiğini gösteriyor.

“Kurulumuz, operasyonlar sırasında ölen ya da yaralananlar dolayısıyla büyük acı duymaktadır” şeklindeki ikiyüzlü ifadeleri bir yana bırakırsak, Minustah yetkilileri vahşi katliamı sahiplenecek kadar pervasız olduklarını gösterdiler. Açıklamada, “Barış gücü askerleri sivilleri hedef almak istemedi. Ancak, sivillerin yaşamını yitirmesi bu tip operasyonların doğasında vardır” denildi.

Bu arada Harvard Hukuk Okulu İnsan Hakları Grubu tarafından yapılan incelemede “Haiti'deki katliamları, BM'nin ülkeye yönelik geliştirdiği Minustah Kurulu kurguluyor ve destekliyor” tespiti yapılıyor. Katliamlarla ilgili araştırma yapan farklı kurumlar da benzer verilere ulaştıklarını açıkladılar.

Haitili emekçilerin “güvenlik ve huzur” içinde yaşaması için bu ülkeye geldiği iddia edilen BM askerleri, Haiti halkını kurşuna diziyor. Haiti kolluk kuvvetleriyle birlikte gerçekleştirdikleri kanlı icraatlar, “mavi kafalılar”ın gerçekte gerici rejimin kiralık katillerinden başka bir şey olmadıklarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.